28.Bölüm ∞

35.6K 1.5K 54
                                    

28.Bölüm ∞

Elimi kısa, erkeksi saçlarında gezdirip özlemimi dindirmeye çalışırken baya uzun bir süredir sarılır vaziyette durduğumuzu fark ettim. Tereddütle elimi yumuşak saçlarının arasından çekip ona yapışmış olan bedenimi, bedeninden ayırdım. Soluk soluğa kalmış bir halde sevdiğim adamın gözlerine bakarken bu mutluluğu başka hiçbir zaman yaşamayacağımı düşündüm.

Meraklıydım. Neden gelmişti? Daha doğrusu gelmişlerdi? Burada ne arıyorlardı ve peşimden gelmesini neye yormalıydım? Yoksa ben buraya döndükten sonra önemli bir mevzu mu olmuştu?

"Siz..." deyip bakışlarımla Ulaş'ı da gösterdim. "Burada ne arıyorsunuz?"

Ulaş sakin ve temkinli adımlarla bana doğru yürüdü ve her kızın ayaklarını yerden kesecek bir gülümsemeyle bana göz kırptı.

"Ziyarete geldik diyelim" diyen Ulaş'tı. Akın'a baktığımda onun sadece bana baktığını ve gözlerinin parıldadığını gördüm. Bir şey mi yapmıştım? Neden bana bu kadar garip ve yoğun bakıyordu?

"Akın sen iyi misin?" dedim kaşlarımı kaldırıp tekrar onu süzerek. Üzerindeki lacivert bir ceket, altında kaliteli fakat eski bir kot vardı. Aceleyle gelmiş oldukları belliydi ve bu haline baktıkça bile içimin alevlenmesine mani olamıyordum.

"İyiyim sadece yol biraz uzundu" dedi omuzlarını silkerek.

Varlığını unuttuğum Macit arkama doğru yaklaşıp mesafeli bir şekilde gülümsedi ve Ulaş'a elini uzattı. İstanbul'da takıldığımız süre boyunca Macit Akın'dan ne kadar nefret ederse etsin Ulaş Kayaoğlu'yla iyi anlaşmıştı. Gerçi Ulaş gibi bir adam sadece kadınları değil, akılcı ve derin sohbetleriyle erkeklerinde takdirini kazanıyordu.

Akın ise... daha düzdü. Sevmediği veya tanımadığı insanlara karşı mesafeli ve buzdan farksızdı. Onların kuzen olmalarına ve öğrendiğim kadarıyla çocukluk arkadaşı olmalarına rağmen birbirlerine benzemeyen kişilikleri şaşırtıcıydı. Ulaş Kayaoğlu ortamın dengesini sağlamaya, Akın Demiral ise bozmaya programlı gibiydi.

"Hoş geldiniz" diyen Macit'in sesindeki memnuniyetsizlik kendini belli etse de Ulaş'a samimi bir şekilde gülümsüyordu. Akın ile birbirlerini tamamen görmezden gelmişlerdi. İstanbul'da yaptıkları ateşkes bir anda bozulmuş gibiydi. Bunun sorumlusu bendim.

"Hoş bulduk" dedi Ulaş aradaki soğuk havayı önemsemeksizin.

"İçeri gelmez misiniz?" dediğimde elimle çıktığım kapıyı gösteriyordum. Neredeyse herkesin uyumuş olması önemli değildi, annem misafir oldukları sürece bir şey demeyecekti. Üstelik Akın'ı anlayamadığım bir nedenden ötürü seviyordu.

"Aslında otele gitsek daha iyi olacak" dedi Akın, isteksiz bir sesle. Beni zor durumda bırakmamak için böyle bir şey yaptığına inanamıyordum ama yapmıştı. Hiçbir şeyi umursamayan, kimin ne dediğine takmayan Akın Demiral bentlerini tek tek yıkıyor gibiydi.

"Sadece bir çay? Sorun olmaz, gelin lütfen. Uzun yoldan geldiniz" dedim ısrarcı ses tonumla. Biraz daha vakit geçirmek istiyor ve neden burada olduklarını anlamak istiyordum.

"Peki o zaman" dedi Ulaş. Macit gecenin bir yarısı, kimsenin haberi olmadan eve misafir almamı hoş karşılamamış olacak ki kaşlarını çattı ama onu umursamadan Ulaş ve Akın'a kapıyı gösterdim. Onlar içeri girerken Macit bileğimi tuttu ve sessizce fısıldadı. Konuşmamızı onların duymasını istemiyordu.

"Neden gelmiş olabilirler? Sen mi çağırdın Dilşah?" dedi huzursuz bir sesle. Kahverengi gözleri ay ışığı altında çakmak gibi parlıyor, adeta beni hor görüyordu. Tavrından rahatsız olarak kolumu elinden kurtardım ve dişlerinin arasından tısladım. Benim sinirlenince nasıl baş kaldırıcı ve inatçı bir Dilşah olduğumu en iyi bilenlerden biriydi.

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now