Bölüm-11-

446 45 21
                                    

Merhaba uzun hatta epey uzun(özür dilerim.) aradan sonra nihayet yeni bölüm paylaşmayı başardım. Ancak oylar az ve yorumlar da aynı şekilde bu yüzden bölümleri istekli yazamıyorum. Sizden ricam lütfen okuyup geçmeyin oy ve yorum yapın ki düşüncelerinizi bileyim.
Neyse iyi okumalar.

Daniel'in benimkinin iki katı büyüklüğündeki yatağında beklerken odayı incelemeden duramıyordum. İçerisi loş ışıklarla aydındatılmıştı ve oda genişti ancak Daniel'in eşyaları - daha çok her yerden fışkıran kitap yığınları- odayı dar gösteriyordu. Onun dışında karşı duvarda ahşap bir çalışma masası üzerindeki haritalardan boğuluyordu. Bir ara aklımdan, kalkıp haritalara göz atmak geçtiysede kendimi tuttum ve yerimde kalmayı başardım. Daniel'in eşyalarının karıştırılmasından hoşlandığını sanmıyordum.

'O halde seni burada yalnız bırakmış olması büyük aptallık. Birşeyleri kurcalamadan duramazsın sen.'

İç sesim beni sandığımdan daha iyi tanıyor olsa bile Daniel'in eşyalarını kurcalamayacaktım.
Odam darmadağın olduğundan ve saldırganının yarım kalan işini bitirmek için geri dönme ihtimaline karşılık beni kendi odasına getirmiş ve bu gece burada kalmama izin vermişti. Ve bende odasını kurcalayarak teşekkür etmeyecektim.

Kafamdaki düşüncelerden sıyrılıp bir müddet daha odayı incelemeye koyuldum. Şöyle bir bakınca gözüm pencerenin önündeki siyah bir masaya benzer tahta parçasına takıldı. Üzerinde yüzlerce tozlanmış kitap ve buruşturulmuş kağıtlar vardı. İlkin ne olduğuna bir anlam veremedim ancak daha sonradan bu garip siyah aleti tanıdım.

Bir piyanoydu. Ve sanırım üzerindeki buruşturulmuş kağıtlarda bestelerdi.
Bu...oldukça ilginçti. Ne yani Daniel piyano mu çalıyordu?
Oysa piyano bir asker için- disiplinli bir asker için- oldukça nazik bir işti.
Yine de piyanonun sesini küçüklüğümden beri çok severdim. Babamda piyano çalardı ve bende salondaki kanepelerden birine oturup saatlerce onu dinlerdim.

"Odamın dağınıklığı seni şaşırttı mı?"

Arkamdan gelen tok sesi duyduğumda hızla kafamı çevirdim. Daniel elinde ıslak bir bezle banyodan çıkmıştı. Gri gözleri loş ışıkta mücevher misali parlıyordu.

"Sen buna dağınıklık mı diyorsun? Dağınık diye benim odama denir. Seninki daha çok çalışmaktan beyni patlamış bir adamın odasına benziyor." diye cevapladım gözlerimi kaçırarak.

Bunun üzerine dudakları memnuniyetle yukarı kıvrıldı ve;
"Belki de çalışmaktan beyni patlayan bir adamımdır." dedi önümde çömelirken.

Elindeki ıslak bezi yüzüme doğru yaklaştırırken anlamız bir gerginlik kaplamıştı vücudumu. Ve bezi dudaklarımın üzerindeki kurumuş kanı temizlemek için hafifçe bastırdığında geri kaçmak istedim. Ancak beni yerime mıhlayan çelik gibi sert bakışları buna mani oluyordu.
Daniel bezi hafif bir baskıyla tenimde gezdirirken daha iyi görebilmek için yüzünü benimkine bir kaç santim daha yaklaştırdı.
Şimdi öyle yakınımdaydı ki cayır cayır yanıyordum. Dudaklarıyla aramda yalnızca santimler vardı. Bir ara içime aptalca bir cesaret doluştu ve onu öpme düşüncesiyle az kalsın öne kayıyordum. Son anda kendimi durdurabilmiştim.
Daniel'se benim aksime oldukça sakin bir şekilde, talimden kalan kurumuş kanı temizliyor ve ara sıra gözleriyle bana geri çekilmemi önleyen bakışlar atıyordu.
Nihayet temizlemeyi bitirdiğinde ve geri çekildiğinde derin bir nefes aldım.

Gri gözleri bir müddet beni süzmeye devam etti.

"Umarım bir daha benden habersiz Sanal Talim'e girmezsin. Bu seferlik ceza yok ancak..."

"Bir daha olmaz." diye tamamladım hızlıca.

"Güzel."

Daniel tam kalkıyorken onu durdurum.

UYANIŞWo Geschichten leben. Entdecke jetzt