Bölüm-6-

467 52 15
                                    

Keyifli okumalar:))

'Son bir tur daha... Dayan biraz.'

Parkurda koştuğum iki saat boyunca pestilim çıkmıştı. Bacaklarım artık iflas etmiş beni taşımayı reddediyordu ancak Daniel beş dakika mola vermeme bile müsade etmiyordu.

Öte yandan yanımda benimle beraber koşan Sarah'da hiçbir yorulma belirtisi yoktu. Ne terlemişti ne de nefes nefese kalmıştı. Sanki bıraksanız bir elli tur daha aralıksız koşabilirdi. Tanrım, bu Özel Birlik kesinlikle insanlık dışı bir yerdi.
Belki de Luther haklıydı. Belki de burası cinliydi. Ve yanımda koşan Sarah'da bir cindi.

'Sarah cinse, Daniel tanrı bilir nedir.'

Çok doğru bir noktaya bastın, kardeşim.

Parkurda son tam turumuzu bitirip iç kısımlardaki engellere geçtiğimizde bir dakika durup soluklandım. Üstüm başım ter içinde kalmıştı ve nabzımı artık kulaklarımda duyuyordum.

"Durmak yok, Lea. Devam et."

İpten ağların demirlerine yaslanmış beni izleyen Daniel'in sesini duyunca dönüp ona kötü bir bakış attım.

'Hödük.'

Bencede Hödük!

Bu aralar- özellikle de bu parkurda koştuğum süre boyunca- iç sesimle çok fazla hemfikir olmuştum. Hatta bir ara ona kulak verip Daniel'in kafasını koparma planları bile yapmıştım.

Sarah bir engelin üzerinden atlarken bende düşüncelerden sıyrılıp harekete geçtim ve Sarah'nın ardından engelin üzerinden atladım.

Sırada artık sürünmekten bıktığım ve buradaki insanların 'Sürüngeç' adını taktığı engel vardı.

İçimden söverek son bir kez daha kendimi yere attım ve başımı yukarıdaki demirlere çarpmamaya çalışarak sürünmeye başladım.

Ah, buradan bir kurtulayım Daniel'i öldürecektim.

'Öldür...'

Mecaz olarak söyledim, salak.

Nihayet Sürüngeç'in altından çıkıp geri ayağa kalktığımda alnımdan süzülen terleri elimin tersiyle silip son engele geçtim.

En nefret ettim engele. İpten ağlara.

Bu iplere her üç tırmanışımdan ikisinde kendimi yere düşerken buluyordum.

Ama bu sondu. Bir kez daha tırmanacak ve bir daha da bu koşu parkuruna adımımı atmayacaktım.

Derince bir nefes alıp kare şeklindeki basamaklara tırmanmaya başladım.
Bir yandan da tekrar düşmeyeyim diye Daniel'in bana verdiği öğütleri kafamda tekrarlıyordum.

Aşağıya bakma. Önce ipi tut sonra adım at. Aşağıya bakma, önce ipi tut sonra...

İyice tepeye tırmanınca durdum. İlk defa bu kadar yükseğe tırmanabilmiştim. Normalde daha dört- beş metreye ulaşamadan kendimi yerde buluyordum ama bu defa neredeyse en tepeye ulaşmıştım. Ve buradan düşersem büyük olasılıkla kafam gözüm yarılırdı.

İçimden aşağıya bir bakmak geçiyordu ama bunu yaparsam düşeceğimi de biliyordum.

Ancak iç sesim öyle bir bağırıyordu ki kafamın içinde, kendimi aşağıya bakmaktan alamıyordum.

'Bak. Nerede olduğunu gör. Aşağıya bak!'

Lanet olsun sana!

Kafamı eğip aşağıya baktım ve anında altımızda ki beton zeminle beraber herşey fıldır fıldır dönmeye başladı.

UYANIŞWhere stories live. Discover now