❧17. BÖLÜM❧

72K 3.1K 79
                                    

Merhabalar iyi akşamlar nasılsınız bakalım?

Yeni bölümle karşınızdayım, umarım beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli:)

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Yeni bölümün erken gelmesini istiyorsanız canlarım, yazarınıza destek olmayı ihmal etmeyin.

Medya: Buğlem & Karahan

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Karahan elinde tuttuğu vazoyu atamadan duyduğu sesimle transa girmiş gibi bana döndü.
Sinirden ya da üzüntüden bilmiyorum ama yüzü kızarmış, derin derin nefesler alıyordu. Beni gördüğünde olduğu yerde kalakaldı.
Tek kelime edemedi, elindeki vazo yere düşerken gözlerini bir saniye benden ayırmadı. Ben de açık kalan kapıyı kapatıp çantamı vestiyere bıraktım.

Salonun ortasında duran ve eski halinden eser kalmayan televizyon, Karahan’ın sinirini en çok gösteren eşya gibi duruyor. Eh resmen parçalanmış!
“Ne.ne oldu sana?” dedi korkmuş bir halde. Öyle bir haldeydi ki yanıma gelmek için adım bile atamadı, muhtemelen şaşkınlıktan ve panikten.
“Telefonlarımı açsaydın bilirdin. Ben biraz yatacağım yorgunum,” dedim ağladığım için titrek çıkan sesimle.

Karahan’a aşık olduğumu fark etmiş olmam ona tavır almayacağım anlamına gelmez! İki eli kanda olsa da telefonlarıma bakması gerekirdi biraz suçlu hissetsin, belki bir daha böyle bir şey yapmaz.
Odama geçtiğimde kapımı kapatmaya fırsat bulamadan Karahan geldi yanıma. Elini sağlam koluma getirip hafifçe beni kendine çekti.

“Ah... Yavaş ol. Her zerrem ağrıyor,” dedim acı yüzünden kısık çıkan sesimle.
“Özür dilerim... Özür dilerim...” dedi pismanlıkla. Ve sözlerine devam etti, “Üstün başın kan içinde, kolun alçıda, yüzün morluklardan görünmüyor. Bu hale nasıl geldin?” diye sordu pişmanlıktan zor çıkan sesiyle.
“Dediğim gibi Karahan, telefonlarıma cevap verseydin ne olduğunu bilirdin. Şimdi izin verirsen duş alıp yatacağım,” dedim bir yandan da yanağımda kalan yaşları silerken.

Canım acıdığı için değil de Karahan’ı delirmiş halde gördüğüm için ağladım. Zaten doktorun verdiği ağrı kesiciler bugün beni idare eder.
Sadece elindeki eşyaları gelişine etrafa atması ve bunu yapmasının sebebinin beni kıskanması olması garip hissettirdi. En çokta kendine zarar vermesi ihtimali korkuttu kalbimi.

“Kıymetlim özür dilerim. Ben sandım ki...” dedi gözleri dolu dolu. Yüzüme dokunmaya çekinir gibi elini usulca kaldırıp saçlarımın üzerine getirdi.
“Ne sandın? Seni bırakıp müdürün kollarına koştuğumu mu? Hoş şu saatten sonra ne fark eder ki? Bu kılıkta eve gelmeyi başardım ya gerisi mühim değil,” dedim doğrudan gözlerine bakarak.
Belki fazla üzerine gidiyorum ama yapmasam olmaz. Bugün onun yanımda olmasına çok ihtiyacım vardı, başım dönerken otobüste uzun ve yorucu bir yolculuk yaptım. Her durakta daha fazla dolan otobüs yolculuğu hasta halimde daha kötü hissettirdi.

Karahan’ın gözünden damlayan yaş sanki benim kalbime düştü ve düştüğü yeri yaktı geçti.
Belki erkekler ağlamaz fakat seven adam sevdiği için ağlar. Ki benim adamın tam karşımda ağlayabiliyor. Büyük bir pişmanlık çektiğini anlamak için müneccim olmaya ne gerek...
Gözlerindeki ifade yanağına damlayan yaşlarda bunun bir net göstergesi...
“Özür dilerim... Özür dilerim...” diyerek tekrarladı kırık sesiyle. Az önce öfkeden kuduran evi birbirine katan Karahan nerede şimdi ki Karahan nerede?

Derin bir nefes aldım ama göğsümde hissettiğim ağrı nedeniyle nefesim boğazıma tıkandı.
Sağlam elim göğsüme gidince Karahan da o anki panikle, beni kucağına alıp yatağa yatmamı sağladı.
“Neren acıyor?” diye sordu panikle.
“Şuan bir şey yok, nefes alırken oldu ama geçti,” dedim elini tutup.
“Bu böyle olmaz, hastaneye gidelim. Ya kötü bir şey varsa?” dedi korkuyla.

“Hastaneden geliyorum, eminim kötü bir şey olsaydı doktor çıkmama izin vermezdi. Şimdi bana biraz müsaade eder misin? Duş alayım sonra yine birlikte otururuz.”
“Olmaz! Seni asla yalnız bırakmam. Yüzündeki dikişlere şu geçmemesi lazım. Alçıyı hesaba katmıyorum bile! Seni ben banyo edeceğim, ağzı açıp itiraz etmeyeceksin,” dedi kararlılıkla.
“Tamam,” dedim sadece. Birincisi itiraz etsem de kabul etmeyecek, ikincisi itiraz edecek kadar aptal değilim. Bir bacağımda doku zedelenmesi olduğu için hafif aksıyorum, bir kolum da kırıkken kendi kendime duş alacağım diye tutturmam tam bir aptallık olur.

Karahan beni yine kucağına alıp koridordaki banyoya taşıdı, sağlam elimle yanaklarında takılı kalan damlaları sildim. Utanmasam sıkıca sarılıp yanaklarını sulu sulu öperdim ama utanıyorum.
Zaten Karahan’la aramızda öyle bir yakınlık hiç olmadı. Yani o benim saçlarımı alnımı falan öptü ama ben onu hiç öpmedim. Yani yanaklarını öyle istekli istekli öpmedim.

Beni klozetin üzerine oturtup, “Kıyafetlerini çıkaracağım,” dedikten sonra üzerime giydiğim tişörtün eteklerini tuttu. Ve derin bir nefes aldı.
Kabul edelim ki, Karahan’ın üzerimi çıkarıyor olması yanaklarımın alev alması için yeterli bir sebep. Allah’tan yüzümdeki yaralardan kızardığım belli olmuyor.
Alçılı koluma dikkat ederek tişörtümü çıkardı ve bir nefes koy verdi. Eh o da bir erkek neticede, etkilenmiş olabilir...
Sevdiğin kadın, karşında iç çamaşırlarıyla  kuruyorken hangi adam etkilenmez ki...
“Siktir!” dedi öfkeyle.
“Ne oldu?” dedim bir panikle.

“Buğlem, şu bedeninin hali ne Allah aşkına? Ne yaptın binadan aşağı mi atladın? Şuna bak,” derken karın bölgemdeki morlukları gösteriyordu.
Bende fesat fesat düşündüm, Allah benim tepemden baksın!
Meğer benim delim morlukları gördüğü için öyle yapmış.
“Şey ben, okul müdürüyle görüşmeye gidiyordum,” dediğimde hemen sözümü kesti.
“O it herifle ne demeye görüşecektin?”

“Elin adamına it deyip durma. Keyfimden gitmedim herhalde, seninle aramız daha kötü olsun istemedim. Bu nedenle istifa dilekçemi vermeye gidiyordum. Şans bu ya bindiğinde taksinin şoförü, yolda seyir halindeyken kalp krizi geçirdi. Bizde bina duvarına aynen giriş yaptık. Sonrası biraz karışık, ambulans hastane falan...”
“Buğlem, ne dediğinin farkında mısın? Nasıl haber vermezsin?” dedi bir sinirle.
“Bak güleceğim, gülemiyorum. Seni kaç defa aradım telefonunu açma zahmetine girsen öğrenirdin!”
“Saat on gibi eve geldim, seni ve valizini göremeyince gittiğini sandım. O zamandan beri de aklım yerinde değil. Telefonum nerede onu bile bilmiyorum,” dedikten sonra alnımdan öptü. “Özür dilerim,” diye mırıldandı tekrar.

“Bak gördün mü daha telefonundan haberin yok, istesem de ulaşamazmışım, hoş ulaşamadım da zaten.”
“Özür dilerim kıymetlim, senin Antalya’ya gitmeyeceğin bile aklıma gelmedi.”

“Üşüdüm, önce banyo işini halletsek sonra konuşsak olmaz mı?” diye sordum yavru kedi bakışlarımla.
Acılı bir gülüşten sonra pantolonumu çıkardı ve beni iç çamaşırlarımla küvettin içine oturttu. Bacaklarımda gördüğü morluklar  canını daha fazla sıktı, her gördüğü morlukla yumruklarını sıkıp derin bir nefes aldı.

Sıcak suyun içinde oturmak, taze ve açıkta olan yaralarımı sızlattı ama hastane kokusundan ve kan kokusundan kurtulmam gerekiyor.
Karahan suyun yüzüme gelmemesine dikkat ederek saçlarım ıslatıp şampuanladı ve duruladı, aynı işlemi ikinci kez tekrarladıktan sonra bedenimi köpürtmeyip sadece su tutmakla yetindi. Üstelik banyo lifinin yeterince hassas olan bedenimde gezinme fikri bile canımı acıtmaya yetiyor.
Banyonun en heyecan verici kısmı, Karahan’ın gözlerini kapatıp iç çamaşırlarımı çıkartmasıydı, ne kadar utandım anlatamam. En nihayetinde alçı yüzünden yarım yamalak giydiğim bornozumla yatağın kenarına oturdum.

Karahan hiç rahatını bozmadan kıyafet dolabımı karıştırıp iç çamaşırlarımı buldu. Zaten kendi aldığı çamaşırlar olduğu için çok fazla utanmadım.
Alçı yüzünden kolsuz askılı gecelik takımımı da alıp yanıma geldi, “O kolla kıyafetlerini giyebilir misin, diye sorma zahmetine bile girmiyorum, giyemezsin! Şimdi iznine,” deyip bir şey demem fırsat vermeden bornozumun önünü açtı.
Sanırım en utanç verici an bu an...
Gözleri kapalı bir halde, iç çamaşırı giydirmek ne kadar kolay olabilirse o kadar kolay bir şekilde iç çamaşırlarımı giydirdi. Ve derin bir nefes alıp gözlerini açtı ve aldığı nefesi sesli bir şekilde verdi.
“Krem falan aldın mı? Almadıysan hemen gidip alayım.”
“Doktor reçete yazmıştı, eve gelmeden ilaçları aldım, eczane poşeti çantamın içinde,” demekle yetindim.
Alnımdan öpüp, bir hızla odadan çıktı ve aynı hızla geri geldi.

Poşeti yatağın üzerine döküp kremlerin üzerindeki talimatları okudu, ezikler için olan kremi bacağıma sürdü, morluklar için olan kremi de yumuşak dokunuşlarıyla bedenime sürdü ve geceliğimi giydirdi.
“Artık yatabilirim değil mi?” dedim bitkin bir halde.
“Yatabilirsin ama buraya değil kıymetlim.”
“O ne demek o? Burası benim yatağım ve isteğim kadar yatarım.”
“Bundan sonra seni bir saniye bile gözümün önünden ayırmayacağım,” dedikten sonra yumuşak bir tavırla beni kucakladığı gibi odasına taşıdı. Her zaman yattığımda tarafa usulca yatırıp örtüyü üzerime örttü.
“Sana çorba yapacağım, ben çorbayı yapana kadar kestirebilirsin ama şimdiden söylüyorum seni uyandıracağım. Mızmızlanmanı kabul etmeyeceğim,” dedikten sonra şakağımdan öptü ve ışığı kapatıp odadan çıktı.
Gözlerimi kapattım kısıtlı sürümde biraz olsun dinlenmeyi umdum...

Bana bir dakika kadar kısa gelen bir saatin sonunda Karahan’ın zorlamalarıyla uyandım. Ve bir inatlaşma içine girdik, çorbayı içeceksin, içmeyeceğim tartışması...
“Yeni uykudan kalkmış ve bir bebek kadar masum görünebilirsin ama o çorba içilecek,” dedi kararlılıkla.
“Ama bu kelle paça çorbası!” dedim inanamayarak.
“Kolun üç yerden kırılmış başka çıkar yol yok,” diyerek inat etmeye devam etti.
“Kusarım!”
“Bende tekrar tekrar içiririm, şimdi aç ağzını,” derken kaşığa aldı çorbayı çoktan ağzıma tıktı bile.
Daha önce hiç kelle paça çorbası içmedim, sanırım kelleyi ve paçayı ayrı ayrı düşündüğüm için biraz ön yargılı davrandım.
Aslında hiçte fena değil, tabi çorbayı sırf ben iyileşeyim diye Karahan yaptığı için güzel geliyor olabilir.

“Ama bu güzelmiş,” dedim inanamayarak.
Hafif hüzünle güldü, “İçine sevgimi kattım ondan güzel olmuştur,” dediğinde kocaman sırıttım. “Valla senin elinden olunca kelle paça çorbası bile muhteşem oluyormuş. Eline sağlık çok sevdim,” dedim içtenlikle.
“Çok konuşmada çorbanın iç,” dedi hüzünlü bakışları alçılı kolumdayken.
Başıma gelenlerden sonra ona ulaşamamış olmam ve tek kalmamın üzüntüsünü yaşıyor, yani bir yerde suçluluk duyuyor. Duymalı da!
“Karahan, bu çorbadan bir defa içmem yeterli olur değil mi?”

Tek kaşını oyunbaz bir şekilde havaya kaldırdı, “Hani beğenmiştin,” dedi doğrudan gözlerime bakarken.
“Çok beğendim de, kelleyi ve parçayı düşünmek midem için pek hoş olmuyor ama tadı süper.”
“O zaman hatunum, iki kavramı ayrı ayrı düşünmeyi bırak. Çünkü kolun iyileşene kadar her gün bir kase içeceksin,” dedi tatlı diliyle. Dili tatlı ama bakışları da kararlı...
Kolaysa gel itiraz et...

Akşam yemeği sonunda oturur konumdan yatar konuma geçtim, bu sefer Karahan’da gelip yanıma yattı ve beni göğsüne çekti.
Kulağıma gelen kalbinin atışı o kadar hızlıydı ki bir şeyler olduğunu anladım, bana sarıldığı için başımı kaldırıp ona dönemedim de.
“Karahan, iyi misin?” diye sordum kuşkulu bir tonla.
“Sen iyi değilken ben nasıl iyi olabilirim?” dediğinde sesi düşündüğümden de kötü geldi.
“Ama ben iyiyim, valla bak. Sen yanımdasın ya gerisi önemli değil,” dedim içtenlikle.

“Tüm gün kalbimin ortasında bir acı vardı ruhum daraldı, eve geldim yastığına sarıldım, yastığına sinen kokunu içime çektim ama sakinleşemedim. Ben nereden bileyim senin acı çektiğini anlayan kalbimin acıdığını. Ölüyorum sandım, sende o kadar çok acı çektin mi?” diye sordu biraz çekingen bir tavırla.
Başımı gömdüğüm boynunu usulca öptüm ve tüm bedeninin gerildiğini hissettim. “Hatırlamıyorum, o ara pek kendimde değildim,” diyerek konuyu geçiştirmek istedim.

Dudaklarımdan hissettiğim sıcaklıkla tüm acılarım, sorunlarım yok oldu sanki. Kalbimde daha önce hissetmediğim bir duygu tüm benliğime hakim oldu. Hani derler ya zaman durdu, hah işte benim içinde o an zaman durdu. Kulaklarım uğuldadı, kalbim patlayacak gibiydi.
Hele Karahan’ın eli kalbimin üzerine geldiğinde, heyecandan bayılacak durumdaydım. Dudakları dudaklarıma aşkı öğretirken, kalbim gizliden gizliden aşkını itiraf etti.

Benim güzel seven delim, belki elinin altında atan kalbimin, aşk itirafını anlayamadı ama kalbi hissetti. Aramızda elle tutulacak türden bir bağ oluştu, öyle ki nefes almak için bile ayrılamadık...
Kalbi kalbimle eş zamanlı attı...

Bir eli belime sıkıca sarılmışken diğer eli kalbimin üzerinde, dudakları dudaklarımda dakikalarca öyle kaldık.
Belki acemiydim ama elimden geldiğince öpücüğüne karşılık verdim ve asla kötü hissetmedim...
Bildiğim tek şey, delime gerçekten çok fena aşık olduğumdu.

****

Yeni bölüm Allah’ın izniyle Salı günü gelecek canlarım benim.

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Sizce müdür tüm gün bir defa bile olsun Buğlem’i arayıp nerede olduğunu sormadı?

Peki ya bundan sonra neler olsun istersiniz?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin