ON DÖRDÜNCÜ KİLİT

255 123 130
                                    

"Yaralı bir savaşçıdan kim ne ister?"
.

.

.

Süleyman Amir bakışlarını yavaşça cesetten aldı. Görevliye çevirdi.

Ardından yumruğunu sıktı. Sinirle alnından akan teri sildi ve:

-Aç!

-Anlamadım.

-Ünitenin tüm bölümlerine bakacağım. Aç!

-Beyefendi bunu yapamam. Bu istediğiniz hasta haklarına aykırı... Ölü olsa bile buradakiler hâlâ insanlar.... Onlara saygı duymak zorundasınız.

-Açacaksın! Anladın mı? Bana Can öldü dediniz. Güç bela buraya kadar geldim. Sonra bir baktım ki burada değil... Ne oldu şimdi? Hani ölmüştü? Ne yaptı? Öldü de tekrar mı dirildi bu çocuk? Bu nasıl bir sorumsuzluk ya? Tüm cesetlere bakacağım! Can burada mı değil mi emin olacağım. Ancak ondan sonra çıkarım buradan!

-Lütfen anlamaya çalışın. Bu istediğinizi gerçekleştirebilmem mümkün değil...

-Tamam o zaman. Sen yapmazsan ben yaparım.

Süleyman Amir morg ünitesinin diğer bölümlerini teker teker açıp cesetlere bakmaya başladı.

Görevli ise onu durdurmaya çalışarak:

-Beyefendi durun. Bu şekilde davranamazsınız!

Süleyman Amir öfkeyle ''Bırak diyorum. Bu hastanede neler dönüyor öğreneceğim!'' dedi. Ardından tek tek cesetlere bakmaya devam etti.

Morg görevlisi onun kendisini dinlemeyeceğini anladıktan sonra güvenliği çağırmak için aceleyle dışarı çıktı.

Süleyman Amirse diğer cesetlere bakmaya devam etti.

Son bölmeye geldiğinde yutkundu. Derin bir nefes almaya çalıştı. Başaramadı. Almaya çalıştığı nefes boğazına takıldı.

Yine de bu durumu umursamadı. Tüm cesaretini toplayarak son cesedin olduğu bölümü açtı. Gördüğü manzara karşısında donakaldı.

Morgdaki son cesette Can'a ait değildi. Artık tamamen emin olmuştu. Can oraya hiç getirilmemişti.

Düşünceli şekilde morg ünitesinin son bölümünü kapadı. Adımlarını kapıya çevirdi. Başı döndü. Bir an gözlerini kapadı.

''Tam da şu an içimi cayır cayır yakan bir yangından sağ çıkmayı başardım. Fakat şimdi zifiri bir karanlığın ortasında kaldım.'' diye mırıldandı.

''Ateşten sağ çıktım. Bir yol buldum ancak şimdi önümdeki bu zifiri karanlık tüm yapabileceklerimi olanaksız hâle getirdi.''

''Bu bilinmezlikle nasıl başa çıkacağım?''

''Şimdi Can'ı nasıl bulacağım?''

''Çok iyi biliyorum ki Can bu karanlığa kendi isteğiyle teslim olduysa onu oradan ben dhil kimse çıkaramaz.''

Süleyman Amir çaresizce alnındaki teri sildi. Düşündü.

Şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktı?

Ne yapmalıydı?

Nereye gitmeliydi?

Kafası artık bunca düşünceyi kaldıramamaya başlamıştı.

Vücudu kalbindeki acıya teslim olmamak için direnmeye çalışıyordu ancak başaramıyordu.

KİLİT KAPI CİNAYETLERİTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon