6.Bölüm ∞

48.1K 1.7K 44
                                    

6.Bölüm ∞

Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken karşımdaki yakışıklı yabancıya mutlulukla gülümsedim. Babamın ölümü ne kadar yıkım olsa da bu evden uzaklaşmak bana iyi gelecekti ve sanki Akın Bey'de bunu anlamış gibi annemle İstanbul'a gitmem konusunu konuşmuştu.

Biliyordum, Akın Bey bunu benim yeşil gözüm, sarı saçlarım için değil mecburi olduğu için yapmıştı. Dediğine göre İstanbul'da işler biraz karışıktı ve bende babamın vasiyeti üzerine kısa bir süreliğine oraya gitmeliydim. İşin anlamadığım yanı neden 1 ay sonra geri dönüyordum? Benim bilmediğim bir şey mi vardı yoksa?

Bunu Akın Bey'e sormayı zihnime yazıp sadece sustum. Anneme veya diğer ağabeylerime sorsam beni takmayacaklarını biliyordum ama daha 5-6 saat öncesine kadar tanıştığım bu iyi kalpli adam benim kurtuluş meleğim olmuştu. Evet yakışıklılığını da hesaba katarsak yanlış bir tanımlama yapmamıştım.

Akın Bey ve Nadir amca ayaklanınca, herkes birden ayaklandı ve kalabalık konağın çıkışına kadar onlara eşlik ettik. Güzel ve pahalı bir araba Nadir amcaların önünde durup içinden çıkan şoför kapılarını açmıştı. Nadir amca herkesle vedalaşıp önüme geldiğinde beni alnımdan öptü ve sıcacık gülümsedi.

"Dilşah... kendine dikkat et yavrum. Yarın yola çıkacağız, hazırlan" dedi eliyle omzumu sıvazlayarak.

Gülümseyip başımı sallayınca, dönüp şoförün açtığı kapıdan arabaya bindi. Akın Bey ailemin diğer fertleriyle el sıkışırken en son bana gelince duraksadı ve sadece hafif gülümsemekle yetindi. Elimi sıkmak yok! Sarılmak yok! Ah yarabbi sanki bunu istiyormuşum gibi birde içleniyordum! İstemiyor muydum?

"Görüşmek üzere Dilşah Hanım. Yarın saat 3'te uçağımız havalanacak" dediğinde gözlerim irice açıldı.

"Uçak mı!?" diye korkuyla inildediğimde kaşlarını hafifçe çattı.

"Uçak korkunuz mu var?"

"Bilmiyorum" dedim fısıltılı sesimle. Uçağa daha önce hiç binmemiştim ki. İşin kötüsü gökyüzünde uçacak olan ve pek de güvenli olmayan o alete binmek ne kadar doğruydu?

"Nasıl yani?" deyip kaşlarını merakla kaldırdı. Kaşları öylesine biçimli ve güzeldi ki saçma sapan bir sebep yüzünden onu kıskandım. Hayır niye kıskandığımı size söylemeyeceğim. Tamam belki de söylemeliyim. Bu Akın Demiral, yani benim ortağım bu kadar yakışıklı ve dikkat çekici bir erkekse yanında kadınlar eksik olmazdı değil mi? İçimi çepe çevre saran sıkıntıyı atmaya çalıştım. Ne de olsa bu adamın ne yaptığı beni ilgilendirmezdi.

"Neyse. Yarın görüşürüz!" dedim sert sesimle. Neden bu kadar öfkelenmiştim bilmiyordum ama sinirli sesime Akın Bey hayli şaşırdı. Sabahtan beri yumuşacık olan sesim, Akın Bey'in cazibesi ve etrafında dolanan kızları dönünce adeta kızgın bir canavar sesine dönüşmüştü. Kendime hakim olmalıydım, olmalıydım!

İlk defa yakışıklı bir erkek görmüyordum. Daha önce -babam sağken- beni isteyen sayısını hatırlamadığım kadar yakışıklı, ağa çocukları bile vardı. Hiçbirinde bu kadar etkilenmemişken İstanbul'dan gelmiş ve kendini bir şey sanan bu adamdan etkilenmemeliydim.

"Hoşça kalın" deyip o da şoförün açtığı kapıdan arabaya bindi.

Siyah araba toz toprağın içinde evimizden uzaklaşırken bende ağabeylerim ve annem gibi arabanın arkasından baktım. Araba gözden kaybolunca büyük ağabeyim Dizdar, öfkeyle anneme döndü.

"Ana! Dilşah'ı İstanbul'a göndermeyi nasıl göze alabilirsin!" dedi sert sesiyle.

Oysa annem sakindi.

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now