ON İKİNCİ KİLİT

273 123 156
                                    

"Sanki solumaya çalıştığı hava zehri, göğsünde atan kalpse ölümünün habercisi gibiydi."

.

.

.

Süleyman Amir şaşkın bir şekilde arabadaki amirlere baktı. Düşündü.

Can katille yüz yüze mi gelmişti? Tehlikede olabilir miydi?

Bu düşünceler içerisinde hemen yaka mikrofonunu eğildi ve:

-Can ne demek istiyorsun? Neredesin?

Bir süre ses gelmesini bekledi. Gelmeyince ise merakla:

-Evlat tehlikede misin? Cevap ver!

Can yaka mikrofonuna baktı. Tam cevap vermeye yelteneceği anda Yiğit'in alnına gelen lazer ışığını gördü.

Yutkundu. Kalbi hızla atmaya başlamıştı. Etrafına baktı. Kendisine yardım edebilecek birini görmeyi umdu.

Kimse yoktu. Yumruğunu sıktı. Olduğu yerde soğuk soğuk terlemeye başlamıştı.

Çaresizdi. Acı içindeydi. Sanki vücudunun içinde dolaşan bir ateş topu varmış gibi hissediyordu.

Ne acıyı içinden atabiliyor ne de ondan kaçabiliyordu.

Her zerresini yakan bu ateş topu ciğerlerinin içinden havanın geçmesine engel oluyordu sanki.

Tepeden tırnağa canı yanıyor ancak vücudu acıyla savaşmak için direniyordu.

Sanki solumaya çalıştığı hava zehri göğsünde atan kalpse ölümünün habercisi gibiydi.

Nefes aldıkça daha çok canı yanıyor, kalbi hızla attıkçaysa sona daha çok yaklaşıyordu.

Gerçekten bir karar mı vermeliydi?

Mantıklı olan birilerini feda etmek miydi?

Can ne yapacağını bilemez bir hâlde etrafına bakındı. Çaresizce başını yere eğdi.

Elleriyle yüzünü kapadı. Buna inanamıyordu. Böyle köşeye sıkışıp kalmak onu deli ediyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Bu işi bir şekilde çözmeliydi.

"Her zaman bir çıkış yolu vardır. Hep bir yolunu buldum. Şimdi de bulacağım." diye mırıldandı.

Bir süre sonra yere bıraktığı telefonu eline aldı. Etrafına bakınarak telefonu kulağına götürdü.

Katil gergin bir ses tonuyla:

-Ne yapmaya çalışıyorsun? Herhalde sen şaka yaptığımı sanıyorsun amir.

-Kes sesini korkak!

-Seçimini yapmanı bekliyorum. Uzatma çünkü artık çok sıkıldım!

-Seçimimi yaptım pislik!

-Öyle mi? Zaten senden beklediğim de buydu. Ne oldu? Ölümün kıyısında olunca delikanlılık havaların söndü bakıyorum da. Korktun mu yoksa?

-Korkmadım. Asıl korkak olan sensin!

Can telefonu kulağından alarak derin bir nefes aldı. Yiğit'i iyice arkasına sakladı.

Ardından belindeki silahını çıkardı ve "Delikanlılık belinde taşıdığın silahta değil bedeninde taşıdığın yürektedir! İşte bu yüzden sen korkağın tekisin." diyerek silahı şakağına dayadı.

Tekrar etrafına bakındı. Telefonu silahın olmadığı taraftaki kulağına koyarak:

-Hem madem ortak günahlarımız var. O zaman yanması gereken benim. Değil mi?

KİLİT KAPI CİNAYETLERİWhere stories live. Discover now