Dük ile Beş Çayı

By tgceymn

261K 35.7K 5.9K

Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğun... More

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
OTUZUNCU BÖLÜM
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM
KIRKINCI BÖLÜM
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM
KIRK İKİNCİ BÖLÜM
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
KIRK ALTINCI BÖLÜM
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM
ELLİNCİ BÖLÜM -FİNAL-

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

6.6K 916 206
By tgceymn

Dük Winchester elindeki mektupla hızla odasına gitti. Kapıyı kapatıp masasına geçecek kadar beklemeden hemen mektubun mührünü kırdı. Mektup birkaç kelimeden oluşuyordu ve anlaşılan son mektubu gönderdikten birkaç gün sonra ele alınmıştı. Saman rengi kağıttaki birkaç cümlelik mektubu hızla okudu.

Sayın Dük,

Araştırmam için gönderdiğiniz adamlardan birinin öldüğünü ne yazık ki bildirmek durumundaydım. Diğer adam için kısa zamanda sizi bilgilendireceğim.

Sadık kulunuz.

Dük elindeki kağıdı buruşturdu. Sebastian'ın tuttuğu adamları bulmak için gönderdiği kişiden aldığı mektup hayal kırıklığına uğratmıştı. Adamlardan birinin ölmesi talihsizlikti. Diğerinin sağ bulunacağı ise belli değildi. Sebastian'ın yaptıklarını kanıtlayacak bir şahit bulamazsa ondan asla kurtulamayacaktı. Şimdi Helena'yı da işin içine dahil etmişti. Neyse ki kadın adamın ilgisine kanacak biri değildi.

Adama ulaştırmak için kısa bir mektup yazdı. Sinirliydi bu yüzden mürekkebi dikkatli olmadığı için parmaklarına bulaştırdı. Masanın kenarında duran limon ve tuzun karıştırılmasıyla yapılan macunu aldı ve parmaklarını temizledi. Mektubu mühürledikten sonra gün içinde gönderilecek diğer mektuplarının arasına koydu.

Koltuğunda arkasına yaslandı. Gözlerini kapatıp yavaşça nefesini verdi. Midesi boş olmasa bir iki bardak viski içebilirdi. Mektubu görünce o kadar heyecanlanmıştı ki kadınla da doğru düzgün vedalaşamamıştı. Hiçte iyi bir eşin yapması gereken davranışlardan değildi. Onun kendisine güvenmesini istiyordu. Bu davranışlarla zor olacağı kesindi.

Koltuğundan kalktı. Büyük adımlarla kapıya ilerledi. Kadına ilgi göstermek için geç değildi. Sözleşme yapmış olmaları kadının nişanlarını atmayacağı anlamına gelmiyordu. Odadan çıktı, geniş koridorda, atalarının portrelerinin önünden geçerek ilerledi. Tabak çatal seslerine bakılırsa misafirlerin çoğu kahvaltıda olmalıydı. Yemek odasına girdiği anda bakışları hemen Helena'yı buldu. Abisi Edward ile karşılıklı oturuyor, onunla ciddi bir yüz ifadesi ile konuşuyordu.

Onların yanına gitmek isterdi ama Leydi Clune seslenerek dikkatini dağıttı. "Dük Winchester hoş geldiniz. Sizi görmek ne büyük şeref." Yanında oturan annesi kibirle gülümsedi. Helena ile olan nişan bilinmediğinden kadınlar hala kızlarının düşes olmak için bir şansları olduğunu düşünüyordu.

"Günaydın Leydi Clune," dedi kısa ve ciddi bir tavırla. Masanın başına oturdu ve annesinin bakışları altında uşağının önüne koyduğu tabağa baktı. Annesinin kaşlarını çatarak düşünceli bir ifade takındığının farkındaydı. Ona gerçekleri anlatamadığı için ilgilendiği kadınla böyle ayrı olmasını anlamıyor olmalıydı.

Kahvaltının devamı Leydi Clune ve annesinin gevezelikleriyle geçti. Annesi arada birkaç kelime söylese de genel de oğlunu inceleyerek zaman geçirdi. Gözünden bir şey kaçmazdı. Çok geçmeden gerçeği öğrenecek ve oğlunun nasıl bir oyun sergilediğini anlayacaktı. Helena'yla nişanlanmak için yaptığı planı pek tasvip etmeyeceğini düşünüyordu.

Helena'ya bakarken bedeninin gerildiğini hissediyordu. Onunla yalnız kalmak nişanlılar her ne yapıyorsa onu yapmak istiyordu. Kadının dudaklarının tadı hala tazeliğini koruyordu zihninde. Yakın zamanda hatırladığı gibi mi diye tekrar etmek istiyordu. Çok yakında evlerinden gidecek olmaları ise kendisini iyi hissettirmiyordu ama şehirdeki evini açmadan önce abisi ve Helena'nın kalması için bir ev kiralamayı aklının bir köşesine not etti. Tabi bunu kadının haberi olmadan yapmalıydı.

Evin yanında kadının Londra balolarında çekinmeden giyebileceği bir gardırop giysi ayarlamalıydı. Ayakkabılar, şapkalar, eldivenler. Annesine danışıp tüm hazırlıkları tamamlamalıydı. Karısı olacak kadından hiçbir şeyi esirgemeyecekti.

Çayından bir yudum alırken gözleri Helena'daydı. Kadının kısa sürede yanında olduğunu biliyordu ama onun her zaman yanında olmasını istiyordu. Böyle daha iyi hissedeceğini biliyordu.

Kadının yüz hatları narin, parlak saçları yumuşak görünüyordu. Saçlarının arasına parmaklarının gezindiği zamanı hatırladı. Çay fincanını tutan parmaklarının karıncalandığını hissettim. Yeniden kadına dokunmak istiyordu. Kadının teni, kokusu, dudaklarından çıkan her bir ses onu sanki başka diyarlara götürüyordu.

Kadının görüntüsü her zaman aynıydı. Daha önce fazla vakit geçirmese de birkaç kere onu gördüğü zamanları hatırlıyordu. Burun kemerinin üzerine dağılan çilleri başka bir kadında bayağı görünürken kadında karşı konulmaz bir etki yaratıyordu. Ona bir an bakıp geçen kişi güzelliğinin derinliğini anlamazdı. Şimdi ise ona kimsenin uzun uzun bakmasını istemiyordu. O kendisine aitti. Kadınla geçireceği geceleri sabırsızlıkla bekliyordu.

***

Dük mektuba öyle dikkatli bakıyordu ki gittiğimin farkında mıydı emin değildim. Ardından yemek salonuna gelmiş Edward'ı tek görünce tabağımı yumurta, sosis ve tavuklu börekle doldurarak karşısına oturdum.

"Günaydın," dedim uşak çay doldurmak için öne çıkınca arkama yaslandım.

Edward okuduğu gazeteyi kenara bırakarak bana baktı. "Sanırım dışarı çıktın."

Ona dük ile olanları anlatmalı mıydım emin değildim. Bir anlaşma yapmıştık ve bu anlaşmaya göre nişanlı gibi davranmamız gerekecekti. Dük acaba abimden ne zaman izin alacaktı? O konuşana kadar Edward'a karşı temkinli olmaya karar verdim.

"Sabah bir yere gittim," dedim sıcak çaya süt eklenmesine engel olarak. Sütlü çayda güzeldi ama biraz sadece içmekten zarar gelmezdi. Bazen kendi kahvaltılarımızı hatta annemin demlediği koyu çayı özlüyordum.

Edward geçiştirerek verdiğim cevaba karşılık bir şey söylemedi. Çayını ağır ağır yudumlarken görüştüğü kadının nerede olduğunu sormak istedim ama vazgeçtim. Kahvaltıma odaklanarak karnımı doyurdum. Eden Park'a geri dönünce zengin kahvaltılardan uzak kalacağımı biliyordum. Acaba Londra'ya gidemeyince dük nasıl davranacaktı.

"Dük ile seni konuşurken gördüm. Aranız iyi mi?" diye sordu sessizce.

Başımı tabaktan kaldırıp abime baktım. Bir süre birbirimize baktık. Buruk bir gülümsemeyle konuştum. "Dük oldukça kibar bir adam. Beni de diğer misafirler gibi önemsiyor."

Edward başını salladı. "Bence o çok akıllı bir adam. Evliliğini yaparken yatırımları gibi dikkatli olacağına eminim," diye görüşünü bildirdi.

Evlilikte bir yatırım olarak görünüyordu tabi. Sonuçta kadın seçmek önemliydi. Aşk değildi seçimde önemli olan para ve konum daha öncelikliydi. Sonuç olarak bende olmayan her şeydi.

"Eminim evleneceği kadın oldukça zengin olacaktır," dedim sosisleri küçük parçalara ayırırken. Bakışlarımı tabağımda tutuyordum ki gözlerimdeki bakıştan ne düşündüğümü anlamasın.

"Keşke sana daha iyi bir hayat verebilseydim," diye hüzünle ekledi Edward. Dudaklarındaki buruk gülümsemeyle bakışlarını çay fincanına indirdi.

Kaşlarım çatıldı. Onu rahatlatmak sorun olmadığını söylemek istedim. Yaşadığımız hayat onun suçu değildi. Babalarının suçuydu. Edward toparlanmak için elinden geleni yapıyordu. Onu rahatlatmak adına konuşmak istediğimde odanın havasındaki değişimi fark ettim. Bakışlarım yemek salonunun kapısına çevirdiğimde dükü gördüm. Sanki sabah onunla beraber değilmişim gibi kalbim heyecanla çarpıyordu.

Derin ve titrek bir nefes çekerken adamın Leydi Clune ile konuştuğunu gördüm. Kadın ve annesi adamı yanlarına çekmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Acaba Helena'yla nişanlandığını duyduğunda nasıl bir tepki verecekti merak ediyordum.

Dükün varlığını umursamadan kahvaltımı etmeye çalıştım. Sosisler yavan, yumurta lastik gibiydi sanki. Birkaç lokma daha yiyerek yeniden gazeteye odaklanan Edward'a baktım. Yakışıklı bir abim vardı. En azından artık para için değil aşk için evlenebilirdi.

Masada Sebastian Caversham ve Leydi Hilliant'ta vardı. Sebastian yanındaki tombul bir adamla sohbet ederken leydi düke bakmakla meşguldü. Yüzündeki solukluğa bakılırsa kendini pek iyi hissetmediği anlaşılıyordu.

Kahvaltım bittikten sonra masadan kalktım. Abimle vedalaştıktan sonra yemek odasından dükün yoğun bakışlarının altında çıktım. Bahçede kitap okumak istiyordum. Hizmetçilerden birine odamdan kitabımı getirmesini istedim. Öğlenden sonra kriket oynanacağı için kendime o zaman kadar vakit ayırmak istiyordum. Bahçenin sakin hali beni sanki durmadan çağırıyordu.

Sonunda hizmetçi kız kitabımı getirdi. Ona teşekkür ettikten sonra zambakların olduğu yere doğru ağır adımlarla yürüdüm. Güneşli hava kendini yağmur bulutlarına bırakmıştı. Belki yağmur yağmıyordu ama güneşin verdiği parlaklık gitmişti. Sanki ruh halim gibi hava da sıkıntılıydı.

Banka geldiğimde üzerindeki çiçek yapraklarını yere süpürdüm. Rüzgar sert estiğinde yapraklar yeşil çimenlerin üzerine yayılıyordu. Rengarenk yapraklar sanki saçlardaki mücevherler gibi görünüyordu.

Banka oturdum, kitabın kapağını açıp derin bir nefesle çiçek kokularını içime çektim. Diğerlerinin aksine gül kokusu daha yoğun geliyordu. Helena tam bir gül hayranıydı. Her rengini seviyordu ama asıl beğendiği pembe güldü. Çok yapraklı bu gülün çeşidini bilmiyordum ama mis gibi kokuyordu.

Birkaç sayfayı okuyabilmiştim ki yanıma biri oturdu. Bakışlarımı kaldırmadan ağır tütün kokusundan onun William olduğunu anladım. Belli ki Helena'nın peşinden koşmaya devam edecekti. Helena'nın aksine tenha yerlerde bu işi yapıyordu. Ne de olsa nişanlıydı ve onu kaybetmek istemiyordu. Peki tüm bunlara rağmen neden hala Helena'nın peşindeydi. Amacı ne olabilirdi?

"Neden buradasın?" diye sordum sinirle. Onu boğmamak için bütün sabrımı kullanmak zorunda kalıyordum. William ise rahat bir tavırla bacak bacak üstüne attı.

"Buradayım çünkü geçen konuşmamızın tamamlanmadığını düşünüyorum."

Ona bakmadan, "Tamamlandı hatta bir daha açılmayacak üzere. Senin metresin olmayacağım Willy Billy," dedi abisinin onu kızdırmak için seslendiği lakapla. Adamın aşağılık kompleksi olduğunu biliyordum. Her silahı kullanmak tam ona göreydi.

"Neden? Sana iyi bakacağımı biliyorsun," derken gerçekten neden reddettiğimi merak ediyor gibiydi. Sanki onun teklifi hayatta alabileceğim en iyi teklifmişte ben nankörlük ediyormuşum gibi hissettiriyordu.

Kitabımı hızla kapattım. "Olay bana iyi bakıp bakmaman değil. Olay senin nişanı başka bir kadın için atman ve bana ikinci kadın olmayı teklif etmen," diye haykırdım. William bile bir şekilde Helena'nın peşinden geliyor, saçma konuşsa da onu ikna etmeye çalışıyordu. Oysa Emre Mert benden kuru sözlerle ayrıldıktan sonra karşıma çıkmadığı gibi mesaj bile atmamıştı.

Sanki hiç hayatında olmamışım gibi.

William bana doğru döndü. "Param yoktu Helena, senin de olmadığı gibi. Hayatımızı nasıl sürdürecektik? Eğer seninle evlenseydik aç kalacaktık. Babamda yardım etmeyecekti. Maria ile olan evlilik sadece formalite."

Elimi boş ver dercesine salladım. "Bu açıklamayı kendimi rezil ettikten sonra mı yapıyorsun? Artık seçimler yapıldı bu işin peşini bırak."

William kalkmak üzereyken uzanıp elimi tuttu. O kadar şaşırdım ki gerisin geri banka oturdum. Parmakları sanki uçurumun kenarında sallanırken tutunduğu dala sarılır gibi sıkıca sarılıyordu.

"Helena hemen karar verme. Abinin işine yardım edebilir, senin için ev açabilirim. Çocuklarımız olduğunda onların üzerime kaydedilmesini sağlarım. Seni asla yalnız bırakmam."

O kadar öfkeliydim ki sözlerini duydukça gözlerim doldu. Gözlerimdeki yaşları yanlış yorumlayan William gülümsedi. Onun sözlerini duyduktan sonra duygulandığımı düşünüyordu sanırım. Bir kadına bunları söylemek hakaretti. Ellerimden birini kurtardım ve öyle hızlı tokat attım ki geldiğini görmedi. Yanağından çıkan tokat sesi bahçeye yayıldı.

William'ın başı tokatın etkisiyle diğer tarafa dönmüştü. Gözleri ardına kadar açıkken yanağının kızarmaya başladığını gördüm. Banktan hemen kalkıp bir kaç adım geriledim. "Şunu anla artık," diye bağırdım. İki kere derin nefes aldıktan sonra devam ettim. "Sen nişanı atıp başka bir kadına gittiğinde seninle işim bitti."

Onu arkamda bırakarak banktan uzaklaştım. Elimdeki kitabı öyle sıkı tutuyordum ki eklem yerlerim beyaz kesilmişti. O kitapla bir yerinden kan gelene kadar William'a vurmak isterdim oysa.

Fundalıktan dönerken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Emre Mert'i unuttuğumu düşündüğüm anda bir şekilde eskiye dönüyor, ona öfkemi ortaya çıkarıyordum. Ondan nefret ediyodum, Sibel'den nefret ediyordum ama en çok kendimden nefret ediyordum. İkisi beni hayatlarında geride bıraktıktan sonra mutlu olurken hayatına devam edemediğim için kendime lanet okuyordum.

Malikanenin girişinden girmeyecektim. Her an misafirlerden biriyle karşılaşabilirdim. Bu yüzden yolumu hızla değiştirdiğimde kendimi bir an güçlü kolların arasında buldum. Kolları belime sıkıca sarılırken bakışlarımı kaldırdım ve dükü gördüm.

"Beni korkuttunuz," dedim hızla atmaya başlayan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Bedenimi adamdan çekmek yerine ona iyice bastırdım. Onun kollarında olmak kabuslarımı geride bırakıyordu. Kokusunu içime çekmek için kendime izin verdim. Bana sarılana kadar titrediğimi fark etmemiştim.

Elini enseme koyup yavaş yavaş okşadı. "Sakin ol güvercinim. Ben yanındayım," dedi. Dudakları saçlarımda geziniyor sakinleşmem için tatlı sözler fısıldıyordu. Mektubu görünce beni unutan adamdan farklı davranıyordu. Rüzgarda savrulan bir yaprak olarak bulduğum kayaya tutunuyormuş gibi hissediyordum. Biraz geri çekildiğinde ona bakmak için başımı geriye attım. O zaman mavi gözlerinin tutkuyla nasıl yandığını gördüm. Birinin bana böyle baktığı olmuş muydu hiç?

Hatırlamıyordum.

Eğildi. Dudakları dudaklarıma sürtündüğünde derin bir nefes aldım. Dudakları susamış gibi dudaklarımı bulup talan etmeye başladı. Gündüz vakti, pencereden bakan biri tarafından görülebilirdik ama o beni içine çekmek istercesine öpüyordu. Kolu belime sarılıp aramızda havanın bile kalmayacağı şekilde kendine bastırdığında içimde ılık bir esintinin gezindiğini hissettim.

"Lanet herif," dendiğinde ikimizde öpüşmemizin etkisiyle kendimizden geçmiştik.

Birinin kolumdan tutmasıyla geriye doğru savruldum. Bakışlarım beni çeken kişiye döndüğünde William ile karşılaştım. Öfkeli gözlerini düke dikmişti. Sanki adam beni zorla öpüyormuş gibi beni korumaya kalkıyordu. Nefes nefese ona baktım ama ben daha konuşamadan dük sağlam bir yumrukla William'ı yere devirdi.

"Senin bütün saçmalıklarına katlandım ama yeter artık," dedi öfkeyle. Sesi gök gürültüsü gibi gürlüyordu. Bahçede yaşanılan hareketlenme birkaç kişinin olduğumuz yere gelmesiyle gerildim. Olay büyüyecekti.

"Charles," dedim heyecanla. "Bunu daha sonra halledersin lütfen dikkat li ol."

Charles o kadar öfkeliydi ki nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum. Beni tutup kendine doğru çekti. William dudağının kenarından akan kanı elinin tersiyle silerken ayağa kalktı. "O ellerini Helena'nın üzerinden çek. Ona dokunmaya hakkın yok."

Dük sanki delirmiş gibi kahkaha attı. Olduğumuz yere gelen insanların sayısı artıyordu. Sebastian ve birkaç tanımadığım adam da gelmişti. Fundalıkların olduğu tarafta Leydi Clune ve birkaç arkadaşı vardı. Arkalarından anneleri olduğunu düşündüğüm yaşı geçkin kadınlar geliyordu.

Charles ayağa kalkan William'a baktı. "Bir eş arayan benim ona dokunmaya hakkım yok ama sen, nişanlı olmana rağmen onun hakkında konuşabiliyorsun öyle mi? Bundan sonra Helena'dan uzak durmanızı öneririm bayım. Gözleriniz bile ona değmeyecek."

William adamın söylediklerini umursamadı. Bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinde yalvaran bir bakış vardı. O an insanların olmadığı bir yere gitmek isterdim. Her neresi olursa.

"Helena bu adam seni kullanacak. Evlenmeyi düşünmüyor bile. Kendini bu şekilde rezil etme."

Söyledikleri dengesiz olan ruh halimi daha da kötü bir hale getiriyordu. "Kendini rezil ediyorsun William. Daha fazla konuşmadan git buradan," dedim düke yaklaşarak. Ona dokunmuyordum ama tarafımı belli ediyordum. Charles bana baktığında gözlerinde hareketimi onayladığını gösteren bir ifade vardı. Sonra bakışlarını William'a çevirdi.

Dük beni şaşırtarak elimi tuttu. "Ayrıca Bayan Mercer ile nişanlandık."

Continue Reading

You'll Also Like

8.8K 859 63
Omzunda bir ömür geçirmeme izin verir misin?
1.6K 159 12
Size bir şeyler anlatmam lazım. Bakın o kadar güzel bir kadınla karşılaşacağımı bilseydim emin olun ki böyle bir sonu seçmezdim. Tamam sorun sadece g...
58.5K 5.4K 7
Huysuz ve yalnız bir adam. Münasebetsiz ve geveze bir komşu. Ve ikisini bir araya getiren sürprizlerle dolu bir akşam. "Hayatta öğrendiğim her şeyi...
221 57 10
insanoğlu ne kadar acıya dayana bilir? her nefes alan yaşıyor müdür? acının her rengini sever mi insan? ben severim çünkü her rengini kendimden biliy...