Bölüm-20-

374 44 31
                                    

Keyifli okumalar, oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Seviliyorsunuz:)

Ormanın, ana yola çıkan puslu patikasında yürürken sırtımdaki çanta giderek daha ağır geliyordu. Sanırım sabah yediğim dayak beni epey yormuştu. Kaslarım yürürken bile sızlıyordu ama bana tanınan
üç günlük tatilde oturup dinlenemeyeceğimi biliyordum. Sonuçta sınıfın en rezil öğrencisiydim ve bulduğum her boş zamanı talim yaparak geçirmeliydim.

'O yüzden de şu an isyancıyla çene çalmaya gidiyorsun'

Daffy'nin alaycı sesi zihnimde yankılanırken bıkkınlıkla gözlerimi devirdim.
Hem bugün yeterince antrenman yapmıştım. Robert sağolsun kıçımı fena tekmelemişti.

Ormandan çıkıp ana yola girdiğimde etraftaki insan sayısı da artmaya başlamıştı. İVS'ye gidebilmek için ana kampüsün içinden geçmem gerekiyordu ki bu da o lanet kafeteryayla yine yüzleşmem gerek demekti.
Bir kaç dakika daha sapmadan ana yolda ilerledikten sonra kafeteryanın karşı kaldırımına geçip yürümeye devam ettim. İnsanlar gruplar halinde kafeteryadan çıkmaya uğraşıyordu. Öğle yemeği sonrası içerisi tıklım tıklım olmalıydı.
Eh, sanırım kafeteryada yememenin tek olumlu tarafı kalabalık derdinin olmamasıydı.
Yine de sandviç yemekten usanmıştım artık.
Bir ara- kafeteryanın boş olacağı bir ara- gidip marketten bir şeyler satın almayı kafama yazdım ve adımlarımı, taş kaldırımda hızlandırdım. Kalabalığı ne kadar hızlı geçersem tanıdık bir yüz görme ihtimali de o kadar azalırdı.

'Yine erken konuştun.' dedi Daffy, kafamda.

Ve o anda haklı olduğunu farkettim.
Kafeteryanın giriş kapısının yanında siyah üniformalarıyla bir kaç A sınıfı öğrencisi toplaşmış konuşuyorlardı.
Aralarında Sarah ve...Daniel de vardı.
Ama asıl gözüme takılan, siyah tişörtlerin içinde sırıtan bir bordo tişörttü.
Lanet olsun...

Daniel sırtını duvara yaslamış solunda bekleyen Sarah ile birlikte bizim sınıftan bir kızla konuşuyordu. Daha doğrusu kız konuşuyor Daniel de ifadesiz ve hatta biraz bıkkın bir halde dinliyordu. Üstelik kız, daha bu sabah Daniel'e açılacağını söyleyen çakma sarı saçlarıyla, çakma bir Barbie'yi andıran o sürtük kızdan başkası değildi.
O anda kan bir anda beynime sıçradığında Daffy'de içimde heyecanlanmıştı.

'Hey, bu kadar sinirlendiğine göre gerçekten Barbie'yi kıskanıyor olmalısın.'

Bunun üzerine zaten öfkeden deli gibi atan kalbim biraz daha hızlı atmaya başlamıştı. Hatta ne ara yumruk yaptığımı bile bilmediğim ellerim sıkmaktan acımıştı.
Gidip o kızı saçlarından tuttuğum gibi yere yatırıp, o mükemmel, sahte burnunu kırmak istiyordum.

'Ben varım. Hadi yapalım.' diye atladı, Daffy içimde.

Sesi herzamankinden daha heyecanlı ve sabırsızdı.
Ona engel olmam gerektiğini biliyordum ama Daffy zaten alev alev yanan öfkemi körüklüyordu ve o lanet kız bir anda gülerek Daniel'in mükemmel pazılarına, yapışkan elleriyle dokunduğunda ne yapacağımı bilemedim.
Eğer Daniel kızın elini ters bir tavırla itekleyip kendinden uzaklaştırmasaydı karşıya geçip kızın saçlarına asılmam an meselesiydi.

Bir anda Daniel'in yanındaki Sarah beni farkedip gülümseyerek el sallayınca tüm dikkatim dağıldı.
Yanında çılgın gibi bana el sallayan Sarah'yı farkeden Daniel ve Barbie bebekte bana doğru döndüler.
Her ne kadar karşı kaldırımda olsam ve aramızdan iki şeritli geniş bir yol geçse de Daniel'in çelik grisi gözleriyle karşılaşınca ürpermiştim. Beni görünce yüzünden anlam veremediğim bir ifade geçmişti. Neydi bu pişmanlık mı? Merak? Ya da belki de onu flört ederken rahatsız ettiğim için bana kızmıştı sadece.
Daniel'in ne hissetiği hakkında değişken fikirlere sahip olsam da çakma Barbie'nin benden rahatsız olduğu kesindi.
Ona gerçekten de katlanamıyordum.

UYANIŞWhere stories live. Discover now