Bizim Mucizemiz

By mucizeseverbiri

92.2K 6.2K 3K

İstediği hikayeyi, olayı, repliği, naifliği, farkındalığı, kısaca eski dizisini göremeyen MD fandom! Bu kitap... More

TANITIM
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
BİLGİLENDİRME

22.BÖLÜM

2K 200 77
By mucizeseverbiri


👉🏻 Keyifli okumalar MD ailesi! 🌸

👉🏻 İlk sahnemize yukarıdaki müzikle başlayabilirsiniz. "In Another World-Aytekin Ataş"

"Ali! Sana mükemmel bir tost hazırladım hazır mısın?"

Ali çok geçmeden salondan cevap verdi.

"Kokusu bile geldi Nazlı çabuk gel çabuk!"

Nazlı mutfaktan üzerinde iki tabak tost bulunan tepsi ile çıktığında, sabahın tüm enerjisini iliklerine kadar yaşıyordu. Güneş sanki bugün onun için doğmuş, kuşlar bile onun sesini duyarak cıvıldıyordu. Yüzündeki kocaman gülümseme de cabasıydı. 

Salona girdiğinde Ali tüm perdeleri kenara itmiş, güneşin ilk ışıklarını evin içine misafir ediyordu. Bacağındaki ve kolundaki alçılar tamamen çıkmıştı. Nazlı'nın ayak seslerini duymasıyla pencerenin önünde arkasını döndü.

"Gel gel şuraya koy."

Nazlı elindekileri diğer kahvaltılıkların da olduğu masanın üzerine koydu ve göz gezdirdi.

"Eksik bir şey yok gibi."

Ali gülümsedi ve Nazlı'nın yanına ilerledi. Sandalyesini kendine doğru hafifçe çekti ve eliyle buyur yaptı. 

"Buyurun Nazlı Hanım."

Nazlı utangaç bir tebessümü dudaklarında yeşertti ve sandalyeye usulca oturdu. 

"Teşekkür ederim Ali Bey."

Ali geri çekildi. 

"Ne demek."

Kendisi de karşısındaki sandalyeye kurulurken Nazlı dudaklarını yaladı. 

"Ay bir de şimdi şöyle sulu sulu bir portakal suyu olacaktı. Tatlımsı ekşimsi..."

Ali kaşlarını havaya kaldırdı. 

"O zaman doğruca markete gidiyordum."

Ali henüz yeni oturduğu yerden kalktı, masanın yanından geçti ve ilerlemeye başladı. Nazlı anında ayaklandı.

"Yok Ali dur saçmalama ne gerek var şimdi, sonra içeriz onu da."

Ali Nazlı'ya döndü. 

"Benim Nazlı'm yanımda portakal suyu isteyecek ve ben de öylece kahvaltımı yapacağım öyle mi? Olmaz, olmaz... Ben hemen şimdi hızlıca alıp geleceğim tamam mı? Bekle sen, bekle..."

Nazlı hafifçe gülümsedi.

"E peki madem, zaten bir şeyi aklına koydun mu yapıyorsun o yüzden hiç ikna etmeye çalışmayacağım. Çabuk gel ama tostlar soğuyacak bak."

Ali başını salladı ve birkaç dakika sonra gülümseyerek evden çıktı. Nazlı arkasını döndü ve bakışlarını önündeki camdan dışarıya çevirdi. Hava o kadar güzeldi ki, bu tazeliği kaçırmak istemedi. Pencereye yaklaştı ve sonuna kadar açtı. 

Serin ve bir o kadar yumuşak olan havayı gözlerini kapayarak ciğerlerine çekti. Ellerini birbirine kenetledi ve kalbinin üzerine dayayarak kendi kendine gülümsedi.

"Allah'ım sana şükürler olsun."

Güneşin sıcaklığı tüm bedenini ısıtırken, ılık ılık esen rüzgar ise saçlarını dağıtıyordu. O an sanki dünyadaki tüm güzellikler Nazlı'nın üzerindeydi. Hayatının en mutlu sabahını, dünyadaki en sevdiği insanla beraber yaşıyordu...

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "Overcome-Joseph O'Brien"

Tam o sırada kulaklarına ilişen sesle, Nazlı'nın yüzündeki gülümseme usulca söndü. Keskin bir fren sesi asfaltta bağırırken Nazlı ürkekçe gözlerini açtı ama aşağıya bakmadı. Bakamadı... Gözleri yüksek sesle birlikte anında havalanan kuşlara kayarken, ardından gelen büyük bir bulutun güneşi kapatması bir olmuştu. Nazlı bir anda üşüdüğünü hissetti. Dışarıya verdiği nefes havada beyaz bir duman oluştururken ellerini ayırdı ve iki yanına halsizce saldı. 

Başı oldukça yavaş ve korkak bir şekilde sesin geldiği yöne döndü. Donuk bakışları karşılaştığı manzarayla hızlıca gözyaşlarına ev sahipliği yaparken, kendi kendine fısıldadı. 

"Bir daha olmaz... hayır... hayır..."

Yayından çıkan ok misali anında yerinden fırladı ve nasıl olduğunu bilemeden kendini dışarıya attı. Merdivenleri duvara çarpa çarpa inerken, kalbi ani sızılarla baş etmeye çalışıyordu. Elleri ve ayakları buz tutmuş vaziyetteydi. Nefes almanın ne demek olduğunu bile unutmuştu. 

Koşar adımlarla apartmandan çıktığında karşısında gördüğü kişiyle anında durakladı. Şaşkın gözleri öylece önünde duran sevgilisinde gezindi. Konuştuğunda sesi tıpkı bir mağaradaymışçasına yankılandı. 

"Ali?"

Ali'nin yüzünde acıdan başka hiçbir şey yoktu. Hayal kırıklığı yüreğinin en derininden başlayarak tüm bedenini yakıyordu. 

"Nazlı?"

Nazlı ne olduğunu anlamlandıramadı. Bakışları usulca Ali'nin arkasına kaydı ve gördüğü manzara kafasını daha da karıştırdı. Ali'nin kana bulanmış hissiz bedeni, çevresindeki kalabalığın ortasında öylece yatarken kaşlarını çattı. Bir kez daha Ali'ye baktı. 

"Ne oluyor?"

Ali arkasına baktı. Yerde yatan kendisini gördüğünde elini kalbinin üzerine dayadı. 

"Şimdi anladım Nazlı. Kalbimin neden acıdığını şimdi anladım..."

Gözyaşları yanaklarını ıslatırken bakışlarını yeniden Nazlı'sına çevirdi. 

"Meğer ben kendi kurduğum bir hayalde yaşıyormuşum. Her şeyden habersiz, kendi inandığım, bildiğim şeylerle buramı avutuyormuşum..."

Nazlı başını iki yana salladı. 

"Ali bak beni dinle-"

Ali sesinin titremesine engel olamadan konuşmaya devam etti.

"Neden söylemedin bana?"

Nazlı'nın dudakları arasından bir hıçkırık firar etti ve yankılandı.

"İstedim, hem de çok istedim... ama olmadı."

Ali gülümsedi.

"Senin suçun değil... Nazlı ben mutluluğu o kadar özledim ki, yalan da olsa bu hayalden çıkmak istemiyorum... Gerçekleri görmek istemiyorum, yeniden yaşamak istemiyorum..."

Nazlı yutkundu ve kaşlarını çatarak Ali'ye baktı. 

"Ne demek o?"

Ali elini kalbinden indirdi ve arkasını döndü. Yerde yatan bedeninin yanına vardı ve eğildi. Nazlı korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. Elini ona doğru uzattı ve adımını ileri atmaya çalıştı.

"Ali! Ali hayır! Hayır!"

Ali usulca yere oturdu ve son kez Nazlı'sına bakarak gülümsedi.

"Üzülme Nazlı. Cennette abime senden çok bahsedeceğim."

"Ali bırakma beni! Ali beni bırakma lütfen Ali! Ali!!!"

Nazlı olduğu yerde kendini hırpalarken, Ali gözlerinin önünde bedeninin yanına uzandı. Gökte uçuşan kuşlara son kez baktı ve karanlığın kollarına atıldı.

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "Deep Sea Myteries-Simon Rushby, Andrew Ernest, Nicholas Hill"

"ALİ!"

Nazlı aniden gözlerini oldukça siyah bir ortama açtı. Eş zamanlı olarak yattığı yerden doğrulurken, sanki uzun süredir alamadığı sert bir nefesi ciğerlerine çekti. Kalbi delicesine atarken, şakaklarından süzülen terler kaküllerini ıslatmıştı. 

Kesik kesik aldığı hava ciğerlerine yetmiyordu. Hızlıca üzerindeki battaniyeyi kenara attı ve oturduğu yerden kalktı. Gecenin kaçı olduğundan bihaber vaziyette pencereye yöneldi. Perdenin hepsini hızlıca kenara attı ve pencereyi sonuna kadar açtı. Tenini sızlatan soğuk anında içeriye nüfuz ederken Nazlı başını aşağıya sarkıttı. 

Tırnaklarını istemsizce avuçlarına geçirirken korku dolu bakışları ıssız sokakta gezdi. En ufak bir hareketlilik ya da sesin bulunmadığı karanlık sokağa yalnızca lambalar hafif bir loşluk veriyordu. 

Nazlı hala kabus gördüğüne inanamazken soğuk havayı içine çekti ve sakinleşmeye çalıştı. 

"Nazlı sakin ol, sakin ol sadece rüyaydı sakin ol... sakin..."

Gözlerini kısa bir süreliğine kapattı ve geri açtığında son bir kez yola baktı. En sonunda kendini inandırdı ve pencereyi çok bekletmeden geri kapatarak geriye çekildi. Elini kalbinin üzerine dayadı.

"Geçti, geçti..."

Arkasını döndü ve Ali'nin odasının kapısına baktı. Hiç düşünmeden kanepenin üzerindeki battaniyeyi ve yastığı eline aldı. Sadece dışarıdan gelen ışıkla önünü görebileceği kadar aydınlık olan odanın içinde hızlıca ilerledi ve kapının önüne vardı. 

Korkunun tesiri olan boğazındaki yumruyu yutkunarak geçiştirmeye çalıştı ve kapıyı çok yavaş bir şekilde açtı. Sessiz olmaya gayret göstererek içeriye girdi ve kapıyı tam örtmeden hafif aralık bıraktı. 

Parmak uçlarında ilerledi ve yatağın yanına geçerek duraksadı. Bulunduğu yerden öylece huzurla uyuyan Ali'sine baktı. Küçük pencereden sızan ayın ışığı yüzünü aydınlatıyordu. 

Kabusu aklına gelen Nazlı gözlerini kapadı ve bir damla gözyaşı istemsizce süzülürken yumruklarını sıktı. Kendi kendine fısıldadı. 

"Ali iyi Nazlı, Ali gayet iyi..."

Gözlerini çok geçmeden tekrar açtı ve Ali'nin sol tarafında kalan küçük boşluğa yastığını sığdırmaya çalıştı. Yastığın bir kısmı yatağın dışında kalsa da umursamadı ve çok dikkatli bir şekilde o küçük boşluğa uzandı. Uyandırmamaya gayret göstererek battaniyeyi de üzerine örttü. Dizlerini kendine çekti ve bedenini biraz daha ufalttı.

Gözleri Ali'nin yüzünde ve saçlarında gezerken elini usulca kaldırdı. Siyah bukleleri oldukça yumuşak bir şekilde okşarken derin bir nefes aldı. Sessizce fısıldadı. 

"Keşke seni her şeyden koruyabilsem... keşke zamanı geri alabilsem..."

Ali hafifçe yattığı yerde kıpırdayınca Nazlı hemen elini geri çekti ve gözlerini kapadı. Ali gözlerini usulca açtı ve başını yana çevirdi. Nazlı'yı dibinde görmesiyle şaşkınlıktan geriye bile çekilemeden nefesini tuttu. Kaşlarını çatarken sessizce konuştu.

"Nazlı?"

Nazlı gözlerini açmadan cevap verdi.

"Ali biraz böyle kalabilir miyiz? Şu an çok ihtiyacım var lütfen..."

Ali ne olduğunu anlayamamıştı. Yavaşça kendini geriye çekti. 

"Nazlı ben-"

Nazlı'nın yanağından söz dinlemeyen bir damla daha süzülürken Ali yutkundu. Nazlı titreyen sesine engel olmaya çalıştı.

"Ali lütfen... lütfen sadece birkaç dakika... lütfen."

Ali nasıl davranacağını bilememişti. Boştaki elini biraz rahatsız olarak sıktı. Hastanede de birlikte uyumuşlardı ama bu farklıydı. İlk defa kendi yatağında kendisinden başka birisi ona bu denli yakın uyuyordu. Afallamıştı.

Ancak bir süre boyunca gözlerini Nazlı'sının yüzünde gezdirdi ve gezdirdikçe, akan zaman içindeki huzursuzluğu da beraberinde alıp götürdü. Başta tedirgin olsa da melekler gibi uyuyan Nazlı'nın nefes alışverişlerini duydukça, yüreği aksine şaşırtıcı derecede rahatlıyordu. Ali Nazlı'ya, Nazlı da Ali'ye çok iyi geliyordu.

Gerginlikle sıktığı elini, ilerleyen her saniyeyle birlikte rahatlayarak açtı. Yeniden huzuru bulup kendini uykunun derin kollarına bırakan Nazlı'yı, mahmur gözleriyle izledi. Elini kaldırdı ve omzuna dökülen saçının ucunu narince okşadı. Saçları ipek gibi parmaklarının arasından kayıp giderken, Ali gülümsedi ve daha fazla açık tutamadığı gözlerini yeniden kapattı. 

Birkaç dakika sonra eli ikisinin başının arasına, yastığın üzerine düştüğünde Nazlı'nın eliyle hafif bir temas haline girmişti. Pencereden üzerlerini örten ay ışığı, gecenin sessizliğinde onların aşkına tanıklık eden tek şeydi...

*********

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "At Least-Aytekin Ataş"

6 GÜN SONRA

Ali ve Nazlı hastanenin girişinde duraksadılar. İkisinin de gözleri bir süre binanın etrafında gezindi. Ali'nin elleri günler sonra rahat bir şekilde birbirine dolanmış haldeydi. Alçıları dün çıkmıştı ve bugün de hastanede ilk gününü geçirecekti. İçinde buraya ilk geldiği günkü gibi bir heyecan hakimdi sanki.

Nazlı derin bir nefes aldı ve gülümseyerek başını Ali'ye çevirdi.

"Eee hazır mısın bakalım?"

Ali başını indirdi ve bakışlarını bir süre etrafta gezdirdikten sonra sevgilisine baktı. Yüzüne aynı şekilde bir tebessüm yerleştirdi ve başını salladı.

"Hazırım, gidelim."

Nazlı montunun cebindeki elini çıkardı ve keyifle Ali'sine uzattı. Ali Nazlı'nın eline baktı ve aynı keyifle, uzattığı elini usulca kavradı. Parmakları birbirine kenetlenen ellerini indirdiler ve kapıya doğru ilerlemeye başladılar. 

İçeriye girdiklerinde ilk defa el ele olmaları Ali'yi biraz heyecanlandırmıştı. Sanki etraftaki herkes onlara bakıyor gibiydi. Tedirginlikle bakışlarını kaçırdığında Nazlı durumu anlayarak rahatlatmak amacıyla gülümsedi. Hafifçe Ali'nin kulağına doğru eğildi.

"Merak etme sevgilim, hiç kimse bize bakmıyor rahat olabilirsin."

Ali dudaklarını masumca kıvırdı.

"İlk defa böyle giriyoruz ya... biraz heyecanlandım."

Nazlı fısıldadı.

"Aramızda kalsın ben de biraz heyecanlıyım."

Beraber asansöre vardıklarında Nazlı tuşa bastı ve beklemeye başladılar. Nazlı'nın gözleri sürekli utançla ellerine kayıyordu. O an aklına daha önce bunu yapamadıkları için üzüldüğü geldiğinde derin bir nefes aldı. Geride kalmıştı, hepsi geride kalmıştı...

Asansör geldi ve kapılar açıldı. Birlikte içeriye girdiler ve asistan odasının bulunduğu kata bastılar. Ali aklına gelen şeyle Nazlı'ya döndü.

"Nazlı sürpriz falan yapmadılar değil mi? Yapmazlar yani, yapmasınlar gerek yok, hiç gerek yok."

Nazlı başını iki yana salladı. 

"Bilmem konuşmadık hiç. Ama merak etme yaparlarsa da ufak bir şey olur, hem ben yanındayım rahat ol tamam mı?"

Ali sıkıntıyla önüne döndü ve bir süre sonra açılan kapıdan çıktıklarında lafını devam ettirdi.

"Bak eğer yüzüme bir şeyler falan patlatırlarsa ya da bağırırlarsa ben kaçarım. Seni arkada bırakmış gibi olacağım ama şimdiden özür dilerim Nazlı."

Nazlı ufak bir kahkaha attı. 

"Aliii, bir sakin ol düğün sürprizi yapacak değiller ya. Hem zaten daha yapıp yapmadıklarını bile bilmiyoruz gidince görürüz."

Ali dudağının kenarını gerginlikle yukarı kıvırdı.

"Sorun da o ya zaten."

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "Mocking Bird-Aytekin Ataş"

Birkaç dakika sonra asistan odasının önüne vardıklarında Nazlı derin bir nefes aldı ve Ali'ye döndü.

"Giriyoruz."

Ali başını salladı.

"Girelim."

Nazlı boştaki eliyle kapıyı yavaşça açtı. Ali anında istemsiz bir şekilde gözlerini kıstı ve sağ elini havaya kaldırarak yüzüne siper etti.

"Bitti mi?"

Odadaki herkes garip bakışlarla Ali'ye bakarken Ali bir süre sonra oluşan sessizliğin farkına vararak elini indirdi ve gözlerini kıyısından açtı. 

Ferman, Demir, Açelya, Gülin, Adil Hoca, Selvi, Beliz ve hatta Tanju bile odanın içindeydiler ve Ali'yi anlamaya çalışıyorlardı. Bir tek Doruk yoktu.

Ferman'ın kaşları çatıktı ama bir yandan da bıyık altından gülümsüyordu.

"Ne bitti mi Ali?"

Ali etrafına bakındı ve kaşlarını kaldırdı. 

"Sürpriz yok."

Sonra Nazlı'ya döndü.

"Sürpriz yokmuş."

Nazlı güldü. 

"E ben demiştim sana. Hemen stres yapıyorsun."

Ali yeniden önüne döndüğünde çok geçmeden arkasından gelen sesle yerinde sıçradı.

"Şşt kara şimşek bir baksana."

Arkasını döndüğü an Doruk hızlıca bir tane parti şapkasını Ali'nin başına geçirdi. Ve hemen ardından büyük bir gürültü koptu.

"HOŞ GELDİN!"

Ali şaşkın bakışlarla sesin geldiği yöne döndüğünde, Tanju hariç hepsinin başında birer şapka ve ellerinde balonlar gördü. Hepsi de ellerindeki balonları yere attılar ve büyük bir alkış tufanı koptu.

Ali nefesini tutmuş vaziyette olanları izlerken gözleri araba farı görmüş tavşan misali açılmışlardı. Nazlı'nın elini dahi bırakmayı unuttu ve olduğu yerde dönerek onunla beraber kapıya yöneldi. Doruk anında önüne geçti ve kolunu kaldırdı.

"Ama daha yeni geldin be cefam bırakmam valla."

Nazlı güldü.

"Ali tamam bak geçti gitti. Bu kadardı, başka sürpriz yok gel hadi, gel."

Elini hafifçe çekiştirdi. Ali usulca arkasını döndü. Açelya ellerini çenesinin altında birleştirdi.

"Ama Ali'cim o kadar süredir aramızda yoktun böyle ufak bir sürpriz yapmayalım mı?"

Demir onayladı.

"Aynen abi ya, vallahi çok özledik seni."

Ali, Adil Hoca'ya döndü.

"Hocam siz de mi?"

Adil Hoca güldü.

"Haklılar ama çocuk. Bu kutlanmayı hak eden bir olay. Hem bak çok bir organizasyon da yapmadık, çocuklara kalsa ohooo."

Selvi gülümsedi.

"Genç onlar Adil'cim normal."

Beliz bir adım ileri çıktı.

"Aramıza tekrardan hoş geldin Ali."

Ferman da kardeşine doğru ilerledi ve elini kaldırarak saçlarını karıştırdı. 

"İyi ki geldin abicim."

Tanju bile o an oldukça samimiydi. Sıcak bir tebessümü dudaklarında misafir etti.

"Hoş geldin oğlum."

Ali yavaş yavaş kendine geldi ve o da mutluluğunu gizleyemeyerek gülümsedi.

"Teşekkür ederim, hoş buldum."

Açelya ellerini birbirine çırptı. 

"O zaman sıra pastada. Gülin bana yardımcı olur musun herkese ayıralım."

Gülin başını salladı.

"Tabii tabii."

Açelya Demir'e döndü.

"Demir siz de Doruk'la çatal ve meyve sularını ayarlayın."

Herkes hızlıca organize olup işleri halletmeye başlarken Ferman'ın sımsıcak bakışları yanındaki Ali'yi buldu. 

"İyi misin?"

Ali derin bir nefes aldı ve başını salladı.

"Sanırım..."

Ferman dayanamadı ve dişlerini göstererek güldü. O sırada Açelya da yanındaki Gülin'le uzaktan Nazlı'ya bakıyordu. 

"Ellere bak ellere."

Gülin gülerek mırıldandı. 

"Hmm gördüm gördüm."

"Nazlı'ya kalsa iki güne evlenecek nasıl tutmuş çocuğun elini."

Nazlı bakışlarını etrafta gezdirdi ve kızlara gelince duraksadı. Açelya ve Gülin gözleriyle ellerini işaret ettiğinde Nazlı kaşlarını çattı ve başını iki yana salladı. 

Gülin parmağını ellerine uzattı ve sinsi bir şekilde güldü. Nazlı utançla Gülin'in işaret ettiği yere baktıktan sonra bakışlarını kaçırdı. Dudaklarını sessizce kıpırdattı.

"Ne?"

Açelya parmağına yüzük geçiriyormuş gibi yaptığında Nazlı kaşlarını havaya kaldırdı ve odağını daha fazla onlarda tutmadan sevgilisine döndü.

"Sen otur istersen ben de kızlara yardımcı olayım."

Ali başını salladı ve elini çekti. Sırtındaki çantayı çıkartıp koltuğun kenarına koyduktan sonra Adil Hoca'nın yanına oturdu. Ferman da diğer koltuğun boş bulduğu yerine kurulduğunda çok geçmeden Beliz ve Tanju da yerlerini bulmuşlardı. Adil Hoca'nın yanında bulunan Selvi, Ali'ye döndü.

"Nasılsın Ali'cim toparladın mı?"

Ali ellerini kucağında kavuşturdu ve başını salladı. 

"Evet Selvi hemşire gayet iyiyim teşekkürler. Sen nasılsın?"

Selvi gülümsedi.

"Ben de iyiyim sağ ol."

Ferman konuşmaya dahil oldu.

"Yine de iyiyim diye her yere koşturmak yok Ali. Ağırdan al, kendini hemen ilk günlerden zorlama. Gözüm üzerinde ona göre."

Adil Hoca Ferman'ı onayladı.

"Ferman Hocan haklı. Bir aydır komadaydın sonuçta az değil ve bayağıdır da hareketsizsin. Yüklenme kendine bir anda."

Ali derin bir nefes aldı.

"Çalışırım."

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "Walking In The Rain-Aytekin Ataş"

Gözlerini etrafta gezdirdi. Aklına gelen şeyle bakışlarını Tanju'ya yöneltti.

"Kıvılcım Hanım nerede? Ben burada kalırken de görememiştim. Bir yere mi gitti acaba?"

Karşı masada hengame olduğu için Ali'nin sorusunu arkadaşları duymamıştı. Tanju soruyla beraber öylece kalırken hepsinin bakışları Ali'yi buldu. Ferman başını önüne eğdi ve sonra Adil Hoca'ya döndü. Adil Hoca da en az kendisi kadar şaşkınlık ve hüzün içerisindeydi. Ne diyeceğini bilemiyordu dili tutulmuştu. 

Tanju sertçe yutkundu ve kısa bir süreliğine Adil Hoca'ya baktı. Adil Hoca çaktırmadan başını iki yana salladı. Tanju yeniden Ali'ye döndü ve titreyen sesine engel olmaya çalışarak cevap verdi.

"Kıvılcım, yurt dışında bir... seminere gitti Ali. Sen komadayken..."

Ali başını salladı.

"Öyle mi? Ne zaman gelir peki? Ona sormam gereken bazı şeyler var da çünkü."

Beliz'in gözleri dolmuştu ama yine de gülerek cevap vermeye çalıştı.

"Bir aya kadar gelir sanırım. İşi uzun biraz."

Ali derin bir nefes aldı.

"Anladım. Umarım çabuk döner..."

Herkes donuk bir halde birbirine bakarken Tanju dayanamadı ve ayağa kalktı. 

"Benim birkaç işim var. Burada kalınca unuttum aklıma geldi şimdi. Size iyi eğlenceler..."

Ali'ye döndü.

"Yeniden hoş geldin Ali. Dikkat et kendine."

Odadan çıktığında Açelya omuzlarını kaldırıp indirdi ve kızlara baktı.

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "Daylight-Aytekin Ataş"

"Adam hiç değişmiyor."

Nazlı kolunu dürttü.

"Açi..."

"Ne?"

Gülin güldü.

"Nazlı sen onu bunu bırak da söyle bakalım. Neler yaptınız Ali'yle?"

Açelya başını salladı.

"Farkındaysan hiç alışabildiniz mi diye sormuyoruz çünkü her şey belli zaten maşallah maşallah."

Nazlı utanarak bakışlarını kaçırdı ve önündeki pasta dilimini tabağa koydu. 

"Yani işte şundan bundan, yaptık bir şeyler. Vallahi zamanın nasıl geçtiğini anlamadım."

Gülin mırıldandı.

"Hmm belli belli ışık hızıyla geçmiş zaman. Baksana hastaneye el ele gelmeler, bakışmalar... siz bayağı ilerletmişsiniz bu işi ha."

Nazlı dudağını hafifçe yana kıvırdı. 

"Ben bile inanamıyorum hala aynı evde kaldığımıza. Hayal gibi ve birisi beni uyandıracak diye korkuyorum."

Açelya bir anda Nazlı'nın koluna sertçe çimdik attı. Nazlı kaşlarını çattı.

"Ah! Ne yapıyorsun Açi?"

"E dedin ya hayal gibi diye, uyuma diye uyandırdım işte. Gözlerini aç gözlerini, gerçek hayattasın ve Ali'yle aynı evde kalıyorsun. Ali'yle!"

Nazlı dudaklarını birbirine bastırdı. 

"Ay kalıyorum değil mi?"

Gülin parmaklarıyla saydı. 

"Yani yaklaşık 7 gün oldu evet."

Nazlı geri işine döndüğünde yanakları da sevinçten kızarmıştı. Gerçekten bir haftadır birlikteydiler ve harika zaman geçirmişlerdi. Ciddi anlamda hiç bir hafta gibi değildi, sanki üzerinden daha saatler geçmişti. 

Bakışlarını Ali'ye kaydırdı. Tam o sırada Ali'nin bakışları da onun gözlerini bulmuştu. İkisi de liseli aşıklar gibi bakışıp utandıklarında bunu fark eden Demir, Açelya'nın yanına yaklaştı. Fısıltıyla konuştu.

"Bunlar ne iş?"

Doruk da konuşmaya dahil olarak masanın üzerinden eğildi.  

"Hastanemizin aşk kuşları döndü. Yakında öter dururlar, evde kaçamıyordum bari burada kaçabilseydim iyiydi. Etrafımda sevgi pıtırcığı görmeye dayanamıyorum artık kusasım geliyor."

Açelya dilini çıkardığında Demir de gözlerini kıstı. 

"Abicim sen sapsan biz ne yapalım? Allah Allah, kendi evimde aşkımı yaşayamayacak mıyım ya?"

Doruk son bardağı da doldurduğunda Demir de eş zamanlı son çatalı tabağa yerleştirmişti. 

"Saplığımla mutlu ve gururluyum. Beraber bir ömür takılmayı düşünüyoruz."

Demir öylesine başını salladı.

"He he aynen kardeşim. İki vakte kız bulmazsan adım da Demir değil, bak buraya yazıyorum."

Doruk kaşlarını kaldırdı. 

"Bak seeen, sonra bir lakap takarım sana vallahi ismini cismini unuturum. Etrafımdakilere de unuttururum. Benim adım Demir, benim adım Demir diye gezinmek zorunda kalırsın ortada."

Demir güldü.

"Yerse..."

Açelya ofladı.

"Ay tamam of evde zaten kafa kalmıyor sizin çekişmenizden. Çok konuşmayın da verin tabakları herkese haydi."

NOT: Müziği kesebilirsiniz.

Tüm ekip tabaklarını ve meyve sularını aldıktan sonra her şey tamamdı. Herkes kendine bir yer bulmuştu ve sohbet birkaç dakika içinde oldukça koyu bir hal almıştı. Hepsi de konuştukları şeylerde seçici davranırlarken, bir yandan da Ali'yi neşelendirmeye çalışıyorlardı. Ancak bu ortam çok sürmeden kapının tıklatılmasıyla yerle bir oldu. 

Aşağıdaki danışmada görevli olan kadın içeriye girdiğinde tüm bakışlar da oraya yönelmişti.

"Hocam çok özür dilerim bölüyorum ama Vuslat Hanım Ali Bey'i yanına çağırıyormuş. Hemen şimdi."

Ali kaşlarını çattı ve yanında oturan Adil Hoca'ya döndü.

"Vuslat Hanım kim?"

Adil Hoca'nın yüzünde anında bir sinir peydahlanırken onu beklemeden Beliz cevap verdi.

"Hastanemizin yeni ortağı Ali'cim. Haber vermeye fırsatımız olmadı, buraya geldiğini öğrenince tanışmak istedi herhalde."

Ferman derin bir nefes aldı.

"Umarım sadece tanışmak için çağırıyordur."

Kız yeniden konuştu.

"Yalnız fazla gecikmemenizi söyledi. Birkaç işi varmış çünkü."

Ali başını salladı ve kaşlarını çatarak ayağa kalktı. Değişiklikleri hiç sevmediği için tedirgin olmuştu. Kadının nasıl birisi olduğunu ya da kendisine nasıl davranacağını bilmiyordu. 

Ellerini birbirine geçirdi ve çıkmadan son kez Nazlı'ya baktı. Nazlı da diken üzerindeydi. Kapı kapandıktan sonra hepsinin de içine bir huzursuzluk çökmüştü. Adil Hoca burnundan soluyordu.

"Bu kadın Ali'yi salmayacak belli."

Selvi elini Adil Hoca'nın omzuna koydu.

"Canım sakin ol. Sadece bir görmek, tanışmak için çağırmıştır kötüyü düşünme hemen."

Nazlı yerinde duramıyordu. 

"Hocam Ali'nin durumundan haberi var mı peki? Yani ben de gitsem olmaz mı?"

Beliz sıkıntıyla iç geçirdi.

"Var, var da işte umursadığını pek söyleyemem."

Açelya konuşmaya dahil oldu.

"Bir şey söylemez ama... değil mi?"

Ferman başını iki yana salladı.

"Dua edelim de sandığımız kadar kötü birisi olmasın..."

*********

👉🏻Bu sahneden itibardn aşağıdaki müziğr geçiş yapabilirsiniz. "Moment Of Decision-Aytekin Ataş"

Ali danışman kızın tarif ettiği odanın önüne vardığında duraksadı. İçinde bir huzursuzluk kol geziyordu. Fazlasıyla gergindi. 

Yavaşça elini kaldırdı ve kapıyı tıklattı. Çok geçmeden içeriden bir kadın sesi yükseldi.

"Gel!"

Ali tereddütlü bir şekilde içeriye girdi ve kapıyı kapattı. Birkaç adım ilerlerken elleri birbirine işkence etmekle meşguldü. Vuslat kahvesinden bir yudum daha aldı ve başını elindeki dosyadan kaldırdı. Ali'yi görmesiyle yutkundu ve yüzüne kocaman bir gülümseme yaydı.

"Hmm Ali Bey, hoş geldin..."

Ali sessiz kaldı ve bakışlarını etrafta gezdirdi. Vuslat keyifle fincanını ve dosyayı masaya geri bıraktı ve ayağa kalktı. Ali'ye yaklaşarak elini uzattı.

"Ben Vuslat Kozoğlu, duymuşsundur hastanenizin yeni ortağıyım."

Ali kaşlarını çatarak Vuslat'ın uzattığı eline baktı ve başını salladı.

"Duydum Vuslat Hanım, hayırlı olsun."

Vuslat bir Ali'ye bir de havada öylece kalan eline baktı. Olayı anladığında hızlıca elini kendine çekti.

"Ah pardon ben bir an unuttum otizmini. Dokunamıyordun değil mi?"

Ali gergince gülümsedi. Bulunduğu durumdan hiç hoşnut değildi. Vuslat bu defa elini koltuğa uzattı.

"Oturmaz mısın? Hastanemizin mucize doktorunu yakından tanımak isterim."

Ali yavaşça Vuslat'ın işaret ettiği koltuğa ucundan oturdu. Vuslat da karşısına geçti. 

"Bir kaza geçirmişsin sanırım duyunca çok üzüldüm. Çok geçmiş olsun."

"Teşekkürler."

Ali oturduğu yerde kıpırdandı. Vuslat yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirdi.

"Çok duydum adını. Araştırdım da... bu hastane için pırlanta değerindesin kıymetini nasıl bilmiyorlar anlamıyorum."

Ali kaşlarını çattı.

"Anlayamadım?"

Vuslat'ın gözleri parladı.

"Kendi sınırlarını aşarsan bambaşka şeyler başarabilirsin. Sadece bu bina içiyle yetinme, daha geniş düşün. Ama tabii bunları yapabilmen için limitlerini sonuna kadar zorlaman gerekli, yapabilirsin değil mi? Daha sonra anlaşmazlık yaşamayalım."

Ali neyden bahsedildiğini anlayamamıştı.

"Neyden bahsettiğinizi anlamadım Vuslat Hanım ama iyi bir şey dediğinizi var sayıyorum."

Vuslat ellerini iki yana açtı. 

"Ah tabii ki iyi bir şeyden bahsediyorum Ali! Mesela yarın akşam, kendini kanıtlaman için çok büyük bir fırsat."

Ali başını hafifçe yana eğdi.

"Yarın akşam ne var ki?"

Vuslat kaşlarını çattı.

"Aaa sana söylemediler mi? Yarın akşam hastanemizin bağış gecesi var."

"Bağış gecesi mi? Daha önce olduğu gibi mi yani?"

Vuslat mırıldandı. 

"Yani öyle de denilebilir ama bu biraz daha farklı olacak."

Ali yutkundu.

"Ben pek katılmak istediğimi sanmıyorum Vuslat Hanım. Sakıncası yoksa-"

Vuslat dudaklarını büktü.

"Bak üzüldüm ama şimdi oysa ki gecemizin en önemli konuğu sen olacaksın. Hem yurt dışından da misafir cerrahımız gelecek. Onunla tanışmak, bu fırsatı değerlendirmek istemez misin?"

Ali sessiz kaldığında Vuslat gözlerini kıstı ve bir süre Ali'yi süzdü.

"Hem Ezo'yla da ne zamandır görüşmüyorsunuz sanırım. O da orada olacak..."

Ali kaşlarını çattı.

"Ezo mu?"

"Kızım kendisi bilmiyordun tabii. Bana senden çok bahsetti, arkadaşıymışsın sanırım."

Ali şaşkınlıkla bir süre düşündü. Gerçekten de en son ne zaman konuştuklarını dahi hatırlamıyordu. Onun varlığını bile unutmuştu.

"E-evet arkadaşız ama-"

Vuslat ellerini birbirine çarptı.

"E ne güzel işte! Gelmemen için bir sebep kalmadı. Hem onu da çok mutlu edersin yanına gelemediği için çok üzülüyordu, perişan oldu. Olmaz mı?"

Ali'nin yüzünde rahatsızlık belirgin bir halde görünüyordu. Belli belirsiz başını salladı.

"Peki..."

Vuslat gülümsedi. Ama bu samimiyetten oldukça uzaktı.

"Güzel... dokuzda orada ol o halde."

Bir anda hızlıca yerinden kalktı. Kafasında dönen tilkiler, yüz ifadesine de yansıyordu.

"Şimdi gidebilirsin. Tanıştığımıza sevindim, içimden bir ses çok güzel anlaşacağımızı söylüyor."

*********

👉🏻 Bu sahneden itibaren aşağıdaki müziğe geçiş yapabilirsiniz. "Conspiracy-Nick Johnson, Nino Morro"

Ali, Vuslat'ın odasından çıktıktan sonra yeniden asistan odasına gitmiş ancak herkesin gelen vaka dolayısıyla acilde olduğunu öğrenmişti. Kendisi de hazırlanmak için soyunma odasına ilerledi. 

Ezo'nun ismini uzun süredir duymuyordu ya da evde olduğu süre boyunca da hiç görmemişti. Annesinin hastaneye ortak olması kafasını kurcalarken, şu an nerede ne yaptığını da merak ediyordu.

Odaya girdi ve dolabına ilerledi. Çantasını sırtından çıkartıp dolap kapağını açarken aniden duraksadı. Kaşlarını çattı, yavaşça arkasını döndü ve kendisinin hatırlayamadığı, daha önce Nazlı'yla ayrılırlarken dokunmadan dans ettikleri yere baktı. 

Kalbinde hissettiği tanıdık acı günler sonra yeniden varlığını bulurken bu defaki daha farklıydı. Uzunca bir süre aynı noktada takılı kaldı. Kafasının içinde gelip giden kesik kesik bazı sahneler ve duyduğu sesleri bütünleştiremiyordu. Elindeki çanta yere düştü ve sağ elini kalbine dayadı.

"Hayallerine dönmen gerekiyor..."

"İyi olacağız değil mi?..."

Yavaşça arkaya doğru bir adım attı ve sırtını dolaba dayadı. Geçen sefer olduğu gibi nefesleri sıklaşırken kalbini ovaladı. 

"Neden? Neden yaşıyorum ben bunu? Niye canım acıyor böyle?..."

Bakışları tek bir yerde sabitliyken kapı açıldı. Ali bunu dahi duymadan öylece yere bakıyordu. Nazlı gülümseyerek yanına yaklaştı.

"Ali hazır mısın? Acilde seni-"

Ali bir anda olduğu yerden doğruldu ve heyecanla Nazlı'ya kekelememeye çalışarak olan biteni anlattı.

"Nazlı yine oldu! Yine aynı şey oldu! Ben neden böyle hissediyorum? Neden? Anlamıyorum, hiçbir şey anlamıyorum!"

Nazlı'nın yüzündeki gülümseme soldu. Ellerini havaya kaldırdı.

"Ali sakin ol. Bana bak, bak bana!"

Ali ufak bir kriz geçiriyordu çünkü bilinmezlikle mücadele etmek onu çok yormuştu. 

"Nazlı bana bir cevap ver! Biliyorsan cevap ver lütfen, lütfen cevap ver!"

Nazlı derin bir nefes aldı. Söylemeli miydi? Ne yapacaktı? 

Yavaşça Ali'ye yaklaştı ve yumuşak bir tonla konuştu.

"Bak şu an bazı şeyleri anlamıyorsun biliyorum ama zaman ver. Tamam mı? Kendine zaman ver anlayacaksın ama korkma. Sakın korkma ben yanındayım. Biz yanındayız Ali."

Ali derin bir nefes aldı. 

"Nazlı ben nefes alamıyorum. Kafam çok karışık..."

Ali ellerini başına dayadı ve gözlerini kapadı.

"Kafamın içinde bazı sesler var susturamıyorum. Kalbimde bir acı var anlamıyorum..."

Nazlı Ali'nin ellerini tuttu ve aşağıya indirdi.

"Ali gözlerime bakar mısın? Ali..."

Ali yavaşça gözlerini açtı. Nazlı gülümsedi.

"Şimdi derin bir nefes al ve sakinleşmeye çalış. Tamam mı? Hadi..."

Ali oldukça derin bir havayı birkaç defa ciğerlerine çekti. Nazlı devam etti.

"İyi misin şimdi?"

Ali başını iki yana salladı. 

"Bilmiyorum Nazlı, bilmiyorum."

Nazlı yutkundu. 

"Bak biz şimdi işimize dönelim, işimize verelim kendimizi. Sana söz veriyorum her şey geçecek. Tamam mı? Bana güven sevgilim, her şey geçecek..."

Bunları daha çok kendini inandırmak için söylüyordu. İçten içe hissettiği korkuyu telkin ediyordu. 

"Seni dışarıda bekliyorum. Sakin ol ben buradayım, buradayım... Birlikte gidelim tamam mı?"

Ali belli belirsiz başını salladı. Nazlı da aynı şekilde karşılık verdi ve Ali'nin ellerini bırakarak arkasını döndü. Kapıdan çıktığı gibi kenara kaydı ve kendini yanındaki sandalyeye attı. Çaresizlik iliklerine kadar dolarken bedeni titredi. Gözlerini kapadı.

"Hiç hazır değilim, hiç hazır değilim lütfen... lütfen biraz daha zaman ver. Biraz daha..."

💙

👉🏻 Fırtına öncesi sessizlik bölümümüzü de bitirdik. Bu sebeple biraz sıkıcı gelmiş olabilir size bölüm. Ama dediğim gibi her fırtınanın öncesinde bir sessizlik vardır, zaten bu bölümde az buçuk artık anlamışsınızdır 😌

👉🏻 Beğeni, yorum, görüş ve eleştirilerinizi unutmayın. Seviliyorsunuz! 🧡

👉🏻 Yeni bölüm için beğeni sınırı: 140


























































Continue Reading

You'll Also Like

20.8K 6.2K 12
panik atak jisung & hallederiz minho
78.2K 9.9K 20
Kim Namjoon, kendisine verilen görevi yerine getirmek için sahte bir aile kurmaya karar verir fakat birbirlerinden deli gibi nefret eden Taehyung ve...
100K 6.3K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
54.7K 11K 29
kim taehyung, intiharın eşiğindeyken jeon jungkook ile tanışır. agust d - so far away