Dük ile Beş Çayı

By tgceymn

260K 35.6K 5.9K

Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğun... More

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
OTUZUNCU BÖLÜM
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM
KIRKINCI BÖLÜM
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM
KIRK İKİNCİ BÖLÜM
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
KIRK ALTINCI BÖLÜM
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM
ELLİNCİ BÖLÜM -FİNAL-

ALTINCI BÖLÜM

6.1K 834 173
By tgceymn

Beni instagramda takip etmeden geçmeyinnn ---- tug.cesrgl----

Sabah güneşi adamın siyah saçlarının arasından geçiyor, yakışıklılığını büyüleyici bir hale getiriyordu. Sanki masal kahramanı gibi güçlü duruşuyla, ilgili bakan mavi gözlerini gözlerime sabitlemişti. Böyle bir erkeğin kadına sevgiyle bakması nasıl olur diye düşünmeden edemedim. Tabi artık gerçek aşka inanmıyordum. Hepsi daha iyisini bulana kadar sergilenen bir oyundu sadece.

"Anneniz bu çiçeklere bahçesinde yer vererek iyi bir seçim yapmış," dedim bir yandan üzerimdeki yün şala sıkıca sarınarak. Adamla başbaşa olmak rahatsız etmişti. Sohbet edecek kadar yakın değildik. Belki de sadece yoldan geçerken beni görünce kibarlık ederek sohbet etmişti. Bu dönemde yapılan her hareket nezaket taşıyordu.

Dük başını salladı. "Bahçe konusunda oldukça özenli davranır. Bir evi güzel gösterenin bahçesi olduğunu savunur." Konuşurken ses tonundan annesine karşı duyduğu saygı ve sevgisi belli oluyordu. Böyle bir adamın annesi olmak onur verici olmalıydı.

"Anneniz haklı," dedim Mercerların terk edilmiş gibi görünen bahçesini düşünerek. Evi daha köhne gösteriyordu. "Penceremden bahçeyi sabah güneşinde gördüğümde bir an masallara açılan bir pencereden baktığımı düşündüm." Gerçi kendimde bir masalın içinde gibiydim. Tenimi okşayan serin sabah havası, ciğerlerime dolan çiçekli taze koku ve karşımdaki uzun boylu yakışıklı adam. Hepsi birer masal öğesiydi sanki.

Dük güldüğünde gözlerinin kenarları kırıştı. Otuz üç yaşında olan bir adamın tüm olgun cazibesini taşıyordu. Bir kaç adım bana yaklaştığında benim gibi çiçeklere baktı. Üzerinden taşıp bana ulaşan sıcaklıkla beraber deri ve tütün kokusunu alabiliyordum. Emre Mert'ten sonra taşlaştığını düşündüğüm kalbim bile onun etkisiyle hızla atmaya başladı. Adam ölü birine hayat verecek kadar enerji doluydu.

"Bu kadar naif biri olduğunuzu tahmin etmemiştim. Oysa söylentiler farklı yöndeydi," derken başını bana çevirdi. Delici mavi gözlerine baktığımda yakınlığının aslında merak olduğunu görebiliyordum. Dün geceki karşılaşmamızın sonrasında belki de konuştuklarını duymamdan endişeleniyordu.

"Söylenti olmalarının nedeni gerçeklikle alakalarının çok az olması," diye homurdandım. Helena bu döneme ait olabilirdi ama ben değildim. Anılarına bakarak kraldan sonra gelen dük unvanına daha saygılı davranmalıydım ama bunu yapmak istemiyordum.

Başıyla onayladı. Ona bakmasam da gözlerinin hala üzerimde olduğunu tahmin ediyordum. Sanki bana dokunuyormuş gibi titredim. Tüylerim diken diken olmuş, bedenim tuhaf bir beklentiyle hafif bir titremeye başlamıştı.

"Söylentiler hakkında doğru düşünüyorsunuz," diye onayladı beni. Sesinden gerçekleri söylediğini anlayabiliyordum. Üzerine daha fazla gitmemek için sadece başımı salladım. "Size daha fazla eşlik etmek isterdim ama yanınızda eşlikçiniz olmadan beraber görünmemiz itibarınıza zarar verebilir," dedi.

Kendime hakim olamadan kahkaha attım. Helena'nın sesi bahçede yankılandı. Hoş bir kahkahası vardı. Adam bana bakarken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. "Hangi itibarımdan bahsediyorsunuz majesteleri? Çoktan sosyetenin ayrıcalıklarından men edildim. Bahçede bir adamla görünmek daha fazla sarsamaz."

Kaya gibi bir sesle," Bundan emin olmayın," dedi.

Neden bu kadar gerildiğini anlamıyordum. Kararlı bir şekilde "Az önce söylentilerden bahsettiniz. Eminim daha kötülerini duymuşsunuzdur," dedim ve omuz silktim. "Umursamıyorum."

Dük başı gibi bedenini de bana çevirdi. Kaşlarını çatarak. "Yani sizi şimdi burada öpersem itibarınızın olduğundan daha fazla zedelenmeyeceğini mi söylüyorsunuz?" diye sordu.

Ona bakarken başını hafifçe geriye attım. Uzun boyluydu yakınıma gelince ona bakmak adına başımı geriye atmak zorunda kalıyordum. Ona sorgulayıcı bir bakış attım.

"Beni öpmek istemiyorsunuz. Sadece beni uyarmak istiyorsunuz. Teşekkür ederim majesteleri ne demek istediğinizi anladım. Başka kimseye görünmeden odama gideceğim," dedim. Sesim boğuk çıkmıştı çünkü dük yoğun ilgisini tamamen bana vermişti. Emre Mert'le beraber olduğum onca zaman boyunca bana bir kere bile böyle dikkatli baktığını hatırlamıyordum.

Bir an durdu ve söylenenleri tarttı. Ardından bakışları yavaşça sanki parmağıyla takip eder gibi dudaklarıma indi. "Sizi öpmek istemediğimi nereden çıkardınız?" diye sordu dalgın bir sesle.

Hızla soluk aldım. Dük çok yakınımdaydı. Evden görünmeyecek bir yerde olmamızda durumu kolaylaştırmıyordu. Benim gibi modern zamanlardan gelen bir kadın için öpüşmek ölüm değildi ama karşımdaki adam beni öperse parçalanacağımı hissediyordum. Yine de gözlerim bir an için dudaklarına kaydı ama hemen kendimi toparladım. "Evinizde sizinle evlenmek için bekleyen güzel genç kadınlar varken gözden düşmüş bir kadını öpmeniz için bir neden göremiyorum," dedim içimin titremesine aldırmadan çünkü içimden bir ses onun beni öpmesini istiyordu. "Ayrıca birileri bizi görebilir ve sorun olabilir," diye hemen ekledim.

Dük güldü. Düşünceli bir şekilde, "Sadece benim için konuştunuz oysa istemediğinizi söylemediniz," dedi rahat bir tavırla.

Derin bir nefes alıp konuşmak istediğimde uzanıp yüzümü avuçlarının arasına aldı. O an konuşacağım her şeyi unuttum. Şimdi yüzü bana daha yakındı. "Neden?" diye sordum fısıldayarak. Daha önce Helena ile ilgilenmemiş bir adam neden bana bu kadar yakın olmak istiyordu anlamıyordum. Diğer anlamadığım ise bana dokunduğunda vücudumun verdiği tepkiydi.

Adamın bakışları yeniden dudaklarıma kaydı, Bir an beni öpeceğini sandım ama o hızla geri adım atarak uzaklaştı. Bir an önce tam önümde dururken bir an sonra iki adım uzaktaydı.

"Bahçede karşılaşabileceğiniz durumla ilgili anlatmak istediklerimi anladığınızı var sayıyorum Bayan Mercer," dedi öncekine nazaran daha resmi bir tonla. Sesindeki soğukluk sabah serinliğinden fazlaydı. "İzninizle yapmam gerekenler var," diyerek başıyla selam verdi ve hızlı adımlarla beni arkasında tuhaf duygularla boğuşurken yalnız bıraktı.

****

Kadını öpmesine çok az kalmıştı.

Her zamanki gibi sabah erken kalkmış ve kırsalda ata binmiş ardından işle ilgili belgeleri kontrol etmek için hızla eve doğru yürümeye başlamıştı. Onu bahçede çiçekleri gördüğü an aklındaki tüm işler uçup gitmişti.

Kadın onun merakını cezbediyordu.

Çok saçmaydı. Dünkü delikanlı değildi. Bir kadının dikkatini çekmesi için ya çok güzel ya da yüksek unvan sahibi olması gerekirdi. Oysa Bayan Mercer bunlardan birine sahip değildi.

Kendine yalan söyleme Charles.

Kadını tuhaf bir şekilde güzel buluyordu. Hele sabahın yumuşak ışığının altında çiçeklere gülümserken gördüğünde bir tanrıça gördüğünü düşünmüştü. Boyu, narin omuzları, uzun saçları ve porselen gibi teni bir anda onu etkisi altına almıştı. Üstelik beklediğinden daha alaycı ve hazır cevaptı. Yine de ona çekilmesinin nedenini tam olarak anlamıyordu.

Neredeyse onu öpecekti.

Kadın ona kendisini öpmek istemeyeceğini söylediğinde tek istediği onu kollarının arasına almak ve kadına adını unutturana kadar dudaklarını sömürmekti. Tadının nasıl olduğunu, dudaklarının arasından dilini içine soktuğunda ne tepki vereceğini merak etmişti. Bunları gerçekleştirmesine de az kalmıştı ama sonra beyni devreye girmişti.

Kadının dediği gibi evde varisini doğurabilecek onca genç kadın varken gözden düşmüş bir kadını arzulayamazdı. Üstelik evlendiğinde metres edinmeyeceğine dair kendisine söz vermişti. Bayan Mercer'la evlenmek ise söz konusu olamazdı.

Odasına çıkıp kişisel hizmetçisinin hazırladığı kıyafetleri giydi. Sebastian'ın nasıl bir adım atacağını merak ediyordu. Bunu kanıtlayabilse bir o kadar memnun olacaktı. Hala kolonilere giden adamlara ulaşmak için uğraşıyordu. Kuzeninin ceza aldığını görme isteği gün geçtikçe içinde büyüyordu.

Kahvaltı için yemek salonuna gitmek istemedi. Bayan Mercer'ı görmeye hazır hissetmiyordu kendini. Tensel açlığını doyuralı daha iki gün olmuşken kadının tenine olan açlığına anlam veremiyordu. En iyisi çalışma odasında kahvaltısını etmekti. Bu yüzden hızlı adımlarla çalışma odasına geçti.

Çok geçmeden hizmetçi peynir dilimleri, küçük salatalık ve mayonezli sandiviç, baharatlı sosis, tereyağı, çilek reçeli ve gevrek ekmekten oluşan kahvaltısını getirdi. Dük çok geçmeden tepsidekileri silip süpürdü. Her zaman iştahı yerinde olmuştu ve casus olarak çalıştığı dönemlerde yaşadığı sıkıntılar yüzünden ne zaman yemek yemek için vakti olsa bunu değerlendirirdi.

Sonraki birkaç saat topraklarında yaşayan insanların sorunlarının yazıldığı raporları okudu. Birkaç tane dam tamir edilecek, bazı anlaşmazlıklar adil bir şekilde çözülmesi gerekecekti. Su kanallarını daha fazla genişletmeyi de ihmal etmemeliydi. Tabi bunları yönetirken aynı zamanda hayatına beraber devam edeceği kadını da seçmeyi ihmal edemezdi.

Güneş tepeye vardığında misafirlerin kriket oyunu için arka bahçeye çıktıkları haberini aldı. Biraz ara vererek misafirlerle ilgilenmezse annesinin uzun süren nutuklarından birini dinlemek zorunda kalacaktı.

Arka bahçeye çıktığında gözleri bir an için Bayan Mercer'ı aradı. Onu diğer sandalyelerden uzakta tek başına otururken gördü. Yine de diğerlerinden uzak olmak kendi tercihiymiş gibi başı dikti. Başka bir kadın olsa davete gelmekte bile çekinir, kendini izole ederdi. Kadın ona söylendiği gibi de davranmıyordu. Belki de insanlar onun davranışlarını abartmayı tercih ediyordu her zaman ki gibi.

Diğerlerinin arasına katılarak kriket oynayanları izledi. Dün akşam yemekte konuştuğu genç kadında oyun oynayanlar arasındaydı. Biraz onunla konuşmuş birkaç genç kadınla da ilgilenmeyi ihmal etmemişti. Sebastian'ın diğer misafirlerle konuştuğunu görebiliyordu ama ilgilendiği kadınlara bir adım bile yaklaşmamıştı. Bu adamın gerçek yüzünü nasıl gösterecekti?

Bakışları yeniden Bayan Mercer'a kaydığında onun ikramlıkların olduğu masada gördü. Kadın bazı yiyecekleri alıyor tattıktan sonra sanki dünyanın en lezzetli yemeğini tatmış gibi gülümsüyordu. Başka bir tabaktan aldığı sandviçten ısırın alınca dudaklarını büzdüğünü gördü. Beğenmemiş olacak ki hemen bırakıp başka bir tabağa geçti ama tabağın içindekilere bakmak bile kadının yüz ifadesinin tiksintiyle çarpılmasına neden oldu. Yüzünün haline bakarken dudağının kenarı kıvrıldı.

"Görende senin Bayan Mercer'la ilgilendiğini sanacak," dedi yanına gelen arkadaşı Kont Newsbury.

Kaşlarını çatarak, "O da nereden çıktı?" diye sordu Dük.

"Çünkü diğer genç kadınlardan çok onu izliyorsun. Farkında olmamana şaşırdım."

Dük arkadaşının söyledikleriyle gerildi. Kadınlarla arası iyiydi ama daha önce Bayan Mercer gibi bir kadınla ilgilenmemişti. Üstelik bir şekilde kadını izlerken buluyordu kendini. Bunun nedenini açıklamak için mantıklı bir sebep bulamıyordu.

"Sadece dün gece bizi duyup duymadığını merak ediyorum," diyerek arkadaşını geçiştirdi. Kadın onları duysa bile konuştuklarından bir anlam çıkarmış olması imkansızdı. Arkadaşının da bunu düşünüp zayıf bahanesini yüzüne vurmasını bekledi ama o bir şey demedi.

Öğlen başlayan eğlenceleri akşam saatlerine kadar sürdü. Bayan Mercer bir ara ortadan kaybolmuş ama yeniden baktığında onu görebilmişti. Elinden geldiğince Bay Godfred ve Leydi Maria'dan uzak duruyordu. William'ın arada ona bakışlarını yakalıyor ama bu bakışlardaki anlamı çözemiyordu. Misafirler artık ikisini umursamıyordu. Helena Mercer istedikleri gibi olay çıkarmamıştı ne de olsa.

Yemekten önce dinlenmek için odalarına çekildiklerinde Dük yeniden çalışma odasına geçti. Bu sefer yakın arkadaşları da onunla beraber gelmiş kaliteli iskoç viskisini bardaklarına doldurmuş sohbet ediyorlardı.

Charles arkadaşlarının sohbetine katılsa da aklı kadındaydı. Sabah ki karşılaşmalarında onu az kalsın öpeceği anı hatırladı. Sanki doğru hareket buymuş gibi hissetmişti bir an. Kadınlardan istediğini alan biri olarak düşünmesine şaşırdı. Hovarda değildi ama tensel zevkleri severdi. Kadının dudaklarına baktığında onu öpmenin nasıl bir his olduğunu düşünmekten kendini alamamıştı.

Kadın ona büyü yapmıştı sanki.

Evlenmeye uygun genç kadınlarda güzeldi ama onlara baktığında kadına baktığında hissettiği o tuhaf çekimi hissetmemişti. Helena Mercer ile daha önce birkaç baloda karşılaştığını hatırlıyordu. Sohbet etmemiş, hatta aynı grubun içinde bulunmamıştı. Eğer onu o zamanda görseydi böyle çekilir miydi?

Sanmıyordu, kadında değişen bir şeyler vardı. Belki de hayatının aşkı tarafından terk edildikten sonra geçirdiği krizlerin ardından kendini toparlamıştı kim bilir.

Ama emin olduğu bir şey vardı. Kadını sürekli düşünmektense onu öpecek ve aklındaki soru işaretinin cevabını alacaktı. Kadını öpmenin nasıl bir his olduğunu anladıktan sonra merakını tatmin edecek ve evlilik için diğer genç kadınlarla görüşmeye devam edecekti.

Viskisinden boğazını yakan bir yudum aldıktan sonra kadını nasıl yalnız yakalayabileceğini düşündü.

***

En son ne zaman bu kadar sıkıldım hatırlamıyordum.

Bahçe güzel, gün güneşliydi. Çoğunlukla yağmurlu havaya sahip bir ülke olmasına rağmen hava şaşırtıcı bir şekilde güneşli ve güzel geçiyordu. Buna memnundum ama onun dışında günün yavaş geçmesinden mustariptim. Meğer telefona, internete ne kadar bağlıymışım. Depresyonda olduğum dönemde bile bir şekilde internete bağlanırdım. Oysa burada kimsenin beni görmek istemediği yerde zaman geçirmek tam bir dert oluyordu. Belki de bende ata binmeli kırsalda gezmeliydim ya da kitap okuyarak zamanın geçmesini sağlardım. Artık insanların gözünde William'ın peşinde koşmayan biri olarak göründüğüme göre geri dönmek için yapmam gereken düzeltmeyi yapmış olmalıydım.

Belki bir sabah yeniden kendi zamanımda uyanacaktım.

Bunun için sabırsızlanıyordum.

Yine de gitmeden önce yapmak istediğim bir şey vardı. Sabah yarım kalan bir işi tamamlamak. Dükü öpmek istiyordum. Bunu yapmayacaktım elbet ama ya beni öpseydi nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Emre Mert'ten sonra erkeklerden nefret etmem gerekiyordu. Oysa bu adama neden böyle arzu duyuyordum?

Arka bahçedeki eğlence boyunca adamın diğer genç kadınlarla konuşmalarını izledim. Adam her konuştuğu kişiyi etkisi altına alacak kadar cazibeliydi. Genç kadınların anneleri yelpazelerini sallıyor kendi kızlarını seçsin diye adama türlü yalakalık yapıyorlardı. Helena'nın annesi yaşamadığı için mi kadın kendisine ait olmayan bir kalbin peşinden koşmuştu onca zaman? Neden biri kalp kırmadan önce ne istediğine ya da kimi istediğine karar veremiyordu?

Emre Mert bana doğruları yani Sibel'i sevdiğini ve onunla olmak istediğini söyleseydi evet yine kırılır onlarla arama mesafe koyardım ama yıllarca aptal yerine konulduğum için özgüvenim, insanlığa olan sevgim, aşka olan inancım yerle bir olmazdı.

Oysa o bana bunları anlatmak yerine arkamı döndüğüm her an en yakın arkadaşımla sevişmiş, ondan bir çocuk peydahlamıştı. Bana dokunmamıştı bile.

Bu yüzden gitmeden önce dükü öpmek istiyordum. Hayatımda bir kere düşünmeden, karşılık beklemeden sadece kendi isteğim için bir şey yapmak istiyordum.

Sonunda bahçedeki eğlence bitip herkes odasına dinlenmek için çekildiğinde derin bir nefes aldım. Odama gitmek için yürürken Edward yanıma geldi.

"Beni şaşırtıyorsun Helena. İkinci günü yaşıyor olmamıza rağmen hala bir sorun çıkarmadın," dedi alaycı bir sesle. Onun kadından uzaklaşıp yanıma gelmesine şaşırdım. Ben yokmuşum gibi davranmakta usta olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Umursamaz bir tavırla omuz silktim. "Sana her şeyi düzeltmek için elimden geleni yapacağımı söylemiştim," dedim önceki konuşmamızı hatırladığını umarak.

Adam şüpheci bir ses tonuyla devam etti. "Umarım burada kaldığımız sürece aynı şekilde davranırsın. Yapacakların geleceğimiz için önemli lütfen hareketlerine dikkat etmeye özen göster," dedikten sonra adımlarını hızlandırıp yanımdan ayrıldı. Ona kızamıyordum bile. Hangi erkek kız kardeşinin hakkında uygunsuz yorumları dinlemek zorunda kalmak isterdi. Üstelik onları düelloya da davet edemiyordu. Düello hem yasak hem de karşısındakini kolayca öldürebileceğini bildiği için ülke dışına kaçmak istemiyordu.

Biraz daha sabretmeli ve sonunda evimize döndüğümüzde eski hayatıma uyanmak için beklemeliydim. Keşke böyle anlar için neler yapmamız gerektiğine dair bir tanıdım videosu olsaydı ama yoktu.

Kendi başımın çaresine bakmak zorunda kalacaktım. 

Continue Reading

You'll Also Like

1.6K 158 12
Size bir şeyler anlatmam lazım. Bakın o kadar güzel bir kadınla karşılaşacağımı bilseydim emin olun ki böyle bir sonu seçmezdim. Tamam sorun sadece g...
Yükselen By Tuğçe

Historical Fiction

2.4K 229 14
Hırsla yanan bir kalbin, yükselme arzusuyla tutuşması koca bir imparatorluğun kaderini ne kadar değiştirebilir? Kang Yuming, Jesom kökenli genç bir k...
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

79.1K 3.2K 33
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
279K 20.8K 70
Güzel hikayelerin ve İslami kıssaların bulunduğu bir kitap. :) Sizlere Yardımcı Olabilecek Birkaç Hikaye :) Hayatınızda küçük bir değişikliğe bile ya...