Dük ile Beş Çayı

De tgceymn

255K 35.1K 5.7K

Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğun... Mai multe

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
OTUZUNCU BÖLÜM
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM
KIRKINCI BÖLÜM
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM
KIRK İKİNCİ BÖLÜM
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
KIRK ALTINCI BÖLÜM
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM
ELLİNCİ BÖLÜM -FİNAL-

OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM

3.1K 536 108
De tgceymn

Gözlerimi açar açmaz annemin sevinç dolu haykırışı kulaklarıma ulaştı. 

"Kenan, gözlerini açtı. Hemen doktoru çağır," derken sesinden ağladığını anladım. Babamın ayak sesleri yatağımın yanından uzaklaşırken annem sevecen, yaşlı gözleri görüş alanıma girdi. 

"İyisin bir tanem. Sonunda uyandın. Bizi bırakmayacağını biliyordum," dedi. 

Şansım olsa onları bırakacağımı bilmiyordu. Kalbim endişe ve üzüntüyle hızlanırken makinanın yükselen sesini duyuyordum. Charles ile olmak için bu hayatımı geride bırakacaktım. Gözlerimden yaşlar yastığa süzülürken ne kadar kötü bir evlat olduğumu düşündüm. Yine de bana bir şans verilse tek bir an bile düşünmeden geçmişe döneceğimi biliyordum. 

Gözlerimi yavaşça kapattım. Eden Park'ı, Edward'ı ve Charles'ı düşünmeye başladım. Odanın içindeki sesler boğuk bir hal alınca onların yüzlerine daha da odaklandım. Ama suda çözülen şeker gibi yavaşça kayboluyorlardı. Onlara tutunmak istedim. 

Yapamadım. 

Doktor bana sorular sorarken onu umursamadan hıçkırarak ağlamaya başladım. Hepsi bir rüya gibi benden uzaklaşıyor, hatırlamaya çalıştıkça daha da kayboluyordu. Yeniden aynı rüyayı görmeyeceğimi biliyordum. 

İstesem de artık göremezdim. 

Her şey bitmişti. 

********

Ne kadar zaman sonra bilmiyorum, sakinleştiricinin etkisi geçinde kendime gelisem annemlerle konuşmayı başarabildim. Ne zamana kadara ağlayıp geriye dönmek için yalvarabilirdim. Artık bu duruma alışmam gerekiyordu, yaşamam gerekiyordu. 

Annemden öğrendiğim kadarıyla uyandığım günden tam bir hafta önce merdivenlerden düşerek bir beyin kanaması geçirmiş, birkaç gün suni komada uyutulmuştum. Uyandığım güne kadar Ceren ve Emre Mert başımda ailemle birlikte nöbet tutmuştu. 

Annemin onun adını söylerken tiksinmesinden gerçeği öğrendiğini anlamıştım. Ona bunu nasıl öğrendiğini sorduğumda Ceren'in dayanamadığını ve ben uyanmadan önceki gün gerçeği söyleyerek odaya gelmesini engellemeye çalıştığını anlattı. 

Gülümsemeden edemedim. Ceren'i anlatacak tek bir kelime olsaydı bu kesinlikle sadakat kelimesi olurdu. 

Nitekim uyandığım haberini alır almaz odama koşar adım girmiş, ardından sümüklerini akıtarak ağlamaya başlamıştı. Beni seven insanları arkamda bırakacağımı düşündükçe vicdanım daha da sızlar olmuştu. Bu benim geleceğimdi. Gelecekteki ruhum geçmişteki bedenimde kalsaydı, bu zamanda bedenim hep komada kalır mıydı? 

Yoksa ben komada kalanların her zaman anlattığı gibi uzun bir rüya mı görmüştüm? 

Bunun doğru cevabını kim verebilirdi? 

Uyandığım günün ertesi sabahı yanımda sabahlayan Ceren kahve almak için odadan ayrılmıştı. Bir an olsun gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Sanki bana bakmadığı anda bir yere kaçabilecektim. Korkusunu anlayabiliyordum. Sadakatini de. Ne de olsa bir önceki hayatlarımızda da arkadaştık. Ceren'e çocuğunu doğururken öldüğünü, onu seven kocasını arkasında bıraktığını söyleseydim acaba ne derdi? 

Kesinlikle benim delirdiğimi düşünürdü. 

Hastane odasının geniş penceresinden görünen gökyüzüne baktım. Sadece gökyüzüne bakmak bana unutmak istemediğim mavi gözleri hatırlatıyordu. Zaten ona dair tek hatırladığım mavi gözleriydi. Dudakları nasıldı? Burnu? Sadece bana dikkatle bakan mavi gözler ve melodisi dudaklarımda kalan bir kemanla çalınan şarkı. Ne kadar arasam da bulamayacağımı bildiğim bir ezgiydi. 

"Eda."

Tanıdık sesi duyduğumda bakışlarımı gökyüzünden çevirmedim. Artık bu sesin de sahibinin de benim için bir önemi yoktu. Sesinin üzgün olduğu zamanlardaki gibi titremesi beni ilgilendirmiyordu. Onu duymamış gibi davrandım. Ceren geldiği zaman gitmesini sağlardı ne de olsa. 

"Eda," dedi yeniden sanki onu duymamışım gibi biraz daha sesini yükselterek. Sonunda mavi gözleri hatırlatan gökyüzünden bakışlarımı kaçırdım. Emre Mert hatırladığım gibiydi. Hatta daha kötü bir hal almıştı sanki. Saçları perişan haldeydi. Üzerindeki kırışık kıyafetlerinden bahsetmiyordum bile. 

"Biliyorum beni görmek istemiyorsun," derken sesi titriyordu. "Ama seni görmeliydim. Hastaneye yatırıldığını öğrendiğimde perişan oldum." Her kelimesinde yatağa, bana doğru daha çok yaklaşıyordu. Onu kayıtsız gözlerle izlemeye devam ediyordum. 

"Düğün davetiyeni seçmenden önce mi perişan oldun sonra mı?" diye sordum onu sarsmak için. Tahmin ettiğim gibi yüzü sarardı bir an için bocaladı. 

"Sana yaptığımın affedilir bir yanı olmadığını biliyorum," dedi başını eğerek. "Bunu yapmamalıydım ama sonra anladım ki sen benim için hayatsın. Sadece kaybedene kadar bunu anlayamadım."

Karşımdaki adam uzun zamandır sevdiğim, bana yaşattığı ihanet ile günlerimin zehir olmasına neden olan adamdı. Şimdi ona baktığımda yıkılmış bir zavallıdan başka bir şey  göremiyordum. Onu nasıl bu kadar sevebilmiştim ben? 

"Seni affediyorum," dedim kendime engel olmadan. Bu işin hemen bitmesini istiyordum. Yarım bıraktığım bir hayatım vardı. Madem geçmişimde kendi istediğim adamla hayatımı sürdüremiyordum. Bu zamanda değmeyecek insanlar için vaktimi daha fazla harcamayacaktım. 

Emre Mert hemen başını kaldırıp bana baktı. "Beni affediyorsun?"

Başımı sallayarak sorusuna cevap verdim. "Aramızda yaşananlardan dolayı seni affediyorum," dedim kendimden emin bir tavırla. Yüzünün rahatladığını, gülümsemek üzere olduğunu görünce hemen ekledim. 

"Ama bu demek değil ki artık bir bağımız olacak. Artık ne arkadaşız ne de bir tanıdık. Birbirimize yabancı birer insandan ibaretiz. Eski güzel günlerin hatırına sana ancak bu kadarını dileyebilirim."

Emre Mert'in yüzü bembeyaz oldu. Bana uzanmak için ileri getirdiği elinde bir nişan yüzüğü yoktu. Olsa da bir anlam taşımıyordu artık benim için. O da bunu anlamış olacak sadece başını salladı ve geri adım attı. 

"Hiç şansım yok değil mi?" diye sordu çaresizce. 

Ne için şans istediğini biliyordum. Yeniden bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Ona bakarak bile zaman kaybetmek istemiyordum. Fakat ona veda ederken gözlerimin önünden çocukluk, gençlik hallerimiz geçiyordu. Çoğu şeyi beraber yaşamıştık. O zamanlar ömür boyu beraber yaşayacağımızı düşünmüştük. 

Oysa kader bizi farklı noktalara sürüklemişti. 

"Hayır," dedim anıları daha sonra hatırlamak için bir sandığa kilitlerken. "Hiç yok."

Bir süre ses gelmedi ama ardından onu yok saydığımı iyice anlamış olacak odadan uzaklaşan ayak seslerini duydum. Çok değil biraz sonra Ceren'in bağırdığını duydum. Ne dediğini anlamıyordum ama öfkeli olduğunu tahmin ediyordum. Kesinlikle Emre Mert ile karşılaşmıştı. 

Hem bir aşkın hem de bir arkadaş grubunun sonu böyle gelmişti. 

Ceren içeri girdiğinde burnundan soluyordu ama beni görünce gülümsedi. Elindeki karton bardaklardan birini bana uzatırken kahvenin kokusu burnuma doldu. 

"O dingil canını sıkmadı değil mi Edoşkom."

Kahveyi içmeden önce kendime engel olamadan güldüm. "Bana böyle seslenmen daha çok canımı sıkıyor inan," dedim ve sıcak kahveden dilimi yakacak bir yudum aldım. Ceren dikkatle bana bakıyor, Emre Mert'in ziyaretinin bende ne kadar hasar bıraktığını anlamaya çalışıyordu. 

"İnan umurumda değil," dedim onu inandırmak için gülümsedim. "İkisi güzel bir yuva kurup çocukları ile mutlu olabilirler."

Ceren bir an konuşacakmış gibi dudaklarını aralayıp nefesini içine çekti ama anında dudaklarını birbirine bastırdı. Sanki bana bir şey söylemek istiyor ama çekiniyordu. 

"Söyle," dedim. Onu o kadar iyi tanıyordum ki beni geçiştirmesine asla izin vermezdim. O da bunu biliyordu. 

"Şey," diye başladı çekingen bir tavırla. "Sen merdivenden düştükten üç gün sonra Sibel bebeğini kaybetti ve Emre Mert ile nişanı attı." Konuşması biter bitmez iri gözlerini bana dikti. Nasıl bir tepki vermemi bekliyordu bilmiyorum ama Sibel için gerçekten üzülmüştüm. Onun her zaman anne olmak istediğini biliyordum. Yolu yanlıştı belki ama yaşadığı kayıp benim acımdan daha yük olduğuna emindim. 

"Üzüldüm," dedim yeniden gözlerimi gökyüzüne çevirerek. Charles ile olabilecek çocuklarımızı düşündüm. Hala yaşadıklarımın rüya mı gerçek mi olduğuna emin olamıyordum. Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında Ceren'in telaşlandığını hissettim ama ağlamamı durduramıyordum. Elim titremeye başladığında kendimi yakmayayım diye kahve bardağını elimden aldı. 

"Üzgünüm ben sana bunu anlatmamalıydım," dedi perişan halde. Onu rahatlatmak istedim. Acımın onunla veya anlattıkları ile ilgisi olmadığını söylemek istedim. 

Ama tüm bunlar yerine daha çok hıçkırarak ağlamaya başladım. 

Continuă lectura

O să-ți placă și

KOYU MAVi De Gülistan

Ficțiune adolescenți

935K 11.2K 27
Bu hikayenin ilk 58 bölümü ücretli olarak dreame uygulamasına yüklenmiştir. Okumak isteyenleri oraya beklerim.💙 Bu arada anlaşma olduğu için o 58 bö...
10.7K 2.4K 62
Hayatı oyun sanıp belli planlar ve kurallar dahilinde yönetmeye çalışırken farkında olmadan aslında, kendi içimizde kaybolup oradan oraya sürükleniyo...
7.7K 4.2K 19
Mavinin Yeşili'ni final yaptıktan sonra devam edeceğim, bir fikriniz olsun diye paylaşmak istedim^^ Bir yola çıkarsın, ne olacağını bilmeden. Cesursa...
15.7K 2.7K 25
| Daha önce okuyanların bir kez daha okumasını tavsiye ederim, konu değişmiştir. | | İkinci kitap buradan devam edecektir. | | WattpadRomanceTr Tarih...