Bölüm 34

4.8K 276 36
                                    

Bu bölümü Ateş anlatıyor.

Okuldan yine Gece ile birlikte çıkmıştık. Bu aralar çok üzgündü ve ben hep onun yanında olmak istiyordum. Su ile bugün barışmışlardı ama araları hâlâ iyi sayılmazdı. Alp ve Su son zamanlarda çok değişik davranıyorlardı. Bir şey olduğu belliydi ama hiçbiri ne olduğunu açıklamıyordu.

"Ateş, eve kadar benimle gelmene gerek yok."

"Beni kovuyor musun?"

"Evet."

"Böceğim darılırım ama böyle." Dudaklarımı büzüp Gece'ye döndüm. Kıkırdayarak cevapladı.

"Gerçekten eve kadar yürüme benimle. Zaten 10 dakika sizin evden sonrası."

"İyi misin peki?"

"Çoook iyiyim. Hadi ben burdan ayrılıyorum. Yarın görüşürüz böceğim." Kollarını kocaman açıp bana sarıldı sonra da kendi evine doğru yürümeye başladı. Ben de adımlarımı bizim eve çevirdim.

Eve yaklaştıkça kapının önünde 2 kişiyi fark ettim. Su ve Alp. Adımlarımı onlarla konuşmak için hızlandırmıştım ki iki arkadaşın arasında geçmeyecek bir olay gördüm. Alp, Su'yu öpmüştü. Hem de dudağından. Sinirlerime ne kadar hakim olmaya çalışsam da beceremedim.

"SİZ NE BOK YİYORSUNUZ?"

Sesimi duymalarıyla ayrılıp telaşla bana baktılar.

"Ateş açıklayabilirim. Lütfen sakin ol."

"NE SAKİN OLU SU NEREYE SAKİN OLAYIM. KARDEŞ AYAĞI GÖT AYAĞI RESMEN."

"Ateş abicim bak gel konuşalım senle biz. Su'ya bağırmana gerek yok."

"LAN HELE SANA NE DEMELİ ALP?" Kendimi tutamayıp Alp'in yüzüne yumruğumu indirdim. Su çığlık atarak ikimizin arasına atladı.

"BUNDAN SONRA NE SENİN GİBİ BİR İKİZİM NE DE SENİN GİBİ BİR KARDEŞİM, ARKADAŞIM VAR. Madem bir bok yediniz bana gelip söyleseydiniz. Sana ne demeli Alp? Gece'ye Doruk için demediğini bırakmamışsın, senin yaptığın ondan da beter. Hala çenemi sizin için yoruyorum ya. Ne bok yerseniz yiyin. İkinizden de iğreniyorum."

Arkamı dönüp evin kapısına yöneldim ve cebimde çıkardığım anahtarla içeri girip kapıyı kapattım.

"Ateş yavrum noluyor?"

"Anne sonra konuşalım mı?"

"Olur kuzum olur."

Kendimi odama atıp Su'yun gelmesine karşılık kapımı kitleyip yatağıma oturdum. Başımı ellerimin arasına alıp sakinleşmeye çalıştım.

Su ve Alp'in kaç gündür sorunu buydu demek. Birbirlerini seviyorlardı. Doğduğumuzdan beri beraberdik, hepimiz birbirimize kardeş demiştik. Birbirlerini sevseler bile beni nasıl bu kadar yok saymışlardı? Gelip söylemek cidden bu kadar zor muydu? Ben onları böyle basınca daha mı iyi olmuştu sahiden?

Alp'in gelip hoşlandığını anladığı an bana söylemesini beklerdim. O benim en yakınlarımdan biriydi. Nasıl benden saklardı?

Su'yun da Gece'nin Alp'e söylemesi gibi herkesten önce bana söylemesi gerekirdi. Ben kısıtlayıcı biri değildim. İkisini de anlayışla karşılardım. Ama benden gizlemeleri ve arkamdan iş çevirmelerini bu kadar anlayışla karşılayamıyordum işte.

İkisine de çok kızgındım ve bu sinirim öyle kolay kolay geçecek gibi durmuyordu. İkisiyle de konuşmak istemiyordum. Yüz yüze gelmek bile istemiyordum.

Düşünmekten beynim patlama noktasına gelince telefonumu çıkarıp Gece'ye mesaj attım.

Ateş: Ben bir şey öğrendim.
Böceğim: Alp ile Su'yu mu?
Böceğim: Söylediler mi sana da?
Ateş: Sen de mi biliyordun?
Böceğim: Alp söyledi dün.
Böceğim: Bugün de Su itiraf etti bana.
Böceğim: Sevgili değillermiş zaten daha.
Böceğim: Ben de en kısa sürede sana söylemeleri gerektiğini söyledim.
Ateş: Bok değillermiş sevgili.
Ateş: Bana söyleme gereği duymadılar.
Ateş: Çünkü bizim evin önünde ikisini gördüm.
Ateş: Öpüşürken.
Böceğim: Demek Alp'in gözündeki morluğun sebebi sensin böceğim.
Böceğim: Ne diyebilirim ki?
Böceğim: Ellerin dert görmesin.

Zürafa|yarı texting [Tamamlandı]Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon