Bölüm-12-

485 42 22
                                    

Keyifli okumalar:))!

Lobide ki aynada kendi yansımama bakarken heycandan kalbim güm güm çarpıyordu. Herkes ve herşey hazırlanmış dışarıda bizi bekliyorlardı. On dakika sonra bizde dışarı çıkacak ve Bay White'ın yapacağı kısa konuşmadan sonra akademiden ayrılacaktık.

Kendime, sanki mümkünmüş gibi sakin olmayı tembihledim ve tekrar aynaya döndüm.
Üzerimde siyah kargo pantolon ve göğüsünde akademinin logosunu taşıyan siyah bir yağmurluk vardı.
İçimde ise kazağım ile ağırlını bolca hissettiren bir çelik yelek giyiyordum.
Saçlarım yukarıdan bir at kuyruğuyla toplanmıştı ve kulağımda da eğer sorun çıkarsa diye bir telsiz takılıydı.
Ayrıca belime bağlı bir kılıfta da gerçek mermileri olan bir yarı otomatik Luger silah taşıyordum.

Gerçekten de baştan aşağı bir Özel Birlik askeri gibi görünüyordum. Ve bu harikaydı.

"Yanımdan asla ayrılmayacaksın. Beni duydun değil mi?"

Arkamdan gelen endişeli sesle sanırım yüzbininci kez Daniel'e döndüm ve aynı cevabı verdim.

"Evet, Daniel. Bu kadar endişelenmene gerek yok. Ben hayatım boyunca bunun için eğitildim."

Daniel'de benimle aynı giyinmişti. Gerçi tüm ekip aynı giysileri giyiyordu. Ama Daniel'in üzerinde bu kıyafetler çok daha ciddi ve...askeri görünüyordu.

Daniel derince bir nefes alıp lobide gelişi güzel dizilmiş koltuklardan kalktı ve yanıma geldi.

"Bu iş ciddi, Lea." diye konuştu ardından da...
"Dışarısı tehlikeli. Özellikle de Göl Bölgesi. Oradayken çok daha dikkatli olmanı istiyorum. Anlaştık mı?"

Göl bölgesi. Ne yani operasyon araştırma alanımız orayı da mı kapsıyordu? İyi ama neden?
Göl Bölgesi ülkenin yoksul kesiminin yaşadığı azınlık ve fakir bir bölgeydi. Öte yandan orada ne tür bir bela ararsanız bulabilirdiniz. Hırsızlar, katiller, yan kesiciler...
Ne dilerseniz.
Ayrıca bölge devasa bir gölün çevresine kurulduğu için bu adı almıştı. Ve ders kitaplarımdan öğrendiğim bir bilgiye göre de göl, kirlilik yüzünden yıllardır zehir saçıyordu.

"Göl Bölgesi'ne neden gidiyoruz ki?" diye sordum, kaşlarımı çatarak.
"Babam orada öldürülmedi. Bizim Kadmos'u araştıracağımızı sanıyordum."

"Orayı da araştıracağız. Ancak babanı öldüren her kimse Kadmos Bölgesi'nin zengin çevresinden biri olmadığı kesin. Bu da demek oluyor ki katil babanı öldürdükten sonra Kadmos'tan kaçmış olmalı."

Aklımda babamın kanlar içinde bir arka sokakta yattığı senaryosu gezinirken dişlerimi öfkeyle sıktım.

"Kaçan kişinin de Göl Bölgesi'nden başka gidecek yeri yok."

Bir anda Daniel'in ellerinin benim bileklerimi kavramasıyla şaşkınlıkla donakaldım.

"Öfke dolusun, Kırmızılı..." diye soludu Daniel, kulağıma doğru.

Bir anda çizgiyi geçip bana gereğinden fazla yaklaşmıştı. Öyle ki nefes alış verişini ve hatta onun kalp atışlarını bile duyabiliyordum.

"Belki de öfke o kadar işe yaramaz bir şey değildir." dedim ona cevap olarak.
Ancak kahretsin ki Daniel'in önümdeki varlığı bu öfkeyi paramparça ediyordu.

"Hayır. Öfke hiç bir zaman sorundan başka bir şey yaratmaz."

Daniel bileklerimi serbest bıraktığında bende ne zaman yumruk yaptığımı bilmediğim ellerimi gevşettim ve serbest bıraktım.
Belki de o haklıydı. Belki de öfke bir çare değildi ancak...

UYANIŞWhere stories live. Discover now