10

2.8K 275 405
                                    

Harry, yaklaşık yirmi dakikadır, çalışma masasında oturmuş önünde açık halde duran defterin boş sayfalarını inceliyordu. Her sayfayı tek tek dolaşmış, defterin sahibinin adı dışında tek bir mürekkep lekesine dahi rastlamamıştı.

Lord Voldemort'un boş, basit bir defteri hortkuluk yapma fikri ona son derece mantıksız geliyordu. Özellikle diğer hortkuluk Helga Hufflepuff'ın kupasıyken bu imkansızmış gibi hissediyordu.

Üstelik defterde onu rahatsız eden bir şeyler vardı. Sanki onu kendine çekiyor gibiydi, varlığını hissettirmek istiyor gibi. Lucius odaya girdiği an elindeki defteri fark etmişti. Bu görsel bir algı değildi, defter adamın elinde gördüğü için dikkatini çekmemişti, daha çok hissettiği için bakışları otomatikman deftere kaymıştı.

"T. M. Riddle..." diye mırıldandı. "Kimsin sen?"

Bu isim, defterde yazılı olan tek isimdi. Kime ait olduğunu hiçbiri bilmiyordu. Lucius yaklaşık bir hafta önce defterin hortkuluk olduğunu açıkladığı gün, 'muggle soy adlarıyla' ilgilenmediğini söyleyerek bu konu hakkındaki bilgisizliğini vurgulamış, ismin Karanlık Lord için ne derece önemli olduğunu bilmediğini söylemişti. Babasıysa ismi daha önce duyduğundan emindi ancak nerede duyduğunu hatırlayamıyordu. Basit bir konuda geçen önemsiz bir isim olma ihtimali yüksekti, aksi olsa kesinlikle hatırlardı.

"Harry geç kalacaksın!"

Babasının seslenişiyle birlikte tren saatinin gelmek üzere olduğunu anlayarak ayağı kalktı. Defteri yerleştirdikten sonra sandığını kapatarak küçülttü.

"Pekâlâ gitme vakti!" diye seslenirken merdivenlerden iniyordu. "Eve iyi bak Betty."

"Elbette, efendim!"

Severus karşı koltuktaki yılana doğru ilerleyen çocuğa bakarken "Hogwarts'ta görüşürüz." demişti.

Harry yılanın koluna tırmanmasına izin verirken babasına baktı. "Dumbledore'la şölenden sonra mı konuşacaksın yoksa ben trendeyken mi?"

"Şölene kadar konuşmuş olurum. Gece yanıma uğra, konuşuruz."

Harry başını sallayarak onayladı. "Bu arada, defter bende. Sen seslenince sandığa koymuştum. Akşam gelirken getiririm."

İksir ustası, açık bir şeyi tahmin edermiş gibi "Pelerini de aldın değil mi?" diye sorduğunda Harry sevimlice gülümsedi.

"Alma dememiştin." dedi aceleyle. "Hem belli mi olur? Lazım olabilir."

Görünmezlik pelerini on ikinci yaş gününde eline geçmişti. Tüm bu zaman boyunca Dumbledore'da kalmış, yazın doğum gününde Severus Snape aracılığıyla Harry'e gönderilmişti. Babasının pelerinini daha erken teslim etmemesindeki sebebiyse Harry'i canlı olarak görmeden eski ölümyiyene tam olarak güvenmemesi olarak açıklamıştı.

Harry'nin kızgınlığının aksine iksir ustası, ihtiyarın davranışını sorgulamamayı seçmişti. Dumbledore'un yaptıklarını sorgulamakla bir yere varamayacağının farkındaydı.

Adam elini geçiştirir gibi havada salladı. "Herneyse. Eğer saçma bir nedenden kullandığını görürsem neler olacağını zaten biliyorsun."

Harry sırıttı. "Eğer kullanırsam göremezsin ki, teknik olarak bu mümkün değil."

İksir ustası çocuğun dediklerine göz devirdi. "Göremesem de, orada olduğunu bilirim."

Çocuğun gözlerine ciddiyetle baktığında Harry rahat bir tavırla konuştu. "Onaylamayacağın bir şey yapmayacağım, bu yüzden sorun yok."

Adam memnunca gülümsedi. "Trene geç kalacaksın. Akşam görüşürüz." Çocuk babasının nazikçe kovmasına karşılık gülerek son bir kez görüşürüz dedikten sonra salondan ayrılmış, cisimlenme sınırının dışına çıkarak tren istasyonuna cisimlenmişti.

Lord PotterWhere stories live. Discover now