58.Bölüm<<Saf canilik>>

1.3K 69 62
                                    

Beğenmeden geçmeyelim ama dimi😊

Keyifli okumalar (:

"Sakin ol!"

Omzuma tutunan el beni daldığım yerden uyandırırken tuttuğum kapı kulpunu daha çok sıktım. Beş parmağımın izinin çıktığına emindim. Ciğerlerime üfleyen hava her bir adımımızda kesiliyor bizi nefessiz bırakıyordu. Tereddütle baktığım kapıdan gözlerimi alıp yanımdaki kişilere baktım. Kızlar da merak için de kapının ardında göreceklerini bekliyorlardı. Derin bir nefes alıp dakikalarca hareketsiz kalan elimi çevirip kapının aralanmasını sağladım. Kapıyı iyice açıp içeri girdiğimde nefesimi tutup kızlarında yanıma gelmesini bekledim. Hepsi girdiğinde merakla etrafa bakındılar. Bir koridordan üç farklı odaya ayrılan kapı boşluğu vardı. Hepsine bakmadan önce ilk boşluktan içeri girdik.

Sürüsüyle kağıt yığınları. Masaların üzerinde, duvar diplerinde üst üste binen bir sürü belge ve kağıt parçaları. Ortamda o kadar çok boğucu hava vardı ki. Burası basılıp kapatıldığında havalandırmalarda kapanmış, bu ucube bodrum katını iyice boğucu bir havaya mahkum bırakmıştı.

"Bu plastik kaplarda ne var böyle?"

Helena sırayla dizilmiş üç dört plastik bidondan birini eline alıp kaldıracakken Eliza "DOKUNMA ONA!" diye bağırdı.

"O bir hidrojen florür seni aptal! Tenine teması halinde derini ve etini eritmesi dışında kemik erimesine de yol açıyor. Döküldüğü yeri yok eder!"

"Siktir!" Helena hızla elini kutudan çekip geri çekildiğinde eli korkudan kalbini bulmuştu. Göğsü hızla inip kalktığında kuru elini sürekli üzerine silip eline bir şeyin değip değmediğini kontrol etti.

"Bunların burada ne işi var!"

Kutulara dikkatlice bakıp düşünceli gözlerle etrafı taradım tekrar. Odanın bir tarafında da üzerinde nükleer amblemi bulunan tenekeye benzer sarı kutular vardı. Yanlarına adımlayıp üzerinde bir şey yazıyor mu diye kontrol ettim. Elimle kontrol etsem mi derken "Sakın dokunma. Koruyucu hiçbir şey yok üzerimizde. Tehlikeli!" diyen Eliza'nın sesiyle dokunma fikrini bir köşeye attım. Yanıma gelmiş oda kutuları inceliyordu. Eliyle gözlüğünü düzeltip benim gibi eğildi. Tenekeye yapıştırılmış bir kağıt parçası vardı.

"Dimethylcadmium."

"Dimet- ne?" Anlamamış gözlerle ona bakarken bu halime hafifçe gülüp açıklama yaptı.

"Dimethylcadmium. Panzehiri olsa bile öldüren bir kimyasaldır. Yutulduğunda, solunduğunda veya cilde temas halinde inanılmaz bir hızla en çok kan bulunduran yani en hayati organlara saldırıyor. Mucizede olsa hastahaneye yetişip panzehiri alsan bile en iyi ihtimalle bir sene daha yaşayabiliyorsun."

Kaşlarım çatıldığında dediklerini iyice düşündüm. Bu gibi tehlikeli maddeleri ne diye burada tutuyorlardı ki. Daha bilmediğimiz neler karıştırıyorsun sen baş şeytan! Dikleşip tenekelerden uzaklaştım. Arkamı dönüp odadakilere baktım. Helena hala daha elini üzerine siliyor, buruşturduğu suratıyla etrafa bakınıyordu. Savaş ise kapı boşluğuna omzunu yaslamış bizi izliyordu. O buraya daha önce geldiği için neler olduğunu biliyordu. Benimde görmemi istemişti ama herhangi bir bilgide vermiyordu ki!

Layla da kağıt yığınlarında bir şeyler karıştırıyordu. Bir sürü deney tüplerinin olduğu masanın başında Alex duruyordu. Eline aldığı yarısı mavi bir sıvıyla dolu olan ve başı sıkıca tıkalı olan tüpü Eliza'ya doğru hafifçe salladı.

"Bu nedir dahi kız?"

"Üzerinde ne yazıyor. Adı ne?"

Alex çatık kaşlarla kağıda bakıp Eliza'ya "Thioacetone." dedi. Daha doğrusu demeye çalıştı diyelim. Eli başı sıkıca kapalı olan tıpayı açacakken "DUR!" diye bağıran Eliza'nın sesi bir oldu. Alex anlık durup yanımdaki telaşlı kıza sorgulayıcı gözlerle baktı. Eliza elini saçlarından sertçe geçirirken "Tanrı aşkına! Hiçbir şeye dokunmayın artık! Burası bir zehir yuvası! Temas ettiğiniz her şey ölüme davetiye çıkartıyor!" diye bağırdı. Herkes ilgilendiği işi bırakıp Eliza'ya baktı. Derin bir nefes alıp Alex'in masaya yavaşça geri bıraktığı şişeye baktı.

KARANLIK SIRLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin