Bölüm 28

5K 273 75
                                    

Su ve Ateş'in annesinin teyzesi vefat etmişti, bu yüzden onlar Ankara'ya gitmişlerdi. Abimlerin de sınıflarından bir arkadaşlarının doğum günüydü ve kız 18'e girişini tüm gün kutlamak istediği için partiyi sabahtan akşama kadar düzenlemişti. Ben de Doruk'a yazıp evde olup olmadığını teyit etmiştim. Hâlâ hasta olduğu için evde yatıyormuş. Bu haberle birlikte kolları sıvayıp domates çorbası yapmaya başlamıştım.

Elimde kocaman bir kapla Doruklar'ın evinin kapısının önünde duruyordum. Geleceğimi ona haber vermemiştim. Umarım evde annesi veya babası yoktur diye dua ediyordum.

Kapıyı çalıp beklemeye başladım.

"Gece, ne işin var burda?"

"Sana bunu getirdim." diyip elimdeki poşeti uzattım.

"Bu ne?"

"Çorba. Hem de domates çorbası. En sevdiğinin bu olduğunu söylemişti abim."

"Sen mi yaptın?"

"Evet."

"Teşekkür ederim. Gerçekten çok teşekkür ederim ama keşke zahmet etmeseydin."

"Hava çok soğuk hemen ısıtıp iç de için ısınır. Hem hâlâ nasıl iyileşemedin anlamadım."

"İçeri geçmek ister misin?"

"Evdekiler rahatsız olmasın?"

"Evde kimse yok, geç içeri üşümüşsündür."

"Peki o zaman."diyerek ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim.

"Sen geç otur salonda ben ikimize de çorba getiririm."demesiyle salonu inceledim.

Uzun koltuğun üzerinde battaniye, orta sehpanın üstünde rulo tuvalet kağıdı, burun spreyi ve ilaçlar vardı.

"Kusura bakma. Birinin geleceğini hiç düşünmemiştim."

"Yok sorun değil. Sen ben yokkenki gibi takıl hatta, ben çorbayı ısıtıp geleyim."diyip daha demin eline tutuşturduğum poşeti alıp mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere girdim.

"Kendine de al."diyerek arkamdan seslenmesine sanki görebilecekmiş gibi kafamı sallayarak cevap verdim.

Mutfağa geçip kaptaki çorbayı bir tencerenin içine boşaltıp ocağa koydum. Sonra da kaseleri bulmak için dolapları karıştırmaya başladım. Ben kaseleri bulana kadar çorba çoktan ısınmıştı bile. Çorbayı kaselere koyup bu sefer de çekmecelerde kaşık aramaya başladım. Kaşığı da bulunca her şeyi tepsilere koyup salona geçtim.

Doruk battaniyesine sarılmış oturur pozisyonda televizyon izliyordu. Yanına oturup elimdeki tepsilerden birini ona uzattım.

"Teşekkür ederim." Gülümseyerek ona karşılık verdim ve kasemi elime alarak çorbayı içmeye başladım. Domatesi sevmeyen var mıydı cidden? Domatesin her şeyi güzeldi be. Çorbamı içerken Doruk'la göz göze gelince kaşığı bırakıp ona baktım.

"Bir şey mi oldu?"

"Yoo. Daha önce hayatımda domates çorbasını böyle iştahla içen birini görmemiştim sadece."

"Ya ne yapayım? Domatesi çok seviyorum. Öyle olunca..."

"Tamam tamam biliyorum. Hadi bitir artık bir kaşık kalmış zaten."

"Sen hiç içmemişsin. Beğenmedin mi?"

"Hayır, aksine çok beğendim ama uçak gelmeden içemiyorum işte."

"Ya Doruk."

"Hem çok da hastayım, kolumu kaldıracak gücüm yok bak. Ne var içirsen?"

"Ya cidden çok mu kötüsün?"

"Hı hı."

"Peki o zaman."diyip tepsimi önümdeki sehpaya bıraktım ve bir elime çorba kasesini diğerine de kaşığını alıp ona dönük oturdum. Kaşığı çorbaya daldırıp ağzına doğru uzattım. Gülümseyerek bana bakıyordu. En sevdiğim şeye dönmeme az kalmıştı, domatese.

"Doruk."

"Hmm?"

"Uçak geliyor."

Kahkaha attı. Kafasını koltuğa yaslayarak kahkaha attı. Hayır Gece. Sakin olman lazım. Sakin ol.

"Gelsin bakalım."

Doruk kasedeki tüm çorbayı içtiğinde elimdeki kaseyi de ortadaki sehpaya bıraktım.

"İstediğin bir şey var mı?"

"Gitme."

"Efendim?"

"Yani şey, tek başıma bunaldım da. Biraz daha kalsan olur mu?"

"Olur. Zaten eve gitsem ben de tek başıma kalacağım."

"Film izleyelim mi?"

"Olur."

"Ne izleyelim?"

"Buz devri izleyelim mi? Türkçe dublaj ama."

"Buz devrini orijinal izleyen var mıdır zaten ya? Neyse açıyorum o zaman."

"Tamam sen açarken ben şunları mutfağa götüreyim."

Sehpadaki her şeyi alıp mutfağa götürdüm ve bulaşık makinesine yerleştirip salona tekrar geri döndüm. Daha deminki yerime yani Doruk'un yanına oturdum. Doruk biraz daha bana yaklaşıp üstündeki battaniyeyi ikimizin üstüne örttü ve filmi başlattı.

Buz devri en sevdiğim filmlerden biriydi ve filmin başında ilgiyle izliyordum fakat sonrasında günün yorgunluğuyla birlikte biraz mayışmaya başladım. Bir elin başımı yana yatırmasıyla gözlerim de hemen kapandı.

"İyi uykular, domates."

Uyandığımda çok rahat bir yerde olduğumu hissediyordum. Kulağıma gelen kalp atış sesleri yatakta olmadığımı belli ediyordu. Televizyondaki durdurulmuş Buz Devri'ni görünce aklıma tüm olanlar gelmeye başladı. BEN ŞU AN DORUK'un GÖĞSÜNDEYDİM.

Aniden kalkmamla birlikte Doruk da gözlerini açtı ve uyku sersemliğiyle birlikte etrafa bakınmaya başladı.

"Bir şey mi oldu?"

"Doruk ben özür dilerim, uyuyakalmışım öyle."

"Sorun değildi."

"Ya nasıl sorun değildi? Ahtapot gibi yapışmışım resmen sana."

"Gerçekten sorun değil, Gece."

Doruk'a baktıkça kızarıyordum. Resmen ona sarılıp uyumuştum.

"Neyse zaten ben de gitsem iyi olur."

"Kalabilirsin daha istersen."

"Yok, ben gideyim. Kendime gelmem lazım."

"Efendim?"

"Gideyim dedim Doruk. Sen hiç kalkma. Pazartesi görüşürüz okulda."diyip koşarak kapıya ilerledim, ayakkabılarımı giydim ve kapıyı da hemen kapatıp yürümeye başladım.

RESMEN DORUK'LA BİRLİKTE UYUMUŞTUM.

Gece: Su benim sana bir şey anlatmam lazım.
Gece: Ben birinden hoşlanıyorum.
Gece: Hem de öyle böyle değil.

Zürafa|yarı texting [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin