"Bu kılık kıyafet de nedir? Dilenci misin sen?"

Bakışlarımı giysilerime çevirirken yutkunmuştum. Neden bu kadar gösterişliydi? At arabası da neydi böyle?

Bakışlarım ata dönerken elimi yelesine doğru uzatmıştım. Onu görmek aklıma Mindy'i getirse de o sadece düz bir attı. Kadın derin bir nefes alarak ofladığında 'krallık size yardım etmiyor mu' dedi.

"Senin evin yok mu?"

Bakışlarım kadına dönerken konuşmayı aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Öylece beklerken tekrar ofladı.

"Hangi taraftaki köyde kalıyorsun?"

Beni tekrar baştan aşağıya süzdüğünde iyice sinirime gitmeye başlamıştı. Köylerden kastı neresiydi? Burası da neydi?

"Krallık mı dedin?"

Gösterişli kadın başını olumlu anlamda sallarken 'ne krallığı' demiştim. Kadın şaşırmışçasına eliyle ağzını kapattığında at arabasını kontrol eden adama dönerek sessiz bir tonda 'aklı yerinde değil sanırım' demişti.

"Böyle başıboş olmasının sebebini şimdi anlıyorum."

Kadına bakmadan arkamı dönerek ilerlemeye başladığımda henüz şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım. Bir krallıktan söz ediyordu. İnsanlar aleminde değildim. Farklı bir yerdeydim ve nerede olduğuma dair ufak bir fikrim dahi yoktu. Üstelik insan bedenimle buradayım. Hiçbir şeyi aklım almıyordu. Beni nereye göndermişlerdi ve neden Azrail beni almak için hemen gelmiyordu?

Uzun bir süre ilerlemeye devam ederken o gösterişli tuhaf kadından kurtulduğum için içim biraz daha rahattı. Bacaları tüten evler görüş alanıma girerken kısa bir süre duraksamıştım. Bunlar kimdi, kimlerdendi bilmiyordum. Nasıl varlıklardı? İnsanların 1900'lü yıllarını andırıyordu her yer. Kıyafetlerim buraya uygun değildi. Farklı olduklarımı anlarlarsa ne yapardım? Kisorlular alemine ilk düştüğüm zamanki gibi hissetmiştim. Bu duygu tuhaftı ve kalbime baskı yapmama sebep oluyordu. Bana yardımcı olabilecek bir Adonis var mıydı peki? Hiç sanmıyordum!

Evlere yaklaştıkça ayaklarım geriye doğru adım atmak istese de burada ne olduğunu ve tam olarak nereye düştüğümü anlamak zorundaydım.

O gösterişli kadının bahsettiği köylerden birine girmişken etrafımdaki canlılara bakınıyordum. Bir telaş var gibiydi. At arabalarının arkalarına bazı malzemeler yerleştiriliyordu. Bir adam genç bir çocuğa acele etmesini söylüyordu.

"Hadi pazara yetişmeliyiz. Yoksa tüm mallar elimizde kalacak. Asiller bu vakitlerde daha çok mal alıyor."

Genç çocuk daha hızlı hareket ederek malları yüklediğinde ilerlemeye devam etmiştim. Asillerden kastı o kadın gibi olanlar olmalıydı.

Birkaç kişinin dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana bir süre baktıktan sonra aralarında fısıldaşmışlardı. Bir evin önünde duraksadığımda fısıldaşmalar beni gerdiği için anlık duraksamıştım. Kapı aniden açılırken bakışlarımı o yöne çevirdim. Bir kadın ile göz göze gelmiştim.

"Birini mi arıyorsun çocuğum?"

Derin bir nefes alırken başımı iki yana sallamıştım.

"Sanırım kayboldum."

Yalan değildi. Kaybolmuştum ve nerede olduğumu bilmiyordum. Kadın iki kaşını da kaldırdığında havaya bakındı.

"Bu saatte köyüne geri dönmezsin. En yakın köy bile saatlerce uzaklıkta. Buraya nasıl geldin?"

Ne söyleyeceğimi bilemezken hemen bir yalan uydurmuştum.

ATALANTE 3 [TAMAMLANDI] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin