BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAK

By zanegzo

7M 655K 563K

❝İnsan bir kutu kibrite benzer. Varolur, yanar ve söner.❞ Bu hayatta nasıl bir kibrit olacağına sen karar ve... More

BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAK
Bilgilendirme
Gelecekten Kesit
İLK KİBRİT
2. KİBRİT
3. KİBRİT
4. KİBRİT
5. KİBRİT
6. KİBRİT
7. KİBRİT
8. KİBRİT
9. KİBRİT
10. KİBRİT
11. KİBRİT
12. KİBRİT
13. KİBRİT
14. KİBRİT
15. KİBRİT
16. KİBRİT
17. KİBRİT
18. KİBRİT
19. KİBRİT
20. KİBRİT
21. KİBRİT
22. KİBRİT
23. KİBRİT
24. KİBRİT
25. KİBRİT
26. KİBRİT
27. KİBRİT
28. KİBRİT
29. KİBRİT
30. KİBRİT
31. KİBRİT
32. KİBRİT
ÖZEL KİBRİT
ÖZEL KİBRİT II
ÖZEL KİBRİT III
33. KİBRİT
34. KİBRİT
35. KİBRİT
36. KİBRİT
37. KİBRİT
38. KİBRİT
39. KİBRİT
40. KİBRİT
41. KİBRİT
42. KİBRİT
44. KİBRİT
45. KİBRİT
46. KİBRİT
47. KİBRİT
48. KİBRİT

43. KİBRİT

85.6K 11.2K 9K
By zanegzo

B.U.B

| Şimdiki zaman, Türkiye Cumhuriyeti |

Binbaşı Beton bizi evine çağırdığından bu yana Balkan Kızı'nın içi içine sığmıyor gibiydi. İlk kez evine gidecek olmasından mı yoksa onu cidden çok özlediğinden mi bilmiyorum fakat iki türlü de bu duruma çok sevindiği belliydi. Bu kadını mutlu etmek bu kadar kolaydı, işte.

Olmak istediği yerde, olmak istediği kişilerleydi.

O buraya aitti ve bu vatanın evladıydı.

Uyumak için giydiği kıyafetleri odanın içinde bulunan banyoya girerek çıkardı ve ona yeni vermiş olduğum kıyafetleri giyip tekrar yanıma geldi. Ülkü'nün kıyafetleri içinde pek mutlu gözükmüyordu.

"Sana yeni kıyafetler alsak iyi olacak," dedim. Ülkü de zayıf bir kızdı. Balkan Kızı'na kıyafetler biraz daha dar olmuş gibiydi. Ülkü'yü görmeye görmeye nasıl giyindiğini unutmuştum fakat hep kendine olmayan şeyleri giyen bir kızdı. "Bedenlerini ablama söyle, senin için alışverişe çıksın. Sana göstererek istediğinden alır."

"Biraz daha idare edebilirim," dedi bu durumu sorun etmediğini belli eden bir sesle. O etmese bile ben ediyordum. Bakışlarım göğüs dekoltesine kayıyordu. Kendimi şerefsiz gibi hissetmekten geri alamıyordum. Balkan Kızı, benim aksime daha net bir insandı ve onu arzularcasına bakmam hoşuna gidecek olsa da kendimi engelleyemediğim noktalar oluyordu.

Biz erkeklerin çoğu zaman beynimizle düşünmediği aşikârdı.

Dolabın içinde olan atkıyı aldığım gibi onun boynuna sardım. İki ucunu da göğüs bölgesine bıraktığımda bana anlamayan bakışlar atıyordu. "Ben idare edebilecek gibi değilim. Şu evde bana kimse acımıyor bari sen acı, Balkan Kızı."

Ayaklarımın üstüne çıkarak benden tutundu. Onun boynuna koymuş olduğum atkının kollarını bana da dolayıp yüzlerimizi yakınlaştırdı. "Beraber uyuma hayalimizin suya düşmesine üzüldüm," diye fısıldadı.

"Üzüldüğün çok belli oluyor," diyerek ona takıldım.

"Gerçekten üzüldüm..." Dudaklarını büzdü. "İçimde kötü bir his olduğunu kendimi huzursuz hissettiğimi söylemiştim. Eğer Akif babamı görürsem daha iyi olacağım ve ne olursa olsun beraber uyuyacağız."

"Benimle uyumak isteseydin Akif babana yarın geleceğini söylerdin."

"Buna alınmış olamazsın!" dedi saf bir şaşkınlıkla. Yalancı bir üzüntüyle baktım. "Yapma, Ulu ljubov moja..."

Hızlıca onu üstümden indirdim. Bunu yapmama şaşırmıştı. "Hâlâ abi diyorsun," dedim küfreden bir tonda. Abi demediğini artık biliyordum fakat o benim bildiğimi bilmiyordu. "Hayır, ne zaman sevgi sözcüğü söylersin diye bekliyorum yok. Evleneceğiz sen bana abi demeyi bırakmadın!"

"Sen sanki bana çok sevgi sözcüğü söylüyorsun da..." Yüzünü buruşturdu. "Aramızda bir şeyler var. İkimiz de bunu kabul ettik. Sen ona rağmen bana karşı tek bir itirafta bulunmadın!"

"Yavrum diyorum ya?"

"Sen cidden ablanın dediği kadar odunsun! Dün de arkamdan kızıl civciv dediğini duydum! Başkası olsa biricik karım, sevgilim, hayatımın anlamı, tek yaşam kaynağım der senin ağzından lafı kerpetenle zor alıyoruz!"

Yüzüm nasıl bir şekil aldıysa, "Tamam, abarttım biraz," diyerek hızla konuştu. "Senden elbette hayatımın anlamı, yaşam kaynağım demeni beklemiyorum. Yine de diğerlerinin yanında biraz daha sevgi sözcükleri söyleyebilirsin. Kendim için istemiyorum! Evliliğin kâğıt üstünde olduğunu anlamasınlar diye!"

Kaşlarımı çattım. Evliliğin kâğıt üstünde olacağını mı sanıyordu?

"Anlaşılan seninle uzun bir konuşma yapmamız gerekiyor," dedim. "Şu binbaşının derdi neymiş öğreneyim. Sonrasında seninle ciddi bir konuşma yapacağım."

Yüzündeki ifade çiçek gibi soldu. "İleri mi gittim?" diye sordu. "Yanlış bir şey mi dedim? Neden kızdın?"

Elimi yanağıma yerleştirip hafifçe okşadım. "Ne kızması?" dedim. "Sana hiç kızabilir miyim? Kıyabilir miyim ben? Yalnızca kendime kızıyorum." Uzanıp dudaklarımı alnına bastırdım ve uzunca öptüm.

Geriye çekildiğimde tekrardan gülümsemeye başladı. Dolabın önüne geçip ona da kendime de ceket verdim. Gecenin bir köründeydik ve motorla gideceğimiz için üşüyebilirdi.

"Buradan sıkıldın mı?"

Soruşumla kaşlarını çatıp hızlıca, "Ne? Hayır!" dedi.

"Binbaşının yanına gideceğimizi söylediğimden beri yüzünde güller açıyor."

Bana doğru döndü. "Sadece onu çok özledim, insan biriyle yakın olunca daha çok özlüyormuş. Mesela dün seni çok görmedim. Hep dışarıdaydın, bir tek sabah kahvaltıda beraberdik. Tüm gün çocuklar gibi gelmeni bekledim."

"Belli oluyor beklediğin," dedim kinayeli bir sesle. "Geldiğimden beri hiç yüzüme bakmadın. Tam elini tuttuğumda da Osmanlı zamanı Kırım'dan getirilen cariye gibi davrandın."

Kirpiklerini kırptı. "Diğerlerinin yanında ayıp olmaz mı?"

"Niye ayıp olsun?" Kaşlarımı kaldırdım. "Yasak ilişki yaşıyoruz da benim mi haberim yok?"

"Yani ben Makedonya'da büyüdüm ama Umay abla bana Türk örf ve adetlerinden biraz bahsetti. Aslında Balkanlar da bu tarz geleneklere çok uzak sayılmaz ama dayım daha avrupai bir adamdı. Bizi de öyle yetişirdi. Geleneklere bağlı yaşamadık hiç."

Ablamın zaten ağzı dursa şaşardım. Olmayan gelenekler bile ortaya çıkartıp kızı doldurmuş olabilirdi.

"Bak sen..." dedim merakla. "Ablam sana ne anlattı peki?"

"Yani işte gelin olacağım için nasıl olmam gerekiyorsa onlardan bahsetti." Onu ilk defa konuşurken bu kadar çıkmazda görüyordum. Başka bir konu olsa ağzı hiç kapanmazdı fakat konuşmaya çekindiğini düşünmek üzereydim.

"Ablam sana sakın öptürme falan dedi mi?"

"Demiş olabilir..."

"Sakın!" dedim sertçe. "Sakın ablamın dediklerini kâle almıyorsun!"

"Sanki ben istesem sen çok öpüyorsun da aramızdaki tek engel ablan gibi konuşuyorsun."

Haklıydı. Benden bir adım bekliyordu. O sadece öylece öpüp geçebileceğim biri değildi. Günler, haftalar, aylar ve yıllardır ona doyasıya bakmanın hayalini bile kurmuştum. Hastane yatağında yatarken o ateş parçası dudaklarına dokunabilmeyi bile çok istemiştim. Şimdi hiç olmadığı kadar yakınımdaydı. Kıyamıyordum. Dokunmayı geç, bakmaya bile kıyamıyordum.

"Öperim öpmesine de dudakların bağımlılık yapar diye korkuyorum, Balkan Kızı." Kulağına doğru eğilip fısıldarcasına konuşmaya devam ettim. "Sonra nasıl ayrı kalacağım senden?"

"Kalmana gerek yok ki," dediğinde yanakları pembeleşmeye başladı. "Ayrı bir evimiz bile olacakmış."

"Eve geçtiğimizde hatırlatırım sana bunu," dedim kısık bir tonda. "O evin her yerinde öpeceğim seni."

"Eğer biraz daha evden çıkmazsak Akif babam seni öpebilir," diyerek kıkırdadı. "Bizi bir daha bir araya getirmeyecek."

Ona kendi motorcu koruma ceketimi giydirdiğimde içinde kaybolmuştu. "Seni sıkı giydirelim. Üşüme." Odadan çıkıp sessiz olmaya özen göstererek dış kapıya yaklaştık. Botlarımızı giydikten sonra evden dışarı çıkıp garaja ilerledik.

Garajın kapısını açıp onun geçmesine izin verdim. Gördüğü siyah canavarın yanına giderken hayranlıkla bakıyordu. "Motor kullandığını hiç düşünmemiştim."

"Kask takarak yüzümü kamufle etmek daha kolay oluyor diye kullanmaya başlamıştım sonra aradığım kanın bu olduğunu anladım." Hızı seviyordum. Rüzgârı hissetmeyi de. "Arabam da çoğu zaman kapı önünde yatar. Bazen Ülkü istediğinde ona veriyorum."

Sıkıntıyla ofladı. "Ülkü'yle hâlâ görüşemedim." Ülkü olsa belki günleri daha eğlenceli geçerdi.

"Biliyorum," dedim. "Sınavları varmış. Şimdi seni görürse olan sınavını da unutur. Dikkati çok çabuk dağılıyor, sınavları bitince yurda onu almaya beraber gideriz."

Ablam gibi bir olay yaşamaktan korktuğu belliydi. "Beni unutmamıştır değil mi?"

"Görünce hatırlayacağına eminim."

"Onunla ilişkinizi pek anlayamadım..." Kafası karışmışa benziyordu. "Yani izne geldin, ablan hemen geldi ama Ülkü yanına gelmedi. Küçükken sana çok düşkündü. Şimdi öyle görmeyince merak ettim."

"Ülkü bildiğin gibi bizim en küçüğümüz, ablam ona annelik ben babalık yaptım gibi bir şey oldu," diye konuşmaya başladım. "Bir de Binbaşı Beton da vardı hayatında. Ülkü psikolojik olarak zayıf bir kız, bu yüzünden okuluna bile ara vermek zorunda kaldı. Ne annemin ölümünü atlatabildi ne de babamın bizi terk edişinin..."

Kaşları havalandı. "Bahadır amca sizi terk mi etti?"

"Evet," dedim soğuk bir tonda. Tüm bedenim buz kesmişti. Babam hakkında konuşmayı sevmiyordum. "Hayatımızın içine sıçtıktan sonra sıçılacak hayatınız kalmadı diyerek bir sabah gitti." Ülkü'nün o ağlayışları hâlâ kulağımdaydı. Arabasının peşinden koşmaya çalışması her şeye rağmen bizi bırakma deyişleri kulağımda çınlıyordu. "Şimdi bir başkasıyla evli ve ne ablam ne de ben görüşmüyoruz. Ülkü'ye de görüşme diyoruz ama babam eskiden ona çok bağırıp çağırmazdı. Yine dayanamayıp görüşüyor."

Ona düğüm olan kelimelerle, "Size çok eziyet ettiğini hatırlıyorum," dedi.

"Ben yine okul bahanesiyle evde kalmıyordum ama ablam..." Yutkunamadım. Ellerim istemsizce yumruk olmuştu. "Ablam onun elinden çok çekti. Ben eve gelene kadar ablama eziyet eder, ben gelince bana. Ülkü o yönden şanslıydı, Ülkü'ye gelene kadar siniri kalmazdı." Babama ahım çoktu. Kabul edemediğim, sineye çekemediğim çok olay olmuştu. "O yüzden babamın kötü yanlarını çok hatırlamaz. Zaten annemin ölümünden sonra da iyice psikolojisi bozuldu Ülkü'nün, babama sığındı. O da yanlış limandı."

Bana destek olmak istercesine elimden tuttu. "Ablan en azından kendine hayat kurabilmiş... Boratav ailesinin ilk düğünü deyip durdu. Ablanın düğünü olmadı mı, Ulu?"

"Bu da bambaşka bir hikâye," dedim kaburgalarıma çöken ağırlıkla. "Ablamın kendine hayat kurduğu falan yok. Düğünü de hiçbir zaman olmadı yapılan nikah onun cenazesiydi."

"Ama evli ve boy boy çocukları var?" Sorarcasına çıkan kelimeleriyle kaşlarını çattı.

"Anlatmadı mı ablam?" Benim sünnetime kadar anlatırken nasıl kendi hakkında konuşmazdı hiç?"

"Seni, Ülkü'yü, bir de küçüklüğümüzü anlatmaktan kendine sıra gelmedi ki..."

"Çünkü ablam artık kendisi için yaşamıyor. Bundandır hep başımızda olması ve böyle biri olması," dedim iç çekerken. "Sadece çok yazık oldu... Ablama ve ona..."

Merakla baktı. "O?"

"Anlatırım bir ara," dediğimde pedalı kaldırdım ve gidonları kavradığım gibi bacaklarımı yerleştirdim. Arkamı işaret ettim. "Geç hadi." Kaskları elime aldım ve onun takacağını uzattım. Kendi elinde tuttuğu maskeyi bana uzattı. Saçlarını bedenine bir hayli büyük olan ceketin içine yerleştirdi ve kaskı eline aldı.

"Neye bakıyorsun?" diye sormasıyla ne kadar süredir onu izlediğimin farkında değildim.

"Seni şu an Binbaşı Beton görse tanıyamaz."

"Acaba neden?" dedi sahte bir kızgınlıkla. "Beni oğlan çocuğu gibi giyindirdin!"

"Oğlan çocuğu? Sadece bana benzedin." Benim küçülmüş halim gibiydi. "Atla sırtıma. Kaskını da tak." Benden tutarak motora çıktı ve bacaklarını iki yana açarak yavaşça yerleşti.

Maskemi takacağım sırada ensemde onun dudaklarının varlığını hissettim. Tenimi ürperti kaplandığında aniden kaskatı kesildim. O narin dudakları tenimde bir süre oyalandıktan sonra benden ayrıldı. Sikeyim. Huylanmıştım.

Hoşnut bir ifadeyle, "Ne arsız bir şeysin sen?" dedim. Maskemi taktım ve diğer cebimden ikincisi de çıkartıp onu da yüzüme yerleştirdim. Kaskımı da taktıktan sonra ona doğru döndüm.

Maskesinin altından firar eden turuncu saçlarını gizleyebilmesi için yardımcı olmaya başladım. "Kendini tutmasan senin de nasıl bir arsız olduğunu göreceğiz fakat öyle inatsın ki!"

Maskesini yüzüne tam oturacak şekilde giydirdikten sonra kaskı ondan aldım ve iç kısmının rahatsız etmemesi için küçük bir ayarlama yaptım. "Hmm." Ağzımdan keyifli bir mırıltı döküldü. "Anlaşılan yol boyu yaramazlık yapacaksın."

Ona kaskı giydirmemi heyecanla beklerken, "Seninle motora binmek eğlenceli olacak," dedi. Kaskın altında sıkışan maskesini de son kez düzelttikten sonra hafifçe geriye çekildim.

Yüzlerimiz kasklarımız olmasına rağmen oldukça yakınken ona sorgularcasına baktım. "Daha önce kiminle bindin?"

"Hiç kimseyle."

Kaşlarım çatıldı. "Binbaşına öyle demedin?"

"İzin verecek gibi değildi."

"Hayatında yalan istemiyorsun sanıyordum."

Hafif bir kızgınlıkla, "Pembe yalan hiç duymadın mı?" diye sorguladı. "Hem konuşurken parmaklarımı çapraz yapmıştım." Elini kaldırdığında işaret ve orta parmağını çapraz konumlandırdı.

"İki elini birden çapraz yapınca da dilek dilemiştin." Ona anlamayan bir ifadeyle baktım. Konuşmaya devam ederken kavradığım elleriyle önüme döndüm. "Senin şu ellerin yalnızca burada dursun." Ellerini belime yerleştirerek bedenlerimiz arasında mesafe sıfıra indirdim. "Ellerini boş bırakmayacağız belli ki."

Gecenin ilerleyen saatlerinde olduğumuz için motoru çok ses çıkarmadan önce garajdan çıkardım. Sonrasında siteden de aynı sessizlikle ayrıldım. Yola çıktığımız andan itibaren hızım normal seviyedeydi. Balkan Kızı sakinlikle yolculuğu keyfini çıkartırken dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla etrafı izliyordu.

Yaklaşık on dakika sonra sessizliğini bozdu. "Ulu..."

"Sendeyim," diye seslendim. Bakışlarım ara ara dikiz aynasına kayarken arkada takip mesafesini koruyan arabalara baktım. Aynı hızla ilerliyorlardı. Yol vermeme rağmen gitmemişlerdi.

Onları bir kenara bırakıp kollarını iki yana açan Balkan Kızı'na odaklandım. Avazı çıktığı kadar, tutku dolu bir sesle, "Te sakam!" diye bağırdı. Seni seviyorum.

Anlamadığım kelimeyle, "Ne?" dedim.

"Te sakam..."

"Küfür mü ediyorsun?"

"Bilmem..."

"O zaman ben de te sakam!" Yüksek çıkan sesimle göz kenarları kırışına kadar gülümsemeye başladı.

İki gündür vakit buldukça Fısıltı'dan dil dersi almaya başlamıştım. Evlerimizin yakın olması işime gelmişti ve yakınlardaki bir kafeye giderek bir saat kadar ders veriyordu. Temel şeyler öğrenmeye başlamıştım. Balkan Kızı bu sabah uyanır uyanmaz, dobro utro demişti. Günaydın dediğini anladığım an, iki gün de olsa bir şeyler öğrenebildiğime sevinmiştim. Sadece çok fazla dil vardı ve hepsi birbirine benzese de birbirinden ayrılan yerleri de bulunuyordu.

Kendince dans ettiğini düşündüğüm kollarını yavaşça indirip bana tekrar sarıldı. İlkinden daha sıkı sarılmasıyla, "Üşüdün mü?" diye sordum.

"Hayır..." dedi. "Dışarıya çıkmak iyi geldi. Günlerdir takılı kalmıştım. Rüzgârı bile özlemişim!"

"Hapis hayatı yaşamanı istemezdim."

"Şikayetçi değilim," dedi hızlıca. "Siz olduktan sonra hapis gibi gelmiyor. Tam aksine yaşadığımı hissettiriyorsunuz."

Yaşadığını hissettirmeyeceğim, yaşayacaksın Balkan Kızı. Söz, en güzel hayatı yaşayacaksın. Hiçbir endişen ve kaygın olmayacak, o hurafelere bile inanmayacaksın.

Yaklaşık on dakika önce fark ettiğim şeyle, sakinliğimi koruyarak dudaklarımı araladım. "Işıklarda durduğumda önüme geç, tamam mı?" Hem rüzgâr hem kask sesimi kestiği için bağırarak konuşmam gerekiyordu.

"Neden?" diye seslendi Balkan Kızı.

"Sen dediğimi yap!" Sesim netti.

"Öyle motoru kullanamazsın, delirme!"

"Bir kere olsun lafımı dinle Balkan Kızı!" dedim öfkeme hâkim olmayarak. Bakışlarım hem aynada hem de yoldaydı. Bu son ışıklardı. Bu yolda direkt otobana bağlandığı için artık yavaşlatacak hiçbir şey yoktu. "Yavaşça in ve hiçbir şey yapmadan yüzünü bana doğru dön. Bacaklarını da bana dola."

"Bunu neden yapmam gerektiğini söyle," dedi cılız çıkan sesiyle. Sesindeki panik elle tutulur düzeydeydi. "Bir şey mi oluyor, yüzbaşı?"

"Takip ediliyoruz."

"Kim tarafından?" diye seslendi. Yüzünü göremediğim için kenara doğru kaydım ve aynadan ona baktım. Korku bütün yüzünü kaplamıştı. "Dayımın adamları mı yoksa?"

"Bilmiyorum," dedim sakinlikle. "Silahlı olabilirler, amaçlarını anlamadım fakat takip ettiklerine eminim."

Onun kalbinin hızlı atışı sırtıma küçük darbeler yapıyordu. Işıklara yaklaştığımızda tam tahmin ettiğim gibi kırmızı yandı. Motoru yavaşlattım ve ayağımı zemine koyup dengeyi sağladım. "Şimdi ben kayıyorum, önüme geç."

Yapmak istemediğini belli eden bir bakış attı. "Ulu..."

"Hadi yavrum."

Sesim itiraz istemeyen tondaydı.

Lafımı ikiletmeden ellerini omuzlarıma yerleştirdi. Kendini yükseltip motordan indiğinde geriye doğru kaydım. Bir elimi gidondan bırakıp onun önüme geçmesine izin verdim. Benden daha küçük olduğu için çok fazla yer kaplamayacaktı. Motor da canavar gibi bir şey olduğu için üç kişiyi bile taşıyacak kapasiteydi.

Balkan Kızı önüme geçtiği an, iki yanıma arabalar durdu. Bakışlarım yalnızca önümdeki kadının bana bakan yeşil gözlerindeydi. Kollarımı hafifçe kaldırdım ve ışıklarda silahlı saldırıya uğrarsak onun en az hasarı alması için göğsüme doğru yakınlaştırdım.

"Hedefleri tamamen sen oldun," dedi üzüntüyle. Kirpikleri titriyordu. "Beni korumak için öne geçirdin ama ya sana bir şey olursa?!"

"Sana bir şey olacağına bana olsun."

"Olmasın!"

"Ulu..." dedi yapma dercesine. Yeşil yanmasıyla gözlerindeki rengin ışığı daha da arttı.

Ayağımı zeminden ayırdım. "Sıkı tutun," dedim ve bacaklarını kendime doğru daha çok çektim. "Eğer dengem bozulursa motoru kaydırırım ve ikimiz için de kötü sonuçlanır. Bırak yalnızca birimize bir şey olsun."

"Ya seni vururlarsa?"

Kaskımın camını yukarıya doğru kaldırıp hiçbir şey olmuyormuş gibi göz kırptım. "Doktorum yanımda."

"Ciddi olur musun?!"

Camı indirmeden yan tarafımdaki iki arabaya da son bir bakış attım. Siyah cam filmleri takılıydı ve arabaların plakaları yoktu. Bütün bunlara rağmen trafiğe çıkmaları saçmalıktı. Cam film araçlar tamamen yasaklanmıştı ve plakasız arabalar da artık cezayla kurtulmuyordu. Yönetim sıkılaştığından beri ilk kez böyle olan iki araba görüyordum.

Motora ara gaz verdiğim gibi tekerlek asfalta zift karası renk bırakana kadar yüklendim. İki arabayla arama bir hayli mesafe açılırken hızımı kesmedim. Balkan Kızı açık olan ceketimden bana sarılmış bakış açımı engellememek için iyice küçülmüştü.

Tir tir titriyordu. Nasıl titremesindi ki? Keşke binbaşıyla kötü olsaydım da onu evden hiç çıkarmasaydım. İçimde kötü bir his var deyip duruyordu. Ona aldırmamıştım.

"Korkmanı gerektirecek hiçbir şey yok," dedim. "Soğukkanlı ol tamam mı?"

"Ne yapacağız?"

"Bizi yoldan çıkartacağım. Trafik olsaydı çok iyi olurdu fakat yol bomboş. Açık hedef halindeyiz," dedim tane tane anlatırken. "Belimdeki silahı belki hissetmişsindir. Silah kullanmıştın, yine kullanabilir misin?"

"Gerekirse evet," dedi hiç düşünmeden. "Hedefi tutturamam belki ama sıkarım. Eğer dikkatlerini dağıtacaksa her türlü kullanırım."

"Böyle cesur ol," dediğimde kasklarımızı birbirine değdirdim. "Aferin kızıl civcivime."

"Akif babamı arayalım." Çaresizce çıkan sesiyle bana sokulduğu yerden ayrıldı.

"Arayacağız. Cebimden telefonu al ve son aramalardan adını bul," diye direktif verdiğimde elini cebime attı. Titreyen ellerinin arasına telefonu almasıyla dediğimi yaptı. "Telefonu bana doğru tut. Ben seni tutarım."

Telefonu bana doğru kaldırdı. ACB yazılı çağrı çok bekletmeden açtığında, "Komutanım," diye seslendim. Rüzgârı sesimi yüksek ihtimalle kesiyordu.

"Söyle Ulukurt!"

"Evden çıktığımda her zamanki şekilde geleceğim sırada yolun kapalı olmasıyla yolu uzatmak zorunda kaldım." Bakışlarım bir yandan aynadaydı. Etkileşime girmiyorlardı fakat aralıksız takibe devam ediyorlardı.

"Tamam, acele etme," dedi. "Dikkatli sür." Bir anda bu kadar ılımlı konuşmasını beklemiyordum. Acaba ölecek miydim? Öleceğimi hissettiği için mi bu kadar sakindi?

Üstelik dikkatli sür bile demişti. Başka zaman olsa köpek çekerdi.

"Komutanım bunu demek için aramadım," dedim yüksek çıkan sesimle.

"Seni dinliyorum."

"Yolu bilerek kapatmışlar. Denetim sistemi olan yola girmemem için yüksek ihtimalle başka yola saptırdılar." Bakışlarımı Balkan Kızı'na çevirdim. "Onu arabayla getirmediğim için özür dilerim. Evden hiç çıkarmamalıydım."

"Ne demek istiyorsun Ulukurt?!" diye kükredi.

"Yirmi kilometredir, iki araç tarafından takip ediliyoruz."

"Hay sikeyim!" Sesi hiç olmadığı kadar yüksekti. "Hemen konum at! Hemen!" Balkan Kızı'na dediğini yapması için işaret ettiğimde çağrıyı kapatmadan mesajlar kısmından canlı konum gönderdi.

Binbaşı hattın ucunda, "Ethem," diye seslendi. "Hemen buraya gel!" Hışırtı sesleri geldi. "Hatta kal Ulukurt," demesiyle hızımı düşürmeden devam ettim. "Attığınız konuma on dakika mesafedeyiz. Hızlı olacağız."

"Ne oluyor Akif baba?" Ethem'in nefret ettiğim sesi kulaklarıma doldu. Gram haz etmiyordum fakat şu durumda duygularımı bir kenara bırakacaktım.

"Yüzbaşı Barut takip ediliyormuş," diye açıkladı Binbaşı Beton. "Yanında kızım da var. Motor üstündeler ve seyir halindeler. İki araç çıkacağız. Sen takip eden araçların önünü kes, ben onlara eşlik edip korumaya alacağım."

"Anlaşıldı Akif Baba," dedi Ethem.

"En yakın ekipleri de bilgilendirip peşinizdekileri kaçırmamasını sağlayacağız," diye ekledi Binbaşı Beton.

"Anlaşıldı komutanım," deyip telefonu kapatmadan önce son kez konuştum. "Bir şey olursa haberleşiriz." Balkan Kızı telefonu tekrardan cebime yerleştirmişti. Olayın ciddiyetinden olsa gerek buz kesmişti. Hareket dahi edemiyordu.

Aynadan kontrol ettim. Yaklaşmak üzerelerdi. "Biraz hızlanacağım. Hızdan korkmuyorsun değil mi?" diye sordum. Arkamdaki kişilerden çok, önümde duran kadının dikkatini dağıtmaya odaklanmıştım.

Sessiz kalmasıyla tekrar konuştum. "Cevap ver bana."

"Korkmuyorum. Sen varken nasıl korkabilirim ki?" Bana daha çok sarıldı. "Hem bana demiştin. Kocam varsa uğursuzluk yoktur. Kocam varsa her şey yolundadır. Kocam varsa hiçbir şey olmayacaktır... İçimden hep bunu tekrar ediyorum."

Dakikalar sonra asfalttan yükselen tekerlek sesini işittim. Bir araba, diğer iki arabaya geçit vermeden son hızla yanımıza ulaştı. Başımı yana çevirdiğimde arabanın camı aşağıya indim. "Ethem," dedim, yan şeritte savunmaya geçen kişinin adını söylerken.

Yavaşça göz kırptı. "Barut."

"Hiç değişmemişsin," dedim dilimden akan nefretle.

"Hiçbir zaman değişmem ben," dedi Ethem. Öyle olduğun için de artık dost olarak kalmadık ya... Motoru, motorun üstündeki beni ve göğsüme yaslı duran kadını baştan aşağıya süzdü. "Senin mi bu güzellik?"

Bakışlarımı ondan ayırdım ve sert bir soluk aldım. "Sikmeyeyim belanı Ethem."

"Motordan bahsetmiştim." Rahatsız edici bir seviyede kahkaha attı. "Güzelmiş. İyi binilir."

"Milletin yola çıktığı insanlara bak... Bir de benim yola çıktığım insanlara bak." Kendi kendime söylendikten sonra bakışlarımı Karaaslan'a çevirdim. "O ağzının yayını kırmazsam ne olayım, Ethem. Belli ki dayağımı az yedin." Pezevenk. Ülkü'ye takıntı derecesinde rahatsızlık verdiği için arkadaşlığımız tamamen bitmişti.

Ethem elini camdan çıkardı ve rahat bir tavırla, "Kızma be birader," dedi. "Takılıyorum sana. Elbette motoruna göz koyacak değilim."

"Bunu bir kenara yaz, Ethem." Önüme döndüm. "Güneş doğmadan, o kemiklerini kırmış olacağım." Konuşmasına izin vermeden gaza köklendiğimde motor patlayacak seviyeye gelene kadar bağırtmıştım.

"O kimdi?"

Duyduğum ses beni kendime getirirken, motorun hızını yavaşlattım. "Binbaşı Beton'un yeğeni gibi bir şey, bir akrabası. SAT komandosu olduğu için biraz kafadan kontak."

"Hiç hoşlanmadım."

"Hoşlansaydın bir de?!"

"Bir şey demedim," dedi hızlıca. "Senin rahatsız olduğun kadar ben de oldum. Belki tanıyınca fikrim değişir."

Farklı bir araç yanımızda durduğunda tanıdık simayla hızı daha da düşürdüm. Araba iyice yanaştığında seslerimizi duyabilmek için yakınlaşmıştık. Binbaşı Beton, "İyi misiniz?" diye sordu. Balkan Kızı onu görmesiyle rahatlamıştı.

"Bir sıkıntımız yok," dedim.

"Herhangi bir temasta bulundular mı?"

"Hayır," diye yanıtladım. "Sadece takip."

"Solunuza geçtiğimde kapıyı açacağım. Talia arabanın içine geçeceksin," diye emretti. "Yüzbaşı, yanında silah var mı?"

Kafamı salladım. "Var."

"Hepsini etkisiz hale getir. Planı değiştiriyoruz. Polislerle bağlantı kuramadık. İşi kendimiz halledeceğiz," demesiyle ona doğru baktım.

"Böyle dediğinize göre polisler..." Sikeyim. Tekrardan devlet içine sızmaya başlamış olmalıydılar.

Binbaşı Beton benimle aynı duyguları paylaşırken, "Aynı tarafta değiliz," dedi. "Sanırım bu şubeyi ITO ele geçirmiş. O yüzden bu adamlar kimse, Ethem'le birlikte öğrenin. Başka kimseyi karıştırma."

Yeni bir plan kurmam gerekiyordu. Ben direkt kafalarına sıkmayı hedefliyordum fakat önce sorguya çekileceklerdi. Balkan Kızı için değil de umarım yalnızca benim için burada olurlardı.

"Tim?" diye sordum. "Kanca işkence konusunda kimseye su dökemez. Onlarsız mı halletmemi istiyorsunuz?" Normalde timsiz hareket etmemi istemezdi.

"Hayır," diyerek reddetti. "Önce ne için takibe aldıklarını öğren. Sonra timini ilgilendiren bir şey varsa onlara söylersin. Teması gittikçe arttırıyorlar. Bu yol tamamen güvensiz. Şehir çıkışı olduğu için kolayca ele geçirmişler. İt oğlu itler..." Elini direksiyona vurdu. "Talia, arabanın içine atladığın gibi eğiliyorsun. Sakın başını kaldırma."

Binbaşı ani bir fren yaptı ve onun önüne geçmemi sağladı. Önüne geçtiğim gibi şerit değiştirirken, "Binbaşının dediğini harfiyen uygulayacaksın," dedim. "Ona sakın karşı çıkma."

"Ulu sen ne olacaksın? Ya sana saldırırlarsa?" Korkuyla bana bakarken kollarını ayırmayacakmış gibi sarılıyordu. Sen bana böyle sarılırsan ben seni nasıl bırakırım Balkan Kızı?

"Beni düşünme," diyerek geçiştirdim. "Kendini düşün, arabaya geç!" Motoru arabaya göre konumlandırırken hızımı ellinin altında düşürmüştüm.

"Hayır hayır bunu kabul edemem!"

"Vakit yok, kapıyı açtığı an, arabanın içine giriyorsun ve buradan yok oluyorsun Balkan Kızı!"

"Ulu..." diye mırıldandı. İyice hızını düşürdüğüm motorla artık otuzları gördüm. Onun kolunu kendimden ayırmaya çalıştıkça bana karşı çıkıyordu. Bu daha çok sinirlenmeme neden olurken sakin kalamıyordum. "Seni bırakamam. Seni bırakamam, bunu benden isteme!" Kaskının camını kaldırdı ve ağlayan gözlerle bana baktı. Ah Balkan Kızı, ah...

"Ve molam ve molam—" Onun sesini kesen şey, benim gürleyen sesim oldu.

"TALIA!"

Bağırışım harelerinin genişlemesine neden oldu. Sarsıntı etkisi yaratan kelimeyle dudaklarımdan ilk defa adı dökülmüştü. İlk kez ona adıyla hitap ettim. Ve ona ilk kez adıyla hitap edeceğim zaman çok hoşuna gideceğini söylemiştim.

Gözlerine yerleşen öfkeyle bana kin dolu bir şekilde baktı. Çok kötü bağırmıştım. Çok. Adını söylememden, bu denli söylememden hiç hoşnut olmamıştı. Olamazdı. Bir boku da istediğim gibi yapamıyordum.

"Arabaya biniyorsun ve hiçbir sorun çıkarmadan Binbaşı Beton'la birlikte gidiyorsun!" diye devam ettiğimde gözleri aniden doldu fakat yaşları akmadı. Tek bir damla yaşına bin adam öldürürüm dediğin kadının gözlerindeki yaşın nedeni bendim.

"Te sakam ne demekti biliyor musun?" diye kısıkça konuştuğunda göğüs kafesi hızla yükseliyordu. "Senden nefret ediyorum demekti. Senden nefret ediyorum, yüzbaşı!"

Hiçbir tepki vermedim. Ne diyorsa ağzımı açmayacaktım. Bakışlarımı arkaya koyduğum sırada Ethem'in arabayı otobanda yan çevirdiğini ve iki arabanın da önünü kesecek şekilde konumlandırdığını gördüm. Motoru neredeyse boşa aldım ve binbaşı da benimle birlikte hızını düşürdü.

İkimiz aynı anda durduğumuzda ayağımı zemine yasladım ve onu koruma içgüdüsüyle göğsümde saklamaya çalıştığım bedenden geriye çekilerek ayrıldım. Bedenlerimiz arasına yoğun bir soğukluk girmişti. Aniden titredi.

Bir elimi gidondan çekerek onun inmesine izin verdim. Açılan kapıyla birlikte sevdamı kızıla çeviren kadın bana bakmadan yaşlı gözleriyle arabaya bindi. Saniyeler içinde kapı tekrar kapandığında Binbaşı Beton, arabanın lastikleriyle asfaltı ağlatarak hızla uzaklaştı.

Elimi belime yerleştirip silahımı ortaya çıkardım. Şarjörü kontrol ettikten sonra emniyetini kapattım. Motoru ani bir manevrayla kırdım ve şeritte ters gitmeye başladım. İki araba vites değiştirip geri geri gitmeye başladıklarında gaza köklendim.

"Müstakbel karım, sizin yüzünüzden benden nefret ediyor. Üstelik ona adını en güzel şekilde söyleyeceğim dememe rağmen en kötü şekilde söyledim," dedim öfkenin esiri olan dilimle. "Sizi bu gece kimse elimden alamayacak!"

💀

16.01.2024 | sizi seven özge naz 🔖

Continue Reading

You'll Also Like

9.1K 936 28
Siz: 1 Müslüman, 2 Müslüman... 14. Müslüman kalk sahur vakti! 14. Müslüman: Ben oruç tutmuyorum. Siz: Madem müslüman değilsin niye cumaları namaza...
15.8K 5K 42
•VE LANET SONA ERER SERİSİ• 1. Kitap: Kanlı Kanatlar (tamamlandı) 2. Kitap: Saklı Yaralar (yayımlanıyor) WattpadFantasyTR Doğaüstü Geçidi listesinde...
274 56 10
O iki farklı yaşam sürendi O unutandı O sırt dönülendi, yakılandı, unutmaya mahkum olandı Yandı, geri bir tek külleri kaldı Unuttu, geriye bir tek o...
47.3K 3.8K 15
Daha ne kadar susacaksın? Ne zamana kadar takacaksın maskeni? Ne kadar daha saklayabileceksin gerçeği? Susma! Konuş, Parçala at maskeni, Açıkla tüm g...