33.Bölüm ∞

32.2K 1.4K 58
                                    

33.Bölüm ∞

Kulaklarımdaki uğultu artar ellerim titrerken anlamsızca Ulaş ve Cemre'ye baktım. Hayır, hayır. İddia ettikleri şey çok, çok ağırdı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Simar... benim en yakın arkadaşımdı. Dahası Dilaver ağabeyimle aralarındaki ilişki tıpkı ağabey-kardeş gibiydi. Abim her zaman onu da benim gibi korur kollar, bir şey olmaması için özen gösterirdi. Bu normal bir kız kardeşe gösterilen ilgi değil de neydi?

Akın da tıpkı benim gibi kaskatı kalmış anlamsızca bakınıyordu. Benden önce kendini toparlayıp "Bu çok... kesin bir iddia Ulaş. Bunu sana düşündürenin ne olduğunu merak ediyoruz?" dediğinde soluğumu tutarak karşımda oturan Ulaş'a baktım. Şüphelerinin asılsız olmasını ağabeyimin bu kadar alçalmasını öğrenmemek için her şeyimi verirdim.

"İstanbul'a Simar da gelmişti hatırlıyorsanız?" dedi Ulaş önce bana daha sonra Akın'a bakarak. Akın'ın onaylayan kafası benim tepkisiz halime bakıp devam etti. "Yemek için size geldiğimiz gün ben lavaboya gitmek için koridordan geçiyordum. O sırada boş odalardan birinin önünden geçerken Simar'ın ağlamaklı sesini duyup duraksadım" deyip duraksadı.

Söyleyeceği şeyler ona ağır gelecekmiş gibi gözlerini Cemre'ye dikip yardım dilenircesine baktı. Deli dolu, bir an bile yerinde duramayan Cemre bile o an sus pus olmuş tek kelime etmiyordu. Bu ortamı germek için yeteri kadar sebep veriyordu.

"Telefondaki kişiye iyi olduğunu ama dayanamadığını söylüyordu. Ne için olduğunu anlayamadım ama sözlerinin sonunda 'Dilaver' dediğini hatırlıyorum. O zamanlar Dilaver denen kişinin kim olduğunu bilmediğim için pek umursamamıştım ama şimdi anlıyorum. Simar'ın telefonda konuştuğu kişi senin ağabeyindi! Ne konuştukları hakkında fazla bir şey öğrenemedim çünkü Simar beni fark edip ürkmüş gibiydi. Telefonu çabucak kapattı" diyen Ulaş dalgınca saçlarını karıştırdı.

"Simar'ın başka tanıdığı bir Dilaver olabilir mi?" diyen Cemre'ye hepimiz ifadesiz gözlerle baktık. Sonunda konuşmam gerektiğini fark edip araya girdim.

"Hayır, Simarla iyi anlaşırız. Ağabeyimden başka tanıdığı Dilaver diye birinden bana hiç bahsetmedi. Ama bu..." deyip duraksadım. Boğazıma ağır bir yumru oturmuş nefes alamıyordum. İstanbul'dan buraya döndüğümden beri ailem hakkında öğrendiğim gerçekler beni yıkıp parçalıyordu. Belki de bunları fark etmekle çok geç kalmıştım. Ailenin en haşarı, laf söz dinlemez bireyi bendim ama başka şeylerle ilgilenmekten gözümün önündeki şeyleri görememiştim.

Yine de bir umut? Abim yapmaz, yapamazdı.

"Dilaver ve Simar'ın arasındaki ilişki ne derecede bilemiyorum ama..." diyen Akın duraksayıp bana döndü. Gözleri benim için olan bir endişeyle kaplanmış hareketlerimi gözlemliyordu. Hayal kırıklığım çok çok ağırdı ama hala ölmemiştim. Bu iyiye işaretti en azından. "Ama 'abi' dememesine ne sebep olmuş olabilir? Simar hep 'Dilaver' diye mi hitap ederdi?" dedi merakla. Erkeksi kaşlarını çatmış zekice parlayan gözleri bir şeyleri yakalanmaktan memnun olmuş gibi parıldıyordu.

Başımı sağa sola sallayıp "Hayır. Simar ağabeyime hiç 'Dilaver' diye hitap etmezdi. Hatta aralarındaki mesafeyi en iyi ben bilirim. Birbirlerini görünce zorunlu bir selamlaşmaları var gibiydi. Lütfen bana biri açıklasın, bu durumdalarken böyle bir adiliği yapmaları mümkün mü!?" dedim delirmişçesine.

Başımı ellerimin arasına alıp dolan gözlerimi kırpıştırdım. Allah'ım lütfen benim tanıdığım ağabeyim bu kadar raydan çıkmış bir adam olmasın, lütfen! Dizdar ağabeyim bile onu katılıkta, yüzsüzlükte sollarken Dilaver ağabeyim ya... Dilaver ağabeyim! Şaka gibiydi.

Sev Yeter (2)Where stories live. Discover now