GARDENYA MEVSİMİ

Da 1losko

222K 10.7K 3.5K

"Kabuk bağlayan yaranı her kaşıyışında canın aynı şekilde yanar , acıyı kanatırsın. Bir zaman sonra tekrar ka... Altro

❝Siyahın İçindeki Gökyüzü..❞
1| Siyah Güller..
2| Kayıp Şehir..
3| 7 Yıl Önce..
4| Katil Bir Kadın..
5| İntikamın Kehaneti..
6| Esaret..
7| Hiçkimse..
9| Bir Yıldız Kaysa..
10| Kurşuni Renkler..
11| Tutsak..
12| Kaybın Çığlığı..
13| Gün Yüzü..
14| Fotoğraf..
15| Nefret..
16| Saklı Cümleler..
17| Küçük Kız Çocuğu..
18| Korkunun Eceli..
19| Durgun Zaman..
20| Tehlike Çanı..
21| Gökyüzü Masalı..
22| Oyunbozan Hayat..
23| Yabancı..
24| Hayali Gerçek..
25| Zihin Perdesi..
26| Beslenen Acılar..
27| Gönül Kanı..
28| Heyecan Silsilesi..
29| Karanlığın Hisleri
30.Bölüm •Kesit
30| Ölüm Uykusu..
31|Gizli Aşk, Beyaz Gardenya..
32| Kalp Özü..
AÇIKLAMA & SANRI VE SANCI
6 Şubat, 04.17

8| 1 Ay..

5.5K 318 16
Da 1losko

Multimedya; Araf Atay.

Bölüm Şarkısı; Cem Adrian - Sen Sakın Unutma Beni

| " O beni , bende onu bekliyordum." Ve hiç konuşmadan bir gün daha sona eriyordu..|

Bilgilendirme; Kitaptaki her olay şimdiki zaman şeklinde 2014 yılında gerçekleşmektedir. Bunu böyle yapmamın nedeni 2016 çok basit geliyordu kulağa. ( Bu benim görüşüm. ) Bu yüzden. Yani şuanı 2014 olarak kabul edersek her şey yerli yerinde ;) Umarım anlatmak istediğimi anlatabilmişimdir sizde anlamışsınızdır.

İyi okumalar..


" 1 AY.."

24 Mart 2014.

Hiçkimse.. Hayatımdaki hiçkimse bana hem çok tanıdık hem de çok yabancıydı. Bu farklı bir hissiyattı. Sanki tüm duyguları bir arada yaşıyor gibiydim. Garipti.. Hemde fazlasıyla.

Ellerini saçlarımın arasından çektiğinde kendimi savunmasız ve güçsüz hissetmiştim. Sessizce elini de belimden çekerek benden ayrıldı. Ellerim havada kalmıştı. En kötü zamanlarımdan birini daha yaşıyor gibiydim. Kendimi eksik hissediyordum.

Koyu kahve keskin gözlerine baktım kısa bir süre. Geri bir adım atıp bana arkasını döneceği sırada ne yaptığımı bilmeden anlık bir şekilde elini tutup gitmesine izin vermedim.

" Hiçkimse.." diye seslendim burnumun ucu sızlarken. " Hayatımdaki hiçkimse.. Gitme."

Ne kadar güçlü durmaya çalışsa da gözleri dolmuştu. Belli etmemek adına benden gözlerini kaçırıp yere dikti. Bu sefer biraz önce onun bana yaptığı gibi çenesini parmaklarımın arasına alıp başını kaldırdığımda parlayan gözleriyle karşılaştım.

Benim üzüntüm belliydi. Peki onun ki niyeydi?

Ne yapacağını beklerken , çenesindeki elimi sertçe indirip , " Dokunma bana." diye tısladı. Verdiği tepkiyle gözlerim kocaman açılırken ellerimi iki yanıma indirdim. Bir şeyler söylemek için dudaklarımı araladım.

Fakat dudaklarımın arasından çıkan acı nefesten başka bir şey yoktu. Tek kelime bile edememiştim.

Yere bastığı sert ve kararlı adımları salonda bulunan çekmecelerden birine yöneldi. Bir kaç çekmece karıştırıp aradığı şeyi bulamadığında daha fazla sinirlenmişti. Sonunda rafların birinden eline aldığı makasla yanıma geldiğinde ne yapacağı konusunda şaşkındım.

Sağ eline aldığı makası siyah elbisemin askılarından birine getirdiğinde geri çekildim şaşkınlıkla.

" Ne yaptığını sanıyorsun sen!"

Korku ve paniğin bir arada bulunduğu bedenim titremeye başlamıştı. Bir kez daha üzerime gelmeye çalıştığında onu tüm gücümle ittirmeye çalıştım. Fakat o kadar güçlüydü ki beni koltuğa iterek etkisiz hale getirmişti. Ellerimi en sevdiğim siyah elbisemin üzerine kapatırken gözlerimi de sıkıca kapatıp korkuyla bekledim.

Ellerimi sertçe üzerimden çekip askılarından birini kesmeyi başardı. Ne kadar güçlü durmaya çalışmak istesemde ağlamaya başlamıştım bile.

" Yapma.. Lütfen yapma , Araf."

Sesimi duymasıyla kendini kaybetmiş berbat halinden bir an çıktı. " Sana hayatımda siyah görmek istemiyorum demiştim. " dedi sertçe. Ve tekrar kaldığı yerden elbisemi kesmeye devam etti. Çok utanıyordum.

Elbisemi tamamen paramparça haline getirdiğinde karşısında sadece iç çamaşırlarımla kalmıştım. İçimden onları da kesmemesi için dua ederken kollarını belimin ve bacaklarımın altından geçirip kucağına aldı.

Düşmemek adına korkuyla omuzlarına tutunduğumda hıçkırarak ağlamaya devam ediyordum. Sesim onu rahatsız etmiş olacak ki , " Ağlama.." diye fısıldadı kulağıma. " Ağlama , bana onu hatırlatıyorsun." dedi hüzünle karışık ses tonuyla.

Merdivenlerden bir üst kata çıkarken , "Bana bu eziyeti neden çektiriyorsun?" diye sordum çatallaşan sesimle. " Neyin bedelini ödüyorum ben? Kimin acısı bu?"

İkinci kata çıktığımızda mürdüm rengi odaya girerek beni yavaşça yatağın üzerine bırakıp yatağın üzerindeki örtüyle her yerimi kapattı.

Kısa bir an durduğunda beni yanıtlayacağını düşünürken geri çekilip kapıya yöneldi.

Tam kapını orada durup önce ışığı kapattı. Aradan vuran ışıkla sadece karanlık silüeti görünen adamın , her bir kelimesine vurgu yaparak söylediği kelimeler tüm duygularımı yerle bir etmiş kapıyı çekip gitmişti.

" Geçmişimden.. Senden nefret ediyorum , Siyah Melek."

✠✠✠

9 Nisan 2014.

Zaman.. Bir gün birbiri ardını kovalayıp iki haftayı daha geride bıraktığında hayatın beni cezalandırdığı kanısına varmıştım.

Evet. Bugün buraya geleli tam iki hafta olmuştu. Her geçen gün daha çok tanıdık gelen bu insanlar bana hala yabancıydı.

İlgim.. Neredeyse her gün yanımdaydı. Aslında çok iyi bir insandı. Sıkılmamam ve üzülmemen için bir sürü şey yapıyordu ama artık bıkmıştım. Çok konuşuyordu. Bazen beynimi yerinden çıkarıp dinlenmeye bırakmak istiyordum.

Merih.. İlgim kadar olmasa da o da sürekli yanımdaydı. Bazen işlerini bile benim yüzümden eve getirdiğini düşünüyordum. Sevgili kuzeninin çalışma odasında sürekli işle ilgili görüşmeler yapıp aralıksız çalışıyordu. Merih'in insan olup olmadığından şüphe ediyordum doğrusu. Yemeden içmeden neredeyse saatlerce iş.. Hiç mi yorulmuyordu? Ya da hayatında zaman ayırabileceği biri yokmuydu bu adamın? Tek derdi iş ve İlgim'di. Aradan geçen iki hafta içinde en büyük hobisinin İlgim'le kavga etmek olduğunu anlamıştım.

Araf.. İki hafta içinde onu neredeyse hiç görmemiştim. O günden sonra benimle bir kez bile konuşmamıştı. Sadece izlemekle yetiniyordu. Sadece izleyip sessiz kalmakla. Onun bu hali beni daha çok meraklandırıyordu.

Bir tarafım ona çok kırgındı. O gün bana yaşattığı dehşeti hiç unutmayacaktım.

Oturduğum renkli koltukta sıkıntıdan patlamak üzereyken pozisyonumu değiştirdiğimde İlgim'in geldiğini fark ettim.

Her zamanki gibi giydiği kısa elbiselerden biriyle koltuğa oturduğunda haline gülüyordum. " Ne? Niye gülüyorsun?" diyerek kendide kıkırdadığında iki elimi yüzüme kapattım. Bu kız beni öldürüyordu bazen. Gülmekten yüz kaslarım ağrımaya başlıyordu artık.

" Birazdan Merih'te burada olur. Sen canına mı susadın kızım? Daha geçen gün abin tüm kısa elbiselerini atıp sana mini giymeyi yasaklamadı mı?"

Umursamaz bir şekilde omuzlarını silkerek , " Banane Merih'ten. Hem daha bunu bugün aldım. Öldürse çıkarmam." diye mızmızlandı.

" Sen bilirsin. Yalnız ben helva falan yapmayı bilmiyorum. Merih seni öldürmeden önce helvanı yapacak birini bul bana iş çıkarma."

Şaşkınlıkla gözlerini açıp ellerini ağzına götürdü. " Sen şimdi gerçekten bunları mı düşünüyorsun , Güneş? Çok kırıldım sana şuan. Hem kaç gündür seninle ben ilgileniyorum. Sırf canın sıkılmasın diye günün yirmi dört saati yanındayım. Bu mu yani şimdi arkadaşlığımız? Seni Araf'ın eline-"

" Tamam tamam yeter bu kadar." dedim hızlıca cümlesini yarıda kesip. " Sadece şaka yapmıştım aptal. "

Onun bu hali çok komikti. Bazen çok konuşup ömrümü yese de şu iki hafta da onu sevmeye başlamıştım.

Dış kapının açılıp kapanmasıyla ikimizda oraya dikkat kesilmiştik. Acaba Araf mı gelmişti. Bir kaç saniyenin ardından görüş alanımıza saçları dağınık ve çok yorgun duran Merih girdiğinde hayal kırıklığına uğramıştım. Araf'a karşı ne kadar kırgın olsam da görmek istiyordum onu.

Merih bize dikkat etmeden merdivenlerden çıktığı sıralarda birden duraksayıp olduğumuz tarafa döndü.

" İlgim! " diye bağırdığında bu olay bana hiçte yabancı gelmiyordu.

" O üzerindeki kısa elbiseyi nerden buldun sen?" diyerek çıktığı merdivenleri bir bir inmeye başladığında İlgim tedirginlikle ayağa kalkıp elleriyle oynamaya başlamıştı.

" Şey abicim.. Şimdi Araf , Güneş'in elbisesini kesmişti ya? Bende ona süpriz yapmak için yeni bir elbise aldım. Bu o yani."

İki dakikada uydurduğu yalanlarla ağzım açık kalmıştı. Merih gülümsedi. Elini saçına atıp karıştırdığında gergin bir hali vardı.

" Peki İlgim. Orasını anladım birtanem. Anlamadığım yer elbisenin neden senin üzerinde olduğu? Hem sen aptal mısın kızım? Bu elbiseye hadi ben bişe yapmadım diyelim. Araf'ın onu Güneş'e giydirebileceğini aklın alıyor mu? Bu sefer elbiseyle beraber kızı da mı kessin istiyorsun?"

Önceki sakin halinden eser kalmamış daha çok sinirlenmişti. İlgim gözlerini yere dikip kendini savunmaya çalışıyordu ama nafile.. Merih aptal değildi.

" Ya abi ikinizde niye bu kadar öküzsünüz? Alt tarafı bir elbise! Hem Araf'a ne Güneş'in ne giydiğinden? Hiç bir şekilde karışamaz."

Evet işte. İlgim ilk defa burada haklıydı. Karışamazdı bana. Buna hakkı yoktu.

" İlgim haklı , Merih. Araf benim ne giydiğime karışamaz. Bunu da nereden çıkardın?"

Merih benimde konuşmamla sinirlenmişti.

" Öyle mi Güneş hanım? Bunu Araf geldiğinde yüz yüze konuşursunuz o halde. "

Parmağını üzerimize sallayarak konuşup dişlerini sıkıyordu. İlgim'e dönerek , " Sende git şu lanet elbiseyi çıkar üzerinden. Yoksa yapacaklarımı biliyorsun İlgim." dedi sakince.

İlgim yenilgisini kabul edip kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra oturduğu yerden kalkıp üzerini değiştirmeye gitti.

Merih ise her zaman ki gibi elindeki dosyalarla çalışma odasına çıktığında yalnız kalmıştım.

Dış kapı bir kez daha anahtarla açıldığında bu sefer Araf'tan başka ihtimal kalmamıştı. Gözlerimi kapının bulunduğu yere dikip Araf'ın gelmesini beklerken orta yaşlarda bir teyze belirdiğinde şaşırdım.

Oturduğum yerden kalkıp bayana doğru yöneldim. " Siz kimsiniz? " diye kararsızca sorduğumda gülmeye başladı. Ne vardı yani bu kadae komik olan?

" Burada yediğin yemekleri kim yapıyor sanıyorsun yavrum? Yoksa İlgim'in yaptığını mı sanmıştın?"

Sahi şimdiye kadar yediğim lezzetli yemekleri kim yapmıştı? İlgim'in olabileceği ihtimalini bile düşünmüyordum ama kimin yaptığını da daha önce düşünmemiştim.

Gülerek kafasını iki yana sallayıp mutfağa geçti. Akşam olmak üzereydi ve Araf bugünde gelmemişti.

Neden bu kadar önemsediğimi bilmiyordum ama yanımda olmasını istiyordum. Çünkü yanımda olduğu her dakika , her saniye kendimi geçmişimde hissediyordum.

Keşke kim olduğunu anlatsaydı bana. Keşke hatırlasaydım onu. Keşke. Keşke. Keşke.

Keşke o gün o uçurum kenarında yıldızlara emanet ettiğim ruhum bedenimi terk etseydi.. Belki de şimdi belki u kadar acı çekiyor olmazdım.

Oturduğum renkli koltukta önümde boydan boya duran kocaman camdan dışarıyı izlemeye başladım. Sıcaklar yeni yeni kendini belli etmeye başlıyordu.

Nisan ayının başlarındaydık. Sürekli değişen hava , aynı duygularım gibiydi.

İlkbahar ayında olmamıza rağmen hala yerlerde sararmış yapraklar vardı. Hatta büyük bir çoğunluğunu onlar kaplıyordu.

Derin bir iç geçirdim.. Annem ne yapıyordu acaba şimdi? Hiç merak etmişmiydi beni?

Araf'ın teklifini kabul ederken göz önünde bulundurduğum tek ihtimal annemin en kısa sürede beni bulmasıydı. Ne yazık ki tüm hayallerim suya düşmüştü. Ne gelen vardı ne de giden.

✠✠✠

" Güneş , hadi gel yemek hazır. "

Saatlerdir oturduğum yerden güçlükle kalkıp yemek masasına doğru yöneldim. Sandalyeyi çekip oturduğumda masada sadece İlgim ve benden başka kimse yoktu.

Merih bitkin bir şekilde sersemleyerek merdivenlerden inip yanımıza geldi. Resmen çalışmaktan çökmüştü adam. Gözlerini kapatıp açıyordu sürekli. Uykusu olmalıydı.

Yemekleri yapan orta yaşlardaki teyze tabaklarımıza tek tek servis yapıp mutfağa gitti. Önüme koyulan yemekle bakışmayı kesip bir kaşık aldım. Birden bire midemde keskin bir sancı ve acı tat oluştuğunda elimdeki kaşığı geri bırakıp yutmaya çalıştım. Midem bulanıyordu. Zorlukla ağzımdakileri yuttuğumda İlgim bardağa su koymuş ve bana uzatmıştı.

Suyu yavaş yavaş içtikten sonra iki elimi de ağzıma kapattım. Şiddetini kesmeden devam eden mide bulantım nefes almamı da zorluyordu.

" Çok mu bulanıyor?"

Kafamı zorlukla kaldırıp ince senin sahibine baktım. İlgim de telaşlanmıştı.

Kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladığımda , İlgim Merih'e dönüp " Doktora falan mı gitsek? Ya da Araf'ı arayalım." diye sordu.

" Saçmalama İlgim. Alt tarafı mide bulantısı bu. Geçer birazdan."

Merih umursamaz bir şekilde konuştuktan sonra önemsemeden yemeğine dönmüştü.

" Sevgili abicim. Araba cezamı bitir ben götürürüm onu hastaneye."

" Sevgili kardeşim. Araba cezanı bitireyim tamam. Dışarıdan benim arabamdan başka araba yok. Çarp diye mi vereyim güzelim arabamı? Kusura bakma yürüyerek götür."

Gözlerim şaşkınlıkla kocaman açılmıştı. Bu adam ciddi miydi? Hastaneye kilometrelerce uzak , ormanlık ve karanlık yerden yürüyerek gitmemizi söylüyordü.

Benimle birlikte İlgim de çok şaşırmıştı. Bir kaç dakika şaşkınlıktan sesini bile çıkaramamıştı.

" Abi sen ciddi misin?"

Merih yemeğinden kafasını kaldırıp gözlerini devirdi. " İlgim neden bu kadar aptalsın abicim ya? Tabi ki ciddiydim. Kapı orda. "

İlgim'le birlikte şaka yaptım demesini beklerken cümlesini desteklediğinde iki katı şaşkınlığa uğramıştım. Merih daha fazla dayanamayıp elindeki çatal ve bıçağını masaya bıraktı.

" Allah aşkına saçmalamayın. Zaten çok yorgunum. " dedi bıkkınlıkla. " Sence Araf Güneş'in şu kapıdan çıkmasına izin verir mi? Eve doktor çağırırız birazdan."

Cebindeki telefonunu çıkarıp sandalyesinden kalktı. Baş parmağını dokunmatik ekranda gezindirdikten sonra kulağına götürüp camlı duvarın oraya doğru ilerledi.

Daha fazla midemin bulanmaması adına masadan kalkıp banyoya gittim. Elimi yüzümü iyice yıkadığımda az da olsa rahatlamıştım.

Tekrar İlgim'in yanına döndüğümde Merih telefon görüşmesini bitirip yanımıza gelmişti.

" Korkulacak bir şey yok , normalmiş mide bulantıları."

" Nasıl yani?"

İlgim'le aynı an da sorduğumuzda Merih duraksamıştı.

" Karabibere alerjin vardı ya.. Ondanmış. Yani doktor öyle söyledi. Çok normal bir durum dedi. "

Karabibere olan alerjimle ne ilgisi vardı?

Mide bulantım yavaş yavaş hafiflemeye başlarken derin bir nefes aldım. Merih her zaman ki gibi çalışma odasına çıkıp çalışmaya devam ediyordu. İlgim ise telefonuyla uğraşmaya başlamıştı.

Hala adını dahi bilmediğim abla masayı toparlamaya başladığında kalkıp ona yardım etmek istedim.

Yanına gidip elime tabaklardan birini aldığımda , " Sen otur lütfen. Ben hallederim." dedi sevecenlikle.

Gülümseyip , " Yardım etmek istiyorum. Adınız neydi bu arada?"

" Adım Selda kızım. Sende Farah Güneş olmalısın."

" Evet ama siz adımı nerden biliyorsunuz?"

Kaşlarım çatılmıştı. O da mı tanıyordu yoksa beni? Elindekileri mutfağa bırakmak için ilerlediğinde bende elimdekilerle arkasından gittim.

" Adını duymuştum daha önce. Görmek bugüne nasipmiş."

Elindekileri tezgaha bırakıp elimdekileride aldı. Tezgaha yaslanıp ellerimi göğsümün altından birleştirip tabakları tek tek makinaya dizişini izledim.

" Eğer yanlış anlamazsanız size bir şey sormak istiyorum."

İşini bırakıp bana döndü. " Tabii kızım sor."

Sonra tekrar yerleştirme işlemine dev ettiğinde ellerimi iki yana indirip kafamdaki cümleyi toparlamaya çalıştım.

" O günde yemekleri siz yapmıştınız değil mi?"

" Hangi günden bahsettiğini bilmiyorum ama benden başka kimse yemek yapmıyor bu evde. Her gün yemekleri ben yapıyorum."

O gün yediğim yemekte karabiber fazla koyulmuştu. Acaba bilmeden mi koymuştu? Ama kadın nereden bilecekti ki alerjim olduğunu.. Sadece ayarınü tutturamayıp fazla atmış olmalıydı.

" 2 hafta önce.. Yemeğimde fazla karabiber olmasından ve aynı zamanda alerjim olduğu için hastaneye kaldırılmıştım."

Duraksadı. " Yemeğe karabiberi ben koymadım." dedi beklemediğim bir anda.

" Kim koydu peki?" diye sordum sabırsızlıkla. Kim koymuş olabilirdi ki?

Selda teyze elindeki işlerini bırakıp tamamen bana döndü. " Çok sevdiğini söyleyip yemeğin içine karabiberi doldurdu. Ama yemin ederim ben alerjin olduğunu bilmiyordum. Yoksa koydurtturur muydum hiç?"

" Kimse bilmiyordu Selda hanım." dedim yapmacık ifademle. Şaşkınlığımı gülümsememin altına saklamaya çalışıyordum.

" Abla ya da teyze de lütfen. " dedi gerçek samimiyetiyle.

" Pekii , Selda teyze. Yemeğime karabiberi kim koydu?"

Söyleyip söylememekte kararsız gibiydi. Bir kaç dakika yerde gezinen gözleri beni buldu ve dudaklarının arasından çıkan isim beni beynimden vurulmuşa döndürdü.

" Araf Bey.."

✿❀✿

Bölüm sonu.

Eee? Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz bakalım :)

Kurguyla ilgili tahminlerinizi çok merak ediyorum aslındaa ;)

Yorumlarınızı çekinmeden belirtin lütfen , hepiniz benim için ayrı ayrı değerlisiniz. Bunun nedeni de kitabımı okurken benimle aynı şeyleri hissediyorsunuz ve yaşıyorsunuz bazı zamanda. Bunun benim için ne kadar önemli ve duygusal olduğunu tahmin bile edemezsiniz..

Neyse.. Bölüm sonundan sonra yazar notu yazmaktan hiç hoşlanmıyorum. Daha fazla uzatmayayım ;)

Kendinize iyi bakın dünyanın en tatlı okuyucuları 🎈

Continua a leggere

Ti piacerà anche

171K 15.9K 45
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
ZEMHERİ Da yudumsucan

Narrativa generale

115K 5.4K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
1M 54.5K 41
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...