❧15. BÖLÜM❧

72.8K 2.9K 101
                                    


Merhabalar nasılsınız bakalım?

Heyecanlı bir bölümle karşınızdayım umarım beğenirsiniz.:)

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.

Destekleriniz için çok teşekkür ederim iyi ki varsınız.

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥
Yazarınızı takipte kalın;)

Instagram: elifdrl_

Medya: Karahan & Buğlem

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Sabah başımın üzerindeki elin varlığıyla uyandım, göğsünde yattığımda ve beline sıkı sıkı sarıldığım adam uyanmış beni izliyordu.

“Günaydın kıymetlim,” dedi ışıldayan gülüşüyle.
“Günaydın delim,” dedim bir anlık boşlukla. Sonra söylediğim şeyin farkına varıp kafamı boynuna gömdüm.

Koskoca adamın kıkırdaması yeterince garipken, kalbimin deli gibi atması daha garipti.
Başımın üzerine bir öpücük kondu ve derin bir soluk aldı. “O aitlik ekine ölürüm hatunum,” dedi beni sıkı sıkı sararken.

Hışımla kafamı kaldırıp bakışlarımızı birleştirdim, “Bir daha ölürüm dersen, seni ben öldürürüm haberin olsun,” dedim ciddiyetle.
Sadece sıcacık gülümsemesiyle karşılık verdi.

“Cumartesi günü pek konuşamadık neler yaptın?” diye sordu ilgiyle.
“Nurdan teyzeye misafirliğe gittim, binadaki kadınlarla gün yapıyorlarmış bende tanışayım diye davet etmiş. Tabi ki itirazlarımı bile dinlemedi,” dedim ve sözlerime devam ettim, “Ha birde Kumru’yla konuştum. Onlar arayınca açmıyormuşsun aksi gibi kendinde aramıyormuşsun. Ailenin ihmal etme, kız bana dert yandı.”

“Sen Kumru’nun telefonunu nereden buldun?” diye sordu merakla.
“O yazıp benim çantama atmış, sizin evden çıkmadan önce söylemişti ancak arayabildim. Annemleri sordum, bizi konuşturabilir mi diye? Ama annemler biz gittikten sonra dedemlerin yanına taşınmış, kısaca anneme ve kardeşime ulaşmam pek mümkün görünmüyor. Numaramı gizleyip annemi aradım uzun uzun çaldı ama açan olmadı. Cumartesi günüm pek iyi değildi ama Pazar günüyle telafi ettim.”

“Neden daha önce söylemedin?” dedi biraz tavırla.
“Söylememi gerektirecek bir şey yok ki.”
Mümkünmüş gibi kollarını daha sıkı doladı, “Gözlerindeki hüzün bu yüzdendi,” dedi dalgın bir sesle.
Hafifçe başımı salladım.

“Bir gün mutlaka ailenle aranı düzelteceksin ben eminim. Her şey mükemmel olacak bak gör,” dedi destek olmak istercesine.
Sadece, “İnşallah,” diyebildim.

*** Bir Buçuk Ay Sonra***

Günler Karahan’la mutlu ve keyifli geçiyor, tabiri caizse her Pazar gününü iple çekiyordum. Sadece ben değil Karahan’da Pazar günlerini bayram ilan etmişti. Gelmesi için gün sayar olmuştu. Hafta içlerim okulda, hafta sonlarım evde geçiyordu. Ve okullar resmi olarak açıldı.
Yani artık not dönemi ve sınav dönemi devreye girdi, yaz tatilindeki etütlerde ki rahatlıkları, yerini azim ve hırsa bıraktı. Tabi 12/C sınıfı hariç. O sınıf aylaklığa kaldığı yerden devam ediyor. O sınıfla ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yok...

Karahan’ın yoğun iş temposu ancak bitmiş biraz olsun kendine gelmişti ama son bir buçuk aydır hafta sonları da çalışmaya devam etti. Neyse ki işlerini düzene soktu da bundan sonra Pazar günleri çalışmayacak.
Bizde uzun zaman sonra ilk boş Pazar günümüz için planlar yaptık. Eskişehir’in gezilecek ve görülecek o kadar çok yeri vardı ki hepsini bir güne sığdırmak imkansız. Bu nedenle bir liste hazırladık.

Ben teneffüste Karahan’la yapacaklarımı düşünüp keyiflenirken, nöbetçi öğrenci öğretmenler odasına gelip doğruca karşıma dikildi. “Hocam, müdür bey sizi çağıyor,” dedi. İster istemez heyecanla kalktım yerimden.
Telefonumu yanıma alıp doğruca müdür odasının önüne geldim ve beklemeden kapıyı çalıp içeri geçtim.

“Merhaba Müdür bey, beni çağırmışsınız,” dedim sorar gibi.
“Buyurun Buğlem hanım şöyle oturun.”
Gösterdiği yere oturup meraklı bakışlarımı üzerine diktim.
“Sizi dinliyorum Müdür bey.”

“Buğlem hanım, lafı uzatmayı sevmediğimi bilirsiniz bu nedenle direk konuya giriyorum. Bizim okul olarak rekabet içinde olduğumuz bir okul var. Haliyle kaba kuvvetle sorunlarımızı çözemeyeceğimiz için çeşitli yarışmalarla kozlarımızı paylaşıyoruz,” dedi kocaman sırıtırken.
Sakin bir şekilde dinlemeye devam ettim.

“Bilgi yarışması, çuval yarışı, halat çekme, yüzme, satranç... Aklınıza ne gelirse her kulvarda yarışlar yapıyoruz, en çok yarışma alan okul kazanıyor. Bu yıl ki yarışmalarımızda cumartesi günü başlayacak ve yarışacak olan sınıflardan biride sizin sınıfınız,” dedi ve doğrudan gözlerime baktı.
“Bu durumda ne yapmamı bekliyorsunuz?”
“Çok basit, öğrencilerinizin başında durmanız yeterli olacaktır. Onlar zaten ne yapması gerektiğini biliyor.”
“Peki bu yarışlar ne kadar sürüyor, sadece hafta sonu mu?”

Hafifçe gülümsedi, “O kadar kısa sürede çok az yarış yapabiliriz. Tam bir hafta sürüyor. Haliyle derslerde iptal oluyor. Bu yarışlar düşünüldüğü için yaz tatilinde etüt dersleriyle açığı kapatmayı hedefledik. Yani yarışmaya katılan öğretmenler ve öğrenciler bir hafta izinli görünüyorlar. Sizin dersleriniz boş geçecekte diyebiliriz.”
“Peki hangi okulla yarışacaksınız?”
“Özel Hedef Koleji,” dediğinde gülmek istedim.
Gaye ve hedef birbirinin eşanlamlı kelimesi, bu kadarda tesadüf olamaz herhalde. Yüzümdeki ifadeden kelime oyununu anladığımı fark etti. “Okul müdürü kardeşim, kardeşler arası çekişmeyi okullara taşıdık,” dedi derin bir nefes verirken.

“Anladım, müdür bey. Peki bu okul uzak mı? Ona göre evden erken çıkarım,” dedim saf saf bakarken.
Koca kahkaha attı, “Sizin her sabah evinizden gelmenizi bekleyemeyiz Buğlem hanım, okul Antalya’da,” demez mi?
“Müdür bey şaka mı yapıyorsunuz?” dedim şaşkınlıkla bakarken.
“Hayır gayet ciddiyim.”

“Neden biz gidiyoruz onlar gelseler olmaz mı?” dedim bir umut.
“Onlar geçen yıl buradaydı. Şimdi bizim sıramız.”
Bende şans olsa zaten...

“Bir şey soracağım, benim yerime öğrencilerimle ilgilenmesi için başka öğretmen görevlendirebilir misiniz? Nişanlımın şehir dışı gezisini pek iyi karşılayacağını sanmıyorum, hem de bir hafta,” derken aklımda sadece Karahan vardı.
“Üzgünüm Buğlem hanım, yirmi öğrenciyi kimseye emanet edemem kaldı ki sizin dışınızda iki sınıf daha var ve okuldaki öğretmenlerinde kendilerince işleri var, sizin gelmemek gibi bir lüksünüz yok.”

Sıkıntıyla iç çekip, “Peki hangi öğretmenler bu geziye katılacak?” diye sordum.
“Edebiyat öğretmeni Buğra bey, Geometri Öğretmeni Selçuk bey ve siz,” dedi sanki çok normal bir şey söyler gibi.
“Ne zaman yola çıkılacak?”
“Yarın saat sekizde otobüs kalkacak.”
“Bu kadar çabuk mu? Neden daha önceden haber vermediniz ki? Hazırlık yapmam gerekiyor ve yetişeceğini sanmıyorum.”

“Daha önce konuşmaya fırsat bulamadım, gezi ayrıntılarını düzenliyordum, üzgünüm ama hızla hazırlanmalısınız. Ufak bir dipnot, tatildeki kişisel harcamalarınız dışındaki tüm masraflar okulumuz tarafından karşılanacak. Yeme ,içme, barınma ve ulaşım tarafımızca ödenecek,” dediğinde sıkıntıyla nefes verdim.
“Biz kendi harcamalarımızı karşılarsak yanımda birini getirebilir miyim?” Karahan’dan ayrı kalmayı hayal bile etmemişken okul için ayrı kalmak saçma. Belki bir şekilde Karahan’ın geziye katılmasını sağlarım.

“Otelde odalar ayırtıldı, boş oda olmadığı için Selçuk Bey’le odamı paylaşmam gerekiyor. Misafiriniz başka otelde kalmayı kabul eder ve bizden bağımsız bir ulaşım sergilerse buyursun gelsin,” dedi ciddiyetle yüzüme bakarken.
Kısaca misafirin, Antalya’ya kendi gitsin, farklı otelde kalsın, yanımıza gelmesin, bizimle gezmesin diyor. Karahan yanımda olmadıktan sonra o kadar yolu gelmesine ne gerek var? Boşuna adama eziyet...
Birincisi, Karahan’la bir hafta ondan ayrı kalmamı kabul etmez.
İkincisi, Pazar günkü gezimiz yalan oldu dersem delirir.
Üçüncüsü, müdür benimle gelmeni istemiyor dersem müdürü kıtır kıtır keser.

“Bakın Müdür bey, böyle bir program varsa beni en az bir hafta önceden bilgilendirmeniz gerekiyordu. Bende planlarımı ona göre ayarlardım, kusura bakmayın ama bu yaptığınız işgüzarlık. Bana itiraz etme hakkı bile tanımıyorsunuz, bu yaptığınız etik değil,” dedim bariz bir tavırla.
Hafif tebessüm edip, söylediklerimi duymamış gibi, “Üzgünüm ama yarın sabah sekizde okulun önünde hazır bulunmanız gerekiyor,” dedi çok rahat bir tavırla.

Bir şey demeden sinirle odadan çıktım. Bilerek son dakikaya bıraktı, bu müdürde az değil. Son ders saatine kadar beklemiş uyanık! Birde unuttum diye ayak yapıyor...
Kafam da bir milyon tilki dolanırken bu haftaki son dersime girdiğimde ne anlattım hiç hatırlamıyorum, bir robot gibi hızla anlattım.
Ders bitiminde çantamı alıp beklemeden okuldan çıktım. İşin yoksa birde valiz hazırla!

O sinirle eve nasıl gittim hiç hatırlamıyorum bile. Cuma günü yola çıkılacak cumartesi günü de yarışlar başlayacaktı. Yani hafta Cuma gününden önce eve dönmem olanaksız!
Aman ne hoş!

Karahan eve gelene kadar diken üzerindeyim, bir mutfağa bir salona gittim durdum. Kapı çaldığında ise tedirginlikle açtım kapıyı.
Karahan’ın eline koca bir kırmızı gül buketi...
Haliyle kendimi daha suçlu hissettim.
Elindeki güllere bakarken, “Hoş geldin,” dedim.
“Ne oldu sana, yüzün bembeyaz!” dedi hızla yanıma gelirken. Bir elini çenemin altına koyup ona bakmak sağladı.
“Ne oldu kıymetlim, yüzün düşmüş.”
“Salona geçelim anlatırım.”
Kapıyı kapattı, elindeki gol biletini vestiyere bırakıp, elimi tuttuğu gibi salona ilerledi tabi bende peşinden.
Koltuğa birbirimize bakacak şekilde oturduk, “Bugün müdür çağırdı, okullar arası yarışmalar varmış, benim sorumlu olduğum sınıf da yarışmaya katılıyormuş. Müdür, öğrencilerimin başında olmam gerektiğini söyledi. Ama sorun bu değil, sorun yarışmanın Antalya’da yapılacak olması ve bir hafta sürmesi. Daha fenası ise yanıma misafir alamıyormuşum! Daha bitmedi, işgüzar müdürün dediğine göre yerime kimseyi görevlendiremezmiş, bana itiraz etme hakkı tanımamak için son dakikaya kadar beklemiş! Yarın sabah sekizde yola çıkmamız gerekiyormuş,” dedim nefes ve almadan, tek solukta konuştuklarımızı anlattım.

Karahan’ın kaşları öyle çatıldı ki, öfkeli nefes alışlarının arasından, “İstifa et!” dedi. Sanki çok olağan bir şey gibi.
“İlk sorunda istifa edersem öğrencilerime nasıl örnek olacağım. Hem bu işin tazminatı da var.”
“Tazminatı ben öderim, çocuklara da düzgün bir dille anlat.”
“Cumartesi yarışmalar başlıyormuş, onları yüz üstü bırakamam. Mesele müdür değil ki öğrenciler kendilerini yalnız hissederler, onların desteğe ihtiyacı var,” dedim yumuşak bir dille.
“O gereksiz müdür destek olsun!” dedi sert bir dille.

“Bende memnun değilim ama yapacak bir şey yok, ilk engelde pes edemem. O öğrenciler bizim kardeşlerimizin yaşlarında, aklıma Beril’le Kumru geliyor. Onların başına gelmesini istemediğim bir şeyi öğrencilerime yapamam,” dedim tatlı dille.
“Ben de sensiz yapamam Buğlem! Gitmemi istemiyorum,” dediğinde seslice yutkundum.
Uzun zaman sonra ilk kez isminle hitap etti, buradan onun fazlasıyla ciddi olduğunu çıkarabilirim.

“Bende sensiz Antalya’ya gitmek istemiyorum ama başka çarem yok.”
“Aramızda 416 kilometre olacak lan! 416 kilometre... Beş saat, on dakikalık mesafe! Ben kesin kafayı yerim. Hem de bir hafta olmayacaksın... Bizim Pazar günü yalana olacak! Ben senin kokunla uyumak için günleri bırak, dakikaları sayıyorum. Zaman akmıyor, her gece yatağıma dağılan saçlarının hayalini kuruyorum ve sen Pazar günü evde olmayacağını söylüyorsun. Asla olmaz, gitmeni istemiyorum.”
Söyledikleri kalbimi tekletti, sinirle bağırırken bile bu kadar kolay kalbime dokunması normal mi?
Hiç bir şey demeden sıkıca sarıldım, “Bende gitmek istemiyorum valla bak. Ama ne dediysem ikna edemedim. Bu da bizim sınavımız olacak.”

“Ben senin olmadığın eve falan gelmem!”
“Ne yapacaksın acaba?”
“Dışarda yatarım,” demez mi?
“Kafayı yedin herhalde?”
“Aşkından kafayı yedim ve yemeye devam ediyorum, itirazın mı var?”
“Yok delim, itirazım falan yok. Ama dışarda yatma beni merakta bırakma, aklım sende kalır,” dedim doğrudan gözlerine bakarken.
“Kalsın, ne iyi olur aklın bende olursa dayanamaz gitmezsen.”
“İstemesem de gitmek zorundayım, zaten benim için zor böyle yaparak sende zorlaştırma,” dedim başımı göğsüne yaslarken.
“Deli gönül, okul müdürünü elden geçir yarışmaya gidemeyecek hale getir diyor, bilgin olsun.”
“Oy ne güzel diyormuş, valla benim işime gelir. Sırf patron olduğu için, her istediği olacak diye bir şey yok,” dedim tebessümle.
“Bak ben ciddiyim hemen şimdi kapısına dayanırım,” dedi kararlılıkla.

“Delim, delirme,” dediğimde çatılı kaşları anında yumuşadı. Ona delim dememden ayrıca mutlu oluyordu.
“Gitme kıymetlim,” dedi saçlarımı okşarken.
“Üzgünüm ama çocuklara destek olmam lazım, bir hafta dişimizi sıkacağız. Şimdi sen yemekleri ısıtmaya gidiyorsun bende ufak bir valiz hazırlıyorum,” dediğim de sinsice sırıttı.
“Senin valiz hazırlaman için asla işini kolaylaştırmam.”
“Ama sen her zaman bana yardım edersin.”
Sadece omuz silkti.
Sofra hazırlamama, mutfağı toplamama, evi temizlememe hatta çamaşır yıkamama bile yardım eden adam sırf valiz hazırlamayım diye yardım etmiyor!
Sesli bir nefes koy verip oturduğum yerden kalktığımda gibi odama gidip küçük bir valiz hazırladım ve mutfağa geçip sofrayı hazırladım.

“Delim, sofra hazır,” diye seslendim içeriye doğru.
Yüzünde tuhaf bir sırıtışla girdi içeri, neyse dedim boş ver. Karşılıklı oturup yemeğimizi yerken Karahan’da gününün nasıl geçtiğini anlattı.
Beyimizin inadı yüzünden mutfağı da ben topladım ve pijamalarımı giymek için odama geçtim ama hazırladığım valizi koyduğum yerde göremedim. Pijamalarımı hızla giyip, odadan çıktığım gibi soluğu çalışma odasında çizim yapan delimin yanında aldım.

“Karahan, hazırladığım valiz nerede? Hiç masum bakış atma evde ikimiz varız ben almadığıma göre cevap sende.”
Omuz silkip, “Uçtu herhalde,” demez mi?
“Son gördüğümde kanatları yoktu.”
“Nereye koyduysan oradadır,” dedi bana bakmadan.
“Koyduğum yerde olmadığı için sana soruyorum. Kıyafetleri boş ver cüzdanım da içindeydi. Yani en azından kimliğim yanımda olsa yeter.”
“Çok yoğunum kıymetlim,” dedi. Kısaca yalnız kalmak istiyorum demek istedi.

Ya da sorgulamadan kurtulmak istedi. Ay sanki ben keyfimden gidiyorum. Çalışma odasından çıkıp kendi odama geçtim ve pijamalarımı giyip yatağıma girdim.
Sırf Karahan’ın söyledikleri ve Pazar günü birlikte olmayacağımız için bu gece birlikte uyumak istediğimi söyleyecektim ama çalışacakmış bey efendi.

Komodindeki ışığı kapatıp gözlerimi kapattım, bakalım yarın sabah beni ne gibi sürprizler bekliyor. Belli olmaz bu sefer de telefonumu kaybedebilirim.
Zira ben Antalya’ya gitmeyeyim diye Karahan elinden geleni ardına koymayacak belli...

****

Yeni Bölüm Allah’ın İzniyle Pazar Günü Gelecek Canlarım Benim.

Bölüm nasıldı?

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Karahan neler yapar dersiniz?

Peki Buğlem ne yapmalı?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin