40.Bölüm ∞ Final (Part 3) ∞ SON.

39.8K 1.9K 166
                                    


Yolculuğun bitmesine son 30 dakika varken içim kıpır kıpırdı. Akın yanımda uyuyakalmış bir şekilde başı omzuma düşmüştü. Ulaş ve Cemre ise aceleyle bulunan biletler yüzünden bizden epey uzakta bir koltukta, elleri birbirine kenetlenmiş bir halde uyuklamaktaydılar. Bu harika üç insanın benim için yaptıklarını hiç unutmayacaktım. Ulaş ve Cemre, gerçek dostlarım olmuştu. Bu devirde kim düğünlerinin ertesi günün hiçbir kan bağı olmadığı bir insanı zor durumdan kurtarmak için buralara kadar gelirdi ki? Ama onlar gelmişlerdi. Hem Cemre hem de Ulaş kalpleri iyilik ve güzellik dolu insanlardı. Bu açıdan çok şanslılardı çünkü birbirlerini bulabilmiş olmaları mucize gibiydi.

Omzuma başını yaslamış olan adamın katı ve yakışıklı yüzüne baktım. Çok yorulmuş ve gergin olduğu belliydi. Macit'i döverken ki hali bir meleğin gazabının en açık gösterimi gibiydi. Onun gibi dikkat çekici bir adam ancak melek olabilirdi. Bu melek sevdiğim adamdı. Benim için yaptığı şeyler öylesine dokunaklıydı ki onun aşkından şüphe edemiyordum. Öte yandan karnımdaki bebeğim için ne yapabileceğimi de kafamda netleştirememiştim. İstanbul'a indikten sonraki hayatlarımızın nasıl devam edeceği belli değildi. Akınla ayrılmayacağım kesindi fakat karnım büyümeye başlayınca kesinlikle bir şeylerden şüphelenecekti. Akın Demiral zeki ve dikkatli bir adamdı. Bugün ki hastalığımın sebebini telaştan sormamış olsa bile ileride bir şeylerden kuşkulanabileceği bariz açıktı.

Ne yapmam gerektiğinden emin değildim. Akın'a bebek olayını söylemek istiyor ama tepkisinden apaçık çekiniyordum. Yaşımın bir bebeğe annelik yapabilmek için küçük olduğunun da gayet farkındaydım ama bu onu istememe engel değildi. En başında o sevdiğim adamdan bir parçaydı.

Günahsız, saf, duru... temiz.

Onun bebeğini doğuracaktım. Evden kaçışımın bedeli aileme sırtımı dönmek niteliğindeydi ama karnımdaki bu canı da ailesinden edemezdim. Belki ortada doğabileceği bir ailesi yoktu ama en azından annesi olarak ona sahip çıkmak boynumun borcu gibiydi. Babası onu her ne kadar istemese de... Akın'ın tepkisini bilemiyordum. Her şey karışmadan onun tepkisini bilmeyi o kadar çok istiyordum ki. Ama ona söylersem bir şeylerin ters gitme olasılığı da vardı.

Geriye kalan son 30 dakikayı da bebeğimin babasına bakıp derin düşüncelerde boğuşarak geçirdim. Akın Demiral'ın beni talihsiz bir bebek haberi yüzünden evliliğe sürüklemesini istemiyordum. Evet, bebeğimiz bir mucizeydi ve onu öğrendiğimde öylesine şok olmuş haldeydim ki sevinip kimsenin boynuna mutlu gözyaşları eşliğinde sarılamamak içime çok oturmuştu. Sevdiğim adamın; karnımda beklenmeyen bebek yüzünden değil, beni sevdiği için evlenmesini istiyordum.

Akın'ı bu zamana kadar çok iyi tanımıştım. Onun gibi bir adam ne kadar haşarı, otoriter ve alaycı olursa olsun sorumluluğundan kaçan biri olamazdı. Ulaş'ın bazen onun lise yıllarından olan anılarını anlatırken haylaz oluşunu vurgulasa da yıllar sevdiğim adama bir nebze de olsa olgunluk getirmiş gibiydi.

Uçak inişe geçerken anons geçildi ve omzuma başını yaslamış olan sevgilim kıpırdandı. Başı hala omzumda yaslıyken mırıldandı.

"Uyuyakalmışım. Niye beni uyandırmadın?"

"Hepiniz yorulmuş gibiydiniz. Hem yol boyunca uyanık kalıp ne yapacaktın?" dedim merakla.

Elini sahiplenici ve tamamen içimi kaynatan bir hareketle kotumun sarmış olduğu bacağımın üzerine koydu. İri ve erkeksi eli sıcacıktı. Onun böylesine hareket edişi beni bir yerlere ait kılıyordu. Ona...

"Pişmanlığımı dile getirecektim" dedi iç çekerek. "Seni onların eline bırakmamalıydım. Gittiğim anda aç kurtlar gibi tepene çöktüler. Hele o Macit-," deyip küfrü sallayacağını anlayınca elimi ağzına dayayıp gülümsedim.

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now