❧56. BÖLÜM❧

29.4K 1.8K 120
                                    

İyi akşamlar, nasılsınız bakalım?

Karahan’ın düşüncelerinin minicik bir kısmıyla sizlerleyim, bakalım beğenecek misiniz?

Düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.

Oy ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, desteklerinizi esirgemeyin, sizi seviyorum.:)
kahvekolik_hekim

mrspetrichor okurlarıma ithaf edilmiştir.

Medya: Karahan:)

★Keyifli Okumalar Dilerim Bir Tanelerim★

             *Yedi saat öncesi Karahan’dan*

★Karahan★

Tek bir fotoğraf...
Senede sadece iki gün…
Seven insana yeter mi? Ha bir de umut…
Sanırım her şeyin dayanılır olmasını sağlayan yegane şey, umut…
Sevdiğinin eninde sonunda sana geleceğini yanında olacağını umut etmek... Hayal kurmak, heveslenmek, özlemek, acı çekmek hepsi sevdaya dahilmiş bunu anladım.
Öyle zor günler öyle acı dolu yıllar geçirdikten sonra, bana cenneti getiren karım… kıymetlim. Kalbimin biricik sahibi, yaşama sebebim karım…
Bana iki evlat verecek olan kadını düşündükçe kalbim göğsüme sığmıyor. Her ne iş yaparsam yapayım hep aklımda…
Acaba şimdi ne yapıyordur diye düşünmediğim tek bir an bile yok. Evleneli aylar oldu ama hala rüya görüyormuş hissinden kurtulamadım, sevdiğimi, kıymetlime istediğim zaman sarılıp, istediğim zaman kokusunu doyasıya içine hapsediyorum ama hala ya uyanırsan diye korkuyorum.
Ben Karahan Arısoy, karımı kaybetmekten, onsuzluğa hapsolmaktan deli gibi korkuyorum. Elimden gelse gözümün önünden bir saniye bile ayırmam ama elden ne gelir işte. Ne yaptıysam birlikte çalışmaya ikna edemedim, neymiş onun işi hastaneyle ilgiliymiş benim yanımda çalışamazmış! Ah bilse onun çalışmasını değil sadece yanımda olmasını istediğimi. Boş boş otursun ama evimizde değil, yanımda otursun, canımda olsun istiyorum, yokluğunda kalbim kaybetme korkusuyla atıyor.
Şimdi arasam, kalbimi mest eden sesiyle gönlümü şenlendirsem, için ısınsa mesela güzel olmaz mı?
Dedeme yardım için geldiğim yazanede tek düşüne bildiğim kıymetlim... Dedemin anlata anlata bitiremediği, arazi davasından en büyük kaçış noktam karım.
Kıymetlimin baş rolünü üstlendiği fikirlerimden dedemin dürtmesiyle sıyrıldım.
“Oğlum, sen beni dinlemiyor musun?” sorusuyla kendime geldim.
“Dinliyorum dedem, Osman amcayla olan arazi davası işte, anladım tamam tutarız bir avukat çözeriz davayı, neden büyüttün bu kadar.”
“Ulan it herif! Onu mu diyorum ben? Laf dinlemez söz dinlemez gelmiş bir de yardım edeceğim diyor. Buğlem kızımın doğumuna beş ay kaldı, o kız bir başına ne yapacak, doğuma kadar bizde kalın dedim ama senin kafa ayyuka çıkmış! Hey yavrum hey…”
Benliğime üşüşen gerçekle, “Olmaz dedem, biz evimize gidelim, hem size de yük olmayız hem de benim işlerim Ankara’da biliyorsun.”
Doğuma kadar dedemlerde kalmak demek tüm sülaleyle birlikte yaşamak demek ki bu benim için pekte hayra alamet değil! Özelliklede akıl sağlığım için...
“Sen git o zaman Buğlem kızım kalsın bizimle. Zaten sen sabah gidiyorsun akşamın bir körü geliyorsun, kızın başı dönse düşse kalsa kimsenin haberi olmaz,” dediği tüm ciddiyetiyle.
“Dede ben karımdan ayrı kalmam. Ben senin hatunu annemlerin yanına göndersem hoşuna gider mi? Karıma bakarım ben.”
“Deli uşak sen de! İyi ne halin varsa gör ama o kıza bir şey olursa yerim kafanı haberin olsun.”
“O gözüm gibi bakıyorum bakmaya devam edeceğim de. Zaten zar zor kavuştum karıma bir günümü ondan ayrı geçiremem. Ha çok istiyorsan siz bize gelin,” dedim hızlıca bir fikir sunarak.
“Bu yaştan sonra bir de memleket hasreti çektircek bu deli uşak bana! Tövbe estağfurullah!”
“Aman dedem demedim bir şey, sen merak etme kıymetlime en iyi şekilde bakarım, baktım olmuyor annemler yanımıza gelir.”
“İyi bari ezcuk aklılı konuştun! De hayde ben İsmail’in yanına geçiyorum,” dedikten sonra kafasına katkesini takıp yazaneden çıktı.
Dedemin gitmesiyle vakit kaybetmeden kıymetlimi arayacaktım ki telefonum çaldı, iş yerinden aradıklarını görünce hemen açtım, “Efendim Çetin?”
“Karahan, Rize mal aldığımız şirkette sorun çıkmış yükleme yapmayacaklarını söylediler, hazır Trabzon’dayken senin ilgilenmem kolay olur diye aradım, uygunsan bakar mısın?”
“Tamam, hallederim, sen şirket bilgilerini mail at, duruma göre ararım,” dedikten sonra telefonu kapatıp Rize için gerekli ayarlamaları yaptım ve sonra bir ödül misali telefonun ucunda olan kıymetlimi aramak için hamle yapmıştım ki yine telefonum çaldı.
Arayan annem olunca bariz bir panikle açtım telefonu, “Anne, bir şey mi oldu?” dedim tedirgin bir tavırla.
Ne zaman annem arasa Buğlem ortalıktan kaybolmuş oluyor ya da iyi ihtimalle aşermiş oluyor umarım aşeriyordur...
“Oğlum Buğlem kızım not bırakıp çıkmış bir ara istersen, yani bir şey olacağından değil aklımız kalmasın yavrum,” deyince, “Tamam anne,” deyip telefonu kapattım.
Buğlemin evde olmadığını öğrenmiş olmanın gerginliğiyle aradım. Kalbim korkuyla kasılırken kafamda türlü vahşet senaryoları üretiyordum.
Çalan telefonun açılmasını sabırsızlıkla bekledim, keyifli sesiyle şakıyarak “Delim?” dedi.
“Kıymetlim, bir canım var. Sen benim kalbime mi indireceksin?” dedim elimde olmadan sinirle.
“Aşkım ama evden çıkarken anneme not bıraktım, neden sinirlendin ki?” diye sordu masum çıkan sesiyle.
“Bilmem! Belki de karımı merak ettiğim için sinirlenmişimdir?”
Bir sitemle “Beni buraya evde oturayım diye mi getirdin? Bir haftadır evden çıkmadım eh haliyle bunaldım, biraz hava almaya çıktım, hem evden çok uzakta değilim, hemen yakındaki sahile geldim,” dedi sonlara doğru yumuşayan sesiyle.
“Beş dakikaya oradayım güzelim ve ben gelene kadar bir yere kaybolma, dur durduğun yerde,” dedikten sonra telefonu kapattım. Arabanın anahtarını nasıl aldım yazaneden nasıl çıktım hatırlamıyorum bile. Hamile haliyle başı dönse bir yere düşse yardım edenden çok zarar verecek insan var etrafta!
Kime güvenecek insan?
Minicik çocuklara tecavüz edip katleden insanları olduğu dünyadan, karımı ve çocukları bir şekilde korumak zorundayım. Tamam bazı zamanlar fazla kısıtlayıcı oluyorum ama elimden başka bir şey gelmiyor, ne kadar istesem de karımın tam anlamıyla özgür olmasını sağlayamıyorum. Hele şuan zaten hormonları yüzünden yeterince gergin zamanlar geçirirken.
Kısa zamanda karımı söylediği yerde bir bankta otururken buldum, arabayı nasıl park ettiğime bile aldırmadan soluğu kıymetlimin yanında aldım, elimi omuzlarına koyup, nefes alma sebebimi göğsüme çektim, alnından usulca öpüp bir elimi belirginleşen karnının üzerine koydum.
Benim için huzur işte tamda bu an...
“Kaç defa yanında biri olmadan evden çıkma dedim acaba?” diye sordum sakinleşmeye çalışırken.
“Sayamadım delim, o kadar çok ki ama ne yapayım bunaldım, annemin işi vardı, Kumru da arkadaşlarının yanına gitti, bende kimseyi bekleyemedim hava almam lazımdı.”
“Bana haber verseydin ya kıymetlim.”
Boynumun kenarını koklayarak öpüp, “Tamam bir daha ki sefere seni de çağıracağım,” dedi sevimli bakışlar atarken.
“İyi olur kıymetlim...” dedikten sonra alnından öptüm ve sözlerime devam ettim, “Yemin ederim bir gün aklımı alacaksın...”
“Sen bir de ikizler geldikten sonra gör, sende akıl bırakmayacağız,” dedi keyifle tebessüm ederken, gözlerinden geçen haylaz pırıltılar keyfimi iyice yerine getirdi.
Derin bir nefes aldım, “Sağlıklı olun da gerisi mühim değil,” dedim ve devam ettim sözlerime. “Öğleden sonra üç gibi Rize’ye gideceğiz şimdiden haberin olsun kıymetlim.”
“Ya neden ki? Daha geleli bir hafta oldu.”
“İş ile ilgili bir sorun çıkmış, şirket için mal aldığımız firmayla ilgilenmem gerekiyor. O yüzden ikimiz yola çıkacağız. Kalacağımız oteli bile ayarladım, tek eksik sensin kıymetlim.”
“Şey peki, işin uzun sürer mi?”
“Bilmem neden sordun güzelim?”
“Ankara’ya dönüş tarihi anlamak için sordum. Bebeklerimizin cinsiyetlerini öğrenmek için doktor randevumuz var bir hafta sonra. Yetişir miyiz?”
Kocaman içten bir gülüş atıp, “Bende randevuyu kaçıracak göz var mı, ha kıymetlim?” dedim keyifle. Bebeklerimi düşündükçe içimde büyüyen sevgiyi hayretle izliyorum, artık kıymetlilerimden ayrılamam.
“Yok vallahi delim...”
“Aynen karıcığım.”
Baş başa deniz kenarında bir süre oturduk daha sonra deniz boyunca yürüyüş yaptık, huzurlu ve mutlu olduğumuz için Rabbime içimden şükür ettim, en kötü günümüz böyle olsun.
Karıma usulca yaklaşıp, manidar bir tavırla “Seni çok özledim,” dedim. “İlahi kocacığım, yanındayım ya işte!” dedi sanki bir şey anlamamış gibi.
“Hah! Süründür tabi. Ama bak görürsün bende Karahan Arısoy’sam, ikizlerden sonra hemen peşinden iki çocuk daha yapacağım!” dedim inatla.
“Delinin zoruna bak! Damızlık inek miyim ben? Ha sen, öküz olduğunu kabul ediyor olabilirsin o ayrı.”
Belindeki elimi iyice sıkılaştırıp karımı kendime çektim, “Kıymetlim, şakayı bir kenara bırak artık! Özledim diyorum alev alacağım diyorum, acaba kime diyorum?”
“Yanındayım işte.”
“Bana bak hatun zaten ev, hınca hınç dolu diye sana dokunamıyorum bir de bana laf oyunları yapma! Doğru dürüst öpemiyorum bile.”
“Kocacığım, sadece öpücükle kalmayıp ileri gitme derdindesin, izin versem ikizler doğmadan üçüncüyü yapacaksın.”
Söylediği şeyle keyifle güldüm.
“Senin yerinde başka kadın olsaydı asla hayır demezdi! Senin için deli divane olmuş adama acımıyorsun bari kendine acı... Sende benden mahrum kalıyorsun.”
Derin bir nefes alıp göz devirmekle yetindi. “Neyse, nasılsa Rize’ye gidiyoruz elbet yalnız kalacağız, o zaman nasıl nazlanacaksın merak ediyorum?”
“Aşkım, bak orada dondurmacı var, bana dondurma alır mısın?”
“Alırım tabi sen iste yeter,” dedim ve hızlıca dondurmayı almaya gittim, döndüğümde elimdeki dondurmayı kıymetlime verdim.
“Teşekkür ederim de kendine neden almadın?”
Kulağına yaklaştım ve aklımda olanı dillendirdim, “Çünkü ben dondurmamı baş başayken, yemek istiyorum ve hedefim seni tabak olarak kullanma yönünde!”
“Vallahi pes! Bir dondurmadan oraya nasıl geldik anlamadım?”
Keyifle güldüm, yaparım dersem yaparım güzelim, ah şu işi bir halledeyim özlemimi en güzel şekilde sonlandıracağım.
Saat ilerlerken yavaş yavaş eve geçtik, hızlı bir şekilde evdekilere vedalaştık ki o kadar kalabalıkta vedalaşmak bile bir sürü vakit aldı.
En nihayetinde yola çıktık, Trabzon Rize arası bir saatlik yol olsa da özlem dindirme yönünde yaptığım çalışmalar yüzünden olması gerektiğinden biraz daha geç gelmiş olduk. Kesinlikle pişman değilim, ah daha fazla mola verip kıymetlime doyamadığıma yanıyorum...
Saat dörde geldiğinde araba çoktan otelin önündeydi, karımı otele yerleştirdikten sonra etrafı kolaçan ettim, temiz ve güvenlikli olması içimi bir nebze olsun rahatlatırken, içimde peyda olan sıkıntıya anlam veremedim.
Muhtemelen dedim, karımı yalnız bırakmak zorunda olacağım için suçluluk duyuyorum. Sıkıntılı bir nefes alıp, “Aşkım, seninle yemek yemek için ne kadar kalmak istesem de daha fazla gecikmeden mal aldığımız şirkete gidip dertlerini öğrenmem gerekiyor. Ve çok rica ediyorum lütfen, bir yere kaybolma,” diye uyardım içimde büyüyen sıkıntıyla.
“Bilmediğim etmediğim bir şehirde bir yere gidecek değilim, kocacığım merak etme. En fazla lobiye falan inerim hiç olmadı etraftaki dükkanlara bakarım.”
“Hatun, sinirimi zıplatma ben ne diyorum sen ne diyorsun? Allah aşkına otur oturduğun yerde senin dinlenmen gerekiyor.” Bari kendini düşünmüyorsun çocuklarımızı düşün yazık değil mi onlara? Tabi yine bazı şeyleri tam olarak dışa vuramadım, sözle bile olsa karıma kıyamam...
“Tamam canım sen merak etme.”
Karımın tek kötü yanı ona kızgın kalamıyor oluşum, en ufak öpücüğüyle beni dünyanın en mutlu adamı yapıp sinirlerimi yatıştırabiliyor ve şimdi de aynen öyle yaptı, minicik bir öpücükle içimdeki sıkıntıyı çekip aldı ve yerine muhteşem bir arzu koydu, hemen yumuşayıp ellerimi beline sardım öpücüğümüzü bir nebze de olsa derinleştirdim.
Dudaklarımızı ayırıp alnını alnıma yasladı, tüm içtenliğiyle, “Seni seviyorum Karahan...” dedi beni mest eden sesiyle. Şu üç cümleyi belki de defalarca duydum sevdiğimden ama hala inanamıyorum. O seviyorum dedikçe alıp içime sokasım geliyor. Oturup saatlerce su yeşili gözlerine bakmak, ipekten yumuşak saçlarıyla oynamak istiyorum...
“Sana deliyim hatunum...” dedim düşüncelerimi neredeyse bir bir yansıtan cümlelerle.
“Çok geç kalma ve beni merakta bırakma.”
“Sen beni merak etme kıymetlim, sen kendine ve bebeklerimize dikkat et yeter,” dedikten sonra içtenlikle gülen yüzüne baktım.
Karımın koklayarak öpmesine hayranım, kokumu seviyor oluşuna bile hastayım...
Karımı kendime çekip bir kaç defa daha öptükten sonra güç bela kollarından ayırıp otelden çıktım ama kalbim onunla kaldı. Kısa bir dua edip karımı Allah’a emanet ettikten sonra telefonuma gelen adrese gitmek için yola çıktım...
Yirmi dakika kadar sonra verilen adrese geldim, arabamı park edip arabadan inmiştim ki, daha ne olduğunu anlamadan ense köküme aldığım sert darbe sebebiyle olduğum yere yığıldım...
~~~
Üzerime dökülen buz gibi su nedeniyle hışımla açtım gözlerimi.
“Ne oluyor lan!” öfkeli haykırışım birinin hoşuna gitmiş olacak ki kahkaha attı. Duyduğum sesle ayağa kalkmaya yeltenmiştim ki bir sandalyeye bağlı olduğumu fark ettim.
Bakışlarımı sesin geldiği yere çevirdiğim hayatımda görüp görebileceğim en şerefsiz herifi buldum karşımda.
“Havalar nasıl deli!?” dedi alaycı bir tavırla.
“Erkeksen çöz ellerimi de sikeyim belanı! Ama erkeklik sende ne gezer piç herif!”
Pis bir kahkaha attı, “Buğlem bana geldiğinde kim kimi sikecek göreceksin!” dedi tüm bedenimi bir ürperti aldı.
Kalbim öfkeyle sıkışırken, “Karımın saçının teline dökün, sülaleni sikerim, orospu çocuğu!” diye başlayan öfke krizimin sonunda, bağlandığım sandalyeyi arkaya doğru savurdum.
Tahta sandalyeye ilk anda istediğim hasarı verememiş olmanın öfkesiyle yan dönüp mümkün mertebe dizlerimin üzerine geldim, ellerimi bağlı olsan ipten kurtarmaya çalışırken gözlerimi bir an olsun piçin üzerinden ayırmadım.
Pişkin pişkin sırıtan piç, “Deli,” dedi aşılayıcı bir tavırla, “Karın, şuanda Seyri Karadeniz otelinde öyle değil mi?” diye sordu kanımı öfkeyle dolduran, keyifli sesi.
Karımın bulunduğu otelin adını söylediği beynimden aşağı kaynar sular döküldü, bir an nefesim kesildi...
“Ecelin olurum piç herif, sandığının aksine iki gün bile ceza almadan elimi kolumu sallaya sallaya gezerim! Deliyim, hem de karısı için ölmeyi de öldürmeyi de göze alacak kadar deliyim,” dedim son derece ciddiyetle.
Ufak bir an gözlerinden geçen korkuyu görmek gurumu okşadı ve ağzımdan çıkan her kelimeyi yerine getireceğini kanıtlar nitelikte sırıttım! Bu sırıtışım tamamen psikopatcaydı, kimse ama kimse karımın saçının teline zarar veren birini elimden alamaz!
“Bizimkiler çoktan otelin önüne gitmişler bile Karahan! Yakında karın burada olur!” dedi alçakça.
Bir an sadece kısa bir an için, karımın otelde sıkılıp dışarı çıkmış olması için dua ettim. Umarım yine beni dinlemeyip dışarı çıkmışsındır kıymetlim...
Cevap vermediğim için o puşt konuşmaya devam etti, “Sen eğer araya girmeseydin şuanda Buğlrm benim çocuklarımı taşıyor olacaktı!” dediğinde gözümün önüne gelen sahne yüzünden öfkeyle haykırdım, “Karımın adını ağzına alma piç! Eğer bir daha onun adını telaffuz etme gafletinde bulunursan Allah şahidim olsun ki dilini keserim!”
Komik bir şey söylemişim gibi güldü.
“Babası onu bana vermişti, o benim kadınım olacaktı ama olsun hiçbir şey için geç değil, seni temizledikten sonra ona sahip olacağım! Hiç kimse ne senin leşini, ne de Buğlem’i bulamayacak, çocukların bana baba diyecek,” dedi kafasında kurduğu hayalini anlatırken.
Şu kurduğu cümleden sonra bendeki tüm kayışlar koptu!
Öfke patlaması mı denir bilmem ama kendimi bir güçle geriye attım, bu sefer sandalyeye istediğim hasarı verdim. Arkada bağlı olan ellerimi kırılan aralıktan çıkardıktan sonra, o piç oğlu piç, daha ne olduğunu anlamadan ayağa kalkıp pişkin yüzüne kafayı gömüştüm bile. Bir sıkımlık canı olan it bayılıp yere yıldıktan sonra bile öfkem yüzünden nefes nefeseydim.
Yıkık dökük odaya kısa bir göz attıktan sonra, duvardan sarkan tuğla sayesinde arkamda bağlı olan ellerimin ipini kestim.
İlk işim piçin üzerine çıkıp yüzünün şeklini değiştirene kadar yumruklamak oldu. Hala öfkem dinmemişken cebinden çıkardığım telefonla kıymetlimi aramaya kalktım ama bu fikirden hemen vazgeçtim. Belki de numarasını bilmiyorlar onu aradığım için ona ulaşabilirler korkusuyla babamı aradım ve hızlıca karımı bilgilendirmesi o söyledim.
Sonra mı sonrasında şerefsiz Engin’in cebinde bulduğum çakısıyla keyifle sırıttım. Ona bir daha karımın adını ağzına alma dedim, dinlemedi üstüne birde benim karıma sahip olmakla ilgili hayallerini anlattı, şuan yapacak olduğum şeyi sonuna kadar hak etti!
Baygın yatan yüzüne bir yumruk daha çaktıktan sonra dilini tuttuğum gibi kestim, “Kimse karımı diline meze edemez!”
Sadistçe gülüp, pantolonunu indirdim ve sözde güvendiği erkekliğini saniyeler içinde kesip eline verdim!
“Kimse benim kadınıma sahip olamaz! Kimse benim aileme bulaşamaz! Bunu yapana, yaptığını misli misli ödetirim!” dedim kulaklarıma bile yabancı gelen sesimle.
Benim deli damarımı attıranın ciğerini sökerim!
Tüm o öfke nöbetinden sonra karımdan haber almak umuduyla babamı aradım, “Baba,” dedim panikle.
“Merak etme,” dedi hemen. “Buğlem kızım yemeği fazla kaçırınca yürüyüşe çıkmış, yani o itin adamları otele gittiğinde otelde değilmiş, otelden uzaklaşıp güvenli bir yere geçmesini tembihledim, telefonunu da ne olur ne olmaz diye kapattırdım, merak etme güvenli bir yere geçince arayacak ve haber verecek,” dediğinde tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi koyverdim.
Çok şükür Rabbim...
“Sağ ol baba.”
“Hadi oradan eşek herif o benim kızım, tabi ki arkasını kollayacağım,” dedi ve telefonu suratıma kapattı.
Karımdan aldığım iyi haberin mutluluğuyla derin bir nefes aldım. Şuan tek yapmam gereken karımın bu itin adamlarına yakalanmadan güvenli bir yere geçtiğinden emin olmam...
Hadi bakalım kıymetlim kazasız belasız gel kollarıma...

****

Yeni bölüm haftaya Cuma akşamı sizlerle olacak canlarım benim.

Kara şövalyeyi nasıl buldunuz?

Karahan’dan bölüm okumak nasıldı?

Bölüm nasıldı?

Bu bölüm Buğlemden haber alamadık bakalım onun durumu nasıl?

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Sizi çok seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin