50.Bölüm : 'Bülbül ölmüş,gül solmuş...'

1.9K 117 328
                                    

Bir düş düşledim geçen geceden...Ve anladım ki yüreği hayallerimde dahi taşlaşmış,vazgeçmişim ondan.
O,beni içimde bile sevmemiş...
Bir kabusa uyandım geçen dönerken...Ve gördüm ki yanına bir çukur kazılmış,gelmiş zaman.
Ben,onu düşlerimde bile bensiz ölüme yakıştıramamışım...

...

Sonbaharın azizliğine denk gelmiştik.Dökülen yaprakların tükenen günlerimizin olduğunu hesap edememiş ve ardımızda bırakmıştık.Belki de tek hatamız göremediğimiz,görmeyi reddettiğimiz hayatın uzunluğunun bir saniyelik kısalığıydı...Griye boyanan göğün,sararan yaprakların,üşüyen bedenlerin karamsarlığıydı belki de kısa ömürlük görünen sonbahar.Fakat tek yanlış bilinen gerçekte şuydu ki: Ağustos'ta da sonbahar uğrardı insana ve tek bir dalına hapsederdi derdini de hüznünü de.Daha sonra zemheriye sağ çıkarır mı muallakta bırakırdı...Tıpkı şu anki gibi...

Geçen günlerin içerisinde vahametine tanık olduğumuz olayların bugüne tesir ettiği apaçık bir zamandan ibaretti şu an hastanede bulunmam.Öldüğüne emin olan her bir insanın inancını kırarak yaşama tutunmuştu tekrardan Karan.Zozan Hanımın son anda silahın namlusunu tehlikeli de olsa kaydırmasıyla kalbe dayanan namlunun barutu omuzunu bulmuş ama yine de kurşunun kalbe yakınlığından ötürü mikrop kapmaması açısından iki gün boyunca yoğun bakımda müşahede altında tutulmuştu.

Bugün de normal odaya alınan Karan'ın oda kapısına karşılıklı gelecek şekilde bankta oturmakta ve içeride bulunan ailesiyle korkularını üzerlerinden atmalarını baş başa yapmaları gerektiğine kendimi inandırıp yine bu üç aylık süreçteki gibi kendimi uzak tutmaktaydım.Parmaklarımı püsküllü çantamın iplerine dolayıp sıkmakla içimdeki merakı,heyecanı ve özlemi bastırmaya gayret gösterdiğim de bir gerçekti.Sanki üç gün boyunca burada harap olan ben değilmişim gibi yeniden katılaşmış,Karan'ı görmeye korkmuştum.Halbuki ağabeyime nasıl da karşı çıkmış,gündüzlerimi hastanede geçirmeye kadar nasıl da direnmiştim.Şimdi ise pek bir suskun ve kaçmaya yer arayıp da buna bile cesareti olmayan birine dönüşmüş olmam kaçınılmaz olmuştu.

"İçeri girmeyecek misin?"

Zeynep'in sesiyle çerçevelerim kendisine sabitlendiğinde önüme tuttuğu tepsiden sıcak bir şeyler içmem konusundaki ısrarı baş gösterdi,itiraz edecek gücüm de yoktu zaten.

"Sağolasın."

"Afiyet olsun.Dudaklarını dişleyip, kabuklarını soymaktan daha iyi gelir diye düşündüm çay içip stresini atmak."

"Öyle mi görünüyorum?"

"Sence Hevi?"

Sorusuyla çekinip gözlerimi kaçırdım.Elimdeki kartondan bardağı sıkmaktan son anda vazgeçip kendimi yakmaktan da kurtardım.Zeynep'in bakışlarını üzerimde hissediyor ve ne düşündüğünü tahmin ediyordum bilakis demin sorduğu soruya cevap vermediğimin gayette farkındaydı ama anlayışlı tavırları üstüme gelmeme tarafıydı,ben konuya yoğunlaşmadıkça.Bu inceliğine gülümseyerek ona baktım,şaşkınca karşıladı.

"Ne düşündün hakkımda da tebessümüne vesile oldum?"

"Üstüme gelmek istemiyor ama ne yapmam gerektiğini de bilmediğimden bana yardımcı olmak istiyorsun."

"Eğer iyi olacaksanız-"

"Yenge, gördün sen onu.İyiydi değil mi?"diye ansızın sözünü bölerek merakıma yenik düşmüştüm.

"İyi olduğunu odaya alınınca sen de gördün.Daha fazlasını göremem senin gözünden Hevi,bunun için kendin görmen gerekiyor."

"Ama içeride -"

GÜL İLE BÜLBÜL |Bir Doğu Masalı| -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin