İrtihal//XVI- İntizar

Start from the beginning
                                    

Sığ bir nefes aldım. "Haberlere kızıyorum Toprak. Ben cani bir adam yüzünden evde tıkılı kalıyorum, nişanlımla bile görüşemiyorum, arkadaşlarım canından oluyor, ama insanlar hayretle adamın yaptıklarını izleyip geçiyor." Sustu ve devam etmeme izin verdi.

"Boran'ı kaybetmeme ramak kalmıştı. Nişanlımı kaçıran adam sana, anneme neler yapar düşünmek bile istemiyorum. Korkuyorum." Toprak büyük bir adam gibi dikleşti ve bana sıkıca sarıldı. "Kimse bana bir şey yapamaz. Biliyorsun sen bile yedi yaşımdan sonra beni dövemedin."

İki dakika olsun ciddi ve duygusal bir ana gelemeyen kardeşim tabi ki bu anıda cıvıklaştırdı. "Neyse , biraz ders çalışsam iyi olacak." Oturduğum yerden zar zor kalkıp odama girdim. Ceza Hukuku kitabı gözüme çarptığı an derin bir nefes aldım.

Dersleri çok boşlamıştım. Günce'nin ölümü, Boran'ın kaçırılması derken devamsızlık hakkımı da doldurmuştum. Bu seneyi dondurma fikri zihnimin bir köşesinde neon ışıklarla yanıp sönüyordu.

Birde içimde bir ses mezuniyeti göremeyeceğimi adeta haykırıyordu. Bu hisse kapılmak istemesemde tam olarak kurtulamıyordum. "Öleceksin!" diye bağıran birinin varlığını kabul etmek istemiyordum.

Bu düşüncelerin üzerinden daksille geçip nice zamandır boşladığım derslerimin önüne oturdum. Kalın kitapların her birinden tonlarca not çıkarana kadar masadan kalkmadım.

Masanın başında sessiz sedasız akşamı ettim. Beni derslerin arasından çıkaran Toprak oldu. "Abla, kapı çaldı, ama sadece bu vardı." Elinde uzun kare bir kutuyla öylece karşımda durdu. "Bana mı gelmiş?" Başını sallayıp kutuyu yatağımın üzerine bıraktı.

Merakla kutunun önünde durdum. Boran göndermiş olabilir miydi? "Açsana hadi." Toprak'ın beni dürtmesiyle bir heves açtım kutunun kapağını.

Siyah kağıdı es geçip yaprak şeklindeki kemeri elime aldım. Altın varaklarla önde iki yaprak şekli vardı. Hefif beyaz tonlardaki elbisenin yanında gümüş topuklu ayakkabılar duruyordu. Yarım kollu elbisede eteğe kadar parlak taşlar mevcuttu.

Gülen yüzümle Toprak'a baktığımda kaşlarını çattığını gördüm. "Ne oldu, beüenmedin mi?" Elbisenin üzerindeki karamsar gözlerini bana çıkardı. "Bu elbiseyi hatırlamadın mı?" Söyledikleriyle bende kaşlarımı çatıp elbiseye yeniden baktım. Hatırlamam mı gerekiyordu?"

Toprak derin bir nefes verim odamdan çıktı. Annemin odasındaki fotoğraf kutusunu yerinden çıkardığını gördüm. O yanıma yeniden gelene kadar hafızamı yokladım. Ama bu elbise bir türlü aklıma gelmiyordu.

Toprak nihayet elinde birkaç fotoğrafla geldi. "Bak, Melek'in doğum gününde giydiğin elbisenin aynısı." Uzattığı fotoğrafı elime aldım. Cidden aynı elbiseydi. Küçük kardeşimin ölmeden önceki yaş gününde giydiğim elbiseydi. O zamanlar daha on beş yaşındaydım.

Serçenin Gözyaşı/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now