UYANIŞ

By foxesparade

11.5K 1.2K 561

Her şeyin bir başlangıcı vardır. Her dönüm noktası bir başlangıçtır. Ama onun başlangıcı mahvolmuş bir sonla... More

Tanıtım
~Giriş~
Bölüm-1-
Bölüm-2-
Bölüm-3-
Bölüm -5-
Bölüm-6-
Bölüm-7-
Bölüm-8-
Bölüm-9-
Bölüm-10-
Bölüm-11-
Not:
Bölüm-12-
Bölüm-13-
Bölüm-14-
Bölüm-15-
NOT;
Bölüm-16-
Bölüm-17-
Bölüm-18-
Bölüm-19-
Bölüm-20-
Bölüm-21-
Bölüm-22-
Bölüm-23-
Bölüm-24-

Bölüm-4-

469 56 24
By foxesparade

Merhaba. Lütfen oy ve yorum yapmadan geçmeyin:D

Salondan çıkarken kafamın içi çorba gibiydi. Daniel neden seviye E denen şeyi bilmemem gerektiğini söylemişti? Ve Bay White'ın- akademinin ve ülkenin başı olan adamın odasına neden çağrılmışlardı?

Edgar seviye E' lerin durumunu konuşacaklaranı söylemişti ama daha fazlası olduğunu biliyordum.

Bay White, Doğu Euros'un ve bu akademinin kurucusunun oğluydu. Kurucu öldüğünde yerini o almıştı. Şimdi ise hükümetin, askeriyenin ve tabii ki akademinin başında da o vardı. Kısaca o bu ülkenin en önemli adamıydı.

Bu yüzden de ölüm kalım meselesi olmayan hiç kimse Bay White' ın ofisine çağrılmazdı.

Bu da demek oluyor ki şu seviye E denen şeyin ne anlama geldiğini hemen öğrenmeliydim.

Kızlar yurduna giden asfalt yoldan sağa dönüyordum ki kulaklarımı çınlatan o iğrenç korna sesiyle yerimden sıçramam bir oldu.

Dev gibi siyah bir Escalade'nin camından, sarışın ve üniformalı bir asker bağırmaya başladı.

"Önüne baksana, kırmızı kafa! Ezileceksin, sonra da çavuş cezayı bana kilitleyecek!"

Ardından da dev araçla beraber, hızla önümden çekip gitti.

Tanrı aşkına! Şu dev Escalade' lerin altında kalmak istemezdiniz. Araba o kadar büyüktü ki lastikleri neredeyse göğüs hizama geliyordu. Öte yandan Akademi'de Escalade'lerden veya Humvee ciplerden başka araba bulamazdınız çünkü Bay White ve diğer kurul üyelerinin zihin yapısı aynen şuydu:

Her zaman en pahalı olan iyidir!

Ancak şu sarışın askerin bana kırmızı kafa deyişi aklıma gelince düşüncelerden sıyrıldım. Lanet olası kızıl saçlarım. Neden herkes gibi bende kahverengi veya sarı saçlı olarak doğmadım ki?! Eğer öyle olmuş olsaydım kimse bana saçımla ilgili bir lâkâb takamazdı.

Yok Kırmızı kafa.
Yok Kızıl.
Yok Kırmızılı.

Ciddiyim bundan sonra saç rengimle ilgili yorum yapan ilk kişinin ağzını burnunu dağıtacaktım. Eh, Daniel hariç tabii. Eğer onun ağzını burnunu kırmaya çalışırsam büyük olasılıkla ben daha yapamadan o benim ağzımı burnumu dağıtırdı.

Çakıl taşlı yoldan dönüpte yurt binasının önüne geldiğimde ürpererek Daniel'i aklımdan çıkardım ve çelik kaplama kapıları geçerek odama çıkan merdivenlere yöneldim.

Öğlen vakti olmasına rağmen akademinin koridorları fazla kalabalık değildi. Sadece bir kaç kız öğrenci lobide oturmuş telefonlarını kurcalıyorlardı.

Tam merdivene adımımı atacakken istemeden de olsa duyduğum bir konuşmayla durdum.

"Yeni bir saldırı olmuş, duydunuz mu? "

Lobide ki kızlar merakla telefonunda ki bir makaleyi gösteren kızın başına toplandılar.

Kız makaleyi okurken basamakların başında adeta taş kesilmiştim.

"Kadmos Bölgesi yakınlarında gerçekleşen saldırıda bir bölük komutanı öldürülmüş ve iki çavuş, isyancılar tarafından esir alınmıştır. Görevli bölükler geri saldırı yetkisini almışlardır. Bay White ise esirlerin er yada geç geri alınacağını bildiren bir bildiri yayınlamıştır."

İsyancılar.
Onlar burada eğitilmemizin temel sebebiydiler. Ülkemizi yıkmaya çalışan vatan hainleriydiler.

İlk başlarda oldukça güçlü olan ve çoğu insana suikast düzenleyen isyancılar ülke için büyük bir tehtit oluşturuyorlardı. Bu yüzden Bay White bu Akademi'yi kurmuştu. Bizler ülkenin adaletiydik, polisleriydik, askerleri ve koruyucularıydık.
Ve bizler sayesinde isyancılar artık eski güçlerini kaybetmişlerdi.

Kalbim bir an tekler gibi oldu. Uzun zamandır isyancıların düşük seviyeli saldırıları Akademi' nin uzman bölükleri tarafından bastırılmaktaydı ancak bu defa... Bu defa Doğu Euros ilk defa ağır bir hasar almıştı. Bir komutanımızı kaybetmiştik ve iki çavuşumuz da esir düşmüştü.

Bu nasıl olmuştu? İsyancılar asla Kadmos gibi güçlü bir bölgeye bu kadar büyük bir saldırı düzenleyemezdiler. Sayıca az ve güçsüzdüler ve kolayca alt edilebiliyorlardı.

Derken aklıma birden Daniel' in ve Edgar' ın Bay White tarafından çağırıldığı geliverdi. Belki de merkeze bunu konuşmak için çağırılmışlardı. Belki de seviye E, isyancılara taktıkları gizli bir kod adıydı.

O zaman sana neden seviye E desinler süper zeka? Yoksa sende isyancı falan mısın?

Üzülerek de olsa söylüyorum: galiba bu defa iç sesim haklıydı. Bu durumda seviye E denilen şey isyancılara verilen bir kod ad felan değildi. O zaman neydi?

Derin bir nefes alıp daha fazla merdivenlerin başında dikilmemeye karar verdim ve odamın bulunduğu kata doğru çıkmaya başladım.

Nihayet odama vardığımda ilk işim kendimi yatağa atmak olmuştu.
Bir süre sonra uzanıp sabah Daniel'e fırlattığım pembe yastığımı yerden aldım ve uzun süre elimde inceledim.

Bir yandan da beynimi meşgul eden tüm soru işaretlerini gözden geçiriyordum.

Seviye E ne demekti?
İsyancılar nasıl oldu da Kadmos'a saldırdılar?
Daniel benim bir seviye E olduğumu söyleyip ardından neden beni ilgilendirmediğini söylemişti?

Bolca soru vardı kafamda. Ve hepsi birbirine giriyor, kafamı allak bullak ediyordu. Bundan kurtulmam gerekiyordu.

Hızla yataktan kalktığım gibi soluğu banyoda aldım. Önce bir yüzüme soğuk su çarptım ve kendime geldim ardından da üzerimdeki terli kıyafetlerden kurtuldum.

Banyonun küvetini sıcak suyla doldurdum. Kendimi bir an önce sıcak suyun içine atmak ve rahatlamak istiyordum ama tam küvete girecekken gözüme aynada ki yansımam çarptı.

Koyu kahve bir çift göz hafif çilli bir burun ve kızıl- turuncu saçlar bana bakıyordu. Aynaya pek sık bakmadığımdan olsa gerek ara sıra gözüm takıldığında böyle baka kalıyordum. Olduğum yerde hafifçe sağa doğru dönüp kendimi yandan görmeye çalıştım. Saçlarım bukleler halinde belime düşüyordu. Çok uzamıştılar ve artık uçları çatallaşmıştı.

Hızla banyo dolabımın derinliklerinden makasımı buldum.
Çok değil ama saçlarım hem biraz kısalmalı hem de kırıklarından arınmalıydı.

Akademi'de ki kızlar her zaman bana saçlarımın neden bu kadar uzun olduğunu ve neden beni hiç kuaförde görmediklerini sorarlardı.

Cevabımsa her zaman aynıydı:
Sizi ilgilendirmez.

Ama asıl gerçek cevabı şuydu:
Küçüklüğümde kaldığım o yetimhanede saç kesimi günü hep nefret ettiğim birşeydi. Benim ve diğer kızların saçlarını Dadı Meredith keserdi. Saçlarım kesilirken ki o eziyeti hâlâ hatırlıyordum.

Makasın kulağımın tam dibinden geçerken çıkardığı o tanıdık sesi miğdemi bulandırıyordu.

Kıt. Kıt. Kıt.

Meredith makasla hünerlerini sergilerken çıplak ayaklarımın üzerine düşen kızıl saç tellerimi görebiliyordum.

Bir anda kulağımın arkasına yayılan ani bir acıyla afalladım ve ufak bir çığlık attım.

"Aaaah!"

Makas kulağımın arkasını çizmişti ve kulağımın içine doğru akan ılık kanımı hissedebiliyordum.

Anında enseme bir şaplak yedim.

"Kıpırdama!"

Meredith bir kaç tutam daha kesti.

Kıt. Kıt. Kıt.

Ardından makası bir köşeye bıraktı. Nihayet kafamı kaldırmama izin verdiğinde kendi cızlız bedenimi aynada gördüm.

Saçlarım....kırpık kırpık olmuştu ve modeli de oldukça çirkindi. Kulaklarımın biraz altında son bulan kırpık buklelerime baka kalmıştım....

Bir anda gözümde beliren anıyla elimde ki makası öyle sıkı kavramıştım ki avcumun içinde derin, kırmızı bir iz kalmıştı. İşte bu yüzden kuaföre gitmiyordum. Bir kaç kez denemiştim gitmeyi ama daha kuaför makası eline almadan kriz geçirir gibi nefes alamamıştım. O günden beri de kendi saçımı kendim kesmeye başladım. Çok fazla kısaltmayı sevmiyordum çünkü kısa saç modeli bende- Meredith'in kırpık modeli yüzünden olsa gerek- kusma isteği uyandırıyordu.

Derince bir nefes alıp aklımdaki bütün düşüncelerden sıyrıldım ve işe koyuldum.

Önce ön taraflardan bir tutam aldım elime. Uç kısımlarını eşitleyip üç santim uzunluğunda kestim. Ardından da sırayla bu işlemi diğer tutamlara da uyguladım.

*********************

Sıcak ve rahatlatıcı banyomun ardından kurulanıp üzerime rahat birşeyler- kot pantolon, tişört- geçirdim. Yüce Maceste Daniel hazretleri beni azâd ettiğine göre akşam üstü altıda yapılan insan anatomisi ve biyoloji dersine girmemem için bir bahanem kalmamıştı. Bu dersi neden gördüğümüzü hiç anlamıyordum.

Bir askerin insan anatomisiyle ne işi olurdu ki...Tam bir saçmalık.

Mızmızlanarak ayağıma spor ayakkabılarımı geçirirken bir yandan da saate bakıyordum. Altıya yaklaşıyordu. Ders başlamdan Luther'ı ve Katie'yi bulup yanlarından yer kapmalıydım.

Bağcıklarımı da bağlayıp hızla aynaya son bir bakış atıp odadan çıktım.

Kampüsü ve Merkez Binası'nı koşarak geçtikten sonra dersin yapıldığı labaratuara ulaştım.

O kalabalığın içinde cam kenarından bana el sallayan Luther' ı ve Katie' yi hemen fark etmiştim. Luther labaratuar eşimdi ve yanında bana yer tutmayı ihmal etmemişti.

Bay Jason gelmeden hemen yerime oturdum.

"Heeey! Özel Birliğin en iyi askeri nasıl bakalım?"

Luther muzipçe kolunu boynuma dolamıştı ve önümde oturan Katie'de sırıtarak bana dönmüştü.
Katie heycanla ojeli tırnaklarını koluma geçirdi.

"Ah, seni şanslı pislik! Yani kaç kişinin eğitmeni Daniel Steel'ki?!"

Tırnaklarını tek tek tek kolumdan uzaklaştırırken homurdandım.

"Ya ne demezsin. O hödük sabahtan beri bana işkence ediyor."

Bunun üzerine Luther'ın ağzı kulaklarına vardı. Bir parmağıyla da yanağımı dürtüyordu.

"Aaaa ondan hoşlandın sen!"

"Hayır!" diye cırladım ama ne fayda. Luther çoktan ellerini çırparak şarkı söylemeye başlamıştı bile.

"Lea, Daniel'i seviyor. Daniel'de onu. Ö- p-ü-ş-e-y-o-r-lar."

Şapşal 'öpüşmek' kelimesini yanlış hecelemişti. Birileri duymadan Luther'ın göğsüne dirseğimi gömdüm. O iki büklüm olurken bende dişlerimin arasından bir nevi hırlamıştım.

"Keser misin şunu?! Ayrıca öpüşmek öyle hecelenmez. Ve biz öpüşmüyoruz!"

"Ama istiyorsun!" diye şakıdı ön sıradan Katie.

Evet hem de deliler gibi!

"Hayır hiç de değil."

Katie tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki içeri giren Bay Jason hayatımı kurtardı.

"Yerlerinize oturun lütfen."

Bay Jason deri, evrak çantasını masanın üzerine bıraktıktan sonra her ders yaptığı gibi hiç oyalanmadan beyaz tahtanın önüne geçti ve ders konusunu yazmaya başladı.

Yenilenen Hücreler.

Bu konuyu milyon kez ders kitabımdan okumuştum. Dolayısıyla ders dinlemeye diğerlerinin aksine hiç ihtiyacım yoktu.

Yanımda oturan Luther ve diğerleri ders kitaplarını açmaya başlamışlardı ki Bay Jason beklenmedik bir şekilde araya girdi.

"Hayır herkes kitaplarını kapatsın. Derse başlamadan önce herkes benim belirlediğim yeni labaratuar eşinin yanına geçsin."

Ardından çantasından bir liste çıkardı ve okumaya başladı.

"Megan, Sam'in yanına geç lütfen..."

"Ve Sally sende...Cato ile eşsin..."

Aman be bu da nerden çıkmıştı şimdi? Ben labaratuar eşimden gayet memnundum.

Bir kaç dakika sonra nihayet Bay Jason benim adımı okudu.

"Lea sen...."

Lütfen tanıdık biri olsun. Lütfen, lütfen...

"Sen Cony'le eşsin."

Ne!
Ben tanıdık derken bunu kastetmemiştim!

Bir süre öylece kalakaldım. Gözüm bir Cony'e bir Bay Jason'a kayıyordu.

"Lea, bir sorun mu var?" diye sordu Bay Jason, gözlüklerinin üstünden dik dik beni süzerken.

"Aaaa...ımmm ben..."

Soluğu Bay Jason'un yanında aldım.

"Lütfen beni başka biriyle eş yapamaz mısınız? Diğer herkes olur. Sümüklü Rachel'ı bile kabul ederim. Lütfen..."

Vay canına sümüklü Rachel ha? Cony'den bu kadar tırstığını bilmiyordum.

Ben tırsmıyorum! Sadece o kızdan hoşlanmıyorum.

Tabii tabii. Ondan öyle korkuyorsun ki onunla eş olmaktansa sümüklü Rachel'ı tercih ediyorsun.

"Üzgünüm, Lea. Listeyi değiştiremem. Bir sonraki eş değişimine kadar Cony'le eşsin."

İç sesim bana kıs kıs gülerken tıpkı kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış bir köpek gibi tırsarak kitaplarımı alıp en arka sırada ki Cony'nin yanına geçtim.

Bu kızın tek bir bakışı bile içimi ürpertiyordu. Anlamadığım şey neden bizi her konuda yarıştırır gibi bir araya getirmeleriydi.

Bu küçüklüğümüzden beri hep böyleydi. Beden dersinde hep bizi takım kaptanı yaparlardı. Matematik yarışmalarında yine biz takımların lideri olurduk. Antrenmanlarda hep deneme eşim olurdu. Ve daha pek çok derste hep yarış halindeydik. Bu çok saçma ve yorucu bir işti. Artık onunla yarışmaktan bıkmış usanmıştım. Hem ne konuda yarışırsak yarışalım hep eşittik. Artık daha fazla onunla yarışmak istemiyordum.

Yani pes ediyorsun?

Hayır sadece yarıştan çekiliyorum. Böylelikle bu bir yarış olmaktan çıkıyor.

Daha fazla düşüncelerimle zaman kaybetmeyip derince bir nefes aldım ve Cony'e döndüm.

Sakin olsana. Ondan bu kadar çok çekinmene gerek yok. O da senin gibi normal biri.

Evet haklısın. O da normal biri...

"Merhaba, Cony."

Soğuk, buz mavisi gözleri bana çevrildi ve aynı gözleri gibi soğuk olan sesiyle konuştu.

"Merhaba Lea Rollen."

"Rollen mı? Neden bana soyadımla hitap ediyorsun?"

"Bunu anlayabilecek kadar zeki olduğunu farz ediyordum. Labaratuar eşi olmamız arkadaş olduğumuz anlamına gelmez. Sen hâlâ benim düşmanımsın."

Tanrı aşkına! Kız kafayı bana olan hırsıyla yemişti resmen.

Sin dişminimsin!

Ama bu kadar yetmişti. Ona bunu söyleyecektim.

"Bak Cony..."

Bana ters ters bakınca gözlerimi devirip cümlemi tekrar başa aldım ve bu defa ona tam ismiyle hitap ettim.

"Bak, Coniel Will... Artık beni düşmanın olarak görmene gerek yok. Çünkü bırakıyorum."

Anlamamış gibi kaşlarını çattı.

"Neyi bırakıyorsun?"

"Bu şeyi! Yarışı... Çekiliyorum, anlaştık mı? Artık düşman falan değiliz."

Güldü. Öyle sıradan ve arkadaşça bir gülüş değildi bu. Daha çok alay eder gibiydi.

"Buna sen karar veremezsin. Anlamıyor musun? Onlar istemeden yarış bitmez. Çekilmene izin vermezler. Bırakırsan ya da pes edersen, seni öldürürler."

Bu kız ne saçmalıyordu böyle?

"Onlar dediğin de kim? Ve beni neden öldürsünler? Sen kafayı yemişsin!"

"Rollen... Sohbetinizi bizimle de paylaşmak ister misiniz?"

Bir anda aramıza giren Bay Jason'un bıçak gibi sesiyle yerimden sıçramıştım.

"Immm ben sadece Cony'e bir şey soruyordum, efendim."

"Güzel o halde sırada ki soruyu cevaplamak sizin için zor olmayacaktır."

Hıh! Bebek oyuncağı. Haydi sor bakalım seni, yaşlı bunak. Bu konuyu senden bile daha iyi biliyorum.

İyi ki iç sesimi benden başka hiç kimse duyamıyordu. Yoksa çoktan cezayı yemiştim.

"Bundan o kadar da emin olmayın, Bayan Rollen."

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bu adam ne diyordu yahu böyle. Acaba...yok canım. Saçmalama, Lea! Senin iç sesini duyması imkansız. Belli ki başka bir şeyi kastediyor.

Bay Jason elindeki ders kitabından hızla bir sayfa açıp okumaya başladı.

"Evet, Lea Rollen. Söyle bakalım hücrenin yenilenmesine ne ad verilir?"

Cevabı şak diye yapıştırdım.

"Rejenarasyon."

"Doğru. Ama Bayan Rollen dersi dinleseydiniz bazı özel hücreler hakkında anlattığım makaleyi bilirdiniz. "

"Ne makalesi? Ben ders kitabında öyle bir şey okumamıştım."

Bay Jason yarım ağız sırıttı ve anlatmaya koyuldu.

"Aslına bakarsan bu makaleyi herkesten çok senin bilmen daha önemli. "

Bu da ne demek şimdi?!

"Herneyse...Makalenin konusu bazı özel hücrelerin rejeranasyonu nasıl evrimleşmeye çevirdiğiyle ilgili... Normal bir hücre ağır bir hasar aldığında rejenarasyon yeterli olmaz. Ve ölür. Ama bazı özel hücreler, Bayan Rollen bu ağır yarayı kendi lehine çevirebilirler. Bunu evrimleşmek için kullanırlar ve hücre yeni bir evreye geçer.... Ancak bazen farklı durumlar da gerçekleşebilir. Hücre ona fazla gelen bu gücü kaldıramayabilir ve geriye iki seçeneği kalır ya ölecektir ya da rejenarasyon için harcadığı gücü evrime çevirecek, güce uyum sağlayacak ve sonsuzluğu seçerek yaşmaya devam edecektir. Ama bu evrime gücü yeten sadece vücut olmamalıdır. Ruh da yeterince güçlü olup acıya direnebilirse evrim tamamlanabilir..."

Makaleyi bitirdiğinde gözlerini gözlüğünün üzerinden tekrar bana dikti.

"Bu makaleyi unutmayın Bayan Rollen. İleride sizin için önemli olacak."

Merhaba! Umarım beğenmissinizdir. Lütfen oy verin ve yorum yapın. Oy ve yorumlarınıza ihtiyacım var lütfen okuyup geçmeyin. Sizi seviyorum:)))

Continue Reading

You'll Also Like

273K 18.5K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
7.1M 643K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
195K 8.1K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
484K 81.4K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...