Bölüm-9-

383 58 28
                                    

Keyifli okumalar. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum bu arada:))

-LEA-
Korumalardan biri kolumu öyle sıkı kavramıştı ki ellerime kan gitmiyordu ve artık parmak uçlarımı hissetmemeye başlamıştım. Ama bunu düşünmenin ne yeri ne de zamanıydı şu an.
Çünkü koridorun biraz ilerisinde kıyametler kopuyordu. Merkez binaya geleli neredeyse on dakika olmuştu ama daha şimdiden buradan nefret etmiştim. İçerisi hastane gibi kokuyordu ve galiba az ilerimizde Daniel, Edgar'ı öldürmek üzereydi.
Onu engellemeye çalışmıştım fakat Daniel bir anda o kadar değişmişti ki benim bile tüylerim ürpermişti. Sanki içine birşey kaçmış gibiydi. Cani ve kötü birşey...

Onu umutsuzca tutmaya çalıştığım anı hatırladıkça içime bir korku çörekleniyordu. O kesinlikle Daniel olamazdı. Sesinden tutunda yüzünün aldığı o korkunç ifadeye kadar Daniel'in tam tersine dönüşmüştü.

Koridorun hemen ilerisinden gelen dövüş sesleri ve etraftaki, koşuşturan insanlar ile telsiz seslerine karışıyor kulağımda sağır edici bir çınlamaya dönüşüyordu.
Biraz sonra Daniel'e ait olabileceğini düşündüğüm bir ses koridorlarda yankılandı.

"Seni öldürüp kafanı kampüse asacağım, Edgar!"

"Elinden geleni ardında koyma o halde!"

Oğlanlar gerçektende birbirlerini öldürmek üzerelerdi ve ben hiçbir şey yapamıyordum. İki korumada kollarımdan sımsıkı tutmuş beni olay mahalinden uzakta tutuyorlardı. Buradan mutlaka bir an önce kurtulup Daniel'e engel olmalıydım. Hemde hemen...

Sağımdaki sarışın, iri yapılı koruma yeni bir C4 telsizini kulağına takıp, cızırdayan aleti düzeltmeye çalışıyordu. Bir kaç denemeden sonra cızırtıyı gidermeyi başardı. Ardından da bir eliyle arama düğmesine basarak telsizin mikrafonuna bağırmaya başladı.

"Tüm birimlerin dikkatine bir A-23 durumuyla karşı karşıyayız acil destek gerekiyor. Konum; Merkez Bina, 24. Kat."

Bu duyuruyu bir kaç kez tekrarladıktan sonra tekrar kolumu kangren olana kadar sıkmaya koyulduğunda telaşla konuşmaya başladım.

"Bırakın gideyim. Ona engel olabilirim o benim partnerim!"

Bunu neredeyse bin kez söylemiştim fakat hiç kimse beni takmamıştı. Fakat bu defa sarışın koruma bıkkınlıkla bana döndü.

"Anlamıyorsun, kızıl kafa. Orada hiç bilmediğin olaylar dönüyor ve seni bırakırsak anında telef olursun."

'Sana kimin telef olacağını söyleyim, aptal sarışın; tabii ki senin kıçın!'

İç sesimle hiç bu kadar aynı fikirde olduğumu hatırlamıyordum ancak korumaya uyuz olmuştum. Biraz ilerimizde kıyamet kopuyordu ve bu ahmaklar bana işe yaramaz bir velet gibi davranıyorlardı.

Bir anda koridoru dolduran ve nerede duysam tanıyacağım, kemiğin o tanıdık kırılma sesini duyduğumda nefesim kesildi.
Buradan hemen kurtulmalıydım.
Ama nasıl?

'Hey izin ver bunu ben halledeyim.'

Sen ne yapabilirsin ki?

İç sesimin bir yüzünün olmadığını bilsemde içimden pis pis sırıttığını hissedebiliyordum.

'Ön yargılarını bırakta beni dinle. Eğer dediklerimi yaparsan seni bu kaz kafalı korumalardan kurtarabilirim.'

İç sesimle konuşmak ve onun dediklerini yapmak her ne kadar deli saçması gibi görünsede başka şansım yoktu. Bu yüzden kabul ettim ve iç sesimi dinlemeye koyuldum.
Bana sürekli kafamın içinden talimatlar veriyordu.

UYANIŞWhere stories live. Discover now