30.Bölüm ∞

34.9K 1.4K 53
                                    

30.Bölüm ∞

Bütün ev ahalisi kahvaltıdayken yüzüm tabağa gömülmüş başımı kaldırıp karşımda oturan adama bakamıyordum. Nasıl bakabilirdim ki? Bu sabah gerçekleştirdiğimiz o sıcak paylaşımdan sonra yüzüne bakıp kakara kikiri yapamazdım. En azından bunu yapabilecek kadar rahat bir kız değildim. İlk kez olmamasına ve onun erkeksi bedenine yabancı olmama rağmen en az diğer kadar zevk almıştım ama bunu ona itiraf etmeye çekiniyordum tabii.

Akın'sa utanmaksızın bana her seferinde böyle isteyebileceğine dair işaretler veriyor, kızarıp bozaran yüzüme alayla ve o can yakıcı gülümsemesiyle bakıyordu. Bu haliyle öylesine haşarı görünüyordu ki değil ona kırılmak, huzursuz olmak bile aklıma gelmiyordu.

Ağabeylerim, yengelerim ve yeğenlerim hep beraber masada hazır bulunurken bu sefer her sabahımızın aksine masada iki tane de misafirimiz vardı. Hem de gözden kaçırılamayacak iki misafir. Ulaş Kayaoğlu ve Akın Demiral, bizim kahvaltı masamızdaydı ve daha önce görmediğim bir neşe tüm aile bireyleri üzerinde kol geziyordu.

Ulaş yapısı gereği hemen kaynaşan ve hemen her yaşta, her cinste insanla kolayca sohbet ortamı yaratabilecek bir insandı. Karşısındaki insanı değerli ve iyi bir dinleyici olması nedeniyle önemli hissettiriyordu. Bundan sebeptir ki bir ağabeyim susuyor, öteki Ulaş'la sohbete başlıyordu.

Akın ise... daha sessizdi. Sadece arada sohbete alaylı bir yorum getirerek biz kadınların kıkırdamasını sağlıyor, zehir gibi işleyen beyninden bir yorum yaparak ağabeylerimin ilgisini çekiyordu. En olmadık yerden, iyi bir sonuç çıkarıyordu ve annemin bile ona nazarlarla bakmaya başladığını fark ettiğim an gururdan koltuklarımın kabardığını hissettim.

Sanki Akın Demiral benim evleneceğim adamdı ve ailemin bütün bireyleri bunu bu şekilde yorumluyorlar gibi deli gibi neşeleniyordum. Ne kadar sevgilim olduğu doğru olsa da, ailemin evliliğimiz ile ilgili sıcak bakabileceğini sanmıyordum. Evet, Akın gerçekten iyi biriydi ama ailenin -hatta akrabalar arasındaki- tek kız olmamdan mütevellit beni akraba evliliğine uygun görüyorlardı. Ki ben buna kesinlikle razı olmayacaktım.

"Evleneceğin neredeyse çok saçma gibi. Senin gibi insana kim yakışabilir ki?" Bu soruyu soran en büyük ağabeyim Dizdar'dı. Ulaş'a dostça bakan parıltılı gözleri bunu gerçekten samimiyetle sorduğunu belli ediyordu.

Ulaş yüzündeki tüm mimikleri ustalıkla kullanarak masadaki tüm kadınları etkisine altına alan bir gülüş gönderdi. Ardından gözleri derinlere dalar gibi "Emin olun eşim Cemre'yi görünce bunu benden çok ona soracaksınız" dedi büyük bir tevazuuyla.

Cemre'ye şimdiden 'eşim' demesi bende dâhil kimsenin gözünden kaçmamış olmalı ki herkes gülümsedi. Ardından Ulaş bu sabah anneme yaptığı teklifi yeniledi. "Sizi gerçekten de düğünümüzde görmek isteriz. Dilşah kesin gelmek zorunda ama sizlerde bulunursanız ayrı bir memnun kalırız"

Akın yüzündeki yarım gülümsemesiyle "Açıkçası o gün gelip de kuzenimin idam sehpasına gidişini görmeye niyetli değilim. Bu yüzden ben gelmiyorum" dedi dalgacı sesiyle. Ağabeyimler onun bu şakasına gülerken Ulaş da kuzenine yalandan kötü bir bakış atıp "Bunu Cemre'nin yüzüne karşı da söyle" dedi.

Sevdiğim adam, gözlerini irice açıp ellerini teslim olmuşçasına havaya kaldırdı ve "Allah korusun" dedi. Masadaki tüm kadınlar onun gibi çekici bir adamın, bir kadından korktuğunu fark edip kıkırdadık. Açıkçası Cemre ve Akın arasındaki ilişkiyi kıskanmıyordum, aksine Akın'ın olmayan kız kardeşi olarak gördüğü Cemre'yi bende çok seviyordum. Şu an 3 gün sonra evlenecek nişanlısının burada olduğunu bilse beni sever miydi, emin değildim.

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now