2. Bölüm "Demir kaburgalar"

En başından başla
                                    

Yutkundu. Yutkunurken adem elması hareketlendi. Uzun boynunda takılı olan kolyesine kaydı gözü Servet'in. Hem tüm sırlarını öğrenmek istiyor hem de ölesiye çekiniyordu bu çocuktan. Belki yarısı kadar bile değildi. Birilerinden yirmi sekiz, yirmi dokuz arası bir şey işitmişti ama yetmişe dayanan yaşına nispetle ne kadar çok fark vardı. Yine de önüne ceket ilikleyip, saçlarını taramaktan geri duramıyordu.

"Kaçtır izliyorum. Eline kalem aldın mı seni durdurabilene aşk olsun. Ne yazıyorsun böyle oğlum?"

Bir şey demedi Batı. Sadece dudaklarına ürkek ve belli belirsiz bir tebessüm kondurdu. Öyle çok belirsizdi ki bu tebessüm, Servet gerçek olup olmadığını bile düşünmüştü bir müddet.

"Derdini yazmak iyi geliyorsa devam et. Amma beni bilirsin. Ne diliyorsan söyle, sana yardım ederim. Hem birinin derdini merhemleyen ne kadar büyük sevap alır bilmez misin? Bu şerefe ulaşmak isterim. Ümit ettiğin şey nedir?"

Tüm tüyleri diken diken olmuşçasına ürperdi Batı. Gözleri dolduğunda yutkundu. Biraz önce yazdığı satırlara baktı bir kere daha.

Ama ümit vakitleri Hande... diyordu bir satırda. Sahi ümit ettiği şey neydi? Geriye ümit edilecek bir şey kalmış mıydı ki?

Kendini toplayarak koğuşun tek penceresinden dışarıya baktı. Göz kapakları her kapandığında bir anısı geliyordu aklına. Zihnindeki problemleri çözemeden nasıl dışarıdakilere yetişebilirdi ki?

"Batı'ydı değil mi ismin."

Saygıyla başını tasdik için salladı.

"Hiç konuşmaz mısın be oğlum. Sesini unutuyorum her defasında."

İlk tebessüme nispeten daha büyüğü yayıldı dudaklarına.

"Unutmak, büyük nimettir efendim."

"Estağfirullah ne efendisi oğlum. Abi desen yeterli."

Bastırılmış gülümseme ile kabullendi Batı. Bastırılmış bir gülümsemeydi zira içinden gelmiyordu. Yüreği acı ile yanarken, dudaklarına o şeyi yerleştirmeyi yakıştıramıyordu kendine.

"Bahçe vakitleri hoşuna gitmiyor mu? Kar yağışı dışında avluya çıktığını görmedim. Bana bi de hele derdin ne yavrum?"

Dişlerini sıktı birden. Eline yeniden aldığı kalem çıtırdadı. Aklına bir anda biri gelmişti. Derdin ne deyince, o gelmişti. Dert denilen şey, akıldan akla çıkmayan ve açık bir yata gibi sürekli varlığını hissettiren bir sızıydı.

Servet çıtrdayan ve orta yerden kırılmak üzere olan kaleme baktı. Ağır bir nefretti bu davranışın müsebbibi. Batı'yı tanımak için her hareketini dikkatle inceleyen Servet gözlerini kısarak "Kin..." diye mırıldandı.

Batı'nın çenesi iyice gerildi. Hemen sonrasında ise yavaşça gevşedi. Sanki biraz önce ağır bir yük taşımışçasına alnında boncuk boncuk terler oluştu. Geçmişti. Bu sadece geçici bir kindi. Ümit yoksa kinin de bir manası yoktu.

"Artık kimseden bir şey istemiyorum abi. Kimse de benden bir şey istemesin. Hayat zindan, zindan ise düşüncelerle dolu bir çukur."

"Sana yardım edebilirim. Kin duyduğun kimse intikamını almak için elimden geleni yaparım. Senle çok konuşmuşluğumuz yok amma dışarıda çok adamım var. İçerde de kalmam çıkardım fakat inzivaya çekildim. Birine bir kötülük etmiş değilim lakin çekemeyen ahbaplarımdan ötürü buradayım vesselam. Yani bana güvenebilirsin evlat."

ÖLÜMÜN KORKAK FEDAİSİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin