UYANIŞ

By foxesparade

11.5K 1.2K 561

Her şeyin bir başlangıcı vardır. Her dönüm noktası bir başlangıçtır. Ama onun başlangıcı mahvolmuş bir sonla... More

Tanıtım
~Giriş~
Bölüm-1-
Bölüm-2-
Bölüm-3-
Bölüm-4-
Bölüm -5-
Bölüm-6-
Bölüm-7-
Bölüm-8-
Bölüm-9-
Bölüm-10-
Bölüm-11-
Not:
Bölüm-12-
Bölüm-13-
Bölüm-14-
Bölüm-15-
NOT;
Bölüm-16-
Bölüm-18-
Bölüm-19-
Bölüm-20-
Bölüm-21-
Bölüm-22-
Bölüm-23-
Bölüm-24-

Bölüm-17-

257 39 14
By foxesparade

Merhabalar. Çok uzun bir aranın ardından tekrar yeni bölüm paylaşıyorum. Sınavlarımın bitmiş olmasıyla bundan sonra umarım sizleri çok bekletmeyeceğim. Keyifli okumalar....

Uyandığımda gözlerim öyle bir şişmişti ki kırparken zorlanıyordum. Beyaz yatak örtüsünü üzerimden atıp yatakta doğruldum. Sargılarımı çıkaralı beş gün olmuştu. Fakat yara izlerim hâlâ gözle görülebilecek kadar soluk renkliydi.
Gerinip odaya bir göz gezdirdim. Beyaz hastane odası hâlâ midemi bulandırıyordu. Neyseki bugün taburcu oluyordum. Vücudum artık hareketlerime engel olacak derecede ağrımıyordu. Ve bu, akademinin kurallarına göre tekrar dövüşebileceğim anlamına geliyordu. Hemde yeni sınıfımda, yeni partnerlerimle...
Normalde heycandan kıpır kıpır olması gereken yerde vücudum tepkisizdi. Hatta elimde olsa bu iğrenç odadan dışarıya adımımı bile atmazdım. Sabahtan akşama kadar yatakta kalır berbat aşk filmleri izleyebilirdim. Ama ne yazık ki şimdi popomu yataktan kaldırmalı ve yeni sınıfıma gitmeliydim. Üstelik yeni partnerimin kim olduğu da hâlâ meçhuldü
Sahi artık partnerim Daniel değildi. Onu görmek dahi istemiyordum. Uzak durmak benim için daha iyi olacaktı. Kalbim yaşananlardan sonra hâlâ buruktu. Düşündükçe gözlerim yanıyordu. Fakat bir haftadır hastane yatağımda o lanet sözleri tekrarlayarak yas tutmuştum zaten.

'Ciddileşmeden bitirsek daha iyi olur...'

Sözler canımı yakıyordu. Ve... ve ben bir aptal gibi onu özlüyordum. Gecenin bir yarısı herşeyi unutup ona gitmeye kalkışıyordum. Omzunda saatlerce ağlayabileceğim birini arıyordum ancak artık gerçekten yalnızdım. Daniel gitmişti, Katie Özel Birlik'e zaten alınmıyordu ve Luther da onu hücreye kapattığımdan beri benle konuşmuyordu.
Onu son gördüğümde bana hiç de dostane olmayan bakışlar atmıştı. Üstelik biliyordum ki onu çok kırmıştım. Ama keşke onun iyiliği için yaptığımı bilseydi...

Yatağımın yanındaki çalar saat sinir bozucu bir şekilde çalmaya başladığında düşüncelerden sıyrıldım ve harekete geçtim. Artık toparlanma zamanıydı. Yalnız kalmak beni yolumdan geri döndüremeyecekti. İyi bir asker olacaktım. Ve adaleti sağlayacaktım. Babama olanların kimsenin başına gelmemesi için çok çalışacaktım. Çünkü o böyle yapmamı isterdi.

En sonunda ağır ağır esneyerek yatağımdan kalktım ve kaslarımın ağrılarını dindirmek adına bir kaç esneme hareketi yaptım. Ardından da doktor son kez muayneye gelmeden bir duş almak için banyoya koştum. Neredeyse beş günden beri duş almamıştım. Daniel ile olanlardan sonra bir hafta boyunca lanet hastane yatağından bir kez olsun çıkmamıştım. Leş gibi kokuyordum.

Hastanenin tüm eşyaları gibi beyaz olan banyosuna girince tek tek kıyafetlerimden kurtuldum ve hemen duşa girdim. Suyu en sıcağa getirip tamamen kirlerden arındığıma karar verene kadar da yıkandım.

Banyodan çıktığımda saat yedi buçuktu. Ve derse sonradan girmeye iznim olduğundan rahat ve yavaştım.
Gardırobumdan yeni bir koşu taytı ve yeni akademi tişörtümü çıkardım. Tişörtüm artık beyaz değildi.
Bordoydu.
C sınıfından olanlar bu rengi giyiyorlardı.

Derince bir nefes alıp elimle tişörtün kalp hizasına işlenmiş miğfer ve kılıç amblemini takip ettim.
Bir gün bende siyah giyecektim. Daniel'ı bile ezecek kadar güçlü olmalıydım.

***

Nihayet saat dokuza gelirken tamamen hazırdım. Doktor muaynem dahil her şey bitmişti. Eşyalarım da küçük bir çantada hazır bekliyorlardı ve akşama doğru Özel Birlik'in kampüsündeki yeni yurtlardan birine taşınacaktım.

Derin bir nefes alıp aynadaki yansımama son kez baktım. Uzun turuncu saçlarım balık sırtı bir örgü halinde belime iniyordu. Spor kıyafetlerim ve akademi tişörtüm ise ütülü ve temizdi. Spor ayakkabılarımı da yeni almıştım. Son olarak da üzerime spor montumu giyinip hastane odasını terk ettim.

Gün ışığına tekrar çıkmak garipti. Özellikle de beş günü lanet olasıca bir hastane odasında salya sümük ağlayarak geçirdikten sonra hayli garipti. Hava oldukça soğumuştu.

Yavaş adımlarla programımda yazan antrenman salonuna doğru yürümeye başadım. Bugün mümkün olduğu kadar gözlerden uzak olmak istiyordum. Gerçi bu pek olası değildi. Herkes yeni kızı görmek isterdi çünkü. Yine de göze batmamak ve... Daniel ile karşılaşmamayı umuyordum.
Onu tekrar görmek şu anda kaldırabileceğim birşey değildi. Özellikle de o sözlerinden sonra.
Aklıma geldikçe kalbim sıkışıyor, gözlerim yaşarıyor ve uzuvlarım tutmaz oluyordu. Onu affetmeyecektim.

'Kafanı bunlarla meşgul etme.' diye uyardı içimden, Daffy.

'Düşünmen gereken tek şey rakibini nasıl yere sereceğin olmalı.'

Ve her zamanki gibi Daffy haklıydı. Kafamı beni zerre umursamayan biri için meşgul edemezdim. Üstelik bunca işimin arasında olmazdı. Çok çalışmalıydım. Yeni sınıfımda en iyi olmalıydım. Böylece başarıya adım adım ulaşacaktım.

Kendimi düşüncelerden soyutlayıp çakıl taşlı kaldırımda adımlarımı hızlandırdım. Bir kaç dakika sonra Özel Birlik'in C sınıfları için ayrılmış antrenman salonunun önüne varmıştım bile.
İçeri girmden önce biraz bekledim. Gözüm çelik kapıdaki miğfer ve kılıç ambleminde dolaşıyordu. Sembolün hemen altına kurucunun bir sözü şık bir el yazısıyla işlenmişti.

"Başarı kendini tatmin edebilmektir."

Şüphesiz henüz tatmin olmamıştım. Hedefime ulaşıncaya kadar- dünyada adalet yerini bulana kadar- tatmin olmayacaktım.

Derin bir nefes alıp elimle çelik kapıları ittirip içeri girdim. Hemen önümde çelik tırabzanlarla çevreli mermer basamaklar aşağıya iniyordu. Duvara asılı tabelaları okuyarak aşağıya indim ve doğruca soyunma odasına girdim. Dün kapımın önüne bırakılmış bir zarfa dolap anahtarım koyulmuştu.

Elimde sıktığım anahtarın üstündeki numarayı arıyordum. Oda da sürüyle metal dolap vardı.
En sonunda 23 numarayı bulup çantamı ve montumu gelişigüzel yerleştirdim ve odadan çıktım.

Bir ana koridoru geçtikten sonra çoktan antrenmana başlamış olan sınıfımın olduğu spor salonunu buldum. Cam kapılardan içerdeki kıran kırana talimleri görebiliyordum ve etkilenmemek elde değildi. Hepsi inanılmaz bir hızla dövüşüyordu. Korksam mı hayran mı kalsam bilememiştim.

'o kadar da abartma' diye huysuzlandı içimden, Daffy.

Bir anda kafası cama dönen orta yaşlı bir adamla göz göze gelmemle geriye sıçamam bir oldu. Adamın asık suratı endişelenmeme yol açmıştı.
Kısa, yer yer beyazlamış saçlarının altında parlayan siyah gözleri bana iyi bakmıyordu. Bir anda asabi bir tavırla bana gel işareti yaptı ve ardından boynuna asılı kırmızı düdüğünü gürültüyle çaldı. Düdük sesiyle beraber salonda ki herkes bir anda sıraya dizildi.

Adam bir kez daha bana doğru döndüğünde kendimi hareket etmeye zorlayıp ilerledim ve kapıları iterek salona girdim.

Ayağımın altında ezilen ahşap parkeler, adamın yanına doğru yürürken keskin gıcırtılar çıkarıyordu. Koca salonda ses çıkaran tek şey buydu. Sıradaki irili ufaklı herkesin gözü üzerimdeydi. Kimisi uzun kimisi devasaydı. Bordo giymiş bir grup insan bakışları arasında, adamın yanına geldim ve gözlerimi adama diktim. Dilim sanki bir şeyler söylemek için fazla tutuktu. Öyle heyecanlıydım ki kelimeler zihnimde düğümleniyordu.
En sonunda adam hâlâ ağzında tuttuğu düdükle beraber kelimleri yuvarlayarak konuştu.

"Ben Jules Flag. Yeni savunma sporları eğitmeninim. Sende Lea Rollen olmalısın."

Yutkunup kendimi cevap vermeye zorladım.

"Evet." diyebildim, kısık çıkan sesimle.
"Memnun oldum, efendim."

Jules Flag beni daha fazla dikkate almadan geri öğrencilerine döndü.

"Pekâlâ, senin neler yapabildiğini bir görmek istiyorum. Seni zorlamayacak bir rakiple başlayalım. "

Eğitmenimin gözü benim için bir rakip ararken bende çaktırmadan sıradakilere göz gezdirdim.

Oldukça solgun tenli uzun ve cılız bir çocuğun yanında duran tanıdık bir yüz bana usulca el sallıyordu.
Mor gözlerinden ve kıvırcık saçlarından onu hemen tanıdım.
Sorgu odasında Daniel azarlamadan önce konuştuğum çocuktu.
Leo'yu bir haftadır görmemenin merakıyla ona küçük bir gülümseme göndererek selamına karşılık verdim.

Bir yandan da içimden ilk talim yapacağım kişinin o olmasını diliyordum. Tanıdık biri çok iyi olurdu.

Bir anda yanımdaki adamın omzuma pat diye dokunan eliyle yerimden sıçradım.

"Evet Bayan Rollen sanırım sizin için uygun rakibi buldum." Diye konuştu Bay Flag, ilk defa neşeli bir ses tonuyla.

"Rita lütfen Bayan Rollen'la birinci ringe çıkarmısın."

Rita denen kız ifadesiz bir yüzle bana bir bakış atıp salonun ortasındaki ringe doğru ilerlemeye başladı. İri bir vücudu ve boynuna gelen, kısa, düz, siyah saçları vardı. Gür kahkülleri altında yeşil gözleri parlıyordu.

Bende, daha fazla oyalanmadan delici bakışlar altında kızın ardından ringe çıktım. İkimiz de ellerimize koruyucu bantları sardıktan sonra karşılıklı savunma pozisyonu aldık. Daniel ile olan eğitimimin bu kızı haklamada yeterli olacağını sanıyordum. Sonuçta Daniel A sınıfındandı. Onun yanında böylesine bir rakip benim için çocuk oyuncağı olmalıydı.

Bay Flag ringin karşısından konuştuğunda dikkatim dağıldı ve çevreme bir bakış attım.

"Hazır olun." Diye uyardı Bay Flag.

Diğer öğrenciler de merakla ringin etrafına doluşmuşlardı.

Bir anda düdüğün sesiyle sessizlik tamamen bozuldu.

'aptal olma, Lea.' diye konuştu içimden, Daffy.

'dikkatini dövüşe ver.'

Haklıydı fakat çocuklardan bir kaçı Rita için tezahürata başlamıştı ve dikkatim tamamen dağılmıştı.

Ben hâlâ ringten aşağı bakarken, yarım yamalak savunma gardıma çarpan bir tekmeyle sendeledim ve kendime geldim. Rita çoktan başlamıştı bile.

Üstelik tekmesi gardımı bozmuştu. Kollarım aldığı darbeyle sızlıyorlardı.
Tekrar savunma pozisyonu almaya çalışırken şimşek gibi bir yumruk daha henüz hazırlayamadığım pozisyonumdan sekip şakaklarıma isabet etti. Kafam yana savrulurken buna inanamıyordum. Kız nasıl bu kadar hızlıydı.

Bana vurmasıyla çevremizdeki 'Rita' tezahüratları artmış ve bir de arsız kahkahalar yükselmişti. Hiç böyle bir şey tahmin etmemiştim. Sanki sokak dövüşüne katılmış gibiydim. Arsız kelimeler her kafadan çıkıyor ve hiç kimse buna aldırış etmiyordu.

"Ez onun kafasını!" Diyordu biri bağırarak.

Bir başkası işimi bitirmesini haykırıyordu.
Diğeri ise kırmızı saçlarımı yolmasını söylüyordu.

Rita ise bana biraz izin vererek toparlanmamı sağlamıştı. Yine de tekrar pozisyon alırken korkumu bastıramıyordum. Her yönden yenilmiş gibiydim. Hem psikolojik hem fiziksel.

'hey!' Diye bağırarak işe el attı Daffy.

'kendine gel be, ne halt yiyorsun sen. Odaklan ve diğer seslerden kurtul. Sadece rakibini düşün.'

Haklıydı ama nasıl diğer sesleri kapatacağımı bilmiyordum. İlk defa korkuyu bu kadar yoğun hissediyordum. Kızın gözlerine baktığımda anlamsız bir titreme alıyordu beni. Ve bu hiç normal değildi. Daha önce bu akademide hiçkimseden -Daniel'den bile- bu kadar korkmamıştım. Korku neredeyse adelelerimi donduruyor, taş kesilmeme neden oluyordu.
Bu.. bu kesinlikle normal değildi.
Kafamı bir anlığına yere eğdim ve gözlerimi kızın o parlak yeşil gözlerinden çektim. Tanrım, o kız ne yapmışı bana böyle. Olduğum yerde soğuk soğuk terliyordum ve sanki...sanki korku içimi kemiriyordu.

'Lea.' diye uyardı içimden, Daffy
'Hemen kendine gelmezsen kıçımıza tekmeyi yiyeceğiz. Derin bir nefes al ve saldırıya geç artık.'

Dediklerine güç bela uydum ve yavaşça derin bir nefes aldım. Ardından da istemeyerek de olsa kafamı kaldırdım ve yeniden dizlerimi titreten o parlak, yeşil irislerle yüzleştim. Gözleri anormal denecek bir parlaklığa sabipti. Ancak zihnim korkunun tesiri altındaydı ve mantıklı çözümler üretemiyordu.

'o halde bırak düşünmeyi saldır Lea.'

'Pekâlâ' diye geçirdim içimden. Korksam bile denemeliydim.

Rita saldırım için son derece sabırlı bir şekilde beklerken etrafımızdaki tezahüratları zorlukla da olsa kıstım ve güçlükle ileriye doğru bir hamle yaptım. Adımlamam çok zayıftı ve bunun sebebi zihnimde yatan o korkuydu. Yine de hamlemden vazgeçmeyip sağ yumruğumu kızın açıkta kaldığını tahmin ettiğim bir bölgeye - karın boşluğuna- doğrulttum. Yumruk hedefine ulaşmaktan çok uzaktı. Kız saniyeler içinde beni bloke etmişti ve böyle bir durumda yapılabilecek iki seçeneğim kalıyordu. Ya tekrar saldıracak ya da saldırı hattından hemen uzaklaşıp savunma pozisyonu alacaktım. Ancak ikisini de yapacak gücüm kalmamıştı. Ufacık bir hamlede bile boncuk boncuk terlemişim. Tanrı aşkına bana neler oluyordu. Daha maç başlamadan tükenmiştim. Ve Rita bunu farkındaydı. Geri çekilecek gücü kendimde bulamadığımdan yeniden saldırı kararı aldım ve beni ne kadar zorlasa da alçaktan bir tekme atmak için eğildim. Bacağımın açısı tam da Daniel ile yaptığımız antrenmanlardaki gibi kusursuz fakat yavaştı. Yine de Daniel'in savunmasını en çok bu hareketle zayıflatabiliyordum. Bu kızı yere sermeye hayli hayli yetmeliydi.

Ancak işler hiçte beklediğim gibi gitmedi ve kız tekmemden kusursuz bir sıçramayla kurtulup tekmemi bana karşı kullandı. Tam karnıma öyle bir tekme yedim ki iç organlarım zangır zangır titremişti.
Ve inleyerek bir anda kendimi soğuk zeminde buldum. Bir kaç kez tekmenin şidettiyle yuvarlanmıştım hatta.

"Lanet olsun." Diye mırıldandım karnımı tutarak.
Bir yandan da Bay Flag'in lanet düdüğünü çalıp maçı bitirmesini ve hâlâ deli gibi bağırıp çağıran taraftarları susuturmasını bekliyordum. Ama o düdük hiç çalmadı. Eski sınıfımda olsa böyle bir yaralanma revir yolcusu olmak demekti. Ama sanırım burda işler farklı yürüyordu.

Bir anda- neredeyse göz açıp kapama süresinde- Rita ve korkunç gözleri tepeme dikildi. Ardından da boşta kalan sırt çukuruma sert bir tekme daha geçirdi.
Acı içinde haykırdım.

"Kahretsin!"

Sanırım bel kemiğim yeniden kırılmıştı.

"Kalk." Diye dürtükledi kolumdan Rita.

"Kalk ve dövüş benimle, çömez!"

Çömez kelimesiyle etrafımızda bir kahkaha seli koptu. Ve ben herşeyimle aşağılanmış hissettim.
Korku yine içimdeydi. Bir yılan gibi zihnimde ve vücudumda dolanıyordu.
Ölmek istedim. Bir an için bir delikte kıvrılıp ölmek istedim.
Ve o ana kadar daha önce hayatımda hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. Yerde büzüşmüş bedenimi kollarımla sarıp, gözlerimi bir korkak gibi yumduktan sonra ona yalvardım.

"Lütfen."

Sesim öyle boğuktu ki.
Öyle zavallıydı ki kendimden nefret ettim. Sanki bunları kendi irademle söylemiyordum. Bir şey beni buna zorluyordu.

'Hayır! Aptal, kendine gel. Nasıl olurda bu sefil kıza yalvarırsın.'

Öyle aciz bir durumdaydım ki Daffy bile bana yardım edemiyordu.

"Lütfen" diye tekrarladım bir kez daha.
"Kalkamıyorum. Canım yanıyor."

Bunun üzerine kızın yüzünü vahşi ve ürkütücü bir gülüş kapladı. Neredeyse ağlayacaktım ki tam zamanında Bay Flag o lanet düdüğünü çaldı ve çıkan iğrenç sesle ortamdaki gürültü ve içimdeki korku bir anda sanki bir şaltere basılmış gibi kesiliverdi.

Buna inanamıyordum. Bedenimdeki acı dalgası ve zihnimi kemiren korku bir anda yok olmuştu. Yumulu gözlerimi açıp etrafa baktım. Rita çoktan ringten inmişti ve bende soğuk zeminde bir top gibi kıvrılmış yatıyordum ve herkes sırıtarak beni izliyordu. Tuhaf demek, içinde bulunduğum duruma az gelirdi.

Utanarak yattığım yerden yavaşça kalktım. Her yerimin dövüş sırasında kırıldığını hissetmiştim ama şimdi sanki hiç darbe almamış gibiydim.
Ringten alaylı bakışlar içinde inerken kendimden nefret etmiştim. Nasıl o kıza yalvarmışım?
Ve nasıl bir bebek gibi o ringte yerde yatmıştım?

'Sen koca bir bebeksin, Lea Rollen.' Diye azarladı beni içimden Daffy.

Ancak ona karşı çıkmadım. Çünkü haklıydı. Sessizlik içinde, kafam yere eğik biçimde Bay Ragnar'ın yanına doğru ilerledim.

"Evet, Bayan Rollen. Sanırım sizi bu sınıfa biraz erken yollamışlar. Hâlâ eksikleriniz var."

Arkamdan kıkırdamalar yükselirken başımı eğik tuttum ve bir şey demedim.

"Herneyse." Diye devam etti Bay Flag.

"Hadi git ve köşede diğerleriyle kardiyo çalış."

Başımı evet anlamında salladıktan sonra utanç içinde diğer öğrencilerden uzakta bir mindere gittim ve kendimi kelimenin tam anlamıyla yere attım. Ardından da bir kaç temel kardiyo hareketi çalışmaya başladım.
Diğer çocuklar da kendilerince biraz ilerimizde duran spor aletlerine yönelmişti. Bay Flag ise sınıfa olan azıcık ilgisini bile yitirmiş oturduğu sandalyesinde telefonuna dalmıştı.
İlginin nihayet üzerimden uzaklaşmasına sevinsem de biraz önceki halim aklımdan bir türlü silinmiyordu.

Babam görse benden utanırdı.

'Evet, utanırdı.'

'Yardımcı olmuyorsun Daffy'

Bir anda yanımdaki minderde bir kıpırtı hissedince irkildim.
Kafamı yana çevirdiğimde Leo yüzünde gergin bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Tam dibinde de yine sıradayken yanında duran o uzun ve zayıf çocuk duruyordu.

"Selam" diye konuşu Leo.

Ona cevap vermedim. Bunun yerine başımı dizlerime gömdüm.
Moralimi o bile düzeltemezdi.

Leo hafifçe bacağımı dürttü.

"Hey, yapma lütfen. O kadar da kötü değildin."

Bu çocuk hiç de iyi yalan söyleyemiyordu.

"Hayatımın en bok günü." Diye homurdandım.

"Az önce lanet bir bebek gibi ringte ağladım ve sen bana gelmiş kötü olmadığımı söylüyorsun."

Leo bir süre sustu kaldı. Ardından sanki doğru kelimeleri bulmuş gibi yeniden neşeyle konuştu.

"Hey olabilir ama sende biliyorsun ki bu adil bir maç değildi, Lea. Henüz öyle birisiyle ringe çıkmaya hazır değildin."

"Hayır." Diye itiraz ettim.
"Ben, Daniel ile neredeyse üç aydır antrenman yaptım ve o kızı rahatlıkla yıkabilmeliydim. Ama ben...ben hayatımda böyle bir şey yaşamadım. Orada korkudan altıma yapacaktım, Leo. Bunu tahmin edemezsin."

Leo küçük bir kahkaha attı ve bacağıma bir şaplak attı.
Ona bu hareketi yüzünden tuhaf tuhaf baktım.

"Ah, lütfen. O gerçek halin değildi ki. Senin yalvaracak tipte bir kız olduğunu sanmıyorum zaten. Orada olup biten herşey Rita'nın işiydi."

Ben mi çok aptaldım yoksa kaçırdığım bir şeyler mi vardı?

"Ne demek Rita'nın işi?"

Leo sırıtarak iki eliyle mor renkli gözlerini işaret etti.

"Gözlerine baktığında yeşil renkte parlamıyorlar mıydı?" Diye sordu imalı bir sesle.

Eksik taşlar yavaşça yerine oturmaya başlamıştı.

"Yani Rita..." Diyordum ki Leo sözümü tamamladı.

"Sana karşı özel yeteneğini kullandı."

Bir anda tepemin tası atıverdi.

"Bu haksızlık! Ben ona karşı savunmasızdım ama. Bunu Bay Flag'e söyleyeceğim."

Hışımla yerimden kalkmaya davranıyordum ki Leo kolumdan yakalayıp beni geri oturttu.

"Hey, saçmalama lütfen. Burası her kavga ettiğinde öğretmene şikayet edebileceğin bir kreş değil, Lea. Alay konusu olmak istemiyorsan vazgeç bundan. Zaten Bay Flag yasak olmasına rağmen böyle şeyleri umursamaz. Normalde bu derste kimsenin yetenek kullanmaması gerekiyor ancak kurallar ne yazık ki yeterince sert değil."

"Lanet olsun" diye tepindim olduğum yerde.

Burası cehennemden beterdi. İçimde öyle bir öfke dalgalanıyordu ki her an yerimden kalkabilir ve Rita'ya adil oynamadığı için saldırabilirdim. Az önceki ringte yalvarışım aklıma geldikçe bu öfke daha da artıyordu.

"Ne tür şeytani bir yetenek bu böyle?" Diye sordum sıkılı dişlerimin arasından.

"Rita bu akademinin nağmı diğer Medusa'sıdır. Yani yeteneği fiziksel değil de daha çok ruhsaldır. Eğer dövüş sırasında gözlerinin içine bakarsan cesaretin bir anda kırılır. Hatta öyle ki korku paniklemene yol açacak, seni taş edecek kadar güçlü hale gelir. Zihninde kendi kendini yer bitirirsin. Kendi gücünü kendin tüketirsin. Bu tabiki hareketlerine de yansır. Çabucak yorulur ve aldığın en ufak darbeyi bile doruklarında bir acı yaşarcasına hissedersin."

Bu herşeyi tam olarak açıklıyordu işte. Orada yaşadıklarımı kendim kontrol edememiştim. Hepsi şeytani bir yetenek yüzündendi. Üstelik ben henüz uyanmamış bir Gorion olduğumdan olmayan yeteneğimle kendimi savunamazdım.
Bu apaçık hileydi.

'Yine de ona karşı direnmeliydin.'

'Kes sesini Daffy. Olup bitenden haberim bile yoktu.'

İçimdeki canavarı susturduktan sonra tekrar Leo'ya döndüm.

"Bu saçma salak hilelerle nasıl bir eğitim veriyor Özel Birlik?"

Leo güldü.

"Cehenneme hoşgeldin, çaylak."

Çenemi dizlerime yaslayıp bir kaç dakika Leo'ya boş boş baktıktan sonra dikkatimi yanındaki çocuk çekti.
Konuşmamız boyunca bizi pür dikkat dinlemiş ama bir kez bile ağzını açmamıştı. Üstelik çocuk bir hayalet kadar solgundu. Simsiyah diken gibi saçları ve yine aynı renk gözleri beyaz tenine tam tezattı. Ayrıca kulağına ve kaşına taktığı piercinglerle punkçılara benziyordu.

Leo çocuğu incelediğimi fark etmiş olacak ki bir anda anlamsızca kızardı ve gergin bir tavırla elini saçlarına götürdü.

"Bu Lexon." Dedi ardından da utanarak.
"O da benim gibi sınıfta kalanlardan. Bu yüzden birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz...Pek fazla konuşkan değildir."

Lexon uzun parmaklı, solgun elini tokalaşmak için bana doğru uzattı. Tereddüt etsem de elini sıktım ve anında buz gibi soğuk eller yüzünden ürperdim. Tuhaf bir çocuktu ama garip bir biçimde göründüğü kadar soğuk biri olmadığını düşünmüştüm.
Yine de kesinlikle bir garipti. Üstelik Leo'ya karşı olan kaçamak bakışları dikkatimi çekmişti. Bu ikisi...

"Memnun oldum." Dedi çocuk birden.

Kelimleri yavaş yavaş konuşuyordu.
Yine de ona gülümseyip cevap verdim.

"Bende."

"Hey, hadi biraz gevşeyin çocuklar. Çalışmamız lazım." Diye neşeli bir şekilde tanışma faslımızı bitirdi, Leo.

Ardından da mindere sırt üstü uzanıp mekik çekmek için pozisyon aldı.

Konudan konuyo o kadar hızlı atlıyordu ki ona yetişemeyip şaşkın şaşkın bakakalıyordum.
Lexon da Leo'nun ardından minderlere uzanınca bende bacaklarımı esnetmek için hazırlandım.

Bir yandan da salondakilere şöyle bir göz atıyordum. Bay Flag'in umursamazlığından yararlanan sınıfın hepsi bir yerlere dağılmışı.
Bir grup kız köşede bağdaş kurmuş koyu bir sohpete dalmışlardı. Bir başka oğlan grubuysa koşu bantlarının olduğu bölümde oyalanıyorlardı.
Ancak hepsinden ziyade gözüme az ilerideki fitness aletlerinde, erkekli kızlı bir grupla spor yapan Rita takılmıştı. Şu anda kızın ringteki halinden eser yoktu. Aksine etrafa gülücükler saçıyor ve sarı kafalı, iri kıyım bir oğlanla fazla yakın konuşuyorlardı.

Bir anda üzerime karamsar ve nefret doldu bir öfke çöktü. Onu herkesin önünde öldürmek istiyordum. Gözümde kafasını kopardığım bir takım görüntüler bile dolaşıyordu.
Daffy'ye git gide daha da benziyordum. Ama bu kız...bunu haketmişti.

Kendime engel olamadım ve bedenim bir anda hareket etti. Anlık bir kararla minderlerden kalktım ve hâlâ beceremedikleri halde mekik çalışan oğlanları arkamda bıraktım.
Leo arkamdan kalkmaya ve beni durdurmaya davrandı ama ondan hızlıydım. Büyük adımlarla yürüyerek koşu bantlarını ve bir kaç ringin önünden geçip fitness bölümüne vardım. Rita hâlâ sarışın çocukla konuşuyordu.
Kendimi dizginleyip onlara yakın bir alandaki ağırlıklara yöneldim. Kendime uygun bir ağırlık seçip çaprazlama eğilip doğrularak ağırlık çalışmaya başladım. Bir yandan da gözlerim Rita'nın üzerindeydi. Bu defa ona direnecektim. Ondan ve aptal yeteneğinden korkmuyordum.

Çok geçmeden Rita ve tayfası beni farketti ve ilgi yeniden benim üzerime toplandı. İri, sarışın çocuk da dahil olmak üzere altı yedi genç sanki bir kurt sürüsü gibi yabancıyı dikizliyorlardı.

En sonunda iri kıyım sarışın bana doğru bir iki adım yaklaşı ve o harekete geçer geçmez diğer sürü üyeleri de peşinden kıpırdandılar.

"Hey." Diye seslendi sarışın.
"Sen ne halt yediniği sanıyorsun burada?"

Hah! Bu çocuk kendini çete başı falan mı sanıyordu.

"Çalışıyorum." Dedim bir nevi dişlerimin arasından hırlayarak.
"Bir sorun mu var yoksa?"

Bunun üzerine sarışın alayla homurdanarak güldü.

"Burası bizimdir, çömez. Bir daha adımını attığını görmeyim."

Öfkeyle burnumdan soluyarak elimdeki ağırlıkları yere fırlattım.

"Bir köpek gibi bölge mi sahipleniyorsunuz. İşiyerek işaretlediniz mi bari burayı?"

Sesim öyle bir sertti ki ben bile ürkmüştüm kendimden.
Daffy ise içimde neşelenmeye başlamışı.

'bunu sevdim.' diye şakıdı kafamdan.
' şu serseriye nasıl bir belaya bulaşığını gösterelim.'

Öte yandan ben o kadar da sevinmemiştim. Sarışın çocuk bir anda daha da iri gözükmüşü gözüme. Ve azgın bir boğa gibi burnundan duman soluyordu adeta.

Bana tehlikeli ölçüde biraz daha yaklaştı.

"Ben Rita gibi değilimdir." Dedi alçak ve yılan kadar soğuk bir sesle.

Kahve gözleri alev alev yanıyordu.

"Bana yalvarsan da sana merhamet etmem. Ve bir daha seni ve arsız laflarını burada görürsem, mezarını kendin kazarsın...Anladın mı, çömez?"

Bir anlık sessizlikte ikimiz de birbirimize saldırgan bakışlar atıyorduk.

Ona terbiyesiz bir cevap vermeye hazırlanıyordum ki koluma yapışan büyük bir elle herşey tuzla buz oldu.
Leo beni çekiştirerek sarışından uzaklaştırdı. Ardından da korktuğunu her halinden belli eden bir suratla sarışınla önüme geçti.

"Ben onun adına özür dilerim, Robert. Büyütmeye gerek yok. Henüz yeni olduğu için kuralları bilmiyor."

Robert denen iri kıyım bunun üzerine birden keyiflenmiş ve yüzüne beni deli eden o aşağılık sırıtışını yaymıştı.

"Dediğin gibi olsun, ucube. Bu sefer..."

Bir anda öfkeyle Leo'nun arkasından fırladım.

"Ucube senin an..." Diyordum ki buz gibi elleriyle Lexon ağzımı kapayıverdi.

Ve Robert bu halimden keyiflenmişti anlaşılan.

"Herneyse al götür onu burdan, ucube. Çoktan aranıza katılmış gibi zaten. Layık olduğu ezikler tayfasında kalması sınıf için daha iyi."

****

Öğle arasında Leo ve Lexon ile birlikte kafeteryaya doğru çakıl yolda ilerliyorduk. Hava oldukça soğumuştu. Hepimiz soğuk esen ayaza karşı spor montlarımıza sarılmıştık. Öfkemi dindirmeleri hiç de kolay olmamıştı ama şu anda biraz daha kendimdeydim sanırım. Ara sıra geri dönüp o sarışını ve Rita'yı ağaçta sallandırmak gibi şeyler düşünsem de spor salonundaki öfkeme oranla daha iyiydim. Beni fitness bölümünden çıkarırlarken iki ağırlık rafı ve bir de halter sahası yıkmıştım. Sanırım gün geçtikçe sebebini bilmediğim bir şeyler daha asabi olmama yol açıyordu.

'şu sebep Daniel olabilir mi acaba?'

'alakası yok... Taman belki biraz var.'

Sahiden de Daniel'den sonra kendimi tutamaz olmuştum. Patlamaya hazır bir saatli bombaydım sanki.

"Bir daha o fitness sahasına girmek yok." Diye on bininci kez konuştu yanımdan, Leo.
"Üzgünüm fakat o tayfa tehlikelidir, Lea. Bulaşmak istemezsin."

"Hepsinin kafasını koparmak istiyorum."

"Yapamazsın. Henüz uyanmadın bile." Diye cevapladı beni sohbetimize neredeyse ilk defa katılan Lexon.

Gerçekten de Leo'nun onun hakkında 'konuşkan değildir' derken neyi kastettiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Çocuk oldukça sessiz bir tipti. Görüntüsünün sertliğini hiç mi hiç göstermiyordu. Aksine oldukça yumuşak huyluydu.
Akademi kesinlikle tuhaf tiplerle doluydu.

Bir iki adım sonra kafeteryanın önüne gelmiştik bile. Ve benim karnım zil çalıyordu. Neyseki öğle yemeği vakti çoktan gelmişti. 
Kafeteryanın kapısından girmek üzereydim ki yalnız olduğumu fakrettim.
Merakla arkamı döndüğümde Leo yüzü kızarmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Gelmeyecek misiniz?" Diye sordum kaşlarımı çatarak.

Yalnız başıma yemek istemiyordum.

"Şey..." Diye konuştu Leo gergin bir sesle.

"Bizim bazı yapacak...işlerimiz var."

Ona anlamamış bir şekilde hâlâ şaşkın şaşkın bakıyordum.
Yemek yemekten daha önemli ne olabilirdi ki?

Derken bir anda dank etti. Daha önce de şüphelendiğim gibi galiba bu ikisi birlikteydi. Leo ve Lexon yani.
Leo'nun kızaran yüzüne bakarken gülmemek için zor tuttum kendimi. Bunu benden neden saklamaya çalıştığını anlamıyordum ama kızarık bir yüz oldukça gülünç gelmişti.
Sahte bir öksürükle gülme isteğimi bastırdıktan sonra,

"Tamam." Diye konuştum.
"Beni merak etmeyin."

Bunun üzerine Leo bana minnettar bir gülümseme yollayıp sevinç içinde el salladı.

"Tamam, görüşürüz."

Ona gülümseyip kafeteryanın arkasındaki ormanlık alana gidişlerini izledim. İkisi de kesinlikle tuhaflıkta birbirlerine taş çıkarırlardı.
Yine de onları yargılayacak değildim.

Karnımın gurultusu düşüncelerimi bastırınca daha fazla orada boş boş dikilmeyi bıraktım ve derin bir nefes alıp gürültülü kafeteryaya girdim.

Daha önce Daniel'le burada yemek yediğimden yabancılık çekmemiştim. Ancak etraf bu sefer daha kalabalıktı. Ve sanırım beni kabul edecek bir masa bulamayacaktım.

İç çekip yemek almak yerine doğruca tatlı masasının yolunu tuttum. Sanırım moralimi düzeltebilecek yegane şeydi tatlı.
Bir kaç dilim çilekli pastaya hayır diyemezdim. Üstelik artık özgür olduğumdan istediğim kadar tatlı yiyebilirdim.

Nihayet tatlı masasında sıra bana geldiğinde içimdeki herşeyi yıkan bir hayal kırıklığı yaşadım. Sıra bana gelene kadar tüm tatlılar ya bitmiş ya da yenemeyecek kadar didiklenmişti.

"Bugün gerçekten de rezalet." Diye mırıldandım kendi kendime.

Yine de kreması hafif zedelenmiş bir dilim pasta gözüme çarptı. Diğer didiklenmiş tatlılara kıyasla daha...yenilebilir durumdaydı.
Sanırım...

Elimdeki tabağa pastayı almak için çatalımla uzanıyordum ki hızlı
Bir el benden önce davrandı.

Buraya kadardı. Artık daha fazla dayanamayacaktım.
Bu rezil günde sadece bir dilim pasta istemiştim ve onu da hıyarın teki mi kapmıştı yani.

Öfkeyle çatalı tezgaha fırlattım ve bununla yemekhane derin bir sessizliğe gömüldü. Delici gözleri üzerimde hissedebiliyordum.

"O benim pastam." diye soludum yavaş yavaş.

"Hemen geri bırak yoksa o pastayı senin bir taraf..."  Diye devam ediyordum ki kafamı kaldırıp ta pastayı alanın kim olduğunu gördüğümde dondum kaldım.

Çelik gibi parlayan gri gözler benimkilerle temas ettiği anda dilim tutulmuştu sanki.
Bir haftadır o lanet odada ağlaya zırlaya o gözlere tekrar bakmanın hayalini kurmuştum.

Daniel ifadesiz bir yüzle karşımda durmuş bana bakıyordu. Elindeki tabakta pastam vardı.
Ben hâlâ donmuş bir halde ona bakarken aralık dudaklarını konuşmadan önce diliyle ıslatışını izledim.

"Pastayı ben aldım sanırım." Dedi düz bir sesle.

Ne yani onca şeyden sonra bana söylediği şey bu muydu. Bir lanet haftayı onsuz ve rezil bir şekilde geçirdikten sonra konu pasta mıydı yani?

'ne cürretle...' diye konuşu kafamın içinde, Daffy.

İçimdeki öfke ve asabiyet onu daha da aktif yapıyordu.
Daniel'i özlediğim kadar ona sinirliydim de. Söylediği onca şeyden sonra onu affedemezdim.

Ciddileşmeden bitirsek iyi olur...

Söylediği sözler hâlâ kalbimdeki kanayan yarayı deşiyordu.

Yutkunup daha fazla aval aval ona bakmadan göz temasımı bozdum ve kelimlerimi aklımda toparladım.
Sonuçta artık ne yediğime karışamazdı. Ve o pasta benimdi.

"Pastayı ben alıyordum." Dedim gözlerine bakmamaya devam ederek.

"Ayrıca artık benim ne yediğime karışamazsın bu yüzden o pastayı bana ver."

Daniel ifadesiz yüzünü hiç bozmadan bana cevap verdi.

"Senin ne yediğine karışmıyorum. Pastayı kendim için aldım, Lea."

İsmimi söylemesiyle kalbim bir takla attı. İsmimi söylemesini istemiyordum. Onu görmeye bile tahammülüm yoktu.
Ama o pastayı istiyordum.

Cesaretimi toplayıp kafamı kaldırdım ve gözlerimi gözlerine diktim. Kaşlarım çatıktı ve her an kavga etmeye hazırdım.

"Sen tatlı bile yemezsin. Bırakta pasta ziyan olmasın hiç değilse."

"Ziyan olmayacak."

Gittikçe daha da öfkeleniyordum.
Ona bir adım daha yaklaştım. Konuşmalarımızın sessiz yemekhanede pür dikkat dinlendiğini hissedebiliyordum.

"Cidden mi Daniel." Diye konuştum.

"Cidden onca şeyden sonra benle pasta için kavga mı etmek istiyorsun. Sence de fazla olmuyor musun?...Yeterince canımı sıktın zaten. Bu yüzden beni rahat bırak."

Daniel'in ifadesiz yüzünde bir anlık anlam veremediğim duygular belirdi fakat hemen sonra o ifadesiz yüz ve donuk gri bakışlar geri döndü.

Bir zamanlar bakışlarını üzerimde hissettiğimde ve o gri gözlere daldığımda kaybolduğumu hissederdim. Şimdiyse bunun olmasına asla izin vermeyecektim.

"Kavga başlatan sensin, Lea. Eğer o gün beni zorlamasaydın sana daha uygun bir biçimde neler hissettiğimi açıklayabilirdim. Ama hep kendi bildiğini okuyorsun." Dedi, Daniel sessizliği bozarak.

Ne yani suçlu ben miydim? Söylediği onca şeyden sonra...
Özür dilemesi gereken yerde...

Sanırım iyice çileden çıkmıştım artık.

"Sen..." Diye konuştum öfkeyle.

"Aşağılık adamın tekisin. Yalancısın. Şimdi de gelmiş herşeyden sonra beni suçluyorsun!"

Artık, Daniel'de öfkelenmeye başlıyordu. Kara kaşları gri gözlerinin üzerinden çatılmıştı.
Ve çenesinde sıkmaktan seyiren bir kas ona vahşi bir güzellik katıyordu.

"Herşeyi bildiğini sanıyorsun, Lea. Ama hiçbir halttan haberin yok. Kendi kafanın dikine gidiyorsun. İnsanlarla zıtlaşıyorsun. Burada çömez olduğunu hatırlasan iyi edersin."

Bana çömez demesiyle dondum kaldım. Gözlerim kocaman açılmış ve çatılı kaşlarım şaşkınlıkla yukarı kalkmıştı. Öfkeden önce kalbimi burkan bir acı dalgası sardı bedenimi.
Üstelik herkesin önünde beni böyle aşağılaması...
Kesinlikle duygularımı kırıp dökmüştü.
Başkası demiş olsa yüzüne yumruğu geçirmiştim ama Daniel'e karşı elim ayağım boşalmıştı.

Gözlerimi gözlerinden çekip yere odakladım. Bunlar...herşey çok ağır gelmişti. Hiçbir şey demeden arkamı döndüm ve aceleyle üzerime dikilmiş gözleri umursamadan kafeteryadan çıktım.

Düşündükçe gözlerim dolu dolu oluyordu. Nasıl beni böyle küçük düşürebilirdi? En azından geçirdiğimiz günlerin hatrına benden uzak durabilirdi...
Aşağılık herif.

Adımlarımı hızlandırıp kafeteryanın arkasındaki ormanlık alana girdim.
İyice kafeteryadan ve insan sesinden uzaklaştığıma kanaat getirene kadar da ormanın içine doğru yürüdüm ve en sonunda kendimi bir ağacın dibine attım.

Orman güzeldi. Yalnız ve sessizdi. Yeşili ve ağaçları küçüklüğümden beri sevmeme rağmen bu defa benim kurtarıcım olmuşlardı.
Ve gözlerden uzak olmanın rahatlığıyla kendimi bıraktım.
Gözyaşlarım yanaklarımdan kayarken başımı dizlerime gömdüm ve ormanın sessizliğinin beni sarıp sarmalamasına izin verdim.

Merhaba bu bölüm de bu kadarlık. Lütfen yorum yapın ve olayın ki bölümleri daha istekli ve kısa sürede yazayım sizi seviyorum...

Continue Reading

You'll Also Like

46.4K 1.3K 76
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
292K 25.5K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
176K 12.3K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
7.6M 440K 82
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...