9. Bölüm "Tüy kadar"

ابدأ من البداية
                                    

"Sergi?"

Hızla telefonuma baktığımda bütün sergi tarihi olduğunu anladım. Saat dörde geliyordu ve ben neredeyse bir gündür uyuyor muydum? Telaşla kalktığımda telefonu da arayan kişinin yüzüne kapattım. Sadece on beş dakikam vardı. Hızlıca hazırlanıp çıkmam gerekiyordu.

Koşarak lavaboya gittim, elimi yüzümü yıkayıp hazır kıyafetlerden birini giydim. Birkaç parça bir şey yiyip yeniden odama geldiğimde telefonum bir kere daha çalıyordu.

Yüzüme bir şeyler sürmeye çalışırken telefonu açıp kulağıma koydum ve kapıya doğru koşarak gittim.

"Tamam sergi için mutlaka gelmiş olacağım. Benim yerime ayarlamaları yap lütfen."

Kapıyı açtığımda karşı kapıda da Batı vardı. Siyah deri ceketi ile siyah dar paça pantolonunu giymiş, dizlerine kadar çapraz uzanan siyah bluzla siyahlara bürünmüştü. Siyah küpeleri, havaya diktiği siyah saçlarıyla neden bu kadar siyah olduğunu düşünürken telefondaki kişi sesini yükseltti.

"Hande Hanım beni duyuyor musunuz? Hande Hanım!"

Hızla ona cevap verirken Batı'nın çizmelerini giydiğini gördüm. Ben de ayakkabılarımı giyiyordum. Gözlerim ondaydı ama o bir kez olsun bana bakmamıştı. Ben ayakkabılarımı giydiğimde o çizmelerinin fermuarını çekmişti. Son kez ceketini düzeltip merdivenlere yöneldiğinde öylece gittiğini gördüm. Evet bir şey demesini beklemiyordum ama bir kez olsun bakmaması da dikkatimi çekmişti. Bir şey mi olmuştu? Dünden bu güne ne olmuş olabilir ki?

Peşinden merdivenleri indiğimde çoktan sokağı yarılamış olduğunu gördüm. Hızlı yürüyordu. Belki de direkt benden uzaklaşıyordu. Bu şekilde bir hareket yapmak inçin bir nedeninin olmadığını düşündüğümde sebebin ne Ben ters tarafa gidecektim bu yüzden hem telefondaki kişiye cevap verip hem de arada bir arkama bakıyordum. Gerçekten de bir kez olsun arkasına bakmamıştı. Beni görmezden gelmişti kısacası. Ya da görmek istemiyordu. Bu, insanları tanımak için fazladan sert olduğum şu dönemde tamamen bayrakları yarıya indirmeme neden oluyordu.

"Canlı tuvaller de yapacağız evet."

Bir kere daha arkama baktım, hala yürüyor.

"Bu sefer üç saat olsun."

Bir kere daha baktım.

"Ziyaretçiler için özel baskı yapacağım."

Son kez baktığımda artık görünmüyordu. Ve ben de köşeyi dönmüştüm. Aklımın bir köşesinde neden sorusu dolanıp dururken sergi alanına doğru yürümeye devam ettim.

Dün geceki kötü olaydan sonra ne Umut'u ne de Özgür'ü bir kere daha görememiştim. Şu sergi işini hızlıca ayarlayıp yanlarına gitsem iyi olacaktı. Evet Umut'un annesi vardı ama yine de görmek istiyordum.

Serginin olduğu yere gitmek için en yakın yerden geçen tramvay durağına kadar yürüdüm. Birkaç dakika sonra gelince de bindim. Bulduğum boş koltuğa oturduğumda dümdüz ilerleyen bu aracın hemen yan taraflarımdan alıp götürdüğü şehre özenle baktım. Zaman gibiydi. Hızlı ve acımasızca alıp götürüyordu. Manzaranın hezeyan veren tadına öylece bakakalmıştım ki telefonum çaldı.

"Evet?"

"Ne yapıyorsun?"

"Sen ne yapıyorsun?"

ÖLÜMÜN KORKAK FEDAİSİ حيث تعيش القصص. اكتشف الآن