26.Bölüm ∞

35.3K 1.4K 36
                                    

26.Bölüm ∞

Dilşah, diyen sesimde öylesine acı bir ton vardı ki babam bir an şaşırarak duraksamıştı. İşin kötüsü bende bu kaybetmişlik hissiyle duraksamış ve kendime hayret etmiştim. Hey o kızın gidişi benim için neden bu kadar ağır bir darbe olmuştu ki? Oysa o en başından beri uzak durmak istediğim, duramadığım ama sonradan da çekimine kapılmak istemediğim kızdı. Şimdi bu anlamsız telaşım niyeydi?

"Macit'le gittiler" diyen babamın sesiyle irkildim ve göğsümü sıkıştıran şeyin ne olduğunu bilemedim. En son böyle hissettiğimde en yakın arkadaşım ve sırdaşım olan Ulaş bana ihanet etmiş ve hoşlandığım kıza aşık olmuştu. Hatta yakında evleniyorlardı!

Bu his yakıcıydı, anlık ve sarsıcıydı. Ne olduğunu anlamıştım. Kaybetme hissi... Onu kaybetmek, ellerimden kayıp gitmesine izin vermek istemiyordum. Peki ama neden!? Karşıma geçip alayla bana sırıtan vicdanım 'O küçük kıza âşık oldun ahmak!' dedi arsız bir sesle. Ah hayır, tanrım!

Beynimin içindeki sesleri def etmeyi ve içimdeki duyguları bastırabilmeyi isteyerek silkindim. Ama bir faydası olmamıştı. Babam bana korkmuş gibi bakarken, dışardan görenlerin beni deli zannedeceğini biliyor fakat umursamıyordum. Ben şu an geç fark ettiğim bir şeyin dehşetini izliyordum!

Onu o kadar sahiplenmem, Macit'den kıskanmam, gözümün onun üzerine kaymasına engel olamamam... Bu çoğu şeyi kanıtlıyordu işte! Arkamı dönüp evden son sürat çıkarken deli gibi kendi içler acısı halime gülüyordum. Normalde henüz birkaç ay öncesine kadar bir kadından maksimum 2 haftada sıkılan Akın Demiral, o kız 1 aydır gözümün önünde olmasına rağmen sıkılmamış aksine onun davranışlarını, güzelliğini hep çevremde tutmak istemiştim.

O sarı saçların, ürkek yeşil gözlerin ve çocuksu -tabii artık benim için 'kadınsı'- bedenin ihtişamına kapılmıştım. Tanrım bu o kadar akıl karıştırıcı ve bir o kadar da karışık bir duyguydu ki âşık olmanın benim için büyük bir gelişim olduğunu yeni fark ettim. Ben adi, umarsız piçin tekiydim! Öyle ki çoğu zaman bir kadınla, anlık bir zevk geçirdikten sonra yatağından kalkıp gittiğim bile çok olmuştu. Ama... ama Dilşah gibi masum bir şeye tutulabilmek! Neyle sınanıyordum tanrı aşkına!?

Arabamla havaalanına doğru giderken elimdeki telefonumla sürekli Dilşah'ı arasam da bir cevap alamıyor, alamadıkça öfkem damarlarımda akıyordu. Telefonu kapalıydı! Onu kaçırmış olabilir miydim? Elimi öfkeyle direksiyona indirip "Siktir!" diye homurdandım. Ağzıma gelen birkaç küfrü daha umarsızca savururken telefonumun melodisini duydum ve hevesle açıp "Dilşah!?" dedim.

"Dostum cidden boku yemişsin!" diyen Ulaş'ın sesiyle az kalsın arabanın kontrolünü kaybediyordum. Lanet kuzenimin böyle alaycı konuşmasının tek nedeni olabilirdi ve o da bir şeyler biliyor olmasıydı. Onu haklı çıkarmaktan o an nefret ettim. Oysa o Dilşah'ın ilk geldiği gün benim ona olan ilgimin farkına varmıştı; bense... salağa yatmıştım.

"Ulaş, siktir git! Cidden çok gerginim" deyip şaka kaldıramayacağımı ciddi bir dille belli ettim. Karşıdan gelen kahkahalı ses ise bu tehdidimi pek umursamadığını gösteriyordu. Ulaş Kayaoğlu'nu kim sindirebilirdi ki zaten?

"O kalın aklının günün birinde çalışacağını biliyordum Akın. Şu an neredeyse direk bana gel, uzun bir yas dönemine girmelisin" dedi Ulaş umutsuz bir sesle. Ne dediğini anlayamamıştım. Çattığım kaşlarım ve büzdüğüm dudaklarımla cidden gergindim ama kuzenimin bunu anlamamaya ısrar ediyor gibiydi.

"Beynimi neden siktiğini sorabilir miyim!?" diye öfkeyle gürlediğimde Cemre'nin bana önceden 'Sinirli olduğun zaman çok küfür ediyorsun' dediğini hatırlamış ve garipte olsa bunun yeni farkına varmıştım. Ah evet küfür etmek için haklı sebeplerim vardı! Piç kuzenim de büyük etkendi!

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now