Bölüm-10-

393 62 31
                                    


Bir anda vücuduma akın eden duygular o kadar yoğundu ki nefes alamıyordum. Bay White'ın sesi adeta soğuk bir yılan misali omzumdan enseme doğru kıvrılarak çıkıyor beni delirtiyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne tepki vereceğimi ve nasıl davranmam gerektiğini de...
Fakat umrumda değildi. Şuan nasıl bir tepki verirsem vereyim kimsenin bana birşey demeye cesareti yetmezdi.

Bundan sıkılmıştım artık. Her zaman sevdiklerimi göz göre göre kaybetmekten, kimse istemediği için tekmelenerek sokağa atılmaktan... Herşeyden bıkmıştım.
Ve daha fazla buna göz yummayacaktım.

'Haklısın. Hemde sonuna kadar. Bize yapılan herşeyi onlara ödetmeleyiz.'

Herşey bir anda gelişti. Düşünmeyi bırakıp yerimden öyle hızla kalktım ki sandalyem büyük bir gürültüyle yere devrildi.
Herkes şaşkın şaşkın bakarken içimde kabaran öfkede arttıkça artıyordu.
Ve henüz bu öfkeden hiçkimse nasibini almamıştı.
Hızla öne eğildim ve masanın üzerinde ne var ne yoksa hepsini yere fırlattım. İçleri kahve dolu cam kupalar yere düşdüklerinde paramparça olmuş içlerindeki kahveyse beyaz fayansların üzerine saçılmıştı.
Daniel beni durdurmak için hızla ayağa kalktı ve bir eliyle omzumu kavradı.

"Lea..."

Hiddetle ona döndüm ve kelimenin tam anlamıyla tıslayarak konuştum.

"Buna karışma Daniel."

Daniel biraz durup gözleriyle beni bir süre süzdükten sonra en sonunda doğru kararı verip elini omzumdan çekti ve beni serbest bıraktı.

Bense içimde çalkalanan derin öfkeme hâlâ söz geçirmeye ve başka hiçbir şeye zarar vermemeye çalışıyordum. Aklım ve kalbim şidettli bir çatışmaya girmişlerdi. İçimde öfke ve keder birbirini yiyor fakat öfke üstün geliyordu. Ancak biliyordum ki daha sonra yalnız kaldığımda keder peşimi bırakmayacaktı.

Gözlerimi masanın en ucunda oturan Bay White'a çevirdim.
O da diğer herkes gibi şaşkın bakışlarla beni izliyordu. Ve bu, anlamsız bakışları beni daha çok sinirlendiriyordu.

"Siz..." diye bağırdım en sonunda kendimi tutamayıp.

"Sadece bir avuç beyinsizsiniz. Umrunuzda olan tek şey iktidar! Milyonlarca askere sahip bir örgüt nasıl olur da babamı koruyamaz?!"

Bay White tam ağzını açıp birşeyler diyecekti ki önce davrandım ve lafını kestim. Biliyordum ki Bay White'a edeceğim hakaretlerden başım belaya girecekti. Ama dikkatimi üzerine çeken kendiydi. Bu onun suçuydu.

"Senin bir tek laf etmeye hakkın yok. Sen, asla baban gibi büyük bir lider olamayacaksın, Hector White. Baban büyük bir kurucuydu sen ise..."

"Yeter." diye araya girdi, Daniel'in bıçak kadar keskin sesi.
Gri gözleri benimkileri esareti altına alırken sesindeki ikazdan çizgiyi aştığımı anlayabiliyordum.

"Baban için hepimiz üzgünüz, Lea. Bunun için kimseyi suçlayamazsın. O ülkemiz için önemli bir..."

"Bir köleydi!" diye bağırdım tekrar.
"Hepiniz onu, her dediğinizi yapan bir asker olarak görüyorsunuz! Umrunuzda olan babamın ölümü değil umrunuzda olan tek şey ordunuzdan bir askerin daha eksilmiş olması! Ama ne var biliyor musun, Daniel? O öz olmasa da benim babam!"

Bir anda odaya ölüm gibi bir sessizlik çöktü. Öyle ki Daniel bile karşımda donmuş kalmıştı.
Öte yandan bense yıllardır içimde tuttuğum bu sırı ele verdiğim için paniklemiştim. Daha önce bu sırrımı açıkladığım herkes bana acıyan gözlerle bakmıştı. Ve oldum olası acınmaktan nefret etmiştim.

Daniel en sonunda şaşkınlığını yenip konuştu.

"James Rollen...senin gerçek baban değil mi?"

UYANIŞWhere stories live. Discover now