GARDENYA MEVSİMİ

By 1losko

222K 10.7K 3.5K

"Kabuk bağlayan yaranı her kaşıyışında canın aynı şekilde yanar , acıyı kanatırsın. Bir zaman sonra tekrar ka... More

❝Siyahın İçindeki Gökyüzü..❞
1| Siyah Güller..
2| Kayıp Şehir..
3| 7 Yıl Önce..
4| Katil Bir Kadın..
5| İntikamın Kehaneti..
6| Esaret..
7| Hiçkimse..
8| 1 Ay..
9| Bir Yıldız Kaysa..
10| Kurşuni Renkler..
11| Tutsak..
12| Kaybın Çığlığı..
13| Gün Yüzü..
14| Fotoğraf..
15| Nefret..
16| Saklı Cümleler..
17| Küçük Kız Çocuğu..
18| Korkunun Eceli..
19| Durgun Zaman..
20| Tehlike Çanı..
21| Gökyüzü Masalı..
22| Oyunbozan Hayat..
23| Yabancı..
24| Hayali Gerçek..
25| Zihin Perdesi..
26| Beslenen Acılar..
27| Gönül Kanı..
29| Karanlığın Hisleri
30.Bölüm •Kesit
30| Ölüm Uykusu..
31|Gizli Aşk, Beyaz Gardenya..
32| Kalp Özü..
AÇIKLAMA & SANRI VE SANCI
6 Şubat, 04.17

28| Heyecan Silsilesi..

4.3K 252 228
By 1losko

Bölüm Şarkısı; Sıla - Ateşle Oynama.

"Bende senin devamın var.."

Korhan Atay..

28.Bölüm "HEYECAN SİLSİLESİ.."


2 Hafta Sonra..

Halsizliğin en ağır geçen kısmında bedenim çökmüş , rengim solmuş ve benliğim yorgundu. Üzerimde tonlarca yük taşıyormuş gibi her adım atışımda bacaklarım biraz daha güçsüzleşiyordu. Üzerimde somut bir yük yoktu belki ama ruhun ağırlığı ve yarası hepsinden yeterince üstündü.

Gayri ihtiyari adımlarım artık umudunu kesmiş bir halde yatağıma yöneldi. Sancısını hafif hafif hissettiğim kasıklarıma avucumu bastırarak yavaş bir şekilde yatağa oturdum.

Kararan kasvetli hava zamanın durgunluğuna bekçilik yapıyordu. Güneş çoktan batmış , ay bugün hüzünle gökyüzünü ziyaret etmiş kalmak istemezmiş gibi etrafı kör bir ışıkla aydınlatıyordu.

Hastane odasında küçükte olsa bir umut içinde kapının açılmasıyla birlikte içimdeki dallarım minik minik yeşermeye başladı. Bakmak istemesemde kapıya yandan bir bakış attığımda beklediğim kişinin olmayışı beni bir kez daha hüsrana uğratmış , içimde yeşeren o minik dalları kurutmuştu.

Şimdi hiçbir yerde orman yeşili yoktu , keskin kahverenginin olduğu kadar.

İçeri doğru süzülüp kapıyı kapatan İlgim umutsuz bir bakış attığında orman yeşili gözlerimi yere indirdim.

"Hala yok değil mi?" Bıkkınlıkla bir nefes vererek sorduğum sorunun yanıtını bekledim. Bir süre sessiz kaldığında uyduracağı yeni bahaneyi düşünüyor olmalıydı.

"Toplantısı varmış , Güneş. Ondan gelemedi. Yoksa hemen gelirdi yani. Kesin gelirdi. Ben eminim. Hep şu önemli toplantılar yüzünden-"

"Tamam , İlgim."

Sert bir sesle sözünü keserken susması için kaldırdığım elimi geri indirdim. Seğiren gözüm bedenimde devir daim yapan sinirlerimin ne derecede olduğunun en büyük kanıtı olabilirdi.

Bedenim gerildi , dişlerimi birbirine bastırdım.

"Her gün farklı bir yalan bulmaktan yorulmadın mı?" diye sordum sert bir sesle. "Araf'ın arkasını toplamak zorunda değilsin."

"Yalan değil Güneş gerçekten."

Krem renginin hakim olduğu fayansı izlemeyi bırakıp İlgim'e döndüm. "Beni boşuna kandırma , İlgim. Her gün farklı bir bahaneyle geliyorsun." Birbirine bastırdığım dişlerim artık ağrımaya başlamıştı. "Günlerdir nerede ha? Neden gelmediği gibi arayıp sormuyor?"

Sinirden kavrulan benliğim nefeslerimi kesiyordu. İçimden bağırıp çağırmak geliyordu sadece.. Günlerdir kapalı kaldığım şu hastane odasının duvarlarını yumruklarımla parçalamak , sancılı zamanlarımda yanımda olmayan Araf'ı mahvetmek istiyordum.

Onu yakıp yıkmak , beni tek başıma bıraktığı her günün hesabını almayı diliyorum.

Gözlerimi kapatarak derin bir nefes alırken ellerimin altındaki çarşafı avucumun içinde kırıştırdım. Sıktığım elimin içinde onu hayal ettim bir an. Sinirim ancak böyle geçebilirdi.

İlgim'in uyduracak bahanesi kalmadığı için sessiz kalmayı tercih etmiş , tekli koltuğa oturarak iki dakika ayrı kaldığı telefonuyla aşk yaşamaya devam etmişti.

"Ben uyuyorum." dedim düz bir sesle. "Gelirse onunla görüşmek istemediğimi söylersin."

Yüzüne bile bakmadan sarf ettiğim sözlerin ardından yatağın içine girerek üzerimi örttüm. Ağrı dayanılmayacak gibi değildi belki ama bu halde beni yalnız bırakışı etkenmiş gibi fazlasıyla hissetmeme neden oluyordu.

Bana 'Acıyı besleme.' demişti. Beni buna mecbur bırakırken..

Uyumaya çalıştım. Uyuyup unutmaya.

Gözlerimi kapattığım an da zorluk içinde gelip geçen sancılı günlerden kalan anılar zihnimi yormaya başlamıştı. Olası düşük nedeniyle hastaneye yatırıldığım ilk günden beri Araf sadece iki kez yanıma uğramış, çok kalmadan da gitmişti. Şimdi ise gelmediği gibi aynı zamanda arayıp sormuyordu bile. Tek derdinin bebek olduğunu bana bir kez daha kanıtlamıştı.

Ruhum dört duvar arasında günlerce sıkışıp kalmış , kafesinde umutsuzca bekleyen bir kuş gibi özgürlüğüne kavuşamamıştı.

Yapılan testler , hastane prosedürleri vs vs..

Delinmekten moraran kollarımın acısı ve hastane psikolojisinin getirdiği sorunları tek başıma üstlenmek ruhumu daraltıyordu.

Günler yavaş bir şekilde ayların üzerine devrilmiş gibiydi. Belki de Araf'ın yokluğu beni bu hissiyata itiyordu , bilmiyorum. Günlerdir ince sesiyle başımın etini yiyen İlgim'le aynı oda içerisinde tıkalı kalmak beni çok kötü etkilemiş olmalıydı.

Kerim Uluhan ve Sibel Uluhan.. Sevgili sahte annem benimle bir çok kez konuşmaya çalışsa da başarısız olmuş , hamile olduğumu öğrenir öğrenmez babama yetiştirmişti.

Kerim Uluhan ise beni ziyarete sadece bir kez gelmişti. Onda da iyi olduğumu görüp tek bir kelime dahi etmeden odadan ayrılan babamın bana olan kırgınlığını görmemek için aptal olmak gerekirdi.

Yaşadığım tüm bu olayların sorumlusu Araf'tı. Beni bir felaketin içine sürüklemiş ardından geri çekilerek izlemeyi tercih etmişti.

Düşüncelerin arasında boğulduğum dakikalarda bıkkınlık içinde bir nefes verirken telefonuyla aşk yaşayıp aynı zamanda kısık sesle kıkırdayan İlgim'in sesi , kapının gıcırtılı bir ses çıkararak açılmasıyla kesilmişti.

Odayı derin bir sessizlik kaplarken burnuma dolan kokuyla günlerin özlemi birbirine karışmış , gözlerim istemsizce dolmuştu.

İlgim'in oturduğu yerden hızla kalkışını koltuğun çıkardığı seslerden anlamıştım. Gözlerimi açmadan uyuyormuş gibi davranmaya devam etmek istesemde onun varlığı beni amansız bir heyecan silsilesine sürüklemişti.

"Bugün de geç kaldın , Araf. Güneş çoktan uyudu bile." dedi İlgim , kısık bir sesle. "Uyumadan önce de beni tembihledi , seninle görüşmek istemediğini söylemem için."

Aferin İlgim , anlat hepsini. Keşke arkasından bir şeyler daha söyleseydim diye içimden geçirdiğim saniyelerde keşkelerin bir faydası olmadığını çok daha iyi anlamıştım.

"Talya'nın yanındaydım."

Dudaklarının arasından çıkan iki kelimeyle içimde patlamanın en son deminde olan volkan büyük bir şiddetle patlamış , ateşin en kızgın lavları heyecan silsilesinin üzerine dökülerek tüm duygularımı küle çevirmişti.

"Ne?" Şaşkınlığını dile getirerek bağıran İlgim , yüksek ses tonuyla içimden geçen o soruyu iletmişti. "Sen.. Ciddi misin , Araf?"

"Bağırmasana kızım , uyandıracaksın." diyerek tıslayan Araf , ikaz dolu sesiyle İlgim'i susturmuştu. Tabi ki de tek bir açıklama dahi yapmayacaktı. Biz kimdik ki sonuçta?

Gözlerim kapalı yattığım yatakta sinirle elimin altındaki çarşafı avucumun arasına alarak sıktım. Ben burada canımla cebelleşirken o Talya'nın yanındaydı. Günlerce arayıp sormamışken..

"Bu gece burada kalacağım. Sen eve gidip dinlenebilirsin."

Bu sefer sinirden dudaklarımı kemirmeye başlamıştım. Arkam onlara dönük bir şekilde yattığım için beni görmüyorlardı. Öfke , saç diplerime kadar kendini belli ediyor, bedenim sinirden kasılıyordu.

"Ama Güneş seninle gö-"

"Sana gidebilirsin dedim, İlgim. Korhan Atay'ın üzerine bir de seninle uğraşamam."

Korhan Atay? İki hafta önce bir torunu olacağına şahit olan ve Araf'ın babası olan adam mı?

Ortamda oluşan kısa süreli sessizlikten sonra İlgim benden tarafa geçerek eşyalarını almıştı. Ardından kapının açılıp kapanma sesini işittim.

Vücudumu kaplayan anlamsız karıncalanmayla kaşlarım çatıldı. Hayır , neydi ki bu heyecan silsilesi? O günlerdir yoktu ve Talya'nın yanından geldiğini kendi ağzıyla söylemişti. Neydi bu bende ki saçmalık hala?

Yere tutunan sert ve tok adımları her kulağıma doluşunda küle dönen duygularım istemsiz bir şekilde umut vaad ederek yeşermeye başlıyordu. Kokusu çok daha yakından gelirken adımlarının son bulduğu yerde kalbim atmayı bırakmıştı sanki..

Uyandırmamaya dikkat ederek , yavaşça yanıma uzandı. Yüzüm ona dönük bir şekilde yatıyor olduğum için uyumadığımı anlayacağından dolayı zihnimin köşelerine endişe tohumları serpilmişti.

Derin bir sessizliğin içinde yüzmeye çalışırken düzenli nefes alıp vermeye çalıştım. Onun yanıma uzanmasıyla birlikte kalbim hızla atmaya karar vermiş , sesini duyurmak adına çarpıyordu.

"Hastane yatağını pek beğenmedin galiba." diye sessizce mırıldandığında heyecanla kanım fokurdadı. "Artık tek bir pozisyonda yatmayı tercih ediyorsun."

Uyumadığımı anladığını sandığım saniyelerde ecel terleri dökmek üzereydim ki devam etmesiyle kendi kendine konuştuğunu çok geçmeden anlamıştım. Son söylediği sözlere ne kadar kaşlarımı çatmak istesemde kendimi zor tuttum.

"Mevsim günlerdir bana sizi soruyor.." diye fısıldarken aynı zamanda yanağıma çarpan sıcak nefesinden yakınlaştığını anlamıştım. "Seni ve bebeğimizi benden daha çok sevdiğini düşünmeye başladım."

Burnunu yanağıma sürttü. Ardından kokumu almak istercesine derin bir nefes aldı.

"Benim gibi kardeşini kaybetmekten çok korkmuş." dedi boğuk sesiyle. Bir elini karnıma koyarak dokunduğu yeri okşadı. "Ama ben ondan çok seni kaybetmekten korktum , Güneş."

Dudaklarını çenemin üzerine bastırdı. Daha sonra burnunu boynuma gömerek bir süre orada kaldı.

"Bir daha gökyüzüm aydınlanmayacak diye çok korktum." Fısıltısı kalbimin duvarlarına çarpmış , sanki mümkünmüş gibi daha hızlı atmasına sebep olmuştu. "Güneş Ay'a küsüp bir gün daha doğmayacak diye çok korktum , küçük kız çocuğu.."

Gözlerini kapatışını tenime değen huylandırıcı kirpiklerinin kıpırdamasıyla anlamıştım.

"Çünkü eğer Güneş dünyayı terk ederse Ay'ın ışığı da sönerdi , aydınlatamazdı yeryüzünü. Sonra umutlar gibi yıldızlarda sonsuzlukta kaybolurdu."

Sıcak nefesi tenimi kavuruyor , öfkeyle örülen buz dağını yavaşça eritiyordu.

"Dün gece onunla uyumadan hemen önce kulağıma bir şey söyledi.."

Dudakları tenim üzerinde kıpırdadığı için nefesim kesilmişti. Vücudumdaki tüm kan sanki tek bir noktada toplanmış gibi oraya odaklanmıştım.

"Keşke bana annemi anlatsan , baba. Keşke bende kardeşim kadar şanslı olsaydım." Mevsim'in söylediklerini anlatırken sesi titremişti adamın. "Keşke Güneş benim annem olsaydı."

Son duyduğum cümleyle gözlerimi hafifçe araladım. İçimde bir yerlerin sızladığı , için için kanadığı saniyelerin içine hapsedilmiştim.

"Yaram bir kez daha sızladı. Sonra keşke dedim.. Keşke Güneş'e herşeyi anlatabilseydim."

Başını gömdüğü boynumdan biraz geri çekmesiyle hızla gözlerimi kapattım. Tahminimce başını yastığa koymuştu.

"Bir kez daha düşündüm ve aklıma tek bir soru geldi." dedi düşüncelerini uyuduğu sandığı bana anlatırken. "Ya giderse? Tüm gerçekleri öğrendiğinde ya beni bırakıp giderse?"

Aklımı karıştırıyordu. Onu terk edip gidebileceğim kadar ne yapmış olabilirdi ki? Madem beni kaybetmekten korkuyordu.. O halde Talya'nın yanında ne işi vardı?

"Dışarıya karşı ne kadar güçlü görünmeye çalışsam da.." diye fısıldadı yumuşak sesiyle. "Benim de yıllardır kabuk bağlamayan bir yaram var. İyileşmediği gibi bir kadının silinen hatıralarında kanayan."

Yavaşça alıp bıraktığım nefeste onu saklamak istedim. Kokusunu içime hapsedip kimsenin beni bulmayacağı bir yere kaçıp gitmek. Ondan kokusunu çalmak istedim..

"Ben yine de güçlü olmak zorundayım." diye mırıldandı kulağıma. "Senin için.. Ailem için."

Elini karnıma bastırarak varlığını bir kez daha hissettirdi. Bebeğim o gece beni terk edip gitmemişti. Bedenlerimiz biraz daha birbirine bağlanmış , biraz daha büyümüştü.

"Biliyorum.." dedi kendinden emin bir sesle. "Bir gün o kadın beni hatırlayacak. Ve o gün sızıntıyla kanayan yara ilelebet iyileşmiş olacak."

Elinin tersiyle yanağımı okşadıktan sonra baş parmağını dudaklarımın üzerinde gezindirdi. Sıcak nefesim parmağına çarpıyor , oradan da havaya karışıyordu.

Neden ondan çekiniyordum ki? Talya'nın yanından geldiğini bildiğimi bilmeliydi..

"Ateşle oynuyorsun , Araf."

Dudaklarımdan çıkan kısa cümlenin ardından yüz ifadesini görmek için uykusuzluktan ağrıyan gözlerimi araladım. Keskin kahveleri irileşmiş , kaşları şaşkınlık edasıyla havalanmıştı.

"Talya'nın yanından geldiğini biliyorum." dedikten sonra dudaklarım sahtelikle iki yanından yukarı doğru kıvrıldı. "Ve sende seninle görüşmek dahi istemediğimi biliyorsun."

"Güneş ben-"

Açıklama yapmasına izin vermeden yatağın el verdiğince ondan geri çekilerek arkamı döndüm. Sağ elimi yastığın altına koyduktan sonra uyumak adına bir kez daha gözlerimi kapattım.

Bu gece yine hüsrandı.. Yine hayal kırıklığıydı.

Bir süre hareketsiz kalan Araf sonunda şaşkınlığını üzerinden atarak kolunu belime dolayıp arkamdan bedenime sarılmıştı.

"Ne kadar ateşi kurcalayıp yanacağımı bilsem de.. Yine de yanmaktan korkmam." Yüzünü saçlarımın arasına saklayarak derin nefesler almaya devam etti. "Eğer kahverengi dallarım kalbimi saran yeşil ormanın tarafından yakılacaksa.." Dudaklarını saçlarımın üzerine bastırdığında kalbim teklemişti.

"Eğer ateşim sen olacaksan ben yanmaya da razıyım , Siyah Melek."

¤¤¤

Soru işaretlerinin ard arda gelip cevapsız kaldığı zaman diliminde beynimi kemiren düşüncelerden sıyrılmak istedim.

Sabah gözlerimi açtığımda Araf yanımda yoktu. Yaklaşık bir saat önce uyanmış olup geçen her dakika da onu düşünmüştüm.

Araf , beynimde yer edinen bir düğüm gibiydi daha çok. Çözmeye çalıştıkça daha çok dolanıyor , insanı bilinmezlik rüzgarında savuruyordu.

Bıkkınlık içinde başımı yastıktan kaldırıp bacaklarımı aşağı sarkıttım. O sırada kapı iki kez çalınıp ardından açılmıştı.

İçeri giren adam kaşlarımı çatmama neden olsada bozuntuya vermeden üzerimdeki hastane önlüğünü düzelttim.

Kahverengi gözleri , sert bakışlarıyla bir uyum içindeydi. Üzerindeki lacivert bir kumaş pantolan , ekru rengi gömleği , minik koyu renklerden oluşan karelerin süslediği ceketi ve düz lacivert kravatıyla tam bir doktor profilindeydi. Ve tabi bir de beyazların düştüğü , mesleğinin getirdiği griye dönmüş özenle yana taralı olan saçları..

"Farah Güneş Uluhan?" dedi düz bir sesle.

Korhan Atay.. Duruşunda bile asalet olan adam.

Onu ilk ve son olarak iki hafta önce bir talihsizliğin ortasında tanımıştım. O günden sonra bu ikinci görüşüm sayılıyordu.

Odanın içine doğru bir kaç adım attığında biraz önceki yanlışlığı düzeltmek adına önce boğazımı temizledim.

"Farah Güneş Atay." dedim hafif gülümserken. Bu sırada elimi uzatmış , gözlerimle bir nevi meydan okuyordum. Buraya geçmiş olsun demeye gelmediği belliydi.

Kahverengi gözleri bir müddet uzattığım elime baktı. Daha sonra yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip elimi tutup selamı almadan tekli koltuğa oturdu.

Elimi geri indirirken , "Sizi dinliyorum." dedim amacını açığa çıkarması için.

Rahat tavırlarla oturduğu tekli koyu yeşil koltukta bacağını havalı bir hareketle diğer bacağının üzerine atarken bir yandan da eliyle yeni yeni çıkmaya başlayan kirli sakalını sıvazladı.

"Onun hayatına neden girdin?" diye sordu , başını yana yatırmış , kahve gözleri üzerimde gezindirirken. "Yıllar sonra oğlumun karşısına neden çıktın?"

Sorusunun üzerine kaşlarım çatıldı. Ne diyordu bu adam? Gel , Araf'a benzeyen kahverengi gözlerimi oy diyordu tabi ki de. Başka ne diyebilirdi ki?

"Söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım."

Ellerimle yataktan destek alarak bıçak saplanır gibi ağrıyan belimin acısının geçmesini diledim. Sanki biraz önceki söylediğim cümle çok komik bir şeymiş gibi küçük bir kahkaha attı , Korhan Atay.. Aynı onun gibi umursamaz tadında.

"Yaşattıklarından sonra hangi yüzle Araf'ın karşısına çıkabildin , merak konusu." Gözleri sorgulayıcı bir şekilde kısıldı. "Üstelik bir de ondan hamile kalmışsın. Nikahına da girebildin mi bir yerlere sinsice girdiğin gibi?"

Son söylediği cümledeki ima , zihnimin içinde yankı yaparken sinirle ayağa kalktığımda kasıklarıma keskin bir ağrı saplandı.

Yüzüm istemsizce buruşmuş , iki büklüm bir halde nefes almaya çalıştım. Dişlerimi birbirine bastırırken yerinde umursamazca oturan adam farkına varmış olmalı ki kıymetlisini koltuktan ayırabilmişti.

O sırada kapı açıldı fakat kimin geldiğini göremeyecek kadar kötüydüm.

"Amca?"

İlgim'in ince sesine gizlenen şaşkınlık cabasıydı. Başımı hafifçe kaldırdığımda kaşları havalanmış , gözleri büyümüş ve duygu değişimini dile getiremeyecek kadar durgundu.

Korhan Atay'ın adımları bana yöneldiğinde İlgim de sonunda beni fark edebilmişti. Beni bu halde görmesi daha çok şaşırmasına neden olurken olduğu yerden kıpırdayamamıştı.

Yeri bulanık izleyen gözlerimin önüne bir çift özenli ayakkabı girdi. Ardından başımı hafifçe yukarı kaldırdığımda o da kulağıma yaklaşmıştı.

"Bir kez daha oğlumun hayatını mahvetmene izin vermeyeceğim.." dedi fısıltı eşliğinde. Ardından İlgim'in de duyabileceği bir sesle devam etti. "..Sevgili gelinim. Çok geçmiş olsun."

Geri çekilerek görüş alanımdan çıktı. Kapının kapanma sesini işittiğimde hayal kırıklığı içinde yatağa geri oturdum.

"Güneş sancın mı var? Doktor sancın olduğunda söylememizi istedi. Çok mu var az mı var? Güneş birşey söylesene , çıldıracağım bak!"

İlgim sonunda kendine geldiğini belli etmişti. Kelimeleri ard arda sıralarken algılamakta gerçekten zorluk çekiyordum.

Başımı olumsuz anlamda salladığımda rahatlamış gibi derin bir nefes alıp vermişti. Elinde yeni yeni fark ettiğim kağıtlarla birlikte heyecan içinde yanıma geldi.

"Hadi yine iyisin." dedi içtenlikle gülerken. "Taburcu oldun."

Neymiş arkadaşlar.. İlgim de kısa cümleler kurabiliyormuş. Hani ona aferin?

"Araf nerede yine? Bir saniye varsa on dakika yok!"

Oturduğum yerde İlgim'e alttan çatılan kaşlarımla bir bakış attığımda ellerini ben masumum der gibi yukarı kaldırıp masum bir ifadeye büründü.

"Valla en son bayan bir doktorla konuşurken görmüştüm. Yok yok aslında , pek konuşma gibi değildi. Araf ona gülüyordu , kadında Araf'a yılışıyordu. Buradaki tek suçlu gözlerim , Güneş. Ben masumum."

Her söylediği cümlenin ardından sanki mümkünmüş gibi kaşlarım biraz daha çatılmıştı. Şuan da birleştiğine eminim!

"Araf yüzünden gençliğine yazık olacak , Güneş. Yüzünü öyle buruşturma sonra kırışacaksın daha kötü olacak."

Gözlerimi devirdim. Evet sadece gözlerimi devirdim. Yok yok birşey yapmadım gözlerimi devirdim. Devirdim gözlerimi sadece. Gözlerimi sadece devirdim. Sadece devirdim gözlerimi.

Ah! Yeter. Bu kız beni bir gün çıldırtacaktı.

Sinirlendiğimi anladığında masum kedi bakışları atarken ölü balık gibi baktım. "Bu arada doktorun test sonuçlarının haftaya çıkacağını söyledi. Yani daha çıkmamış. İnceleniyormuş sanırım. Haftaya çıkar dedi ama kesinlikle. Çıktı-"

"Yeter İlgim anladım! Sonuçlar haftaya çıkacakmış."

Bıkkınlıkla bir nefes verirken oturduğum yataktan kalkarak daha konforlu oksijen alma adına gayri ihtiyari bir şekilde dışarı attım kendimi. Aksi halde İlgim'in ince sesinin tonlamasında boğulup kalacaktım.

Kapıdan çıktığım an da iki tarafıma düşen uzun koridorlara göz gezdirdim. Bir hastaneye göre fazla sakin görünüyordu. Masanın bulunduğu yerde iki hemşire duruyordu. Dikkatli adımlarla oraya yöneldim. Doktorumun odasını öğrenmem gerekiyordu. Bebeğimin sağlık durumunu daha detaylı öğrenmeliydim.

Hemşire masasının önünde durduğumda dikkatleri bana kaymıştı. "Doktorumun kim olduğunu öğrenmek istiyorum da." dediğimde ince minyon tipli kız tebessüm ederken gözleri ilk hastaneye yattığım gün bileğime taktıkları kimlik bilekliğine kaydı.

"Hemen bakıyorum Güneş Hanım."

Tahminimce adımı ve soyadımı girerek monitöre göz gezdirdi. Ekrana bakarken önce kaşları hafiften çatıldı. Ardından şaşkınlık edasıyla dudaklarını büktü.

"Korhan Atay.." dedi ince kaşları havalanırken. "Doktorunuz , Korhan Atay."

Duyduğum isim zihnime battı , kanattığı yerden kan yerine anlamsızlık aktı.

"Korhan Bey aslında hastanemizin başhekimi. Kendisi hasta bakmaz ama bir yanlışlık olmalı."

"Bakın oradalar."

Minyon tipli hemşireyle olan anlamsız bakışmamızı sessiz olan diğeri kesmişti. Parmağıyla gösterdiği yere baktığımda sevgili Korhan Atay'ın yani müstakbel kayın babamın Araf'la hararetli bir konuşma içinde olduğunu gördüm.

Korhan Atay hızlı bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. Araf ise ellerini beline koymuş , sinirden kasılan yüz hatlarıyla keskin kahvelerini babasının üzerine dikmişti.

Hemşirelere teşekkür ederek yanlarından ayrıldım ve onlara yöneldim. Biraz uzağımda etrafı sergileyen büyük bir camın önündeydiler.

Yaklaştıkça sesler kulağıma daha net geliyordu. Aramızda çok bir mesafe kalmamışken Araf'ın sessiz bağırtısını işittim.

"Bana ne zaman güzel bir haberle geleceksin baba?" dedi dişlerini birbirine bastırırken tıslar bir şekilde."Onun durumu kötüye gittikçe kahroluyorum."

Araf biraz da olsa sesini yükseltmişti belki ama Korhan Atay için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Kısık sesle Araf'a bir şeyler söyledi sakinleştirmeye çalışır gibi. Daha sonra birbirlerinden ayrılıp beni fark etmeden ikiside farklı yöne gitmişlerdi.

"Araf!"

Adımlarımı hızlandırarak arkasından ilerlemeye devam ettiğimde ona seslenmeme rağmen beni duymamıştı. Sağa dönerek uzun bir koridora düştük. Hızla adımlayan Araf'a yetişmem biraz zor oluyordu ama ağrılarımı hissetmemeye çalıştım.

Biten koridorun ardından büyük bir kapının önünde durup kenarındaki küçük kare tuşlara basarak kapının iki yanına doğru açılmasını sağladıktan sonra öfkeyle içeri girdi.

Adımlarımı biraz daha hızlandırdım yetişmek için. Kapı tam kapanmak üzereyken elimi uzatarak beni algılamasını ve tekrar açılmasını sağladıktan sonra içeri girdim.

İçeride hastane kokusunu buram buram hissediyordum. Daha yoğun bir koku vardı. Gözlerimi etrafta gezindirirken Araf daha çok ilerlemiş ve demir bir kapıdan içeri girmişti.

Kapının yanındaki duvarda asılı olan küçük tabelayı okuyamadan içeri girdiğimde karşılaştığım manzara hüsranın adıydı.

El okumalı olan bir oda vardı önümde. Ve içeriyi tamamen gösteren büyük bir camı.

İrileşen gözlerim içerideki iki insanda takılıp kaldı bir süre. Ardından üzerimdeki sersemliği biraz olsun attığımda ilerleyerek camın önünde durdum.

Yatakta bir kadın yatıyordu. Araf ise onun hemen yanı başındaki deri sandalyeye oturmuş , başını kadının omzuna yaslamıştı.

Orman yeşili gözlerim gördüğü manzarayı kabullenmek istemiyormuş gibi birkaç kez kırpıştı. Ne yazık ki her şey tüm canlılığı ile gerçekti.

Araf başını hafifçe kaldırıp kadının omzunu öptüğünde gözlerim doldu. İlk gördüğümde fark etmediğim bir şey daha vardı. Kadının eli Araf'ın avuçları arasındaydı.

Sanki şimdi birileri ciğerlerimi sıkıyordu ve nefesimi kesiyordu. Sanki bugün öldürülmek isteniyordum. Boğazıma dolanan eller Araf'ın kadına olan bakışlarıydı. Kalbimi parçalayan şey ise sol gözünden akan tek bir damla gözyaşının süzülüp kadının omzuna düşmesiydi.

Dudaklarımı dişlerken yanağımda hissettiğim ıslaklık hayal kırıklığımdı. Kıskançlık , bir hastalık gibi vücudumu sarmıştı. Acı ise şimdi hiç olmadığı bir yerde , kalbimin en derinindeydi.

Ve Araf gözyaşının düştüğü o yere dudaklarını bastırarak camın ardında bıraktığı kadını yaraladı.

Amansız bir hastalığa düştü gönlüm. Sızlayan kalbimin kanı yüreğimin en ücra köşesinde sakladığım adamın kalbine değdi ama adam bunu hissetmedi.

Kadını yalnız bıraktı gözyaşlarının arasında. Çünkü adamın gözyaşı başka bir kadının bedeninde saklıydı.

Sessiz kaldı , çünkü kadın ona ait olmayan bir adamın kalbine mahkûm edilmişti. Bu yüzdendi tükenmişliği.

Zihnimde dönen kelimeler bir türlü cümle haline gelemezken ıslanan gözlerimi elimin tersiyle silip cama biraz daha yaklaşarak gözleri kapalı bir şekilde yatakta cansız gibi yatan kadına daha dikkatli baktım.

O sırada daha önce duyduğuma emin olduğum bir ses kulaklarımda yankı buldu.

"Korhan Atay'ın iyileştiremediği tek hastası.. İlk yenilgisi."

Gözlerim kısıldı , belleğimden zihnime bir görüntü düştü. O kadını hatırlamıştım.. Dolgun dudakları ve dudağının hemen üstünde bulunan küçük beni.

Araf'ın kalbinde sakladığı kadın o gün telaşla fotoğrafını düşürüp kırılmasına neden olduğum kadındı. O kadın Araf'ın bana ilk tepki verişiydi.

Ve o kadın; iki ömrün üzerinde lekelenen , aşk sanılan bir hayalin içine düşen bir yabancıydı.

Ben o gün bir kadını kırarken bu kadar kırılacağımı bilmiyordum..

BÖLÜM SONU.

Merhabalar nasılsınız , tırtıllar? Ben hastalıktan ölüyorum şu sıralar.. Kendi sesimi unuttum resmen , o derece ağır bir gribal enfeksiyon geçiriyorum bana dua edin♡

Tüm kalbinizle❤

Eee , bölümü nasıl buldunuz? Umarım beğenmişsinizdir..

Sizce Araf'ın Talya şeytanının yanında ne işi vardı?

Korhan Atay Güneş'i neden sevmiyor olabilir?

Ve Araf Güneş'in hatırlayacaklarından neden bu kadar çok korkuyor? Ne yapmış olabilir ki yanii? *Şuraya bir sinsi yazar gülüşü bırakıyorum.. Affola♡

Sizce Araf Güneş'e neden Siyah Melek diye hitap ediyor?

Vee Araf'ı ağlatan kadın kim olabilir?

Bir sorum daha var , Güneş Araf'la kadını izlerken ona seslenen adam kim olabilir? "Korhan Atay'ın iyileştiremediği tek hastası.. İlk yenilgisi."

Bu bölümde Araf'ı , Güneş'i , İlgim'i , kendisi olmasada sözü edilen Mevsim'i , Korhan Atay'ı nasıl buldunuz bakalım?

Bu arada bana bölüm adı önerisi , bölüm şarkısı önerisi , karakter önerilerinden bulunabilirsiniz♡ Fazlasıyla sevinirim..

Tamam tamam gidiyorumm , kendinize iyi bakın tırtıllar.. Hastalık başıma vurmuş olmalı :)

Continue Reading

You'll Also Like

114K 6.2K 17
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
2.2M 207K 42
"Benim topraklarımda ölmek için özel bir nedene gerek yok." Mihra Elnurova, Türkiye'nin güneyinde yer alan, ufak bir Türkmen ülkesi olan Karahan'da...
336K 27K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
77.1K 3.6K 36
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...