"Seni geride bırakmak benim için zor bir andı ama daha zoru neydi biliyor musun?" diye sorarken adım adım bana yaklaşıyordu. "Senin yatağımda bilinçsiz halde yatarken görmek. Uyanamayacağını düşündüğüm tek bir an oldu Helena, o zamanda dünyamı yakmak isteyecek kadar ızdırap çektim."
Şimdi tam karşımda duruyordu. Geriye doğru bir adım atmak istesem de kendimi güçsüz göstermek istemiyordum. Ben konuşmayınca gri gözleri yüzümde gezindi. Bir an beni öpeceğini sandım. Bunun olmamasını diledim. Eğer beni öperse kendime hakim olamaz, istediğim gibi ona karşı koyamazdım. İnkar etmek istiyordum ama içimdeki özlem bana kahkahalarla gülüyordu. Neyse ki dük konuşmasına devam etti.
"Sebastian uzun zamandır beni ortadan kaldırmak adına elinden geleni yapıyor. Bu yüzden evleneceğimi duyduğunda onu yakalarım sanmıştım. Tek düşünemediğim ise bu süreçte aşık olabileceğimdi."
Söyledikleri bir an nefesimi hızla çekmeme neden oldu. Onun bana olan duygularından emin değilken birden bana açılması kalbimin davul gibi çalmasına neden oluyordu. Nefesimdeki değişiklik dükün dikkatini çekti. Parmak uçları çeneme dokunup yüzümü ona doğru kaldırırken yüz ifadesi ciddiydi.
"Sana aşık oldum Helena. Tanrı şahidim olsun ki bunun nasıl olduğunu bile anlamadım. Yine de bildiğim tek şey var ki sen olmazsan bende olmam."
İşte yine yapıyordu. Beni büyülüyordu. Loş odada tutku dolu gözlerine bakarken bedenimin ısındığını hissediyordum. Eğer olanları şimdi anlatmazsa ondan bu konuşmayı bir kez daha yapmasını istemek zor olacaktı. Kendimi toparlamak zorundaydım.
"Peki onu yakalayabildiniz mi?" diye sordum ama sesim fısıltıdan ibaretti çünkü dudakları dudaklarıma çok yakındı. Verdiği nefesi dudaklarımı okşuyordu. Beni öpmedi. Sorduğum soruya istinaden iç çekti ve geri bir adım atarak aramızdaki tutku bağının gevşemesine neden oldu. Bunun için ona minnettardım. Eğer biraz daha öyle kalsaydık kendime hakim olamayacaktım.
"Hayır, ne kadar onu tanıyan insanlardan bilgi de alsam sanki yer yarıldı ve o içinde kayboldu."
Başımı sallayarak şömineye doğru yürüdüm. İçimde beni durmadan kemiren soruyu sormamak için kendimi tutuyordum ama ne olduğunu bilmem gerekiyordu. "Bu zorlu zamanda metresinizle vakit geçirecek zamanı bulmuş olmanız manidar."
Charles derin bir nefes aldı. Sanki saatler süren bir sessizlikten sonra ellerini omuzlarımda hissettim. Yürüdüğünü bile anlamamıştım. Şimdi arkamda omuzlarımdaki parmaklarını hissederken cevabını duymak için sabırsızlanıyordum.
"Helena, onunla karşılaşmam Sebastian'ın en yakın arkadaşını tanıyor olması," dedi imalı bir sesle. Odetta'nın artık başkasının metresi olduğunu anlamıştım. "Onunla baloda karşılaştım ve Sebastian'ın yerini öğrenip öğrenemeyeceğini sordum."
"Görüşmeniz bu kadardı öyle mi?"
"Bu kadardı sevgilim. Orada görüldükten sonra haberlerin çıkmasına sinirlendim ama bil ki Helena sevgilim senden başka bir kadını arzulamıyorum. Benim için sadece sen varsın ve hep sen olacaksın."
Bir an ona döndüğümde dudaklarımda beni ele geçiren bir gülümseme vardı.
"Sana inanmalı mıyım?"
Parmakları yavaşça yanağımda gezindi. "İstersen inanma sevgilim, kalan her günümü senin bana inanmanı sağlayarak geçirebilirim."
Bu sefer dudaklarıma doğru eğildiğinde karşı koymadım. Dudakları önce yavaşça dudaklarıma dokundu sonra bir kolu belime dolandı. Beni hızla kendine çektiğinde dudaklarımdan hızla nefesim boşaldı. İşte o zaman dük öpücüğü derinleştirdi. Dudaklarımı çekiştiriyor, diliyle ağzımın içini talan ediyordu. Yumuşak başlayan öpüşme ihtiraslı bir hale geliyordu. Diğer eli ensemde beni sabit tutuyor, kaçınmamı engelliyordu. Kaçmakta istemiyordum. Onunla olmak istiyordum. Bu sefer sevdiğim adamı kolay kolay kaybetmek niyetin değildim.
Dük son kez öptükten sonra yavaşça geri çekildi. "Helena beni büyülüyorsun," dedikten sonra yeniden öptü. Bu sefer ki daha yumuşak daha sevgi doluydu. Yeniden uzaklaştığında bu sefer hayal kırıklığıyla inledim. Bu onu güldürdüm.
"Ah sevgilim sana yapacaklarımın yarısını bilsen beni odadan dışarı atardın ama şimdi zamanı değil." Uzanıp alnımdan öptü. "Gel sevgilim sana planlarımdan bahsedeyim artık senden uzak kalmak istemiyorum."
Beni şöminenin yanındaki koltuğa götürdü. Oturduktan sonra bir sandalye alıp karşıma geçti.
"Sebastian'ın saklandığı yerden çıkmak için arkadaşlarına ulaşmaya çalışacağız. Arthur ve John'da bana yardım edecek. Hala Kent'e olduğunu biliyoruz."
Gerçekten onu böyle bulabileceğini mi düşünüyordu? Eğer böyle aramaya devam ederse Sebastian bir şekilde dükün dikkatini kaybetmesini bekleyecek, kaybettiği anda da onun canını yakmak için elinden geleni yapacaktı.
"Bu süreçte ben ne olacağım?"
Dük ellerini koltuğun kenarına koydu. Sanki bir içki içse iyi olacakmış gibi etrafına baktığını gördüm. Bence içkiden çok biraz akla ihtiyacı vardı.
"Senin zarar görmeni istemiyorum. Bu zaman boyunca belki de burada evde kalman daha iyi olacaktır."
Dük hala konuşurken şaşkın gözlerle onu izledim. Bu adam ne diyordu? Özellikle beni burada hapsetmeye çalışması tam bir saçmalıktı.
Ona kızmak istedim ama dudaklarımı araladığımda tek yapabildiğim kahkaha atmaktı.
"Sevgili dük gerçekten bu plandaki sorunları göremiyor musunuz?"
Kaşları çatıldı. "Bak sana her zaman evde kalacağını söylemiyorum Helena-"
Elimi kaldırıp susmasını sağladım. "Hayır, bu plan kesinlikle işe yaramaz. Dük, Sebastian sürekli senin dikkatinin azalacağı zamanı bekleyecektir. Belli ki saklanma işini de iyi biliyor. Buraya geldiğinden bu yana onu yakalayamadın değil mi?"
Dük huzursuz bir ifadeyle oturduğu yerde kımıldandı. "Evet ama-"
"Belki üç koldan onu aramanın daha iyi olacağını söylüyorsun ama olmayacak. Ömrünün sonuna kadar beni bir evin içine hapsedemezsin." Durup ona dikkatle baktım. "Aslında benim bir planım var," dedim.
Meraklanmıştı. Hatta pasif olmaktan çok onun sorununa karışıyor olmam daha çok hoşuna gidiyormuş gibi görünüyordu. "Anlat sevgilim, planını merak ediyorum."
Öne doğru eğildiğimde yüzümün sağ tarafına şömiden vuran sıcaklığı hissettim. "Sebastian senin evlenmeni istemiyor çünkü seni ortadan kaldırsa bile bir varis bırakacağından korkuyor öyle değil mi?"
Başını sallayarak beni onayladı.
"O zaman şöyle yapabiliriz. Benim hamile olduğum dedikodusu yayarız, sen erken evlenmemiz için özel izin çıkarırsın. Bu sayede benim hamile olduğum dedikodusu daha inandırıcı olur."
Dük ben daha sözlerimi bitirmeden başını sağa sola sallamaya başladı. "Bunu yapmak senin için sosyetede intihar gibi olur Helena, itibarın mahvolur. Yapacaklarımızın seni tehlikeye atacağından bahsetmek istemiyorum bile," derken sesi gittikçe yükselmişti. Bir an gerilip odanın kapısına baktım. İtibarım umurumda değildi ama Edward sesi duyup odaya gelirse kendimi kesinlikle kötü hissederdim.
"Biraz sessiz ol," dedim panikle.
Buna karşın dük uzanıp kolumdan tuttu. Beni çektiğinde kendimi onun kucağında otururken buldum.
"Dük," dedim endişeyle ama dudaklarımı öperek itirazlarımın yok olmasına neden oldu. Geri çekildiğinde ikimizde nefes nefeseydik.
"Bunu yapmanı istemiyorum Helena. Sana zarar verebileceğini biliyorum. Sana bir şey olmasına katlanamam."
Uzanıp alnına düşen saçını geri ittim. Gözlerimdeki sevgi o kadar yoğundu ki nefesimin biran kesilmesine neden oldu. "Benimde senin için endişelendiğim aklına gelmiyor mu? Charles yalvarıyorum. Aylarca onun peşinden koşmana izin veremem. Hem Edward'a durumu anlatırız. Sürekli yanımda Kont Greenwood ya da Ed olur ve bir şekilde ortaya çıkmasını sağlarız."
Dük itiraz etmek istese de gözlerinden çoktan planı mantıklı bulduğunu görebiliyordum.
"Ya itibarın," dedi artık teslim olmak üzereydi.
Odadaki karanlık köşelerde yankılanacak bir kahkaha attım. "Merak etme Charles benim itibarım çoktan yerlerdeydi ama benimle evleneceksen sen itibarını düşünsen iyi edersin."
Bana gülümserken gözlerini gözlerimden çekmedi. O gözlerde vaat edilen birçok mutlu anı gördüm. "Benim için önemli olan seninle olmak Helena. İnsanların ne dedikleri umurumda değil."
Alnımı onun alnına yaslarken iç çekmekten kendimi alamadım. Sanki onun kucağında değildim de yuvamdaydım. Aşkın, daha doğrusu gerçek aşkın nasıl hissettirdiğini artık biliyordum. Sorunlar çözüldüğünde bizi bekleyen günlerin heyecanı şimdiden beni sarmıştı.
Falcının söyledikleri o an aklıma bile gelmemişti.