KIRK ÜÇÜNCÜ KİLİT

79 10 28
                                    

"Bu savaşta zor olan düşmanının kim olduğunu bilememekti. Yoksa savaşmak kazanmanın şartı olduğu için dünyanın doğasında vardı. Hayvanlarda besin için savaş, bitkilerde güneş ışığı için savaş... Fakat insanlar harbin kurallarını yanlış anlıyordu. Her savaşa kazanmak için girilmezdi. Bazen mücadele içinde olmak bile zafer için yeterliydi.

İnsanlar ise arsız bir iştah ile kazanma iç güdüsü doluydu."

.

.

.

Can kaşlarını çattı. Konuşamıyordu. Ne dolan gözlerinin ne de kalbindeki sızının nedenini anlayamadı.

O sessiz kalmaya devam ederken Duru çaresizce "Bir şey söyle..." diye mırıldandı.

"Ne olur bir şey söyle..."

Yutkundu. Kelimeler dökülebilir miydi şimdi ağzından? Cevap verebilir miydi? 

Ancak ne söyleyecekti ki? Ne diyecekti?

Böyle bir durumun içinde daha önce hiç bulunmamıştı. Tüm bu duygular... Yabancıydı Can'a. Düşmandı. Ne yapmalıydı? Bilmiyordu.

Tek bildiği şu an susmaması gerektiğiydi. Şu an bir tek sessiz kalmamalıydı. Her şeyi yapabilirdi ancak susmamalıydı. Ve o, sustu.

Duru ise "Konuşsana!'' diye haykırdı.

Can birkaç dakika derin nefesler aldı ve "Bu da ne demek oluyor?" dedi soğuk bir sesle.

Öyle ki, Duru ürperdi bir an bu duygusuz ses tonundan. Ardından "Ben cevabımı aldım." dedi zorlukla.

Can ise dişlerini sıktı ve:

-Ne cevabı ya?

Telefon bir anda kapandı. Can ise "of of!" diye haykırdı.

Hızla tepedeki evden aşağıya doğru koşmaya başladı. Olmazdı. Böyle sona eremezdi. Duru'ya bir şey olmayacaktı.

Birkaç dakika sonra onu bıraktığı yere vardığında arabanın orada olmadığını fark etti. Etrafına bakındı. Çok uzağa gitmiş olamazlardı.

Geriye dönerek anayola doğru koşmaya başladı. Birkaç saniye sonra yoldan ileriye baktı ancak herhangi bir araba göremedi.

Durdu. "O zaman..." dedi kendi kendine.

"Hâlâ burada bir yerdeler..."

Arkasını döndü. Tepedeki evin yer aldığı mahalleye doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Gerilmişti.

Vücudunda nedenini anlayamadığı bir uyuşma hissediyordu. Göğsünde uzun bir süre koşmuş, nefes nefese kalmış gibi bir ağrı vardı. Şaşkındı.

Hata yapmıştı. Yine hata yapmıştı işte. Duru'nun arabasına binmesi, onunla buraya gelmesi hataydı.

Kendi suçuydu ve kendine kızıyordu. Duru'ya zarar gelmemeliydi. Artık masum tek bir kişinin bile canı yanmamalıydı.

Can kafasından yüzlerce düşünce geçirerek yürümeye devam ederken cebinden telefonunu çıkararak Süleyman Amiri aradı.

İkinci çalışta Süleyman Amir telefonu açtı ve:

-Can neredesin?

-Amirim acilen ekip yirmi üç sıfır üçü toplayıp tepedeki eve gelin.

-Ne diyorsun evlat? Gecenin bu saatinde mi?

KİLİT KAPI CİNAYETLERİМесто, где живут истории. Откройте их для себя