Bölüm-16-

407 43 22
                                    

Merhabalar, ne zamandır hikayemle ilgilenememiştim. Hâlâ hiç zaman bulamıyorum ygs ye çok az bir zaman kaldı ve test çözmekten kafam darmadağın oldu. Fakat arada bir iki kez dinlenirken yazma fırsatı buldum. Umarım hoşunuza gider. Yeni bölümü de ne zaman yazmaya fırsat bulursam o zaman yazacağım. Sizi seviyorum, oy ve yorum yaparsanız sevinirim. İyi okumalar.

Karanlık bir ormanın içindeyim. Yürüyorum. Etrafımda ulu çamlar göğe kadar yükseliyor.
Yıldızlar hiç olmadığı kadar parlak ve dolunay da parlak bir tabak gibi gökte süzülüyor.
Ormanın derinlerinden bir ses duyuyorum. Bir çıtırtı.
Adım sesleri yaklaşıyor. Merakıma yenik düşüyorum. Bu yüzden de olduğum yerde bekliyorum.
Karanlıkta bir silüet beliriyor.
Yabancı, yavaş adımlarla bana doğru yaklaştıkça şaşkınlığım giderek artıyor.
Yabancı benim. Görünümü tıpkı bana benziyor fakat asla bana ait olamayacak, yırtıcı ve vahşi bir gülümseme var dudaklarında. Gözleri ise kan dökmeye meğilli ve hırsla yanan parlak bir kırmızı.
'Bu ben olamam' diye mırıldanıyorum önümde duran silüete bakarak.
'Bu sensin.' diyor silüet.
'Bu senin gerçek yüzün, içinde yatan canavar. Ve seni yok etmeye geliyor. Seni ve sevdiğin herkesi.'
Silüetin sesi öylesine soğuk ki bir yılanın serin kanlı teni gibi iliklerimi donduruyor.
'Beni yok edemezsin.'diyorum. Ama sesim alçak bir mırıltıdan başka bir şey değil.
Silüet o ürkütücü gülüşüyle karşılık veriyor. Ve o buz gibi nefesini ensemde hissediyorum.
'Yakında görüşürüz, Lea Rollen.'
***
Koluma dokunan buz gibi bir elle gözlerim aniden açılıverdi. Beyazlar içindeki bir adam plastik eldivenli elleriyle kolumu dürtükleyip duruyordu.
Hızla eline bir şaplak attım.

"Elleme bana!"

Ardından da hızlı bir hareketle yatakta doğruldum fakat kaburgalarıma saplanan ani bir ağrıyla nefesimin kesilmesi bir oldu. Acıyla bir inleme kaçırdım ağzımdan.
Doktor olduğunu sandığım adam onaylamaz bir şekilde kolumu tekrar yakaladı ve beni yatmam için geriye itelemeye başladı.

"Dikişlerini patlatmadan yat şu lanet yatağa!"

Ağızındaki beyaz maske yüzünden adamın sesi boğuk çıkıyordu. Gerçi sesi bir nebze tanıdık gelmişti bana...
Ama yine de bu beni rahatlatmamıştı. Oldum olası doktorlardan hep nefret ederdim.
Doktorun maskesi yüzünden garip görünen suratına baktıkça, küçükken o iğrenç yurtta yapılan aşı günleri aklıma geliyordu. Gerçekten de korktuğum şey iğne değildi. Ne küçüklüğümde ne de şimdi acı benim için korkulacak bir şey değildi. Hele de küçücük bir iğneden korkacak değildim.

Cesaretimi toplayıp kafamı kaldırdığımda, beyaz maskesinin üzerinden dikkatle elindeki beyaz eldivenleri çekiştirmesini izledim. Adamda gerçekten de tuhaf ve tanıdık bir şeyler olduğu hissine kapılmıştım.

"Daha iyi hissediyor musun, Rollen?" diye sordu bana çatallı ve boğuk sesiyle.
"Ağrıların nasıl?"

Yutkunup kendimi cevap vermeye zoladım ama bir şeyler bunu yapmama engel oluyordu.

Doktor bıkkınlıkla iç çektikten sonra gözlerini devirip arkasındaki dolaba döndü. Ardından da hararetle bir şeyleri aramaya koyuldu.

Fırsat bu fırsattı. Adi herif o dolapta nasıl bir şeytani alet edavat arıyorduysa, kaçmanın tam sırasıydı.
Usulca, ses çıkarmamaya özen göstererek ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Kaburgalarım ve bel kemiğim hâlâ ağrıyordu ama yürüyebilecek kadar iyi hissediyordum, kendimi. Neredeyse bir haftadır bu lanet odada yatıp duruyordum ve kırık kemiklerim bu süreçte hızla iyileşmişti. Bunun nasıl olduğunu Daniel'e sorduğumdaysa yüzünde ki o beni hayran bırakan gülüşüyle bizlerin insanlara göre çabuk iyileştiğimizi söylemişti.

UYANIŞWhere stories live. Discover now