❧19. BÖLÜM❧

67.6K 2.7K 82
                                    


Merhabalar nasılsınız bakalım? İyi geceler...

Genel arıza yüzünden sular kesildi bir anda hepimizin suya ihtiyacı oldu vallahi şaka gibi... Komedi gibi bir gece geçiriyorum, en son yan daire sakinleri bizden su istiyordu, sanki suyu bize  özel olarak akıyor.:))

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli:)

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Okumaya başladığınız saati yorum atın bakalım kimler gececiymiş?

Medya: Buğlem & Karahan

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Sinirle bir ayağını yere vururken elimde tuttuğum telefonu da gözünün öne doğru sallamayı ihmal etmedim.
Kendi telefonumdan arayamayacağım malum, ben aramadığıma göre kim bu ‘Aşkım O?’

“Karahan, bir cevap bekliyorum! O Oya’yı yoldurma bana,” dedim sinirle solurken.
“Aklımı aldın güzelim, bir şey oldu sandım az sakin ol anlatacağım, önce otur başın dönecek, ayrıca Oya falan yok, nereden çıkardın,” dedi tedirgin çıkan sesiyle.
“Ben gayet sakinim!”
“Buradan bakıldığında hiç belli olmuyor ama. Önce otur anlatacağım.”
“Ayaktayken konuşamıyor musun?” dedim sinirle.
Ne kadar sakinim desem de resmen kanım kaynıyor.

Derin bir nefes verip, “Peki madem ayakta konuşalım, Aşkım O. diye tabir edilen kişi senin okuldan arkadaşın Aşkım hanım,” dediğinde tepe tüylerim ayağa kalktı.
“Aşkım hocanın numarasının sende ne işi var? Hem Aşkım O. Kısaltması da ne oluyor? Aşkım hanım yazsaydın olmuyor muydu?”
“Aşkım O. Aşkım Okul, manasında. O an öyle kısaltmak geldi aklıma. Netice de senin okuldan arkadaşın.”
“Kadının numarasını mı istedin?” diye sordum sorgulayıcı bakışlar eşliğinde.

Bir adımda yanıma gelip elini belime koydu ve beni kendine yaklaştırdı, “Bir akşam sen banyodayken telefonun çaldı, bir baktım ki Aşkım diye biri arıyor. Sonrası malum sinir aynen tepeme geçiş yaptı, şuan sende olduğu gibi. Hiç düşünmeden açtım telefonu tam sayıştırmaya başlayacaktım ki okuldan arkadaşın olduğunu ve bir hanım olduğunu anladım. Bende ne olur ne olmaz sana ulaşamazsam diye numarasını kaydettim. Uzun lafın kısası bu,” dedi ve tam alnımdan öpecekti ki kendimi geriye çektim.

“Karahan, senin numaranın el alemin kadınından ne işi var? Nasıl sabahın köründe seni arayabilirler? Beni sinir etme, o kadın numaranı nereden buldu da aradı?”
“İki hafta önce Salı günü, seni defalarca aramama rağmen ulaşamamıştım, hatırlarsın, bende Aşkım hanımı arayıp seni sordum o da derste olduğunu söyledi. Sanırım numaramı o zaman kaydetti.”

“Hasbinallah! O kadın neden seninle konuştuğunu bana söylemedi o zaman? Geri zekalı değil ki unutmuşta olamaz! Bir daha bana ulaşmak için başkasını aramaya kalkma! Hayır günde dört defa konuşuyoruz bir saat sonra konuşsak ne olacak? Ne demeye başkasını arıyorsun?” dedim öfkeyle.
Karahan’ın cevap vermesine bile müsaade tanımadan, yatağın kenarına oturup Karahan’ın telefonundan Aşkım Hanımın numarası engelledim ve numarayı sildim. Ay resmen sabah sabah uyuz oldum! Yüzsüzse bak sen.
Sen benim delimle konuş ama bana söyleme oh ne ala memleket! Sakin bu kadın arkamdan iş çeviriyor falan olmasın?

“Sen ne tatlı oluyorsun öyle, kıskanç hatunum,” dediğinde doğrudan ona baktım.
Yüzünde gayet memnun bir ifade vardı ve keyifle sırıtıyordu.
“Komik mi?” dedim hala burnumdan solurken.
Omuz silkip yanıma oturdu ve alçımın el verdiğince sarıldı. “Hani utanmasam seni günde üç posta kıskandırırdım,” dediğinde inanamaz gözlerle ona baktım.
“Yok artık Karahan!”
“Valla sen şimdiden böyleysen asistanım olduğunda ne yapacaksın merak ediyorum.”
“Ne yapacağımı görürsün!”

Asistandı kıskanmaydı derken Karahan’ı mutfağa yolladım ve kendi telefonumu elime aldım. Tek cevapsız, arama bile yok! İnsan önce arkadaşını arar ulaşamazsa, arkadaşının yakınını arar ama nerede?
Bu Aşkım hanım, beni aramadan ne demeye delimi arıyor? Bu işte var bir bokluk...
Karahan’dan yana bir sorunum yok ama malum insan çiğ süt emmiş bir varlık, ne yapacağı belli olmaz.
Bu kadın Alttan alttan Karahan’ı falanda sordu yoksa kendince bilgi almaya falan çalışmasın? Lan yoksa kendi için mi soruyordu?
Tövbe, Allah muhafaza...
Ay ben delimi kimselere kaptırmam.
Hoş delirmek uğruna seven adamda öyle hemen gitmez, yine de işimi sağlama almam lazım!

Düşüncelerimde daha fazla boğulmadan müdürün numarasını hızlıca tuşlayıp aradım. Uzun uzun çaldı arama sonlandı cevap vermedi.
Bir kaç kez daha aradım ve en sonunda telefonumu açtı, “Buğlem hanım, aramazsınız diye düşünüyordum,” dedi iğneleyici bir tonla.
“Şey, yanınıza gelmeye fırsat bulamadım, daha doğrusu yanınıza gelirken kaza geçirdim, şuan evdeyim ve istirahat ediyorum. Sözün özü istifa ettiğimi söylemek için aradım,” dediğimde derince aldığı nefesle sözlerim yarıda kaldı.

“Nişanlınız bunu gayet net bir dille anlattı, istifa gereğince her hangi bir tazminat ödemek zorunda da değilsiniz çünkü ben sizi kovuyorum!” dedi gür sesiyle ve telefonu suratıma kapattı.

Bir an şaşkınlıkla elimdeki telefona bakakaldım, Nişanlım kesin bir dille anlatmış!
İyi ama ne zaman?
İstifa edeceğimi söyledikten sonra hiç ayrılmadık, birlikte uyuduk, daha doğrusu ben uyumadım bile. Delim, bu adama benim istifa etmek istediğimi hangi ara anlattı?
Var bunda bir bit yeniği...

Yarışma yarışma diye tutturan adam dün bir kez olsun aramadı, işe gitmedim merak edip sormadı. O zaman kazadan önce de işe gitmeyeceğimi biliyordu.
Üstüne basa basa sekizde okulda ol demişti, sekizi bir geçe araması ve nerede olduğumu sormasını beklerdim. Beni bir defa bile aramadığına göre istifa edeceğimi biliyordu.

Ya da benim bir tanecik delim, Antalya’ya gitme fikrimdense istifa etmemin uygun olduğuna karar verdi ve o kesin diliyle müdüre bunu anlattı.
Adam öyle sinirlenmiş ki sen istifa edemezsin, ben seni kovuyorum diye atar yapıyor...
Üstelik daha ben, müdüre kendi ağzımla istifa ediyorum demeden, Karahan bana yeni iş bakmaya başladı, hatta, ‘Nasılsa okul defteri kapandı,’ dedi. Buradan bu işin delimin başının altından çıktığını anladım anlamasına da benim delim müdüre ne yaptı da bu adam bu kadar sinirli?

Kafamda dönen tilkilere bir çare bulamazken Karahan hazırladığı kahvaltıyı tepsiye koymuş bir şekilde odaya girdi.
“Delim, buraya kadar getirmeseydin mutfakta masada yerdik.”
“Olmaz, iyileşene kadar yatağa servis var.” Eh benim işime gelir...
Yatakta kahvaltımızı yapana kadar ağzımı açıp tek kelime söyleyemedim, biraz huzurlu olalım. Nasılsa yapacağımı yaparım.

Kahvaltı bittiğinde Karahan bana bile söyletme gereği duymadan, bulaşıkları makineye attı ve çalışması gereken dosyaları alıp yatağın bir kenarına oturdu.
Neyse dedim kendi kendime biraz çalışsın nasılsa müdür konusunu konuşuruz. Karahan çalışırken bende telefonumdan bir film açtım ses olmasın diye kulaklık yardımıyla izlemeye başladım.
Öyle böyle derken, film sardırdı, bir de çok sevdiğim oyuncuların olduğunu görünce daha fazla sevdim.
Başrol oyuncularına benden tam not...
Kendimi öyle kaptırmışım ki Karahan’ın varlığını bile unuttum. Eh haliyle söylediklerime dikkat etmek gibi farkındalığımda olmadı.

“Gitme! Gitme! Arkanda!” diye tedirginlikle yerimde kıpırdanırken bir anda sahne değişti ve erkek başrol oyuncusu üstsüz bir şekilde göründü.
Mahrem yeri kapalı olsa da çıplak olduğu bariz bir şekilde belli, ben tam yakışıklıya melül melül bakarken kulağımdaki kulaklık çekildi.
“Beni tişörtsüz görsen domatese dönersin elin adamını çıplak görmene rağmen çok rahat izliyorsun bakıyorum da,” dedi kıskançlık kokan tavrıyla.

“Birincisi adamı tamamen çıplak görmüş değilim-” dediğimde hızla sözümü kesti.
“Ha bir de görseydin!” dedi büyüttüğü gözleriyle.
“Ben onu mu dedim şimdi? Sadece fazla tepki gösterdiğini söylemeye çalışıyorum.”
“Laf! Aynı olayın tersi olsa sende tepki gösterirsin kabul et.”
“Bir kere bu film, biz ne kadar dikkat edersek edelim, bazı sahneler birden çıkıveriyor. Bunun için sana kızmam, hatta yeri geldiğinde bu lafımı da hatırlatabilirsin, lafımın arkasındayım.”

“Tabi canım hatırlatırım. Sen cevap ver bakalım beni görünce, alı al moru mor olurken, bu adama bakarken neden rahatsın?”
Ay keşke haklısın deyip sussaydım ben nasıl anlatacağım ki bunu? Dudağımın kenarını kemirirken, “Ay seninle o bir mi?” dediğimde kaşları istemsizce çatıldı.
Sanırım söylediğim cümleyi yanlış anladı, sanki onu küçümsüyor gibi oldum.
“Benim neyim eksik pardon?” dedi kendinden emin bir tavırla.
“Maşallah eksiğin yok fazla var,” dedim yanaklarımda hissettiğim sıcaklıkla.
Kafası karışmışçasına baktı, bir eliyle ensesine kaşırken, “Nasıl yani?” diye sordu. Adam haklı, kaçamak cevaplar vereceğim diye konuyu iyice çorba yaptım.

“İzlediğim filmdeki adam sıradan biri, televizyonda göreceğim, filmini izleyeceğim öylesine biri. Oyunculuğunu ve mimiklerini beğeniyorum hepsi bu. Bu adamla hayatım boyunca karşılaşmayacağım, karşılaşsam iki kelime bile edemem malum yabancı kendileri. Ama sen onun olamadığı her şeysin bu yüzden eksiğin yok fazla var delim,” dedim koca bir tebessümle.
Ben ona usulca sırıtırken yavaşça bana yaklaşıp yanaklarımdan öptü, cesurca dudağına yaklaşan taraf ben oldum. Karahan’ı öpmeyi seviyorum...

Akşam yemeğinde, alttan alttan bakıp, dikkatini çekmeye çalıştım, zaten her yemeğimizi yerken göz hapsine aldığı için ilgi çekmeye çalıştığımı anladı. Yemek bitip etraf toplandıktan sonra, “Seni kıvrandıran neyse anlat artık ve rahatla, sabah kahvaltısından beri sende bir şey var. Sen anlatana kadar bekleyeyim dedim ama senin sormadan anlatacağın yok. Kıymetlim, istediğin şeyi rahatlıkla söyleyebilirsin,” dedi yumuşacık bir tonla.
En iyisi ağzını arayayım bakalım ne tepki verecek, “Delim, ben diyorum ki kaza yüzünden veremediğim istifa mektubunu vermeye gideyim olmaz mı?” dedim yavaşça.

“Olmaz,” dedi gayet rahat bir şekilde.
“Neden?”
“Hastasın da ondan olmaz.”
“Başka bir sebebi yok yani?” dedim sorarcasına.
“Yani, belki vardır ama bunun şuan için önemi yok, neticede işten ayrılmak istiyorsun, değil mi?” diye sordu tek kaşı havadayken.

“Tabi ki de ayrılmak istiyordum ama benim ayrılmama gerek kalmadı. Müdür bey kovulduğumu söyledi ama ben yine de istifa mektubunu vermem gerekir diye düşünüyorum.”
“Siz müdürle sabah mı konuştunuz?”
“Evet”
“Neden aradın, o lazım olmayan müdürü?” diye sorduğunda şaşkınlıkla bakakaldım.
“Benim aradığımı nereden çıkardın?”
“Çünkü o gereksiz müdürün, seni aramaya cesaret edemez de ondan,” dedi biraz sert bir tonla.

“İstifa ettiğimi söylemek için aradım kovulduğumu öğrendim, bu konuda bana açıklamak istediğin bir şey var mı?” diye sordum sakin bir tonla.
Elini omzuma atıp beni kendine çekti, “Aklında izlemek istediğin güzel bir film var mı?” diye sorup konuyu anında değiştirdi.
“Bu konuyu kapatma biçimine hayran kaldım ama merak ediyorum bu işte senin bir parmağın var mı?” Diyerek sorumu yineledim.

Başımın üzerinden usulca öpüp bilgisayarından bir film gösterdi, “Bak bu çok iyi bir filme benziyor,” dedi sorumu duymazdan gelip. Uyanık delim...
“Madem konuşmak istemiyorsun, bari ne kadar hasar verdin onu söyle,” dedim beklentiyle.
Söylediklerine ne diyeceğimi bilemedim, “Parçalanmış, bu film biraz kanlı gibi senin için bir sorun yaratır mı?” dediğinde kafamda senaryolar üretiyorum.
Parçalanmış ve kanlı...
Müdürün kızgın ve gözü dönmüş olduğunu hesaba katarsak...
Of of!
Hasar büyük belli ki.
Bariz bir ima bile ‘Parçalanmış’ dedi, Ah Allah’ım kim bilir müdüre, ne yaptı da parçalanmış dedi?
Acaba neresini parçaladı?
Peki ya kan çok akmış mıdır?
Ya ben yanlış anladıysam ve kuruntu yapıyorsam? Ya ben doğru anladıysam ve düşündüklerim olduysa?
Eyvanlar olsun!

Adam bir de tazminat bile talep etmiyoruz dedi, kesin delim bir şeyler yaptı belli...
“Çok kan aktı mı?” diye sordum biraz çekingen bir tavırla.
“Film daha yeni başlıyor,” demez mi?
Neyin filmi başlıyor Allah aşkına?
Kıskançlıktan parçalayacağı adamlardan mı yoksa izleyeceğimiz filmden mi bahsediyor?
Hayır yani, adam deli ne yapsa yeri...

****

Yeni bölüm Allah’ın izniyle Salı günü gelecek canlarım benim.

Bölüm nasıldı?

Sizce neler oluyor?

Karahan ne yapmış olabilir?

Neler olsun istersiniz?

Sizi seviyorum.

Elif Diril

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin