❧8.BÖLÜM❧

88.4K 3.5K 203
                                    


Merhabalar iyi akşamlar nasılsınız?
Ben çok yorgunum, Instagramdan takip eden okuyucularım bilirler, yol yorgunluğu var üzerimde, normalde daha erken gelecekti bölüm ancak atabildim, upuzun bir bölümle geldim...
Umarım beğenirsiniz:)

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, desteklerinizi eksik etmeyin...:)
Ailemizin büyümesine destek vermek isterseniz hikayemizi tavsiye edip, paylaşmayı unutmayın.;)

Instagram: elifdrl_

Medya: Karahan & Buğlem

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Yüzümün ısınmaya başlamasıyla kızardığıma emin oldum, şimdi içeri girmeye kalksam Karahan’ı kim bilir hangi kılıkta bulacağım?
Üzerini çıkarmış olabilir.
Banyo yapmaya başlamış olabilir.
Hatta daha kötüsü kıyafetlerime bakıyor olabilir!

Bazı şeyleri düşündükçe yüzünün daha fazla ısındığını hissediyorum, Allah beni bildiği gibi yapsın! Of of...
Olmuşla ölmüşse çare yok...
Bu olayın üzerine gidersem iyice kepaze olacağım en iyisi normal davranmaya çalışayım. Uyuz şimdi eli de sarılıyken nasıl yıkanacak? Üstelik hastaneden çıktığından beri yıkandı mı, emin olamıyorum.
Bir yandan düşüncelerle boğuşup diğer yandan saçlarımı taradım, yaz aylarında olduğumuz için kurutmayı es geçtim, zaten boğucu bir sıcak vardı, belki bir derece olsun ferahlarım.

Banyodan gelen su seslerini duymayı reddedip yeni telefonumu elime aldım ve kurulumunu yaptım, e posta açmalar falan...
Sosyal medya hesaplarıma giriş yapıp, her hangi bir mesaj falan var mı diye baktım, neyse ki kayda değer bir şey yoktu. Aklıma gelen fikirle Karahan’ın adını ve soyadını adını yazıp arattım. Ne bekliyordum, muhtemelen hesabı bile yoktur, diye geçirdim içimden ama ne buldum... 150 bin takipçisi olan bir hesap!

Yok artık!

Adama deli deyip geçiyoruz ama kendince bir çevresi var, stalksa stalk. Acaba dedim takipçiler sahte mi?
Bunu anlamak içinde beğeni ve yorum sayılarına baktım, tabi bu arada fotoğraflarını incelemiş oldum. Tabi ki böyle bir amacım yoktu yersen... Beğeniler ve yorumlar takipçi sayısıyla orantılıydı.
Gördüğüm bir fotoğraf yüzünden tüm kanın yüzüme doğru ilerlediğini hissettim, rabbim sen beni neyle sınıyorsun?

Deniz kenarında çekilmiş olan fotoğrafta gördüğüm şekilli kaslara mı takılayım yoksa altına gelen yorumlara mı kafayı takayım bilmedim.
Şeytan diyor sahte hesap aç, ‘o adamın sevdiği var sulanmayın’ diye her fotoğrafın altına yorum yap.
Ay bana neyse bundan?

Karahan’ı stalklamaya öyle dalmışım ki banyodan çıktığını bile fark etmedim, “Neye bakıyorsun öyle?” diye sorunca korkuyla yerimden sıçradım.

“Sen ne zaman banyodan çıktın?” diye sordum tedirginlikle. Malum stalk yaparken yakalanmak pekte iç açıcı olmuyor.
Tepkili bir şekilde konuştu, “Senin telefona bakarken dibinin düştüğünü fark edecek kadar önce çıktım.”

“Yok canım, neden dibine düşsün sadece inceliyordum. Yani hesaplarımı, her hangi bir mesaj falan var mı diye? Hani belki kardeşim yazmıştır diye umdum ama mesaj yok, bende gelen yorumlara falan bakayım dedim.” Aslında korkum sırıtık Engin’in yazmış olabileceğiydi, neyse ki yazmaya cesaret edememiş.

“Allah aşkına, uzun zamandır fotoğraf atmıyorsun, kim ne yorum yapsın? Hesabın bile gizli.”
O an açığını yakalayınca hemen savunmaya geçtim, “Bizi seninle takipleşmiyoruz ki, nereden biliyorsun fotoğraf atmadığımı?” dedim hınzır bakışlar eşliğinde.

Bu soruyu sorduğuma inanamıyormuş gibi baktı, “Ben senin en son hangi fotoğrafı  beğendiğini bile biliyorum,” dedi ve bana doğru bir adım attı.
Ancak o an bazı şeyler kafama dank etti, “Senin üzerinde sadece bornoz var!” dedim şaşkınla.

Onun fotoğraflarına yapılan yorumlara o kadar takılmıştım ki üzerinde neyin olduğunu bir fark etmemiştim.
Derin bir nefes koy verdi, sanırım diyecek bir şey bulamıyordu. Kendi tarafına geçince, hemen Karahan’ın hesabından çıktım. Az daha yakalanacaktım, ucuz atlattım.

Beş dakika geçmeden giyinmiş bir şekilde yanıma geldi, “Kay bakalım,” dedi hevesle. Hafifçe kenara kaydım, yatağın başlığına sırtımızı koyacak şekilde oturduk.
“Ee şimdi ne yapacağız?”
“Senin fotoğraflarındaki yorumlara bakacağız.”

Ay bence senin fotoğraflarındaki yorumlara bakalım, hatta seviyesiz bir şekilde yorum yapanları engelleyelim.

Yok neymiş, ‘Kaslarına kurban olurmuş.’

Yok neymiş, ‘Böyle sevgilisi olsun bir trilyon borcu olsunmuş.’

Yok efendim neymiş, ‘Kaslarında çikolata yemek istiyormuş.’ Nasıl yapacaksın bakalım onu? Hı utanmaz!

Hayır yani eğer Karahan aşık olmasa kim bilir neler olurmuş?

“Buğlem,” dedi elini gözümün önünde sallarken.
“Hı, efendim, dalmışım duyamadım,” diyerek toparlamaya çalıştım.
“Diyorum ki artık bakmaya başlasak mı?”
“Hım, tamam olur bakalım.”

Instagram profil sayfama girip fotoğraflarıma girdim, yeni bir yorum olmadığını biliyorum ya işte hiç bozuntuya vermedim.
“Buğlem, yorumlarda yeni bir şey yok, çünkü bildirim yok. Bence daha eğlenceli bir şey yapalım ve mesajlara bakalım, ne dersin?”

Aslında ne yapmaya çalıştığı çok net anladım. Maksat bana kimlerin mesaj attığı ve ne hakkında mesaj attığını görmekti. Sanırım işi lehime çevirebilirim, “Olur,” dedim kayıtsız bir sesle ve devam ettim, “Ama senin hesabındaki mesajlara da bakacağız başa türlü kabul etmem.”
“Olur benlik bir sıkıntı yok.”
Güzel...

“Al bakalım, neye bakmak istiyorsan bak benim saklayacağım bir şey yok,” deyip direk telefonumu verdim.
Genelde bizim okuldan kızlarla konuşmalarımız var, tabi tanımadığım kişilerde mesaj atıyor ama şuana kadar tanımadığım hiç kimseye cevap bile vermedim.

Karahan, merakla girdi mesajlar bölümüne, muhtemelen uzun zamandır bunu merak ediyordu.
“Kim bu adam?”
“Ne bileyim ben? Baksana cevap vermemişim. Cevap vermediklerim için sorgu sual kabul etmiyorum,” dedim kendimden emin bir sesle.
“Haklısın, kusura bakma.”
“Sorun değil.”

Bir süre daha gelen mesajlara baktı, özellikle erkeklerden gelen mesajlara bakıyordu, eh haklı olarak merak ediyor. Mesela bende merak ediyorum, Karahan’a ne tip mesajlar geliyor? Sabırsızlıkla sıranın bana gelmesini bekledim, zaten işin sonunda ona gelen mesajları kontrol etmek olmasa asla izin vermezdim bu duruma.

“Buğlem,” dedi sesinden çıkan tuhaf bir tonla. “Efendim?”
“Hepi topu bin takipçin var, hesabın bile gizliyken ne demeye bu kadar spam mesaj alıyorsun? Sekiz mesajdan sadece biri arkadaşlarına ait,” dedi tavırlı bir sesle. Kıskançlık mı seziyorum acaba?

“İyide bundan bana ne? Atan atsın umurumda bile değil.”
“Mesajları neden silmedin o zaman?”
“Üşendim,” dedim bezgin bir sesle.
“Ben silerim o zaman?” dedi sorar gibi.
“Sil de sıra bana gelsin, merak ediyorum sana nasıl mesajlar geliyor. Hızlı ol biraz,” dedim sabırsız bir şekilde.

Duyduklarından sonra yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu, gelen spam mesajları bile unuttu. “Sen benimle ilgili bir şeyi mi merak ediyorsun?” dedi tatlı bir şaşkınlıkla.
Duygusuz muyum ben, “Tabi ki merak ediyorum,” dedim içtenlikle.
Yüzündeki o muhteşem gülümsemesiyle baktıktan sonra hızlıca gelen mesajları sildi, ve cebinden telefonunu çıkarıp avcumun içine bıraktı.

“E niye hesabına girmedin?”
“Zaten hep açık, ekran kilidi de 9590,” dedi rahat bir şekilde. Kilidi açıp instagram’a girdim, daha önce takipçi sayısının şokunu yaşadığım için gayet rahatım ama gönderilmiş mesaj kısmına tedirginlikle girdim, tüm yazılar koyu renkti, yani bu demek oluyor ki hiç bir mesaja girip bakmamış, üstelik sadece bir aylık mesajlar vardı. Bu da demek oluyor ki, hastaneye yattığından beri sosyal medya hesabıyla ilgilenmemiş.

En son gelen mesaja tıkladım, yanımda nefes alıp veren adamı yok saymaya çalıştım ama kokusu bana engel oldu.
En son atılan mesaj daha bir saat önce gelmişti ve aynen şöyle yazıyor, “Bedenim emrine amade karanlık lord!” mesajı seslice okusam bile anlam veremedim.

“Yok artık, bir kadın bu kadar kendini küçültmemeli, tamam adam yakışıklı olabilir ama bir kendine gel! Tövbe estağfurullah!” Sinirden neler söylediğimi bile algılayamadım. Karahan, büyüttüğü gözleriyle bana dönüp, bir elini havaya kaldırıp, “Sen... Az önce ne dedin?” diye sordu.
“Ne diyeceğim, bir kadın kendini bu kadar küçültmemeli dedim, haksız mıyım ama?”
“Yok yok ondan sonra ne dedin?” diye sorunca bendeki jeton düştü...
“Adam yakışıklı dedim.”

Tek kaşı ilgiyle havaya kalkarken, “Sen beni yakışıklı mı buluyorsun?” diye sordu. Ama sesinde birazda tedirginlik vardı.
“Sadece ben değil ki, şuan bak kaç kız mesaj atmış!”
“Ha yani beni yakışıklı buluyorsun?” dedi sorarcasına. Ağzımdan o kelimeyi duymadan asla rahat etmeyecek gibi görünüyordu.
Seni nasıl yakışıklı bulmam ki, yiğidi öldür hakkını yeme, “Maşallahın var Karahan, manken olacak adamsın da beni oyalama şuan bak bakmam gereken bir sürü mesaj var, bir de bana gelen mesajlara laf ediyor, saymaya kalksam sayamam,” dedikten sonra Karahan’ın değişen yüz ifadesine bile bakmadan telefona döndüm.

Gelen ikinci mesaj bir fotoğrafı, zaten fotoğrafı görünce nasıl çıktım bilemedim, Karahan çoktan başını çevirmişti.
“O kadın üstsüz fotoğraf mı atmış!” dedim hayretler içinde.
“İstediğin mesajlara bak ama fotoğraf olanlara girme,” dediğinde onu fazlasıyla haklı buldum ama durdum mu durmadım kadının mesajını sildim, ne o öyle çıplak fotoğraflar atmalar falan, utan biraz be!

“Bu tip fotoğraflar çok geliyor mu?”
Gözlerini kaçırdı, “Evet,” dedi sadece. O bile ona gelen mesajlardan utanıyordu, belki de bu yüzden gelen mesajlara bile bakmıyor.
Başka bir mesaja girdiğimde istemsizce güldüm, “Anan seni onun için doğurmuş, bak öyle yazıyor,” dedim ve daha çok güldüm.

“Hiç sanmıyorum,” dedi kararlılıkla.
“Bu kadar takipçiye ulaşmak ne kadar zamanını aldı?”
Sanki çok basit bir şeyden söz ediyor gibi, “Bir kaç ay,” dedi tek düze bir sesle.
“Nasıl oldu peki?”

“Sadece fotoğraf paylaştım.” Vay arkadaş, yanımda fotoğraflarıyla insanların kalbine giren bir adam var.
“Ünlü sayılırsın,” dedim hafif bir tebessümle. Ve mesajlar geri döndüm.

Sana aşığım.
Gel benim ol.
Sen ne istersen o.
İstediğin yerde ve zamanda kapındayım ara.
Bedenim senin.
Pasta yiyelim ama tabak kullanmayı sevmem.

Daha neler neler, her okuduğum mesajdan sonra daha fazla şaşıramam diyordum ama beni şaşırtmanın bir yolunu mutlaka buluyorlardı.
Hele biri bekaretini Karahan’a verebileceğinden söz etmiş.

Ne yapıyorsunuz bacım siz Allah aşkına? Tamam kabul etmek gerekirse kıskandım ama daha çok kızdım. Hem cinsimin, yakışıklı, zeki ve başarılı bir erkek olduğu için kendini küçültmesine çok kızdım.
Daha o kadar çok okunmamış mesaj vardı ki ama ben bakmak istemiyordum. Tam hesaptan çıkacaktım ki ilk defa bir erkeğin mesajıyla karşılaştım.

Kaçtığımız günün akşamı gelmişti, “Karahan, ben acıktım bir şeyler mi sipariş versek?” diye sordum çabucak.
“Olur ne istersin, bak otelin mutfağından da sipariş verebiliriz,” diyerek öneride bulundu.
“Hamburger menü nasıl fikir? Sever misin? Sevmezsin başka bir şeyde olur?”
Hafifçe gülüp, “Severim,” dedi sadece.
“Sen, benim telefonumla sipariş ver, ben biraz daha mesaj okuyacağım,” dedim zoraki tebessümle.

“Tamamdır istediğin özel bir şey var mı?”
“Yok sen ne sipariş verirsen aynısını söyleyebilirsin,” dedim hızlıca.

Karahan yerinden kalkıp kendi tarafına geçince gelen o mesaja tıkladım.
Engin Yılmaz!
Sırıtık Engin Karahan’a mesaj mı atmış?
‘Eğer o kızın saçının tek bir teline dokunursan seni öldürürüm. Sen ne hakla hizmet benim nişanlımı kaçırırsın! Akıl yoksunu DELİ!’ Yazmış ve bol bol da küfür etmiş.

Bir, senin nişanlın değildim, olmadım olmayacağımda!

İki, o beni kaçırmadı ben onu kaçırdım, yani teknik olarak.

Üç, sen Karahan’a deli diyemezsin asıl deli sensin, şuursuz.

Bir de saçının teline dokunursan öldürürüm diye tehdit etmiş! Pis geri zekalı.

Tam mesaja cevap verecektim ki, Karahan’ın haberi olmadan onun adına cevap vermenin doğru olmadığına karar verdim. Yanlış bir şey söylerim, sonra ayıtla pirincin taşını...

Bu mesajı, belli ki Karahan fark etmemiş, etse sinirden deliye dönerdi. Merak ediyorum, mesajı silsem ve geldiğinden hiç haberi olmasa ne olur? Bu tip olaylarda bir daha bana güvenmez, daha ne olsun?
En iyisi yemekten sonra uygun bir dille gelen mesajdan söz edeyim.
Mesajlardan çıkıp telefonu kenara bıraktım, tam da o sırada Karahan kapımı tıklayıp içeri girdi.

“Siparişi verdim on beş dakikaya burada olur, telefonu bırakmışsın ne o mesajlar bitti mi?”
“Mesajlar bitecek gibi değil, mübarek ne çok yazan olmuş? Talibin çok karanlıklar lordu,” dedim ilk gelen mesajdaki benzetmeyi kullanarak.
Anında yüzünü buruşturdu, “Benim ilgilendiğim bir kişi var ki, diğer kadınları önemsiz kılıyor,” dedi net bakışlarla.
Buna ne diyebilirim ki?

Sadece tebessüm etmekle yetindim.
Cevap vermememe bozulsa da üstelemeden gelip yanıma oturdu ve telefonumu uzattı, “Seni rahatsız eden olursa haberim olsun,” dedi ciddiyetle.
Kendimi savunamayacak kadar güçsüz değilim ki, başımın çaresine bakabilirim ama yine de içi rahat etsin diye, “Merak etme haber veririm,” dedim.

“Odadan çıkarken gayet keyifliydin ve içeri girdiğimde gözünün feri sönmüş halde buldum, ne olduğunu anlatacak mısın?” Vallahi pes!
Bir insan ancak bu kadar dikkatli olabilirdi.

“Şey anlatacağım tabi de, yemekten sonra konuşmak istiyorum.”
“Buğlem, ne olduysa şöyle merakta bırakma beni.”

“Sana gelen mesajlarla ilgili canıımm,” diyerek konuyu yüzeysel tutmaya çalıştım. İşe de yaradı, derin bir nefes koy verdi. “Ha o konu mu, tamam yemekten sonra konuşuruz,” dedi ve ışıltılı bakışlar attı. Kesinlikle onu kıskandığımı düşünüyor, kıskanıyor muyum? Evet kıskanıyorum ama konumuz bu değil.

“Hadi senin tarafına geçelim, benim tarafımdan tek sandalye var,” diyerek Karahan’ın telefonunu da alıp ayaklandım.
Birlikte Karahan odasında bulunan masaya karşılıklı oturunca konuşmaya karar verdim, “Yarın neler yapacağız bir planın var mı?”

“Yarın ev ile ilgili işlemleri halledeceğim, akşam beş gibi mobilyalar teslim edilecek, tabi mobilyalar gelmeden evin temizlenmesi gerekiyor haliyle bir kaç kişi bulmam lazım falan,” dedi tek nefeste konuşurken.
“Ha yani tüm gün dolusun, o zaman bende otelde kalıp seni beklerim olmaz mı? Mobilyalar geleceği zaman eve geçerim, nasıl yerleştireceklerine falan karar veririz. Tabi o zamana kadar de CV örneğimin çıktısını falan alırım malum başvuruda gerekli oluyor.”

Söylediklerim nedeniyle biraz huzursuz olsa da bir şey söylemedi. Bu çalışma olayına neden taktı anlam veremiyorum ya nasılsa çıkar kokusu.
“Nerelere başvuru yapmayı planlıyorsun?”
“Öncelikli hedefim hastaneler ama çevredeki okulları araştırıp, anlaşmalı öğretmen olma konusunda başvuru yapacağım. Biran önce bir iş bulayım da başka bir şey istemem.”

“Biyokimya okudun, üniversitede çalışamayacağına göre ne yapacaksın?”
“Biyokimya okurken biyoloji üzerine çift ana dal yapıp formasyon eğitimi aldım yani aynı zamanda öğretmenimde,” dedim başarımdan ötürü hissettiğim gururla.
“Demek o yüzden eğitimin bir yıl uzadı,” dedi düşünceli bir sesle.

Omuz silktim, “İki mesleği bir anda yapmak ve üstüne formasyon almak gerçekten zor oluyor, daha fazla uzamadığına seviniyorum.”
İçtenlikle tebessüm edip, “Uzayan bir yıl bile bazıları için işkence olabiliyor,” dedi bariz bir ima ile.

Sözün özünde, babamın ‘okul bitsin gelin isteyin’ lafından sonra benim okulu bir yıl uzatmış olmam Karahan için işkence olmuş, yani sözlerinden bunu anladım. Ah ben farkında olmadan ne acılar çektirmişim...
Tam bir şey demek için ağzımı açmıştım ki çalan kapı nedeniyle susmak zorunda kaldım.

Karahan gelen yemeklerin parasını ödeyip poşetlerle birlikte karşıma oturdu.
Gelen hamburger menülerimizi önümüze aldık ve sessizce yemeye koyulduk. Aklımda sırıtık Engin’in mesajı olduğu için iki lokma yemeği güç bela yiyebildim. Bir de her koşulda gözlerini üzerimden ayırmayan, bir adet karanlıklar lordu olunca yemek yemek daha zor oldu.

“Aç olduğunu sanıyordum,” dedi sorarcasına.
“Açtım doydum, uzun bir gün oldu,” dedim bariz bir imayla. Bir günde iki defa yumruk sallamış olmasına hala kızgınım.
Bakışları hemen karardı, “Sen benimle ne konuşmak istiyordun?” diyerek konuyu değiştirdi.

Korkum aynı gün üçüncü kez yumruk sallama girişimine girmesi yönünde.
Lafı uzatmanın bana yararı olmayacağını bildiğimden, “Engin sana mesaj atmış,” dedim tek nefeste.
Yüzünün sinirle kasılmasına şahit oldum  e saniyeler içinde önümdeki telefonu eline aldı. Bir dakika geçmemişti ki yumruk olmuş elini masaya geçirdi, “O piç kanına susamış belli oldu,” deyip hışımla ayağa kalkınca peşinden de ben kalktım.

“Karahan, nereye gidiyorsun?”
“Bu mesele çok uzadı, birilerinin haddini bilmesi gerekiyor, kimse senin hakkında bu şekilde konuşamaz! İzin vermem! Şerefsiz nişanlı olduğunuzu sanıyor, birinin kafasındaki eksik tahtaları tamamlaması lazım!” dedi öfkeyle solurken.

“Ne yani, bugün salladığın yumruklar yetmedi biraz daha mı devam edeceksin! İt ürür kervan yürür. Bir lafa bu kadar sinirleneceksen işimiz var seninle, ha hala gitmek istiyorsan buyur git Karahan ama sakın geri dönme!” dedim kararlılıkla ve kendi bölümüme geçip kapıyı kapattım.

Gerçekten bugün benim için fazla yorucuydu, üstelik sinirlerini kontrol edemeyen bir adam varken nasıl davranacağımı bile anlayamıyorum.
Öfkesi saman Alevi gibi tek fark hemen sönmüyor oluşu...
Her hangi bir kapı sesi duymayınca biraz olsun rahatladım, gideceğinden öyle korktum ki...

Eğer Karahan, geri dönerse peşimize bireri takılabilir, tamam kendi rızamla burada bulunuyorum ama babam yanımdaki adamın deli olduğunu söyleyip beni eve götürmeleri için polisten yardım isteyebilir. Hoş babamın beni umursadığı bile yok da yine de tüm ihtimalleri düşünmek lazım.
Yatağın üzerinde öylece uzanıp, uyuyana kadar bu tip düşüncelerle boğuldum.

Uyandığımda çoktan gün ışığı odaya arsız bir şekilde sızmıştı, hafifçe gerinip diğer tarafıma döndüm ve anlam veremediğim pek çok poşetle karşılaştım.
Uykum anında dağıldı ve hızla yataktan kalkıp soluğu poşetlerin yanında aldım. Ne oluyor Allah aşkına?
Poşetlerin birinin için baktım, siyah, mavi, bordo, beyaz kot pantolonlarla karşılaştım, hepsi de kadın pantolonuydu.

İkinci poşette yazlık tişörtler vardı, diğer poşette yazlık elbiseler...
Son poşeti elime alınca mantığım çığlık atarak uzaklaştı. Siyah ve beyaz renklerde iç çamaşırı takımları...

Yok artık!

Bu kadarına da pes!

Karahan benim için kıyafet alışverişi yapmış yetmemiş iç çamaşırı bile almış!

Alıp başımı nerelere gitsem?

Bir yanım bu kıyafetlerin benim olmayacağını söylerken diğer yanım, benim için alışveriş yaptığını söylüyordu.
Of nasıl anlayacağım ne olduğunu?

“Karahan,” diye seslendim diğer odaya doğru ama cevap gelmedi. İkimizin odasını ayıran kapıyı tıklattım yine ses gelmeyince kapıyı açıp diğer tarafa geçtim ama Karahan’ı bulamadım. Allah’ım sen sabır ver! Haber vermeden etmeden nereye gitti bu adam? Hoş alışverişte yaptığını hesaba katacak olursak çoktan işleri halletmek için yola koyulduğunu düşünebiliriz.

Numarasını almayı yine unuttuğum için sinirle kendimi yatağıma attım.
Sonra aklıma sosyal medya profili geldi, tıpkı diğer kızlar gibi ona oradan ulaşmaya çalışacağım...

Hızlıca mesaj bölümüne girdim, ‘Karahan, neredesin?’ yazıp hızlıca mesajı gönderdim. Bir yandan cevap beklerken diğer yandan da hazırlanmaya başladım. Bugün CV meselesini halletmemem gerekiyor.

Beş dakika sonra gelen bildirim sesiyle hemen telefona koştum, ‘Tapudayım,’ demiş ve numarasını atmış. Ciddi ciddi evi satın mı alıyor şimdi bu adam?

Hayır anlamıyorum bu işler bu kadar kolay ilerler mi? Ev alırken iyice düşünmek gerekmez mi? Ah beynimi çıldıracağım...
Hızlıca Karahan’ın numarasını kaydedip, mesaj bölümüne girdim, ‘Karahan, sadece meraktan soruyorum, odamdaki poşetler kimin?’ merak içimi kemirirken mesajı gönderdim.
Aynı dakika içinde yanıt geldi, ‘Hepsi senin.’

Fesupanallah!

‘Bu kıyafetleri kim seçti?’ asıl merak ettiğim konu buydu. Allah’ım ne olur o seçmemiş olsun?

‘Ben seçtim, eğer beğenmediysen değiştiririz. Bir iki parça kıyafetle ömür geçmezdi.’
Hadi elbiseydi, pantolondu tişörttü anlarım da, iç çamaşırı seçmek ne demek?

Hemen cevap verdim, sinirlenme başlıyorum ya hadi hayırlısı, ‘Kendi kıyafetlerimi kendim alabilirdim. Sen bana iç çamaşırı mı aldın?’
Mesajı gönderdim ama nasıl gönderdim ben bile bilmiyorum!

Ben, iç çamaşırlarımı gördü diye şekilden şekle gireyim, adam bana yenilerini alsın vay be! Özgüvene bak sen...

‘Seninkinin demiri çıkmıştı.’

****

Bölüm nasıldı?

Sizce Karahan sırıtık Engin’e neler yapar?

Buğlem ne tepki verecek?

Gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Düşüncelerinizi benimle paylaşın;)

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin