Dük ile Beş Çayı

By tgceymn

260K 35.7K 5.9K

Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğun... More

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
OTUZUNCU BÖLÜM
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM
KIRKINCI BÖLÜM
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM
KIRK İKİNCİ BÖLÜM
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
KIRK ALTINCI BÖLÜM
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM
ELLİNCİ BÖLÜM -FİNAL-

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

9.1K 795 103
By tgceymn

Beni instagramda takip etmeden geçmeyinnn ---- tug.cesrgl----

Karşımdaki adam bana güvenmiyordu. Edward Helena'dan tam sekiz yaş büyüktü. Bu yüzden hiçbir zaman birlikte vakit geçirecek zamanları olmamıştı. Helena sekiz yaşına geldiğinde Edward eğitimine devam etmek için başka bir okula geçmişti. Aralarında abi-kardeş ilişkisi kurulmadan yıllar geçmişti.

Sonunda William ile tanıştığında abisinin arkadaşı sayesinde Edward'a iyi davranmaya başlamıştı ama adamın onu terk etmesi sanki abisinin suçuymuş gibi ona da yapmadığını bırakmamıştı. Helena'yı önceki yaşantım olarak düşünmekte zorlanıyordum. Hayatımın hiçbir anında hırçın davranan biri olmamıştım. 

Sandalyeye yaklaştım ama oturmadım. Bu sayede Edward'ın puslu yeşil gözlerini daha rahat görebiliyordum. Gördüğüm her şeyin bana yabancı gelmesi ama zihnimin olanları normal olarak göstermesi tuhaftı. Şimdi karşımda dönem filmlerinden çıkmış bir adam vardı. İşin daha da tuhafı bende o filmlerden birinde gibiydim.

"Düşün, beni davette görecekler ama ben William'ı görmezden geleceğim. Onu umursamamam sonunda aklımın başına geldiğini gösterecektir. Hatta istersen onlardan özür bile dilerim," dedim istemeden de olsa ekledim. Onlardan özür dilemek istemiyordum. William veya Maria'yı tanımıyordum ama onları kolaylıkla Emre Mert ve Sibel'le özdeşleştirebiliyordum.

Odada şömine yanmasına rağmen parmak uçlarımın buz kestiğini hissedebiliyordum. Gergindim. Bana bakarken ne düşündüğünü kestiremiyordum. Adamın yüz ifadesi bir duvar kadar düzdü.

"Sana inanmak güç. Yeniden adamın peşinden koşup kriz geçirmeyeceğinin garantisi yok."

Belli ki onu inandıramamıştım.

Pes etmek gibi bir şansım yoktu. Pencereden baktığımda evin diğer evlerden oldukça uzak olduğunu fark etmiştim. Eğer eve tıkılıp kalırsam düzeltmek adına buraya geldiğim hatayı düzeltemezdim. Üstelik sakinliği sevsem de Edward gittikten sonra oldukça boş kalacak evde tek başıma kalmak istemiyordum. Ben eve ait değildim. Gerçi bulunduğum yüzyıla da ait değildim ya orası tamamen ayrı bir konuydu.

Başımı salladım. "Sadece son bir şans," dedim direnerek. Kelimelerim sanki karşımdaki adama ulaşmıyordu. Ellerim yumruk halini alırken ona bir adım daha yaklaştım. "Bunları yapsam bile ne kaybedersin? Zaten tüm itibarım ayaklar altında. Oysa tam tersi davranırsam kazanmış olursun.

Söylediklerim ilgisini çekmiş gibiydi. Ekmeğin sert kenarını tabağa geri bıraktı. Cebinden çıkardığı geyik derisinden eldivenleri ağır ağır giydi.

"Seni tanıyorum Helena. O davete gitmek için duymak istediğim her yalanı söylersin."

Edward'ın neden böyle olduğunu anlayabiliyordum. Zaten beş para etmeyen bir unvanı sırtlanmak zorunda kalmıştı. Helena'nın yaptıklarından sonra Mercer soyismi hızla değer kaybetmişti. Şimdi toprakları için gerekli yatırımları elde etmek için zorlanıyordu. Para olmadan ellerindeki her şeyden olabilirlerdi.

"Eğer söylediklerimi yapmazsan beni istediğin adamla evlendirmene izin vereceğim," dedim hemen. Son anda Helena'nın bir anısını hatırlamıştım. Edward ona son kez sinirlendiğinde para için tüccar bir adamla onu evlendirmekle tehdit etmiştim.

Sözlerim Edward'ın yüzünden pişmanlığın geçmesine neden oldu. Rüzgarın kumları süpürmesi gibi ifade bir an sonra yoktu. Konuşmadan önce bakışlarını kaçırdı. "O tehditim de ciddi değildim biliyor olmalısın."

Söylediklerinden pişman olduğunu görebiliyordum. Para için kardeşini böyle kullanmayı düşünmek gururunu kırmış olmalıydı. Helena fark etmese de Edward iyi bir adamdı. Ona karşı içinde ılık bir rüzgar gibi duyguların esip geçtiğini hissettim. Belki de Helena abisine o kadar da soğuk değildi.

"Biliyorum," dedim samimiyetle. "Sadece itibarımı azda olsa kurtarmama yardım et. Yaptıklarından pişman olan insan tanımadın mı hiç?"

Edward eldivenlerini giymiş, odadan gitmek için sabırsızlanıyordu. Birkaç dakika boyunca gözlerini şöminede dans eden alevlere dikti. "Bu kararı aldığım için pişman olmamayı diliyorum," dedi ve bakışlarını bana çevirdi. "Gelebilirsin ama davetsiz gideceğin için hoş karşılanacağını sanmıyorum."

Winchester Düşesi oğlu Charles için gelin adaylarını topladığı bir davet veriyordu. On ikinci Whichester Dükü olan Charles Harry Cadleigh artık otuz üç yaşına gelmişti ve soyunu devam ettirmesi gerekiyordu. Yoksa tüm mal varlığı ve unvanı kuzeni olan Bay Sebastian Caversham'a kalacaktı. Belli ki bunun olmasını istemiyorlardı. Davete katılacak kadınlar onunla evlenmeye uygun olan genç bekar kızlar ve anneleri olacaktı. Onların sayısına uygun olarak seçilen erkekler ise oğluna rakip olmayacak adamlar arasından seçilmişti.

Edward yakışıklı olmasına rağmen mal varlığının olmaması onu damat adayları listesinden çıkarıyordu.

Helena'nınsa gelin adaylarının listesine sondan girmesi mümkün bile değildi.

Yine de Winchester Düşesinin kapısına gelen genç kadını başından ne geçerse geçsin geri göndereceğini sanmıyordum. Helena'nın anılarında kadına fazla yer yoktu ama bu dönemin insanları her zaman kendileri hakkında söylenti çıkmaması için elinden geleni yapıyordu. Helena ne kadar kötü olursa olsun onu geri göndermeyecekti.

"Bu sorunla ben yüzleşirim," dedim Helena o kadar yüz kızartacak olay çıkarmıştı ki eminim kadının karşısında sorun olmadan durabilirdim. Kalbimdeki hızlanmaya bakılırsa düşündüğüm kadar kolay olmayacaktı.

Edward benden kurtulamayacağını anladığında başını salladı. "Senden kurtulamayacağıma göre son bir şans daha verebilirim."

Gülümsedim. "Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım."

Yüzü asıldı. "Ah inan bana uğratmazsın çünkü artık senden bir beklentim kalmadı," diye cevap verdi. Ardından odadan çıktı. Konuşmamı beklemeden çıktığı için memnundum. Zira ona verecek bir cevabım yoktu. 

Günü odada geçirmeye karar verdim. Öğlen saatlerine doğru genç hizmetçi gelerek yarın erken saatlerde yola çıkacağımı söylemişti. Edward beni götürmeye kararlıydı ve her ne kadar insanların içine çıkacağım için gerilsemde bundan memnundum.

Yün şala sarılıp şöminin önündeki koltukta oturmaya devam ettim. Şömine oldukça güzel işlemelere sahipti. Eğer zamanla yok olmazsa değerinin fazla olacağı açıktı. Dışarıdan sadece kuş seslerinin gelmesini garipsiyordum. Oysa ben şehirde yaşardım. Arabaların sesler, insan seslerine karışır şehir bir kakafoni eşliğinde beni de içine sürüklerdi. İşe gittiğim her sabah kırsal bir evde uyandığımı ve dinlenerek günü kendime ayırdığımı hayal ederdim. Sesler ve kalabalık canımı sıkardı.

Hatta bir keresinde Emma dizisini izlerken Ceren o zamanlarda yaşamanın ne kadar güzel olduğundan bahsetmişti, ona katıldığımı hatırlıyordum.

Oysa hiçte düşündüğüm gibi değildi.

Birincisi içine doğduğum teknoloji bu zamanda yoktu. En basiti bir elektirik, su tesisatı veya duş ile tuvaletin sağlamış olduğu temel ihtiyaçları karşılayacağım imkanlar yoktu. Lazımlığa tuvaletimi yaparken utanmıştım ama genç hizmetçi onu temizlemek için götürdüğünde yerin dibine girmek istemiştim. Tuvaletin bu kadar önemli olacağını hiç düşünmemiştim.

Sonra telefon veya televizyon yoktu. Televizyon izleyen biri değildim ama telefonla internet olan her yerde dünya da ne oluyor haberim olabiliyordu. Mesela 1824 yılında dünyada ne gibi olaylar oluyor bilmiyordum. Eski usül gazete okumalıydım ama bu da kısıtlı bilgiye erişmemi sağlayacaktı.

Anadolu'da Osmanlı İmparatorluı'ğu hüküm sürüyor olmalıydı. Tarih bilgilerimde yanılmıyorsam II. Mahmut dönemiydi ve işler yolunda gitmiyordu. Neden kendimi o zamanlarda bir bedende bulamayıp İngiltere'de bulmuştum bilmiyorum. Eğer bir önceki hayatım daha varsa onda da Japon olabilir miydim?

Tüm bu düşünceler başımın ağrısını arttırıyordu.

Öğlen balık çorbası, sıcak ekmek ve peynir dilimlerinden oluşan yemeği zorlukla da olsa yedim. Helena'nın bedeni zayıftı. Bunun ne kadarı kendi isteğiyle ne kadarı yetersiz besinlerden kaynaklanıyordu emin olamıyordum. Helena'nın anılarına sınırlı erişimim vardı sanki.

Ne zaman kendimi diğer hayatımı düşünmek için bıraksam aklıma hep Emre Mert ve Sibel geliyordu. Artık onları düşünmek ilk günkü kadar canımı yakmıyordu. Bu durum onları hoş gördüğüm anlamına da gelmiyordu. Hala onlara kızgın ve kırgındım. İşler farklı ilerleseydi Emre Mert ile ben evlenecek, onun çocuğunu taşıyacaktım. Oysa bir kere bile öpüşmekten ileriye geçmemişti. Belki de yatağında beni görmek istemediğindendi yoksa başka bir kadını hamile bırakırken iki kere düşünmemişti bile.

Ruhum burada olduğuna göre bedenim komada mıydı? Benim hastanede yattığım haberini aldıklarında içleri biraz olsun acır mıydı merak ediyordum.

Düşüncem kahkaha atmama neden oldu. Benim için üzülecek insanlar değillerdi. Ölsem bile vicdanlarının sızlayacağını sanmıyordum ama geri dönecektim. Bu hayatımda hatalarımı düzeltip sorunu çözdükten sonra bir şekilde geri döneceğimi düşünüyordum. O zaman onları geride bırakacak hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Dünya üzerinde sevdikleri tarafından ihanete ilk uğrayan ben değildim, insanlar böyle kötüyken son olmayacağım da kesindi.

Oyalanacak bir şey olmadığında zaman çok ağır akıyordu. Akşam yemeği saat altı civarında geldiğinde yarının olmayacağını düşünmeye başlamıştım. Kendimi oyalayabilecek bir kitap bulma umuduyla kütüphaneye gitmek istiyordum. Sonuçta her malikanede bir kütüphane oluyordu. En azından dönem film ve kitaplarında böyle görmüştük. Bu düşünce kendi kendime gülmeme neden oldu.

Akşam yemeğinde kızarmış ördek budu, gevrek ekmek, elmalı turta vardı. Yemeği yedikten sonra kütüphaneye gitmek istiyordum. Tepsiyi almaya gelen hizmetçi mumları yaktıktan sonra odadan ayrıldı. Onun kıyafetlerimi hazırlamak için meşgul olduğunu biliyordum. Bir çamaşır makinası olmadığına göre elleriyle bu işi halledecekti. İnsanlığın gelişimini gördükçe hayret ediyordum. Tabi bu gelişimlerin iyi yönü de vardı kötü yönü de.

Odanın kapısını yavaşça açarak ses yapmamaya çalıştım ama kapı gıcırdayarak çabalarımı boşa çıkardı. Burnumdan hızla nefes verip kapıyı endişelenmeden açtım. Elimdeki mumu önüme doğru tuttum. Koridor korku filmlerindeki sahneyi aratmayacak kadar korkutucuydu. Sanki her an bir köşesinden hayalet çıkabilecekmiş gibi hissediyordum. Helena'nın zihnindeki anılara güvenerek halı kaplı koridorda terliklerle sessizce yürümeye çalıştım. Neyse ki halı sayesinde adımlarımın sesi duyulmuyordu.

Merdivenlerden inerek alt kattaki hem kütüphane hem de çalışma odası olan yere doğru ilerledim. Edward babasının ölümünden sonra oraya yerleşmişti ama misafiri olmadıkça o odada kalmayı sevmiyordu. Müsrif ve ihmalkar babasının hayaleti onu rahatsız ediyor olmalıydı. Helena'nın hatırladığı kadarıyla araları hiçbir zaman iyi olmamıştı.

Merdivenlerin sonuna geldiğimde geniş antreden diğer tarafa geçtim. Oradaki koridorda çalışma odası ve iki salon vardı. Koridorda ilerlerken aile büyüklerinin potrelerine bakmamaya çalıştım. Sanki benim asıl torunları olmadığımı görerek kınayan gözlerle bakıyor gibi hissediyordum.

Gerçekte onların torunuydum ama kendimi Helena gibi hissetmiyordum. Temelde aynı ruhu paylaşıyor olabilirdik ama ikimiz farklı zamanlarda yaptığımız seçimler sonucu birbirine benzemeyen karakterler edinmiştik. Düşününce oldukça karmaşık geliyordu.

Sonunda çalışma odasına geldiğimde aralık kapısından dışarıya sıcak yumuşak ışığı gördüm. Koridorda bir çizgi halinde düşüyordu. Aniden durdum. Edward odada olmalıydı. Onun yanına gidip rahatça kitaplara bakamazdım. Verdiği karardan pişman olmuş olabilirdi. Beni gördüğünde caymasından korkuyordum.

Bu yüzden parmak uçlarımda geriye doğru bir adım attım ama konuşma sesini duyunca gerilemekten vazgeçtim.

"Onun sözlerine inanıyor musun?" diye sordu bir an tanıyamadığım ses. Edward'ın misafiri vardı. Geri dönmeye karar vererek iyi yapmıştım ama şimdi de konuşmalarını merak ediyordum çünkü içimden bir ses konunun ben olabileceğini söylüyordu.

Edward öyle bir iç çekti ki ben bile rahatlıkla duyabildim. "Onu böyle görmedim. Sanki daha mantıklı düşünüyor gibiydi Jim."

Jim Milton. Tabi ya Helena'nın abisinin hem avukatı hem de yakın arkadaşıydı. Unvan sahipleri meslekleri olan orta sınıfla yakın olmazdı ama Jim her zaman Edward'ın dostuydu. Sonunda da unvan ona geçince avukatı olarak çalışmaya başlamıştı. Edward, William ve Jim eskiden beri dosttu.

"William'ın ona yaptığı hoş değildi ama Helena öyle şeyler yaptı ki William'ın uygunsuz ayrılma kararını haklı gösterecek hale getirdi."

Jim'in söyledikleri doğruydu. Helena'nın nasıl karakterde olduğunu görenler bu yüzden genç adamın ondan ayrıldığını düşünmüştü. Helena bunu görebilseydi acaba yine de öyle davranır mıydı? Edward konuşmaya başladığında dikkatimi odanın içinde konuşulanlara verdim.

"Helena'nın büyürken yanında olamadım. Annem onunla zaman geçiremeden erken yaşta öldü. Babam ise onu bir dadıya bırakıp yokmuş gibi davrandı. Bende onun yanında değildim. Sanırım tüm bu boşvermişlik onun karakterini etkiledi," diye açıkladı. Hızla soluk alıp "Yaptıkları hatalı olsa bile ona bir şans daha vereceğim. Her şekilde dibi bulmuş haldeyiz," dedi.

Onun çaresiz çıkan sesi canımı sıktı. Helena'nın davranışları kim bilir erkeklerin ortamında nasıl konuşuluyordu. Edward'ın şimdiye kadar yaşadığı sıkıntılar Helena'nın umurunda olmayabilirdi ama ben durumu onun lehine çevirmek için elimden geleni yapacaktım.

"Hala evlilik konusunda kararlı mısın?" diye sordu Jim.

Hangi evlilikten bahsettiklerini merak ettim. İyice kulak kabarttım. Farkında olmadan kapıya daha çok yaklaşmıştım.

Edward homurdandı. "Dul Leydi Violet tahmin ettiğimden daha cüretkar. Beni gece evine davet etti."

Jim'in gür kahkahası odanın dışına kadar geldi. "Kadın güzelliğinin onu terk etmeye başladığı anda genç ve yakışıklı bir sevgili adayı buldu. Seni bırakacağını sanmam. En azından topraklarını kurtaracak parayı düşünmeden sana verecektir evlendiğinizde."

Edward'ın yüzünü göremiyordum ama memnun bir ifade olmadığına emindim. Leydi Violet kendisinden oldukça yaşlı bir markiyle evlenmişti. Adam sonunda öldüğünde çocuksuz ve gençliği elden gitmek üzere olan Leydi Violet tüm zenginliğiyle ortada kalmıştı. Neredeyse kırklı yaşlarının ortasındaydı. Edward'tan oldukça büyüktü. Onların evlenme ihtimali midemin gerilmesine neden oldu. Eğer bu evlilik aşkla yapılsaydı umursamazdım. Neredeyse her şeyi gördüğüm gelecekten geliyordum ama konuşmasına bakılırsa evlilik nedeninin aşk olmadığı belliydi.

"Ona evlilik teklif edeceğim anı bekliyor. Leydi Violet artık evlenemeyecek olan kız kardeşim ve Mercer malikanesi için bulunmaz bir fırsat ama onunla evlendiğim an soyumun devam etmeyeceğini biliyorum, üstelik ne zaman evlilik teklif edecek ortam olsa ağzımdan o kelimeler dökülmüyor."

Jim derin bir nefes aldı. Sanki arkadaşının bulunduğu çıkmazın ağırlığını anlıyormuş gibi. "Soyun devamı için her zaman bir metresten çocuk yapabilirsin."

Edward acı dolu bir kahkaha attı. "Tabi ya bir piç olarak görülecek çocuğu kendim yaşadığım hayatın aynısını yaşartırım. Benim neler yaşadığımı bilmiyorsun."

Edward'ın söyledikleri onları gizlice dinlediğimi unutturup derin bir nefes almama neden oldu. Neyse ki içeride hala konuşmaya devam ediyorlardı da beni duymamışlardı. Bunun bir işaret olduğunu düşünerek geri dönmek için yürümeye başladım. Öğrendiğim gerçek Helena'nın zihninde yankı bulmamıştı. Demek ki bu sırrı bilmiyordu. Edward babasının metresinden olan çocuğuydu.

Merdivenleri tırmanırken elim sarsıldı ve sıvılaşan mum elimin üzerine damlayarak canımı yaktı. Geri dönerken koridorun karanlığı korkutmuyordu çünkü aklımda öğrendiklerim durmadan dönüp duruyordu. Edward para elde etmek için geleceğini satmak üzereydi. Normalde başka bir adam olsa kız kardeşine yüklü bir para verecek adamla evlendirirdi. Oysa o kardeşi yerine kendini uçuruma atıyordu.

Odadan içeri girdiğimde kapıyı sıkıca kapatıp sırtımı yasladım. Sanki koşmuşum gibi nefes nefeseydim. Öğrendiklerimle ne yapacağımı bilmiyordum ama hatamı düzelterek Edward'a yardım etmek istediğime emindim.

Onun yoluna çıkmayacak, insanlara akıllandığımı gösterecektim. Artık William'ın peşinden koşmayacak hatta başka erkeklerle flört ederek bu düşünceyi sağlamlaştıracaktım.

Winchesterların sayfiyedeki evlerine gitmek için sabırsızlanıyordum. 

Continue Reading

You'll Also Like

PAŞAM B×B By Einsames_Rosa

Historical Fiction

32.5K 2K 21
1496 yıllarında Osmanlı'nın en korkulan ve saygı duyulan paşası Cemal Paşa ve onun biricik oğlan kölesi Niko'nun aşkı ( kitap tarihten bağımsızdır)
279K 20.8K 70
Güzel hikayelerin ve İslami kıssaların bulunduğu bir kitap. :) Sizlere Yardımcı Olabilecek Birkaç Hikaye :) Hayatınızda küçük bir değişikliğe bile ya...
143K 6.1K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...
22.3K 2.2K 19
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...