37.Bölüm ∞

20.4K 1.2K 65
                                    

37.Bölüm ∞

Sabah kalktığımda her zamankinden daha huzursuzdum. Bu duruma anlam veremesem de bunu Dilşah'tan ayrı kalmama yoruyordum. Bugün yokluğum süresince aksayan işlerimi ne kadar koyabilirsem yoluna koyup akşam uçağıyla Diyarbakır'a geri dönmeyi düşünüyordum. Aradığım telefonlara cevap verilmemesi hatta Dilşah'ın özel numarasının bile sürekli olarak kapalı olması beni çileden çıkartıyordu! Daha yanında olmadığım 2.gün başına bir şey gelebilmiş olma ihtimali çıldırtıcıydı. Burada böyle eli kolu bağlı durmak bana göre değildi ve Ulaş'a bir mesaj yollayıp akşam ayarladığım bir uçakla yola çıkacağımı yazdım.

Onlarında evliliklerinin ilk günüydü ve ilk günden arayıp rahatsız etmek istemiyordum. Cemre zaten dün yeterince bizi sokaklarda süründürmüştü. Düğünün geç bitmesinin yanı sıra işkembeciye bile gitmiş birkaç saat orada oturmuştuk. Aklım genelde puslu ve dağınık olsa da kardeşim için seviniyordum. Yüzü hep gülüyor, sevdiği kızla evlendiği için etrafına garip bir ışıltı yayıyordu. Sanki Cemre onun yaşama sebebiydi ve şimdi sonsuzluk iksirini elinde tutuyor gibiydi.

Dilşah da benim için öyleydi... Yaşama sebebimdi... Onun o sarı saçlarından kopacak tek bir tel için bile canımı verebilirdim. Ona bir şey olacak olabilme ihtimali bile beni zıvanadan çıkartırdı. Ailesinin yanında ne kadar güvende olduğunu düşünsem de cevap verilmeyen çağrılar ve mesajlar beni kuşkulandırıyordu. Artık bu saatten sonra onu kendi gözümle görmeden iyi olduğuna inanamazdım.

Kahvaltımı hızla ve aceleyle yaparken çalan telefonumla ağzımı peçeteye silip ekrana baktım. Bilinmeyen bir numaraydı. Normalde gizli aramalara ve bilinmeyen numaralar cevap vermezdim çünkü genelde kirli geçmişimle ilgiliydi. Yalan yok. Çok kız arkadaşım olmuş çoğuyla da gönül eğlendirebilmek için çıkmıştım. Ama bu saatten sonra öyle ilişkiler bana öylesine yavan ve hafif geliyordu ki... 2-3 ay öncesine kadar serbest ilişkisinin sıkı bir savunucusu olan Akın Demiral'ın tüm surları tek tek yıkılıyordu.

Hem de kim sayesinde!

"Alo?" deyip telefonu açtığımda iyi bir haber olabilmesini umuyordum.

"Akın, ben Dilşah!" diyen sesi duyduğumda yüreğimden bir yük kalktı ve hemen gülümsedim.

"Dilşah? Nasılsın bebeğim? Keyfin-,"

"Akın iyi değilim! Bak beni dinle tamam mı?" dediğinde oturduğum bar sandalyesinde dikeldim. Çoğu zaman çocuksu kıkırtılarını duyduğum o ağızdan öyle bir endişe sezinliyordum ki bu hiç hoşuma gitmemişti. Hiç!

"Alo, Dilşah? Ne oluyor söyle!" dedim ondan cevap gelmeyince.

O sırada birkaç hışırtı duydum ve Dilşah konuşmaya başladığında telefonun kapanmadığını fakat onun da benimle konuşmadığını anladım. Telefonu özellikle açık bırakmış benim duymamı sağlıyordu.

"Sen burada ne arıyorsun?" dedi ahengine bile ölüp dirildiğim ses. Sesi hafif titrek fakat cesurdu! Tanrım...

"Asıl sen ne arıyorsun Dilşah? Anamlar geldi, çarşıya çıkmanız gerekiyor bilmem farkında mısın?" diyen sesi duyunca bütün dişlerimi öfkeyle birbirine bastırıp ağzımdan okkalı bir küfür savrulmaması için kendimi zapt etmeye çalıştım. Macit, hafif azarlar fakat biraz da kuşkulu bir sesle Dilşah'la konuşuyordu.

"Asıl sen farkında mısın Macit? Seninle ev-len-me-ye-ce-ğim! Ne olursa olsun bu olmayacak!"

Bütün iliklerim adeta donarken, damarlarımdan akan kan öylesine delice akıyordu ki! Orospu çocuğu! Yokluğumdan istifade edip Dilşah'ı -benim kadınımı!- o itle evlenmeye zorluyorlardı! Üstelik daha 24 saat bile geçmeden! Hızla ayağa fırlayıp odama yöneldim. Arabamın anahtarlarını yatağımın yanındaki sehpadan alırken Dilşah ve Macit konuşmaya devam ediyorlardı.

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now