BEYOĞLU

By betul25

1.6M 73.1K 11.5K

Ela gözleriyle baktığı herkesi etkileyen Ahu Aladağ. Gri mavisi gözleri olan ve sert duruşuyla Ahu'nun gözl... More

Giriş
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33. BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51. BÖLÜM
BEYOĞLU 1M!
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM

38.BÖLÜM

20K 979 240
By betul25

Ufuk Beydemir - Ay Tenli Kadın


Sezon Finali Part I.

Sırtım toprakla bir bütün olmuş, saçlarım çimenlerin üzerine serilmişti. Güneş parmaklarımın arasından sızarken derin bir nefes aldım, yaşamak bu olmalıydı. Uzattığım bacağımın birini kendime çekip dizimin üzerinde gezinen benekli uğur böceğini bir süre izledim. Yeşil elbisemin üzerindeki minik çiçekleri gerçek sanmış olmalıydı. İşaret parmağımı ona uzatıp gelmesini bekledim. Düşündüğümün aksine korkup kaçmamış parmağımın üzerinde gezinmeye başlamıştı. Lord, koca burnuyla elimdeki böceği koklayınca, uğur böceği minik kanatlarını açıp gökyüzüne doğru uçuverdi.

Lord, neden gittiğini anlamamış gibi bir süre havada süzülen böceğin arkasından bakakaldı. Islak burnunu koluma sürttükten sonra başını karnıma yaslayıp iç çeker gibi derin bir nefes verdi. ''Oğlum, gittiği için üzülme yine gelir.'' Başını okşadıktan sonra ulumasını dinledim, anlaşılan o da benim gibi dertliydi. ''Rüzgâr seni sevmek istemişti, hem burnun iyileşti artık günler geçti ama hala ağlıyorsun.'' O gün aklıma geldikçe hala kahkaha atasım geliyordu.

*5 Gün Önce

Yaman'a bir anlık gaflette bulunup masaj yapma teklifinden sonra resmen evde köşe kapmaca oynamıştık. Bazen içimdeki karşı gelemediğim hisler kendimden beklemediğim hareketler sergilememe sebep oluyordu. ''Gerçekleştiremeyeceğin sözler verme güzelim, ne hayallerle o yolu geldim bilemezsin.'' Yaman'ın söylediklerinden sonra elimdeki kitabı yüzüme kapatmıştım. Eve geldikten sonra tehlikeli ses tonu yüzünden masajın baş harfinden bile bahsetmeye korkmuştum. ''Tamam, olur...'' Mırıldanmamı duymuş olacak ki parmağını kitabın kenarına yerleştirip yüzümü görebileceği kadar kenara çekti. ''Kıyamıyorum da delireceğim...''

Bahar, bahçeye yeşil örtüsünü sermişti. Bizde güzel havanın ve şirketteki muhbirin ortaya çıkmasının kutlamasını bahçede keyif yaparak geçiriyorduk. Yaman elindeki tabletten haberleri seyrediyordu. Ben ise onun dizine yatmış yarım kalan kitabımı okuyordum. Acı bir inleme duyduğumuz da ikimizde yerimizden fırladık.

Havuzun etrafında topuyla oynayan Lordun yanına gelen Rüzgâr, sert gagasıyla Lordun burnunu ısırdı.

Lord, canı yanıyor olmasına rağmen çok sevdiği topunu bırakmıyor, Rüzgârın gagasının arasına sıkışan burnunu kurtarmak için koşmaya çalışsa da Rüzgârın kanatlarıyla onu takip etmesinden kaçamıyordu. Yaman koşup araya girmeseydi daha feci şeyler olabilirdi. Komutu alan Lord, topu sivri dişlerinin arasından bıraktı. Renkli toplara zaafı olan Rüzgâr, oyuncağına kavuşmanın mutluluğuyla gülme sesi çıkartıyordu, nispet yaparcasına. İkili arasındaki savaşta ateşkesi sağlayan Yaman, yanıma gelince elini belime atmıştı. ''Baksana kardeş gibiler, her ne kadar anlaşsalar da kavga etmeleri bir anlık arkamı dönmeme bakıyor. Söylesene güzelim, bizim çocuklarımız da böyle olur mu?''

Basit bir soru, ucu açık cevaplar.

Beş gündür düşünüp dursam da cevap bulamıyordum. Yaman tek bir soru sormuş olmasına rağmen o soru benim içimde katlandıkça katlanmış, güneşin önünü kapatacak kadar yüksek bir hal almıştı. Neden hala evlenmek için bir adım atmıyordu? Daha ne kadar bu evde nikâhsız bir şekilde kalmaya devam edecektim? Yoksa onun için sadece gelip geçici bir heves miydim? Farkındaydım ki Osman'ın bir hafta sonra olan düğünü benim içimde bastırdığım soruları gün yüzüne çıkartıyordu. Tabi regl dönemi duygusallığıyla da birleşince kafamda her şeyi kurdukça kuruyordum.

Osman'ın elindeki listede davetiyelerin verileceği insanları gördükçe hüzün çökmüştü yüreğime. Benim düğünüme çağıracağım hiç kimsem yoktu, vardı ama yoktu. Dolan gözlerimden yaşların akmaması için birkaç kere kırpıştırdım. Bir an önce bu ruh halinden kurtulmalıydım. Yarın okul pikniği olduğu için bir şeyler hazırlayacaktım. Adım sesleri yaklaştıkça Lord başını yasladığı yerden kaldırıp gelen kişiye baktı. Ben bakmasam bile kimin geldiğini tahmin edebiliyordum. Esen ılık rüzgâr ondan önce parfümünün kokusunu bana taşıyordu. İçimdeki hoş kıpırdanma onu göreceğim her an kendini belli ediyordu.

Ceketini çimlerin üzerine serip yanıma uzandı. Önce yaka düğmesini daha sonra da bileklerindeki kol düğmelerini açtı. Sol kolunu bana uzatınca itiraz etmeden başımı yerden kaldırıp uzatmasına izin verdim. Diğer kolunu kendi başının altına yaslamıştı. ''Bir an seni göremedim,'' dedi parmakları sırtımda gezinirken. ''Etrafta o kadar çiçek var ki, içlerinde kaybolmuş gibiydin.'' Söylediği gibi bahçe rengârenk çiçeklerle doluydu. Şaheser annenin çiçek sevdası bu bahçede hayat bulmuş gibiydi. ''Nasıl buldun peki?'' Kafamı kolundan kaldırıp dirseğimden destek alarak ona baktım.

''En nadide olanı ve içlerinde en çok parlayanı sendin.''

Yüzümdeki gülümseme büyürken yanağından öptüm. ''Sende o çiçeği kopartıp gömleğinin cebine takıp gezdirecek gibisin. Baksana o kadar parlıyormuşum ki gözlerinin ışıltısından belli.'' Yaman'da benim gibi elini başının altına destek vererek bana doğru döndü. Kaşlarının hafif kaldırmıştı. '' Tam kalbimin üzerindeki cebime koyup yanımdan hiç ayırmazdım seni. Ama kendi bencilliğim yüzünden senin köklerinden, ait olduğun yerden kopartıp solmanı istemezdim. Ve ışıltın herkesin dikkatini çekeceği için seni cam bir fanusa kapatıp sadece ben sevebileyim, kimsenin görmemesini isterdim.'' Konuşurken bana değil parmağına doladığı saçıma bakıyordu. ''Yani, hem haklısın hem değilsin güzelim. Bütün gün bahçedeymişsin, canını sıkan bir şey mi var?''

Başımı göğsüne yaslayıp boşta kalan elini sarılması için sırtıma doğru çektim. İstediğimi anlayınca hemen bana sıkıca sarıldı. Bu kendimce cevap veremeyecek kadar doluyum demekti. ''Lord, burnu acıyor diye hala ağlıyor. Koca bebek,'' dedim. ''Kimin elinde büyüdüğü bu kadar nazlı olmasından belli güzelim.'' Eğlendiği güldükçe hareket eden göğsünden belliydi. ''Beğenmiyorsan başkasına nazlanırım Yaman Bey.'' Bombanın pimini çekmiştim şimdi ise korkuyla patlamasını bekliyordum. Ani hareketiyle sırtım tekrar zeminle birleşti. Hiddetle tepki vermesini beklerken gözlerini kısarak yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.

''Bir daha söyle bakayım.'' Elini kulağına götürdü. ''Sesiniz gelmiyor Ahu Hanım.'' Boğazımı temizleyip elimde tuttuğum hayali mikrofonu kendime doğru tuttum. ''Beğenmiyorsan başkasına nazlanırım Yaman Bey dedim.''  Alt dudağını dişlerken elimi kendine doğru çekip mikrofona uzandı. ''İlk iki kelimeyi atalım lütfen.'' Söylediğini zorla yaptırmak için yaklaştıkça yaklaşıyordu. ''Iı-hh atmayalım iyi böyle.''

''Bir başkasına nazlanacağını, daha doğrusu nazlanabileceğin başka bir adamın bu dünyada var olduğunu size düşündüren nedir ?'' diye sordu alttan alta kendinden başkasının olmayacağının mesajını verirken. Elimi havaya kaldırıp sallayacağım sırada bileğimden yakaladı. ''Elinizi sallasanız ellisi demek.'' İstemsizce kıkırdadım. Saçlarımı kenara çekip boynuma yaklaştı. ''Tekrar et,'' deyip çenemden boynuma doğru ufak ufak öpmeye başladı. ''Ben bir tek Yaman'a nazlanırım.'' Dirseklerimden destek alıp geriye kaçmaya yeltendiğim de uzun bacağını diğer tarafıma atıp beni bacaklarının arasına hapsetti.

''Şimdi seni öpsem tüm gardını düşürmeyecek gibi kaçıyorsun, kaçma.'' Ağırlığını üzerime vermemeye gayret ederek parmağını boynumdan başlayıp açıkta kalan gerdanıma doğru sürtmeye başladı. Bedenimde gezinen ürpertinin sebebinin esen rüzgârın değil de Yaman'ın kavis çizen parmaklarının olduğunu biliyordum. ''Ben bir te-'' Dudakları aniden dudaklarıma kapanınca devam edemedim. Ellerimi göğsüne yaslayıp kendimden uzaklaştırdım. ''Madem öpecektin bu kadar şova ne gerek vardı?'' Yersiz öfkem benliğimi ele geçiriyordu.

Dizinin biraz yukarısını iki parmağımın arasında sıkıştırınca kendini yana atmasını izledim. ''Yavrum bacağımdan ne istiyorsun etimi koparttın resmen!'' Elimi göğsümden karnıma doğru kaydırarak gözlerimi kıstım. ''Oh olsun sana. Yok başkasına nazlanamazmışım yok elimi sallasam ellisi olamazmış. Bunları söylemesem öpeceğin yoktu.'' Ayağa kalkıp yukarı çıkan eteğimi düzeltip üzerimdeki toprakları silkeledim. ''Elimi salladıklarım beni öpmek için sıraya giriyorlardı,'' deyip bir elimi belime atıp diğer elimi de gelişi güzel salladım. Yaman canının acısını unutmuş söylediklerimden sonra öfkeden kızaran yüzüyle bana bakıyordu.

Arkamı dönüp eve doğru yürümeye başladım. Mutfağa girip ellerimi yıkadım ve Şaheser annenin eşarbını başıma bağlayıp yapacaklarım için malzemeleri çıkartmaya başladım. Gerekli tüm malzemeleri çıkarttıktan sonra ellerimi masanın iki yanına yaslayıp yüzümü öne doğru düşürdüm. Mantıklı hareket edemiyordum. Yaman'ın beni öpmekten öte gitmemesinin nedenini bile farklı yönlere çekmeye başlamıştım.  Kanadımın kırık tarafına herkes yara açmaya çalışıyor gibiydi. Boynumu sağa sola esnetip işe koyuldum.

Ortamın sessizliğinden rahatsız olunca telefonumdan açtığım müziği kapatıp Kuzey'i aradım. Kulağıma gelen tek şey arka arkaya çalan tipik sesti. Fırının önüne geçip yere oturmuş kekin pişmesini beklemeye başladım.  ''Böyle pişene kadar seyredince daha mı güzel oluyor?'' Yaman yanıma oturup kolunu kendine çektiği dizine yasladı. ''Totem yapıyorum. Eğer böyle seyretmezsem kekim hiç kabarmıyor. Ama izlersem pamuktan daha yumuşak oluyor.'' Ekonomi içerikli yeni bir bilgi öğrenmiş gibi kafasını sallayarak büyük bir ciddiyetle dinliyordu. ''Yarın benimle pikniğe gelir misin? Hem... Sana da değişiklik olur.''

Fırının ikaz sesinden sonra yerden kalktım. Dumanı üzerindeyken Yaman'a bir dilim verip tadım testi yaptırmak istiyordum. ''Çok isterdim ama şehir dışına çıkacağım güzelim. Önemli bir heyetle toplantım var.'' Keki kalıbından çıkarttıktan sonra bir dilim kesip çekmeceden aldığım çatalı tabağın kenarına koyduktan sonra tekrar yere oturdum. ''Tadına bak bakalım, umarım beğenirsin.'' Yaman tabağı burnuna yaklaştırıp kokladı. ''Kokusu böyleyse...'' Bağdaş kurup ayaklarının ucuna oturdum.

''Sıcak ama dikkat et.'' Uyarımdan sonra göz kırpıp gülümsedi. Merakla ne diyeceğini bekliyordum. Kestiğim iki dilim keki anında bitirdi. ''Elin çok lezzetli çok güzel olmuş yavrum. Biraz daha verir misin?'' Tabağı bana uzatmış beklentiyle bakıyordu. Tabağa uzanan elimden yakalayıp beni kendine doğru çekti. ''Az önceki tavrına bir anlam veremedim. Yanlış bir şey mi yaptım?'' Sorduğu soruya cevap bulabilmek için gözleri tüm yüzümde geziniyordu. Kafamı iki yana salladım. ''Duygusallığım üzerimde bu aralar bakma sen bana.'' Aklım ermeye başladığından beri içimde kopan fırtınaları dile getirmeden anlamalarını bekledim hep. Yıllar geçmişti, büyümüştüm ama bu huyum canım çıksa bile ruhumdan çıkmayacak gibiydi.

''Anlatmak ister misin bu duygusallığının nedenini?'' Şefkate bulanan ses tonu başımı göğsüne koyup saatlerce anlatıp gözyaşlarımı serbest bırakma duygumu kamçılıyordu. Dudaklarımı kıvırıp sorusuna cevap vermeyi reddettim. ''Pikniğe gelemeyeceğin için üzüldüm sadece.'' Diğer bacağını da uzatıp bileğini diğer bileğinin üzerine gelecek şekilde attı. ''Pikniğe gelemeyeceğimi yeni söyledim Ahu. Bahçede bu konu hakkında üzülmen için bir neden yoktu.  Neden lafı dolandırmak yerine açıkça olan biteni anlatmıyorsun?'' Saçını geriye doğru attıktan sonra çatık kaşları düz bir hal aldı. ''Bana anlatmak istemezsen Kuzey'i çağırayım. En azından bir nebze de olsa yüzünü güldürebiliyor,'' dedi ve kısa bir es verdikten sonra ekledi.

''Benim aksime o seni güldürebiliyor.''

Bastırdığı duygularını sesi ele vermişti. Ellerimden destek alarak yanına varıp bacaklarının üzerine oturdum. ''Yaman o nasıl söz öyle? Senin yerin başka onunki bambaşka. Sen de tabi ki beni güldürüyorsun aksini asla düşünme lütfen,'' dedim elim sakalına ulaştığında. Yanağını elime yaslayıp gözlerini kapattı. ''Seni üzmek istememiştim,'' diye mırıldandım. Gözlerini açmadan kafasını salladı ve kollarını bağlayıp istifini hiç bozmadı. ''Bana sana şeffaf olmaya başlamışken sen karanlığa büründün. Ben bir şeyleri zorla yaptırmaya alışkınım Ahu. Ama senden rica ediyor ve anlatmanı bekliyorum. Senin canın sıkkınken benim mutlu olmamı bekleme.'' Aniden açılan gözleri dünyanın dönüş hızını arttırdı sanki. Kısacık bir süre kapalı duran gözkapakları beni gözlerinden mahrum ettiğim için ona bile düşman olabilirdim.

Bakışlarımı ellerime indirdim. İşaret parmaklarımı başparmaklarımın etine bastırıyordum. Yaman kollarını çözüp ellerini benim ellerimin üzerine koydu. ''Anlatmak bu kadar zor geliyorsa benim canımı acıt, kendine zarar vermene dayanamıyorum.'' Parmaklarımı onun uzun parmaklarının arasından geçirip sıkıca tuttum. ''Osman'ın düğünü... Tanıyalı kısa bir süre oldu ama onu bir daha göremeyeceğim için üzülüyorum. Sonra, iki tarafında ne güzel kalabalık bir ailesi var,'' dedim. Yaman'la gözlerimiz kesiştiğinde acı bir tebessüm dudaklarıma yerleştirdim. ''Bir gün bizim düğünümüz olacak ve çağıracağım kimsem yok. Aslında var ama ben kendimi hep insanlardan soyutladım ve onları hayatımın sadece bir bölümüne aldım. Hiçbir güzel anlarında onlarla birlikle olmadım çünkü ben ağlarken onların eğlenmesini hazmedemedim. Şimdi bakın bu bizim en mutlu günümüz sizleri de aramızda görmek isteriz yazılı davetiyeyi onlara veremem. Akrabalarım desen annem, babamla evlendiği için kendi ailesi ona sırtını dönmüş. Tabi babamın yaptıkları da onları haklı çıkartınca ceremesini annem öldükten sonra da ben çektim. O yüzden hiçbirinin yüzünü görmek bile istemiyorum.''

Sıcak bir damla gözyaşı elimin üzerine düşene kadar ağladığımın farkında değildim. Yaman dikkatle beni dinlemişti. ''Devamı?'' Ellerini yüzüme yerleştirip başparmaklarıyla gözlerimi sildi. ''Anlattım işte yok devamı falan.'' Omuzlarımı silktim. ''Benden kaçıyor gibisin. Yani beni arzuladığını sadece sözlü olarak ifade ediyorsun.'' Sonlara doğru sesim iyice içime kaçmış gibiydi. Yüzüm, az öne kapattığım fırından daha çok sıcaktı sanki. Sırtını dikleştirip elini çeneme yerleştirdikten sonra yavaşça kaldırıp kendisine bakmamı sağladı.

''Seni nasıl arzuladığımı tahmin bile edemezsin. Seninle yan yana olduğum her an kendimle nasıl bir harbe girdiğimi anlayamazsın. Davranışların, cilvelerin, uyurken bile farkında olmada bana iyice sokulup uyuduğun her gece beni kendine daha çok çekiyorsun.''

Elini bir şeyi avuçluyormuş gibi çevirip parmaklarını kapattı. ''Sen göremiyorsun ama aramızdaki bu çekim benim avucumun içinde her geçen gün biraz daha büyüyor. Dokunamazsın, göremezsin ama hissedersin. Ben eski kafalı bir adamım güzelim. Seni gelip geçici bir heves olarak görmediğim için benim olmadan sana dokunmaya kıyamamamın nedeni bu. İstersen, istersem hemen şuan seni dünyanın en mutlu kadını yapabilirim. Sadece isminin yanına Beyoğlu soyadının yazmasını bekliyorum.'' Bu sefer ben yanağımı onun avuç içine yasladım. Kirpiklerimin altından ona şuh bir bakış attım. ''Ne zaman Ahu Beyoğlu olacağım peki?''

Yaman'ın gözlerinde, önce bir tane yanıp kendini belli eden daha sonra ise artan ateş böceklerinin parıltısı vardı. Sanki parmağımı şıklatmış, bu seyre doyum olmaz mutluluğunun ilk parıltısını ortaya çıkartmıştım. İşaret parmağını bana doğru salladı. ''İşte şimdi oldu. Tüm bu hırçınlığın bundan dolayıydı değil mi?'' diye sordu. Cevap olarak sadece kaşımı sıvazladım. Bana doğru yaklaşıp sarıldı. Yanağını yüzüme sürtüyor doğru kelimeleri toparlıyor gibiydi. ''Senin tamamen bana güvenip, hazır hissetmeni bekliyorum. Ömür boyu eşim olmanı inan senden daha çok istiyorum...''

''Odanız yok mu ya sizin mutfak köşelerinde fingirdeşiyorsunuz olan var olmayan var ayıp ayıp.''

Yaman benden uzaklaşmadan yere koyduğu tabağı Kuzey'e fırlattı. Tabak zeminde bir süre dönüp en sonunda durunca mutfakta bir sessizlik oldu. Yaman'ın kucağından kalkıp elbisemin düşen askısını düzelttim. Yanlış bir şey yaparken yakalanmışım gibi nereye bakacağımı şaşırmıştım.

''İlk gece kaynanasına basılan çiftler gibisiniz,'' diyen Kuzey, seslice bir kahkaha attı.

Yaman'a baktığımda onun da benden farkı olmadığını gördüm. ''Ahu, beni aramışsın o yüzden geldim. Bilseydim daha erken gelirdim.'' Onu aradığımı söylene kadar bu detay aklıma gelmemişti. ''Önemli bir şey değildi sohbet ederiz diye aramıştım. Kek yaptım ister misin?'' Teklifimi duyan Kuzey, ellerini ovuşturarak soğuyan keke doğru ilerledi. ''İsterim canım istemem mi hepsini yiyebilir miyim?'' Yüzünde heyecanlı bir ifade vardı.

''Sadece bir dilim hakkın var, şansına küs,'' deyip dolaptan yeni bir tabak çıkartıp keki servis ettim. Kuzey ellerini iki yana açtı. ''Ohoo, doymam ki ben bir dilim kekle.'' Bahçede duran adamlar da aklıma gelince Yaman'a döndüm. ''Dışarıda Reis, Emre ve Çetin'den başka kim var onlara da ikram edelim. Kokusu onlara da gitmiştir şimdi ayıp olur. Ben yarın için tekrar yaparım,'' dedim. Osman'ın olmaması yine aklıma düşmüş, yüzüm asılmıştı. ''Osman'a evlilik hediyesi olarak bir ev aldım.'' Yaman yanıma gelip kalçasını tezgâha yasladı. ''Ev buraya çok yakın bir yerde. Senin güvenliğin benim için her şeyden önemli. Yani benimle çalışmaya daha doğrusu benim olmadığım zamanlarda sana eşlik etmeye devam edecek.'' Hızla Yaman'ın boynuna sarıldım. ''Çok sevindim çok...'' Sarılmama karşılık verince elini bacağımın hemen yanına koydu. ''Elbisen çok kısa,'' deyip parmaklarını kalçamın bittiği yere sabitleyip hafifçe sıktı. ''Kuzey olmasaydı seni elimden kimse alamazdı.'' Kulağıma fısıldanan sesinde tehlike çanları çalıyordu.

Kollarımı boynundan çekip omzumun üzerinden Kuzey'e baktım. Tabakta kalan kek kırıntılarını, diliyle ıslattığı işaret parmağını bastırarak yemeye çalışıyordu. ''Ahlaksız adam,'' diye fısıldadım tekrar Yaman'a döndüğümde. Gülüşü büyüyünce dişleri ortaya çıktı. Kekin hepsini kestikten sonra Yaman ve Kuzey bahçeye ben ise elbisemi değiştirmek için odama çıktım. Vücuduma iyi gelecek olan tek şey şuan için soğuk bir duştan başka bir şey değildi.

🌙

İki uzun çam ağacının arasına bağladığımız hamağa yatıp voleybol oynayan çocukları seyretmeye başladım. Öğrencilerimden fırsat bulup sonunda hamak keyfi yapabilecektim. ''Manşeti filenin karşı tarafına atacaksın Yiğit, arkadaşının kafasına değil!'' Diğer oyuncular bana gülerken Yiğit itiraz etmek için sahadan çıkıp yanıma geldi. Tam tepemde durunca güneşin önünü kapattı ve gözlerimi kısmadan ona bakabildim. ''Ne yapmaya çalıştığını görebiliyorum sana hiç yakışmıyor bu hareketler,'' dedim yumuşak bir tonda. Oynamaktan alnına dökülen saçları terleyen Yiğit, tişörtüyle alnındaki teri sildi. ''Alp ne zaman sizi görse ben Ahu hocanın sınavından daha yüksek aldım diye tüm sınıfa nispet yapıyor. Sinirlerimi bozuyor bu çocuk!'' İkili arasındaki yersiz rekabete gülümsedim. ''İstediği kadar nispet yapsın ben senin sınava ne kadar çalıştığını iyi biliyorum. Dert etme onun söylediklerini.'' Hamağın yanındaki ipi birkaç kere çekip kendimi hızlandırdım. Yiğit tatmin olmamış gibi yüzüme bakmaya devam diyordu. ''Senin sınavımdan Alp'ten daha düşük alman benim gözümde hiçbir şeyi değiştirmiyor. Benim için önemli olan davranışlardır.'' Göz kırpınca Yiğit'in yüzünde bir tebessüm oluştu. ''Teşekkür ederim Ahu hocam, anladım ben sizi.''

Yiğit'in sahaya dönmesiyle maç kaldığı yerden devam etmeye başladı. Yemek yemiş, kız öğrencilerimle yürüyüş yapmış ve bir ağacın gölgesinde yarım kalan kitabımı okumuş olmama rağmen can sıkıntım bir türlü geçmiyordu. Telefonumun kilidini açıp Yaman'ın ismine dokundum. İki kere çaldıktan sonra toplantıda olabileceği ihtimali aklıma gelince aramayı sonlandırdım. Piknik yeri şehre uzaktı. Buranın seçilmesinde Yaman'ın parmağı olduğundan emindim. Açıkça söylemiyor olsa dahi bir şekilde güvenliğim için ekstra çaba harcadığının farkındaydım. Kendim dâhil kimsenin zarar görmemesi için mümkün mertebe kafama göre hareket etmiyordum. Karnımın üzerine ters koyduğum telefonum titreyince hemen ekranına baktım. Beni görmeyeceğini bilsem bile kendime bakıp çeki düzen vermeyi ihmal etmiyordum. ''Alo?''

Yaman'ın sesinden önce ısrarla çalan korna seslerini duydum. ''Güzelim.'' Saçımın ucundaki tek tük olan kırıkları inceledim. ''Toplantıda olduğunu düşünüyordum...'' Hem meraklı hem sitemliydim. ''Yaklaşık bir saat önce çıktım güzelim, toplantı da evraklarla şimdi ise trafikle boğuşuyorum. Piknik nasıl geçiyor eğleniyor musun?'' Yaman nefesini üfleyerek verdiği için sigara içtiğini anlamıştım. ''Fena değil, sıkıldım sadece. Keşke toplantıdan sonra eve gitmek yerine direkt buraya gelseydin,'' dedim. Yaklaşan topu görmemle kafama yemem aynı saniyede gerçekleşti. ''Ahh!'' diye bir acı inleme kaçtı dudaklarımdan. ''Ahu ne oldu iyi misin? Cevap ver!'' Topu yanlışlıkla bana atan çocuklar korkuyla bana bakıyorlardı.

''İyiyim, kafama top çarptı sadece.'' Elimi acıyan yere bastırıyordum. ''Hay topunuzu sikeyim!'' Yaman'ın öfkeyle savurduğu diğer küfürleri duymazlıktan geldim. Çocuklara elimi sallayıp iyiyim imajı versem de voleybol maçına hakemlik yapan, okulun beden eğitimi öğretmeni olan Buğra koşarak yanıma geldi. ''Ahu hocam iyi misiniz kendinizi kötü hissediyorsanız hastaneye götürebilirim.'' Endişeli hali yüzüne yansımıştı. ''Bok götürürsün.'' Yaman telefondan bizi duyduğunu belli ediyordu. ''Sağ olun iyiyim nezaketiniz için teşekkür ederim,'' dedim. Sanki beynim zonkluyordu ama belli etmemeye çalışıyordum. ''Az önce masada sizin yaptıklarınızdan tatma fırsatım oldu. Eliniz gerçekten çok lezzetliymiş.'' Ellerini eşofmanının cebine koyup sohbet etmek için can attığını hissettiriyordu. ''Boğazında kalsın yavşak herif.'' Yaman'ın tepkisine gülmek istesem de ciddi ifademi korudum. ''Afiyet olsun,'' deyip telefonumu gösterdim. ''Müsaadenizle sevgilimle konuşuyorum.''

''Fark etmedim kusura bakmayın. Başınızın şişmemesi için buz göndereceğim.'' Başıyla selam verdikten sonra koşarak sahaya geri döndü. ''O buzu senin müsait bir yerine sokacağım piç...'' Sinirle mırıldandıktan sonra ''Ahu,'' dedi. İsmimi böyle içten söylediğinde içimden bir lav akıp tüm bedenimi yakıyordu sanki. ''Yaman,'' demekle yetindim. Şoförü vardıklarını haber veriyordu. ''Evde görüşürüz yavrum.'' Bir şey dememe fırsat vermeden telefonu kapattı. İnsan seni seviyorum der ne bileyim yanına geleyim mi derdi. Hamaktan kalkıp öfkeyle soludum. Spor ayakkabılarımı giyip saçlarımı tepeden salaş bir topuz yaptım. Bu alana ait olan göl ve bungalov eve doğru ilerlemeye başladım. Yer yer çıkmış papatyalardan bir tanesini kopartıp saçıma taktım. Uzun zaman sonra kendimi Bolu'da hissediyordum. Bungalov eve ait olan gölün hemen önündeki ahşap banka oturdum. Etraf öyle sessizdi ki bu sessizliğe hasret kaldığımı fark ettim. Omzumun üzerinden bakıp ahşap evi inceledim. Üçgen çatısı evin iki yanına kadar iniyor, camları boydan boya uzanıyordu. Kar yağdığı zaman buranın manzarasına doyum olmayacağını düşündüm. Belki Yaman'a rica etsem beni kışın buraya getirirdi.

Kollarımı havaya doğru kaldırıp tüm vücudumu esnettim. Onu düşünmek bile mental ve bedensel olarak beni mutlu edip, rahatlatıyordu. İnsanın ihtiyacı olan şey sanki böylesi bir sevgiye sahip olmaktı. Gölün kenarındaki kırmızı lotusu görünce banktan kalkıp adımladım. Bolu'da hep on üç yapraklı lotus görürken bu gördüğüm on iki yapraklıydı. Gülümsedim, on üç yapraklı uğursuzluğu simgeliyordu. Sonunda şansım dönmüştü. Ayağımın tekini yere sabitleyip uzanıp çiçeği koparttım. Atölyemde seramik bir teraryum yapıp içine koyacaktım. Lotus, bu dünyanın tüm kir ve çamuruna rağmen tertemiz kalmayı başarıyordu, imrenilesiydi.

Arkamı döndüğümde olduğum yere çivilendim. Az önce kalktığım bankta Yaman oturuyordu. Lacivert bacaklarını tam saran bir pantolon, üzerine de beyaz salaş bir tişört giymişti. Güneş gözlüğünü çıkartıp yakasına taktı. Gözleri beni bulduğunda tebessümü gittikçe büyüdü. Kollarını açınca koşmaya başladım. Topuzumdan kayan tokam saçlarımı özgürlüğüne kavuşturdu. Yere sertçe bastıkça saçlarım omzuma çarpıp tekrar havalanıyordu. Yaman banktan kalkıp beni sıkıca kucakladı. ''Ahu'm.'' Burnumu boynuna yaslayıp birkaç saatte hasret kaldığım kokusunu içime çektim. ''İyi ki geldin.'' Dudaklarıma minik bir buse kondurduktan sonra saçımdaki bir noktayı inceledi. ''Yakışmış,'' deyip varlığını unuttuğum papatyayı parmaklarının arasına aldı. Kulağımın hemen üzerine takıp saçlarımı diğer omzumda topladı.

''Eve gittiğini düşünmüştüm,'' dedim ona sarılırken. Kollarım geniş omuzları yüzünden birbirine kavuşmuyordu. ''Evime geldim zaten.'' Gülümsedim. ''Benim yuvam sensin diyorsun yani,'' dedim cilveli bir tonda. ''Hayır,'' deyip arkasında kalan bungalov evi işaret etti. ''Burası benim evim.'' Kollarımı çözüp kaşımı sıvazladım. Buranın onu evi olması asla tahmin edeceğim bir şey değildi. Arkamı dönüp yere düşen tokamı aldım, bozulmuştum. ''Ben...'' dedim kaşlarımı çatarken. ''Bilmiyordum yani şeyi buranın senin evin olduğunu. İyi madem evine geldiysen içeri gir ben biraz gezeceğim.'' Ezilmemesi için büyük bir mücadele verdiğim lotus çiçeğini bankın üzerine dikkatlice koydum. Yaman'ın yüzüme baktığını görebiliyordum ama inatla ona bakmıyordum.

Arkamı döndüğümde uzaklaşamadan bileğimden yakaladı. ''Bozuldun mu bakayım sen?'' Önüme geçtiğinde yüzünde alaycı bir gülüş vardı. ''Son kullanma tarihim daha geçmedi,'' dedim. Yaman elini kafasının arkasına atına kol kası ortaya çıktı. ''Top fena çarpmış anlaşılan.'' Kafasını iki yana sallayıp ayıplar gibi cık cık sesi çıkarttı. Kollarımı bağlayıp öfkeyle yüzüne baktım. Eğleniyor olması hoşuma gitse dahi dalga geçmesine sebep değildi. Gölün üzerindeki iskeleye doğru yürümeye başladım. ''Güzelim bekle.'' Arkamı dönüp baktığımda adımlarını hızlandırdığını fark edince koştum. Adımları çoktan bana yetişmiş karnımdan yakalamıştı. Ayaklarım yerden kesilince, karnımın yanındaki kolları gıdıklanmama neden oldu.

''Senin olmadığın bir dünya bana ne yar olur ne de diyar.''

İçten söylediğine emin olduğum sözleri duraksamama neden oldu. Boşluğumdan faydalanıp kolunu dizlerimin arkasından geçirerek kucağına aldı ve iskelenin ucuna ilerleyip yere oturdu. Kollarımı boynuna dolayıp başımı köprücük kemiğine yasladım. Sormakla sormamak arasında gelip giderken dudaklarımı bir açıp bir kapatıyordum. ''Sorabilirsin güzelim,'' deyip çenesini başıma yasladı. ''Eğer korkuyorsan kalkabiliriz...'' Kafamı biraz arkaya atıp yüzüne bakınca gözlerimiz buluştu ve gülümsedi.  ''Ahu, bazı şeylerin değişmesi lazım artık. Balık sudan korksa ne yazar sonuçta suya muhtaç. Sen yanımda oldukça eskisi kadar korkmadığımı hissediyorum.''

Yıkık bir şehirden yeniden doğmuş, temellerini benimle atıyordu.

Sırtıma yerleştirdiği elini çekip cebine attı. Zarfın geldiği gün çıkarttığım yüzüğüm parmaklarının arasındaydı. Kelimeler susmuş, güneş bu ana şahitlik etmek istermiş gibi etrafı daha da çok ışıtıyordu. Gözlerime onay almak için baktı, baktı. Ne beni zorlayacak kadar istekli ne de yüzüğü parmağıma takmadan cebine geri koyacak kadar isteksizdi. Kararı tamamen bana bırakmıştı.

Sağ elimi boynundan çekip ona uzattım. Gülünce nadiren de olsa ortaya çıkan kaz ayakları iyice belirginleşti. Yüzük eski yerine kavuşup parmağımdaki yerini aldı. ''Bir daha çıkmaması dileğiyle,'' deyip alnımdan öptü. ''Beni aradığında zaten buraya mı geliyordun yoksa geri mi döndün?'' Saçlarını geriye atıp bakışları sakin olan gölde gezindi. ''Dün gelmemi istediğinde toplantıyı iptal edecektim ama uzun zamandır bugünü kovalıyorduk. Olabildiğince çabuk bitirip yola çıktım. Seni aradığım da buraya çok yaklaşmıştım zaten. Bir süre seni izledim, evimin önünde oturmuş etrafı izliyordun. Bir gün bu evin önünde sevdiğim kadını seyredeceğimi hiç düşünmezdim. Benim için unutulmaz bir görüntü oldu.'' İşaret parmağını saçlarının arasından kafasına bastırdı. ''Tam buraya kaydettim.''

''Tüm işlerini hızlıca halledip en güzel anıları hafızana kaydediyorsun, başka neler kaydettin anlatsana biraz. Şuan o kadar huzurluyum ki sabaha kadar seninle burada oturup sohbet edebilirim,'' dedim. Yaman dudağımın kenarını öpüp bir müddet orada oyalandı. Sakalları yüzüme batıyor olsa da aldırmadım.

''Bazı şeyleri hızlıca halletmem güzelim, yavaş ve tutkulu olanı makbuldür.''

Vereceğim nefes boğazımda takılı kalmıştı. ''Benimle uyuduğun ilk geceyi, bornozunun omuzlarından düştüğü o anı da aklıma kazıdım mesela. Her dakika o anı düşünmüyor değilim yani...'' Hırsla omzunu ısırınca seslice bir kahkaha attı. ''Utandırmadan duramıyorsun değil mi? Kuzey her fırsatta bunu başarıyor zaten.'' Ben de ona katılmıştım, şimdi ikimiz de gülüyorduk.  ''Sen benim için bir lütufsan Kuzey'in seni bu kadar çok sevmesi benim için bir velinimet. Ona bu kadar içtenlikle yaklaştığın için teşekkür ederim. Kıymet verdiklerime en az benim kadar sen de kıymet veriyorsun,'' dedi.

Parmağımı salaş olduğu için geniş yakalı tişörtünün açık bıraktığı teninde gezdirmeye başladım. Kumral teni güneşin altında oldukça hoş görünüyordu. ''Rica ederim, sevdiğim insanı tam, sevmediğim insanı ise sittin sene sevmem. Şanslısınız, ikiniz de.'' Yaman, tenine gelişi güzel bir şeyler yazdığım parmağımı tuttu. ''Bu gece burada kalmak ister misin?'' Sorusuyla önce ona sonra da arkamızdaki eve baktım. İçimi arsız bir heyecan kapladı. ''Sen vars-''

Önce gürültülü bir patlama sesi ve ardından suya bir ok gibi saplanan kurşunlar yüzünden güçlüce bir çığlık attım. Yaman anında üzerime kapanırken nereden geldiği belli olmadan yağan kurşunlara karşı bizi koruyacak herhangi bir şey yoktu. ''Ahu atla!'' Yaman'ın sözlerini telaşım yüzünden anlamayınca kolunu tutup bana odaklanmasını sağladım. ''Suya atla!'' Kafamı iki yana sallayıp itiraz ederken suya bir tane daha kurşun saplandı. ''Seni bırakamam!'' Elimi kafama siper edip iki büklüm olmuştum. Yaman elimi tutunca ikimiz birden suya atladık. Suyun altı oldukça bulanık olduğu için görüş alanım çok kısıtlıydı. Panikle Yaman'ı aramaya başladım. Elimden yakalayıp beni suyun üzerine çekti. İskelenin tam altına doğru yüzüp saklandık. Yaman öfkeyle küfürler savuruyordu. ''Ahu iyi misin? Sabret gideceğiz birazdan.'' Yüzüme yapışan saçlarımı geriye doğru çektim. ''Çocuklar! Onların yanına gitmeliyiz.'' Yaman elini suya sertçe vurdu. ''Sıçayım böyle hayatın ızdırabına.'' Silah sesleri kesilmiş, etraf eski sessizliğine kavuşmuştu. Yaman, iskelenin başladığı yere doğru yüzüp çalılıkları biraz araladı. ''Ahu, gel yavrum.'' Çamurlu suda ilerleyip Yaman'ın yanına ulaştım. ''Ben koş dediğimde hemen banka gidip ayağının altına sakladığım anahtarı al ve eve gir, kapıyı da iyice kilitle.''

Islak ellerini yüzümün iki yanına yerleştirdi. ''Sana bir şey olursa ben yaşayamam. Ahu... Koş!'' Gözleri etrafı tararken onu arkamda bıraktığım için yüreğim korku evi gibiydi. Çalıların bacaklarımı çizmesine aldırmadan var gücümle koşup bankı yerinden oynattım. Anahtarı aldıktan sonra lotusuma bir bakış atıp evin kapısına vardım. On iki yapraklısı bile uğur falan getirmemişti! Eve girdiğimde beni tozlu bir hava karşıladı. Eşyaların üzerine beyaz örtü serilmiş olmasına rağmen tozlanmasının önüne geçememişlerdi. Cama yaklaşıp perdeyi biraz açarak göle baktım. Görünürde kimse yoktu. Üzerime sinen pis koku yüzünden yüzümü buruşturdum. Üst kata doğru kıvrılan merdivenin basamağına oturdum.

Perdenin arkasından görünen karartıdan sonra hızla L koltuğun arkasına ilerleyip yere çömeldim.  Islak kıyafetlerim yüzünden mi yoksa korkudan mı titrediğimi kestiremiyordum. Kapı sertçe yumruklandı. ''Ahu benim aç kapıyı.'' Yaman'ın sessizce konuşmasından sonra tehlikenin hala geçmediğini anladım. Evin içi küçük olduğu için birkaç adımda kapıya varıp kilidi açtım. Yaman'da en az benim kadar ıslaktı ve kötü kokuyordu. Titrediğimi fark ettiğinde sağ kolunu belime sarıp sıkıca sarıldı. ''Çocuklar iyi merak etme, hedefte yalnızca biz vardık. Dönüş saatini erkene çekip onları yolladım.'' Ondan ayrılıp koltuğa ilerledim ve üzerindeki örtüyü kaldırdım. ''Böyle de oturamayız ki,'' deyip kıyafetlerime baktım. Yaman kapının karşısındaki şöminenin yanına yürüyüp yerdeki odunları kenara çekti. Ne yaptığını görebilmek için yanına ilerledim. İki tane siyah renkli silahın şarjörlerini kontrol ettikten sonra birini beline taktı.

''Yaman Bey, etraf temiz.'' Osman'ı sesinden tanımıştım. Yaman omzumu güven verircesine sıktıktan sonra diğer silahı koltuğun üzerine koyup kapıyı açtı. ''Olaysız bir günümüz geçmeyecek mi anasını satayım!'' Kuzey içeriye hızlı adımlarla girince gözleri beni buldu. ''Kurbağayı öpüp prense dönüşsün diye göle mi girdin bu ne hal?'' Ortamın gergin havasının değişmesi için Kuzey'in varlığı yetiyordu. Koltuk kirlenmesin diye ucuna oturup gülümsedim. ''Prense dönüştü baksana,'' deyip abisini gösterdim. ''He önceden yeşil ve sevimsiz bir kurbağaydım yani öyle mi?'' Yaman'ın komik tepkisi Osman'ın çok hoşuna gitmiş olacak ki sesli gülmemek için dudaklarını sıkıca bastırıyordu. Kendini sıktığı şişen yanaklarından belliydi, içine içine gülüyordu. ''Üzülme abicim, ben kutup ayısı sen kurbağa. Evde papağanımız da var. Ah, Lordu unutmayalım. Hayvanlar âlemi bizden sorulur.''

Yaman, Kuzey'e cevap vermeden Osman'a döndü. ''Ben olmasaydım ne olacaktı? Sen erken gelmeseydin bu işin sonu ne olurdu Osman söyle bana!'' Öfkeyle bağırınca olduğum yerde iyice sindim.  ''Ne sizin ne de yengenin buraya geleceğini kimse bilmiyordu. Piknik başka bir mekânda yapılacak diye haber yaydık. Sizin bile İstanbul dışına çıktığınızı bilen yoktu.'' Osman ciddiyetle konuşuyordu. ''Ama varmış,'' dedi Yaman gözlerini yumarken. Öfkeyle soluk alıp verdiği için burun kanatları hareket ediyordu. Kapının önünden çekilip pencerenin yanına geçti. Açık kapıdan dışarıya bakıyor, Yaman'la geçirdiğimiz mutlu dakikaları düşünüyordum.

Verandaya bir gölge düştüğünde midemde hissettiğim karıncalanma hissi bedenimi titretip geçti. Yanımda duran silahı alıp emniyetini açtım ve ateş ettim.

Çıkan sesten sonra Yaman elini belindeki silahına atsa da geç kalmıştı. Adamı elinde tuttuğu silahından vurmuştum. Silah gürültüyle yere düşünce tekrar almak için yeterli vakti bulamamıştı. Osman iki adımda dışarıya fırlayıp adamı ensesinden yakaladı. Bakışlarım elimdeki silaha takılı kaldı. Kullanmayalı uzun zaman olmuştu ama yıllar benden hiçbir şey götürmemiş gibiydi. Yine tam on ikiden isabet etmiştim. Yaman yanıma gelip elimdeki silahı aldı. ''Kuzey'i vuracaktı.'' Bakışlarım ellerinden başlayıp yüzünde son buldu. ''Bana temiz kıyafet bulur musun?'' Ayağa kalkıp Kuzeyin yanına ilerledim. Çakmak gözleri abisi gibi koyu bir tona bürünmüştü. Ölümü bu denli yakından hissettiği için miydi yoksa öfkeden mi bu haldeydi düşünecek kıvamda değildim. Silahı tutan elim karıncalanıyordu.

Arkamı dönüp hareket etmeyi unutan Yaman'a baktım. ''Kendini öldürmesin...'' Osman'ın sıkıca tuttuğu adamın kendini infaz etmesini istemiyordum, tekrar aynı sahneyi izlemeyi kaldıramazdım. ''Yenge,'' diye mırıldandı Kuzey. Yanıma geldi ve ellerimden tuttu. ''Teşekkür ederim.'' Elleri buz kesmişti. Başımı sallamakla yetindim, sözcükler dilime ulaşmadan içime akıyordu. Onun veya Yaman'ın yerde yatan cansız bedenini düşünmemek için konuşmak istemiyordum. Ellerimi dudaklarına yaklaştırıp kibarca öptü. ''Sana bir can borcum var.'' Başımı iki yana sallasam da gözümden düşen bir damla yaşa engel olamadım.  ''Sözlerin ruhu vardır Kuzey. Böyle söylersen aynı şeyi bu sefer ben yaşarım. Bana hiçbir borcun yok, abin ve benim yanımda ol yeter.'' Elimi yeni uzayan sakallarının üzerine koyup yüzünü sevdim.

Titreyen bacaklarıma inat üst kata çıkabilmiştim. Üzerimdeki ıslak tişörtü ve şortumu çıkartıp iç çamaşırlarımla yatağa girip üzerimi örttüm. Evin kapısı kapandıktan sonra sessizlik tüm eşyaların üzerine sindi. Islak kıyafetlerin birbirine sürtününce çıkan ses merdivenlerden yaklaşıp yatağın yanını buldu. Yatağın boş tarafı çöktükten sonra üzerime örttüğüm ince örtü bedenimden uzaklaştı. ''Sıcak suyu ayarladım, hadi gel.'' Yaman yataktan kalktıktan sonra iki kapılı dolabın önüne ilerleyip kapağını açtı. İçinden temiz tişört ve şort çıkartıp yatağın üzerine koydu. ''Sana biraz büyük olacak ama temizler en azından.''

İtiraz etmeden kalkıp Yaman'ın çıkarttığı havluyu alıp banyoya girdim. Suyun ısınmasını bekledikten sonra küçük küvete girip suyun başımdan aşağıya akmasına izin verdim. Yaman kapıyı çalmadan içeri girince akan suyun izin verdiği ölçüde gözlerimi açıp ona baktım. Ağladığımı kızardığına emin olduğum gözlerimden anlamış olmalıydı. Banyoya girdiğimde aynaya bakmaya imtina etmiştim. Küvete girip suyu kapattı. ''Ahu sen nasıl...'' Soruyu bana sorsa da cevabını kendi bulduğu yüzüne yayılan şaşkınlıktan belliydi.

''Daha önce eline silah bile almadığını ikimizde biliyoruz. O yüzden elinden bir kaza çıkmadan onu bana ver,'' dedi bana doğru adımlarken. Birkaç adım geri gidip sırtımı ada tezgâha yasladım. Bir yerden güç almam gerekiyordu, yoksa düşüp bayılmam an meselesiydi ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. ''Benim neyi bilip neyi bilmediğimden haberin bile yok,'' dedim silahın emniyet kilidini açarken.''

Parmağımı ıslanan göğsüne bastırdım. ''Hırs ve öfke insanın tam burasına yuva yapıyor. İntikam bu yuvanın temellerini öyle güçlü atıyor ki hiçbir fırtınanın bu yuvayı yıkmaya gücü yetmiyor. Yaşım küçüktü ama burama yerleşen nefret bana çok kötü şeyler yaptıracaktı,'' deyip göğsüne bastırdığım parmağımı çekip kendi kalbimin üzerine bastırdım. ''Atış kurslarına gittim. Poligondaki hedef benim gözümde her zaman babamdı. İlk gün bile tam on ikiden vurdum. Annemin gözünden akıttığı her bir gözyaşı için sıktım. Eğer kaybedecek bir şeylerim olmasaydı bir gün o hedef gerçekten babam olacaktı.''  Ellerimi yüzüme kapatıp nefes aldıktan sonra toparlanıp avucuma biraz şampuan döktüm.

''Bana bırak...'' Yaman avucuna döktüğü şampuanla saçlarımı yıkamaya başladı. Kollarımı çapraz bir şekilde önüme siper etmeyi yeni akıl edebilmiştim. ''Sana duyduğum saygı öyle büyük ki... Bugün sen beni kardeşimden koparmak isteyenlere cesaretinle engel oldun. Geç kalmadın, ben kalacaktım ama sen kalmadın.'' Alnını alnıma yaslayıp gözlerini sıkıca kapattı. Alt dudağını dişliyor acısını belli etmemeye çalışıyordu. Avucumdan akmayan şampuanı ıslanan saçlarına sürdüm. ''Hepimiz iyiyiz düşünme artık.'' Gözlerinin rengi ahşap rengindeki banyoda karanlığa ışık tutan bir fener gibiydi.  Islanınca düz bir hal alan bukleleriyle oynadım. Elleri belimden başlayıp göğüslerimin hemen altında son buldu. ''Bu bana çok fazla.'' Yumruğunu çok hızlı olmayacak şekilde fayansa vurduktan sonra saçlarını duruladı. Üzerine yapışan tişörtü çıkartmak yeni aklına geliyordu. Küvetin köşesinde yerini alan tişörte bakışları takılı kaldı. Hızlıca boynumdan tutup, dudaklarımı hoyratça öptü.

Kemiklerimi kırarcasına sarıldı. ''Aşağıda bekliyorum seni.'' Kendine verdiği sözüne bu kadar sadık kalmasına hayret ettim. Hızla banyodan çıkıp kapıyı çarparak kapattı. Fazla oyalanmadan banyodan çıkıp Yaman'ın verdiği kıyafetleri giydim. Şortu büyük gelince ipini sonuna kadar çekip bağladım. Aşağıya indiğimde Yaman'ı verandada buldum. Sadece bir şort giymiş elleri ceplerinde gölü seyrediyordu. Islak saçları dağınıktı, kendi gibi. ''Aldığı nefesi geri vereceğinin garantisi olmayan bir adamla hala evlenmek istiyor musun?'' Bana dönmeden konuşmuştu. ''Bu hayatta bir şeylerin garantisi olduğunu düşünüyor musun gerçekten?'' diye sordum tek kişilik sallanan sandalyeye otururken. Yaman başını sağa çevirip bana baktı. Sanki veda konuşması yaptıktan sonra sırra kadem basacak gibiydi.

Gün akşamüzerine dönmüş kızıl güneş gökyüzünde renk cümbüşü oluşturmuştu. Cebinden çıkarttığı sigarasını yakıp içmeye başladı. ''Eskiden bu kadar çok içmezdin.'' Duman yüzünden tek gözünü kısıp bana baktı. Sigarasından derin bir nefes çekince yanakları içe çöktü. Sigarasını bitirmeden söndürdükten sonra veranda merdiveninin yanındaki kül tablasına attı. ''Belki bir kurşun değil ama sigara öldürecek seni. Ne biliyorsun garantin var mı?'' Kollarımı bağlayıp arkama yaslanınca sandalye hafifçe sallanmaya başladı. ''Niyetin beni korkutup kaçırmaksa benim yerim güzel, sen gidebilirsin,'' dedim.  ''Fazla cesaretin sonu iyi olmaz. Deli saçması bu!''

''Asıl senin şuan yaptığın şey deli saçması. Aklını banyoda mı bıraktın sen?'' Ayağa kalkıp karşısına geçtim. ''Banyodayken kan beynime değil başka yere gidiy-'' Cümlesini bitirmeden karnına sıkıca yumruk attım. ''Ahlaksız!'' Arkamı döndüğümde saçlarım savrulup tekrar omuzlarımdaki yerini aldı. ''Eğer tekrar beni sensiz bırakmak gibi bir niyetin varsa hemen şimdi söyle çekip gideyim. Ne istediğini bile bilmeyen bir adamla geçirecek fazladan bir dakikam daha yok. Malum hiçbir şeyin garantisi yok, vaktimi gereksiz şeylere harcamama değmez.'' Yaman elini çenesine götürüp sakalını sıvazladı. ''Bahsettiğim şeyin bu olmadığını biliyorsun,'' dedi.

''Ölüm her an beni bulabilir yol yakınken dön dedin yanlış mıyım? Bahsettiğin şey tamda buydu şimdi lafı çevirme.'' Öfkem arttıkça ses tonumda yükseliyordu. ''Ne sen yanlışsın ne de ben. En güzel zamanlarında mezarımın başında ağlamak mı istiyorsun istediğin hayat bu mu gerçekten?'' Gözlerinde şimşekler çaktığını görebiliyordum. ''Seni bulduğumda da ölüm senin ensendeydi. O zaman aklın neredeydi? Beni ilk öptüğünde de hedefte sen vardın yok muydun konuşsana! Onca şey yaşadıktan sonra mı aklına geldi tüm bunlar? Çözüm olarak bana ayrılığı değil bu tehlikenin bitmesini sunabilirdin. Eğer sunmuş olsaydın ben her zaman olduğu gibi yine senin yanında olurdum.''

Kaşlarını çatıp sözlerimi idrak etmeye çalıştı. ''Artık yok musun?''

''Hiçbir şeyin garantisi yok ne de olsa!'' deyip içeriye girdim. Biz yukarıdayken gelen yemek poşetlerini açıp masanın üzerine yerleştirdim.  Yaman içeriye girse de onu umursamadan yemek yemeye devam ettim. Ufak bir plastik kabın içine konan haydariyi iştaha yedikten sonra dudağımın kenarında kalan yoğurdu dilimle yaladım. Ağzı bağlı poşeti açıp içindeki Antep fıstıklı çikolatayı önüme bıraktı. Tek kaşımı kaldırıp yüzüne baktım. ''Odanda sayısızca bu çikolatanın paketlerinden vardı. Seviyorsun diye aldırdım.'' Yemekten sonra minik bir parça da olsa dahi tatlı bir şeyler yemek istiyordum. Çikolata paketini açıp yemeye başladım. Yaman arkasına yaslanıp parmağıyla masanın üzerinde ritim tutuyordu. Elimdeki çikolatadan ufak bir parça kopartıp dudaklarının arasına yerleştirdim. ''Ye ye, kan beynine gitmeye başlar belki.''

Yediklerimizden kalanları salonla iç içe olan mutfağa bıraktım. Yukarı çıkarken Yaman'a baktığımda tek kolunu sandalyesinin arkasına atmış bir şekilde beni seyrettiğini gördüm. İfadesiz bir şekilde yüzüne baktıktan sonra yukarı çıkıp yatağa girdim. Hava sıcak olduğu için ensemdeki saçların terlediğini hissedince üzerimdeki örtüyü açtım. Kış hemen geri gelmeliydi. Tıka basa yemek yediğim için uyku bastırmıştı. Uyuyup bugün yaşadıklarımı kısa bir süre de olsa unutmak istiyordum. Yaman'ın dışarıda birisiyle konuştuğunu duysam da zihnim dikkat kesilemeyecek kadar doluydu. Kaşımı sıvazlayarak uykuya dalmak üzereydim.

Kuzey'in yüzü Yaman'ın yüzüne karışıyor, gözleri siyah bir renge bulanıyordu. Sol elimden Kuzey tutarken sağ elimden ise Yaman tutuyordu. Ağaçlar köklerinden kopmuş etrafımızda dönerken rüzgâr yerdeki toprağı havaya kaldırıp oradan oraya savuruyordu. İki kardeş bana sırtını dönerek beni arkalarına sakladılar. Onlar sayesinde ne rüzgârdan etkileniyordum ne de etrafı kaplayan topraklardan nasibimi alabiliyordum. Kendilerini bana siper etmişlerdi. Mavi gökyüzü kara bulutlarla kaplanınca kulakları sağır eden bir şimşek çaktı ve etrafımızda kökleriyle birlikte dönen ağaçlar hızlandıkça hızlandı. Karnıma sarılan kollar ile panikle gözlerimi açtım. ''Geçti...'' Yaman burnunu sırtıma yaslamış ninni söylermiş gibi sakin bir tonda konuşuyordu. ''İsmimizi sayıklıyordun ikimiz de iyiyiz güzelim.''

Ona döndüğümde gözlerinin siyah olmaması için dua ettim. Şükür, mavinin en sevdiğim tonuna geri dönmüştü. ''Kaşın kanıyor.'' Elimi kaşıma değdirdiğimde sızladığını hissettim. Uyurken bile nasibini alıyordu. ''Çok üzerine gittim yine değil mi?'' Bacağımın üzerine koyduğu eliyle ben yanındayım, rüyadan uyandın artık hissini veriyordu.  ''Korkunu anlayabiliyorum,'' dedim kuruyan dudaklarımı ıslatırken. ''Ama ben artık birilerini anlamaktan yoruldum. Başkasının yerine kendimi koyup kendi hislerimin farkına varılmamasından usandım. Ben korkmuyor muyum sanıyorsun? Ama sen yanımdayken o korkular gün yüzüne çıkmıyor, varlığın yetiyor. Söylesene, sahi yine ayrı kalarak mı beni bu tehlikelerden korumak istiyorsun?''

''Asla,'' dedi kaşlarını çatarak. ''Ben sadece benim gördüğüm gerçekleri senin de görmeni istedim. Bana gülmediğin, benimle küs olduğun zamanlar bir şeyler eksik kalıyor sanki.'' Kuruyan dudaklarım için yatağın yanındaki şişeye baktığımda boş olduğunu gördüm. Kafamı yastıktan kaldırıp Yaman'ın tarafına baktım. Yukarı gelirken yeni doldurmuş olmalıydı, bardak yeni yıkanmış gibi dışı hala ıslaktı. Yaman'ın üzerine doğru uzanıp bardağı alıp tek nefeste suyu içtim. Dirseğim Yaman'ın göğüs kafesine baskı yapsa da sesini çıkartmıyor yalnızca yüzüme bakıyordu. ''Ahu...'' Bardağı yerine koyup yüzüne baktım. Hala rüyanın etkisinde olduğum için özellikle gözlerine bakmıyordum. ''Rüyanda ne gördün anlatmak ister misin?'' Kafamı iki yana salladım. ''Kâbustu, anlatırsam gerçek olur o yüzden bende kalması en iyisi.'' Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırınca geri çekilip yatağa yattım.

''Ne istediğini bile bilmeyen bir adamla geçirecek fazladan bir dakikam daha yok dedin ya,'' dedi kolunu başının altına yaslarken. ''Ne istediğimden hiç bu kadar emin olmamıştım.'' Devamında ne söyleyeceğini beklerken nedensizce heyecanlanmıştım. Kötü bir şey duymamak için dua etmeye başladım. ''Seninle bir dakika bile ayrı kalmadan, ömrümün sonuna kadar seninle olmayı istiyorum. Savaşacaksan birlikte, sevişeceksek birlikte... Hiçbir şeyin garantisi yok haklısın ama her ne olursa olsun ucunda ölüm olmadığı sürece senden ayrılmayacağımın garantisi var. Bu gece her şey bir sona bağlanacak.'' Kalbim hızla çarparken pür dikkat söyleyeceklerinin devamını bekliyordum. Sağ elimin yüzük parmağına taktığı yüzüğümü çıkartıp sol elime taktı.

''Bu gece Ahu Beyoğlu olacaksın.''



Selamlar herkese, şükür kavuşturana. 2021'in son günleri nasıl geçiyor? :)

Bölümü beğendiniz mi?

Oy ve yorum sınırlaması koyma taraftarı değilim fakat oy ve yorumlarınızı bekliyorum ☺️

Sevgiler,

Betül. 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

111K 3.4K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
2.6M 82.4K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
1.1M 15K 37
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...