11.Bölüm: 'Küle döndü Hevi...'

3.8K 187 374
                                    

Bir vebadır ahım kadar sergüzeştim.Bir sürgündür vicdanım kadar metanetim...Bir ölümdür hak görülen bir de zulümdür yaşantım.Bir başınalığım vardır beni benden eden bir de asırlar boyu sürecek ızdırabım...Kabul görünmeyecek meçhul girdaplara kapatıldı bugün gönlüm.Bi çaresizliğim.Söylesene göçen göçene bu dünyada sana mı kalacak sandın gençliğim?

...

İnsan hep mi 'umut'lu tarafından vurulurdu?Bir parça...Bir parça reva görülmemiş gülümseme hep mi insanın içinde ukte kalırdı?Kimeydi bu öfke,bu azap?Kendi canını dahi yok sayacak bir ihtiras mıydı?

Oysaki  Zülfü Livaneli 'Huzursuzluk' adlı eserinde ne de güzel anlatıyordu hırsı.Aklıma düşe durdu o satırlar gözlerim doluveririken,insanın insana uyguladığı zülm anlatılırken:

' "Harese nedir bilir misin oğlum?Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.Harese şudur evladım.Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani.Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar.Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider.Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.Bunun adı haresedir.Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.Bütün Ortadoğu'nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında 'kendini öldürdüğünü' anlamaz.Kendi kanının tadından sarhoş olur..." '

Berzê Hanımın yaptığı bu değilde neydi?Dünyevi tahrikata yetememiş soluksuz isyanlarımda debelenmekten başka bir seçenek bırakmamış gibiydiler.Şaşırmak şöyle dursun kimi ne yaşadığını kavrayamıyordu,benim gibi olanlar mesela...Bir boşlukta sallandırılıyorum,en acısıda gözlerinin içine baka baka yitiriliyordum nefeslerimde...

Hayal meyal gözlerim önüne serilen bir mahkumun idamı beni kendimden etmiş ve bana doğru el sallayan yeğenimin nidası eşliğinde hayata dönmüştüm.

"Xuşkamın(kız kardeşim)..."

Berfan'a gülümseyip toplanmış çukurlarımı sildim.Arkamda o öyle sakince izledi avludaki küçük çocuğu.Yalvarmıştım.Yeğenimin beni mutsuz görmesinden,o kadının zalimliğini görmesinden korkmuştum.Bari o gidene kadar,diye içimden söylenip umutla yüzüne doğru gülümsedim.Bir adım atacağım sıra ayaklarımı anımsamamla duraksadım.Merdivenleri inecek takat ve acıdan topallayacağımı bile bile buna ona gösterecek cesaret yoktu.

Neşeyle salladığı elini indirip kaşlarını çattı .Bir müddet daha baktıktan sonra arkasına dönüp yeniden kapıya ilerledi.Gideceğinden,bir kez öpüp koklayamadan gideceğini düşündüğümde sol elimi ileri doğru uzatmış ismini zikretmiştim.Berfan'ım duyduğu isimle yeniden bana dönünce yüzünde masumane bir tebessüm yer edinmişti fakat o büyük ihtişamlı ahşap kapıya ilerlemeye devam etti.

"Küçük nereye?"dendi yanımdan boğuk bir ses.

Endişeli harelerimi ona sabitlediğimde asla düzleşmesine müsaade vermediği kaşları her zamankinden farksızdı hele birde Berfan'ın ona cevapsız kalmasıyla daha bir sinirlenmiş gibiydi,kızgınca soluduğundan belliydi.

Berfan'ın elleri kapıdan dışarı çıkıp âdeta birinin ellerini tutarcasına boşlukta gözümün önünde uzandı öylece.Merakla izlediğim vakit gözlerimin çeperine girmiş kızla yüzüm önce kaskatı kesildi ardından canlanmış biri olarak neşeyle güldüm.Anlaşılan ikiside hasaretime dayanamamıştı.

GÜL İLE BÜLBÜL |Bir Doğu Masalı| -TAMAMLANDI-Where stories live. Discover now