Yolculuk oldukça gergin geçiyordu.
Kont Greenwood arabasıyla gitmemiz konusunda ısrar ettiği için eşyaları bizim arabaya yüklemiş, kendimizi zümrüt yeşili kumaşla döşenmiş kontun arabasında bulmuştuk. Bundan şikayetçi değildim. At arabasında yolculuk yapmak yeterince zordu birde araba eski olduğunda her yanınız ağrıyordu. Genel olarak yaşadığım zamanda huzur bulsam da ait olduğum dönemin rahatlığını özlüyordum.
Edward ve Kont durmadan yaptıkları iş anlaşması hakkında konuşuyorlardı. Onları anlamadığım gibi biriyle sohbet edebilecekmiş gibi hissetmiyordum. Aklım tamamen Charles ile olacak karşılaşmamızdaydı. Acaba kalacağız eve vardığımızda beni görmeye gelecek miydi? Yoksa bir yabancının davetinde eski dostlar gibi mi karşılaşacaktık?
Endişeler midemin bulanmasına neden oluyordu. Ne yazık ki arabanın sallantıları da bu durumu daha beter hale getiriyordu. Ne kadar arabanın camından geçip giden manzaraya odaklanmak istesem de kendimi dönüp dolaşıp Charles'ı düşünürken buluyordum. Burada kalmak kendi seçimimdi. Acaba falcının söylediği yanlış seçimi düzeltmiş miydim? Yoksa geçmişte ne yaşandıysa hala aynısı mı yaşanıyordu?
Bilmiyordum.
Araba yavaş yavaş kırsal kesimden ayrılıp büyüklü küçüklü kasabaların arasından geçerken de doğru cevabı bulamamıştım. Yol boyunca elde ettiğim tek şey kalça ağrısıydı. Minderler ne kadar rahat olursa olsun insan hareketsiz kalınca kasları dayanılmaz bir ağrıya katlanmak zorunda kalıyordu.
Yol boyunca sadece bir kere mola vermiştik. Gül ve Demir adlı handa öğle yemeği yedikten sonra yeniden yola çıkmak zorunda kaldık. Arabaya binmeden birkaç dakika önce kont yanıma geldiğinde bacaklarımın kendine gelmesi için esneme hareketleri yapıp yapmama konusunda kendimi sorguluyordum.
"İyi misiniz Bayan Helena,"
Başımı kaldırdığımda dikkatli bakışlarını gördüm. Benim hakkımda gerçekten endişeleniyordu. Bu bir arkadaşın endişesiydi. Onun yalnızlığını görmüş ve birkaç gün boyunca onunla vakit geçirmiştim. Hala kalbinde karısının aşkına duyduğu özlemi görebiliyordum. Şimdi o gözlerde arkadaşına duyduğu samimi endişe vardı.
"Endişeniz için teşekkür ederim Kont Greenwood ama araba yolculuğunun verdiği ağrıları saymazsak oldukça iyiyim."
Kont verdiğim cevaba karşın gülümsedi. "Leydilerin bir yerlerinin ağrıdığını sanmazdım. Hepiniz o kadar narin ama güçlü duruyorsunuz ki."
Arabaya binmek için ilerlediğimizde onun cevabına karşılık kahkaha atmaktan kendimi alamadım. Onca sıkıntının arasında gülebileceğime dahi ihtimal vermemiştim. "Ne yazık ki biz leydilerinde hareketsiz kaldıklarında ağrıları olabiliyor."
Kont Greenwood gülümseyerek elini uzattı. Bir an eliyle ne yapacağımı anlayamadan bakarken arabaya binmeme yardım etmek istediğini anladım. Anında şaşkınlığımın yerini gülümseme aldı. Kont verdiğim tepki karşısında güldü. Nazikçe elini tutup arabaya bindim.
Yolculuğumuzun geri kalanı da böylece başlamış oldu.
Akşamın karanlığında Kent'e vardık. Kont Greenwood sayesinde kiraladığımız evin girişinde durduğumuzda Edward sanki bir dakika önce arabaya binmiş gibi çevik bir hareketle aşağıya indi. Ayaklarımı hareket ettirmeye çalıştığımda onun kadar şanslı olmadığımı fark ettim. Bütün kaslarım isyan halindeydi.
Kapıdan ikinci inen kont bana yardım etmek için ellerini uzattı ama başımı salladım. "Bana bir dakika müsaade edin," dedim. Centilmenin yapacağı gibi başını salladı ve kapının girişinden kayboldu. O gittikten sonra bacaklarımı uzatıp kan akışını hızlandırmaya çalıştım. Eğer düşmeden inmek istiyorsam bunu yapmak zorundaydım.
Aslında arabadan inmeye korkuyordum.
Charles'tan uzaktayken onun benimle iletişim kurmamasına açıklamalar getirebilirdim ama burada, ona yakınken benimle görüşmek istemezse nasıl davranacağımı bilmiyordum. Eğer böyle bir davranış sergilerse o zaman o kişinin yapmamam gereken bir seçim olduğunu düşünecektim.
Bu da oldukça can sıkıcı bir düşünceydi. O zaman bunca yaşanılanların anlamsız olduğunu kanıtlamış olacaktım.
"Orada daha ne kadar kalacaksın Helena," diye sordu arabanın girişinden banak Edward. Var olan az ışıkta gözlerini göremiyordum ama yüzünde erkek çocuklarında var olan eğlendiğini gösteren bir ifade vardı.
Ayaklarımı eteğimin örteceği şekilde toparlayıp arabanın tavanı el verdiğince doğruldum. "Hemen geliyorum," dedim ve yardım etmesi için elimi uzattım. Hemen elimi tutarak yardım etti. Beraber evin merdivenlerinden çıkmadan önce ikimizde dönerek gitmek için bekleyen konta selam verdik.
"Yardımlarınız için teşekkür ederim John," dedi Edward sanki karşısında arkadaşı varmış gibi samimi davranıyordu. Bir an kontun bunu fazla samimi bulup rahatsız olacağını düşündüm ama aksine o da dostça gülümseyerek selamına karşılık verdi.
"Asıl çalışmalarınız için ben teşekkür etmeliyim Edward, sizin sayenizde olduğumdan daha zengin bir adam olacağım kesin," dedi ve bana bakıp yeniden başıyla selam verdi. "En kısa zamanda görüşmek üzere Leydi Helena." Gözlerinde öyle bir parıltı vardı ki benim bilmediğim bir şeyi bildiğini düşünmekten kendimi alamadım. Acaba benden ne saklıyordu?
Edward ile beraber kiralanan evin merdivenlerini çıkarken içimde hem korku hem heyecan vardı. Sokak oldukça sessizdi. Arada at arabalarının ve bağıran birkaç kişinin seslerini duysak da sakin olarak tanımlanabilirdi.
İki kanatlı kapılar açıldı ve içeri adım attık. Bize hizmet etmek için hizmetçiler vardı. Onları Kont Greenwood'un bulduğuna dair içimde bir his vardı. Şaşırtıcı derecede yardımsever davranıyordu. Sanki biri ondan bunu rica etmiş gibi. Charles bunu yapmış olabilir miydi? Belki bir yere kadar bize yardım etmesini istemişti ama Kontun yaptıklarının zorlamadan çok içten olduğuna emindim.
"İstediğin odayı seç Helena, gidene kadar rahat etmeni istiyorum."
Ona cevap olarak başımı salladım. Tam merdivenlerden çıkacağım sırada uşağında yanındaki hizmetçi bir adım öne çıktı. "İsterseniz sizi güvercin odasına yerleştireyim leydim. Evin en güzel odası orasıdır."
Bu beni oda seçmekten kurtarırdı. Hizmetçiye başımı sallayarak odayı bana göstermesini söyledim. Handa yemek yediğimiz için karnım aç değildi. Sadece yatağa yatıp dinlenmek ve iliklerime kadar ısınmak istiyordum. Kadın odanın kapısına gelerek bana döndü.
"Burası odanız efendim. Yük arabanız geldiğinde eşyalarınızı buraya yerleştirdim. İstediğiniz bir şey olursa beni çağırın."
"Sanırım bu kadarı yeterli olur, teşekkür ederim."
Kadın yeniden diz kırıp selam verdikten sonra elindeki mumu bana verdi. Kadının merdivenlerden gidişini izlemeden odanın kapısını araladım. Kapının gıcırtısı evin içinde yankılanarak yayıldı. İçeriye girmeden önce mumu odanın içerisine soktum. Mum ışığı odayı tam aydınlatmıyordu, odanın diğer tarafında yanan şömine ateşinin bulunduğum noktaya uzaklığı odanın ne kadar geniş olduğunu gösteriyordu. Bir an için geriye dönüp hizmetçiye seslenmeyi düşündüm. Odanın geniş olması zor ısınacağım anlamına geliyordu. Karanlık koridora baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Hiç bir güç beni aşağıya indiremezdi. Bu yüzden odanın içine girip kapıyı ardımdan kapattım.
Sadece birkaç adım atmıştım ki elimdeki mumu neredeyse düşürmeme neden olan sesi duydum.
"Sonunda geldin."
İrkildiğimde düşmek üzere olan mumu son anda tuttum. Sesin geldiği yere şömineden uzak olan koltuğa çevirdim bakışlarımı. Charles yavaş yavaş koltuktan doğruldu. Bir iki adım attığında şöminen aydınlattığı yere gelmişti.
"Benimle konuşmayacak kadar kızdırdım mı seni?"
Histerik bir kıkırdama çıktı dudaklarımdan "Daha çok şaşırttınız dük hazretleri. Sizi de normal ziyaretçiler gibi gündüz görmeyi beklerdim."
"Ben ziyaretçi değilim Helena, seninle nişanlı olduğumuzu unuttun mu?"
Mumum titrediğini gördüğümde aslında titreyenin kendi elim olduğunu anladım. Sakin adımlarla ileride duran masaya giderek elimdeki mumu düşürmeden yavaşça bıraktım. Adamın heybetli bedeni benimle şöminenin arasına girmişti. Yüzünü net göremiyordum ama geniş omuzlarını, kaslı bacaklarını seçebiliyordum.
"Benim unutmamdan çok sizden bahsedelim dük." Elimdeki eldivenleri tek tek çıkarırken onun yüzüne bakmıyordum. İçimdeki kalp kırıklığı daha ağır konuşmam için teşvik ediyor ama karşımdaki adama beni nasıl yaraladığını göstermek istemiyordum. Biliyorum, açık olmalıydım ama bu ancak bana karşı açık olduğunda gerçekleştirebileceğim bir şeydi.
"Unutmadım Helena," dedi fısıltıyla. Bana dokunmamasına rağmen sanki parmakları kollarımda gezmiş gibi tüylerim diken diken oldu. "Sana her şeyi anlatacağım sevgilim."
Söylediği kelimelerin kalbime ulaşmasına engel olmak istesem de bir bahar esintisi gibi yüreğime değmesine engel olamadım. "O zaman bir an önce konuşmaya başlayın dük. Eğer anlattıklarınızı beğenmezsem evdekileri ayağa kaldıracak bir çığlık atmak zorunda kalacağım."
Dük söylediklerim bir şakaymış gibi güldü. "Bunu yapmazsın Helena."
Sandalyelerden birine sanki eteklerimin kırışması büyük sorun olacakmış gibi özenle oturup onun karanlıktaki yüzüne baktım.
"İnanın bana neyi yapıp neyi yapamayacağımı bilmiyorsunuz. O yüzden vakit kaybetmeden konuşmaya başlayın."