❧9.BÖLÜM❧

86.8K 3.4K 258
                                    

Ben sizin yorumlarınıza ölürüm ama:)

Onlar nasıl güzel yorumlar öyle, beni şevke getirdiniz dayanamadım daha dün bölüp atama rağmen çabucak bölüm yazayım dedim. İyi demiş miyim?
Sürpriz olsun istedim:) Ve uzun bir bölümle geldim.

Bölümlerin hızlı hızlı gelmesini istiyorsanız, oy verip yorum yapmayı unutmayın, beni dilerim desteği teşvik ediyor.:)

Unutmadan ailemizin büyümesine destek olmak isterseniz tavsiye etmeyi ve paylaşmayı unutmayın.

Bu bölümü hepinize ithaf ediyorum canlarım..:)

Medya: Buğlem & Karahan
Bizim ikilinin fotoğrafı yoktu ben yapayım dedim, olmuş mu?

***Keyifli Okumalar Dilerim Bir Tanelerim***

Ne ne ne ne!
Demir’i mi çıkmış?
“Utanmaz! İncelemiş bir de!”
Odanın içinde sinirle volta atarken başka şey düşünemez haldeydim, pis ya nasıl yapar bunu?

Tamam hadi bir ihtimal, iki parça kıyafetle dolanmam içine sinmedi ve benim için alış veriş yaptı, bu kabul edilebilir. Ama sen git iç çamaşırımın telinin çıktığını gör ve uygun bedende alışveriş yap.

“Allah’ım çıldıracağım!” Düşündükçe delirecek gibi oluyorum, çok utanç verici!
Ben ona gidip don alsam hoşuna gider mi? Birde o donları ben seçsem... Aynı hesap işte.

Belki içinde kötülük yoktu ve tek amacı yardım etmekti ama insan bir sorar, bir şeye ihtiyacın var mı der!
Tamam düşündün yardım ettin bari iç çamaşırı almaya kalkma!
O mesajdan sonra diyecek tek kelime bulamadığım için, çantamı alıp odadan çıktım. Otelin restoranında hızlıca kahvaltı edip kendi işlerimi halletmek için yola koyuldum.

İlk işim bir kırtasiye bulma yönündeydi, çevreyi biraz dolaştıktan sonra uygun bir yer buldum ve içeri girdim, “İyi günler, çıktı veriyor musunuz?” diye sordum vakit kaybetmeden. Daha beyaz eşya almaya gideceğim.
“Tabi, ödev çıktısı falan mı istiyorsunuz?”
“Hayır,” dedikten sonra çantamdan USB belleği çıkarıp adama uzattım, “İçinde CV örneğim olacaktı, onun çıktısını almak istiyorum.”

“Tabi, hemen ilgilenelim,” dedikten sonra belleği alıp işe koyuldu.
Yaklaşık on dakika sonra CV örneklerimi almıştım, bir süre yürüyerek etrafı dolandım. Yol bilmeden iz bilmeden beyaz eşya dükkanı aramakta çok sıkıntıydı ya neyse. Sora sora Bağdat bulunur derler.

Bana doğru gelen bir hanımın önüne geçtim, “Pardon bir şey sorabilir miyim acaba?”
Kadın tuhaf bakışlar atsa da, “Buyurun,” dedi.
“Yakınlarda beyaz eşya dükkanı var mı?”
Anlayışlı bir ifadeyle bakıp, “500 metre ilerde sağda bir dükkan var,” deyince çok rahatladım.
“Teşekkür ederim, iyi günler,” dedikten sonra tarif edilen yol boyunca yürümeye devam ettim. On beş dakika sonra tarif edilen dükkanı buldum, dışarıdan bakıldığında eşyalar güzel görünüyordu ya işte bakalım.

Tam dükkana girecektim ki telefonum çalmaya başladı, kimin aradığını tahmin etmek hiçte zor değil. Zaten bir tek onda numaram var.

Hızlıca telefonu açıp, “Efendim Karahan,” dedim tavırlı bir şekilde.
“Senin sinirlerin mi bozuk?” demez mi? Sanki bilmiyormuş gibi.

“Sinirlerim çok bozuk hem de!”

“Ne oldu? Yoksa biri rahatsız mı etti?” dedi sesine yansıyan öfkeyle.

“Yok canıımm, beni kim rahatsız edebilir ki, bir demir vardı o battı,” dedim, demir kelimesine özellikle vurgu yaparken. Sesindeki imadan anlar herhalde.

“Anlamadım?”

“Her şeyi anlayan sen, bunu nasıl anlamadın? En son attığın mesajdan söz ediyorum. Ah bu konu hakkında konuşmayı hiç istemiyorum ama merak ediyorum neden iç çamaşırıma baktın?” dedim bir sinirle.

“Ben mi? Daha neler? Neden böyle bir şey yapayım ki?” dedi ciddi sesiyle.
“Madem bakmadın demirinin çıktığını nereden biliyorsun?”

“E küvette yıkarken demir küvette düşmüş, böyle yarım daire şeklinde bir demirdi. Nereden çıktığını tahmin etmek zor olmadı. Hem ben sapık miyim, iç çamaşırlarını bakayım?” dedi biraz da alınmış bir şekilde.

“E o zaman hangi beden giydiğimi nereden bildin?” diye sordum çabucak.
“Ben nereden bileyim, görevli hanıma fotoğrafını gösterdim, bedene o karar verdi,” dediğinde tüm bedeninin rahatladığını hissettim.

“Ha o zaman tamam. Bende neler düşünmüştüm, kusura bakma yanlış anladım,” dedim sesimle yansıyan suçlulukla.

“Sorun değil. Buğlem sen neredesin, sesin dışarıda gibi geliyor?”
“Dışarıdayım, dün söz etmiştim ya CV örneğimi çoğalttım, sonra da biraz yürümeye karar verdim. Öyle bakınıyorum, sen ne yaptın işlerini halledebildin mi?”

“Tapu tamam, görevliler de evi temizliyor, Allah nasip ederse bugün evin çoğu ihtiyacı bitecek. Hatta hızlı olursak otelde kalmak zorunda kalmayız. Şimdi de beyaz eşya dükkanındayım,” demez mi?

“Beyaz eşya falan almasaydın!”
“Neden ihtiyacımız var, Buğlem benim bilmediğim bir şey mi oldu?” dedi sorgulayıcı sesiyle.

Ne olacak beyaz eşyaları ben alacaktım, sen böyle hızlı davranırsan ben ne yaparım?
“Yok şey bir şey olmadı. Neden bensiz almaya gittin ki? Birlikte seçerdik, bende şimdi fiyat kontörüne çıktım, araştırma yapıyordum,” dedim. Ne yapayım, senden habersiz eşyaları alacaktım desem sorun çıkarırdı.

“Neredesin, gelip alayım seni?”
“Yok gerek yok, sen konum at ben yanına gelirim.”
“Buğlem, neredeysen söyle yanına geleyim, taksilerde sürünme,” dedi otoriter bir sesle.

Sıkıntıyla iç çekip, “Konum atarım,” dedim. Bu işte yattı, of!
Ne güzel beyaz eşyaları ben alacaktım ve biraz olsun içim rahat edecekti.
Anında yumuşayan sesiyle, “Tamam bekliyorum,” dedi ama telefonu kapatmadı.

Bir iki dakika sessizce kapatmasını bekledim ama telefonu kapatmayınca, “Sonra görüşürüz,” deyip kapattım ve vakit kaybetmeden konum attım.
Ah ne vardı sanki beyaz eşyaları ben alsaydım? Ama bunu Karahan beye kabul ettiremeyiz. Neden? Çünkü karanlık lord bana para ödetmez, ‘Evleniyor olsaydık zaten bu masrafları yapacaktım,’ der ve onu anlamamı beklerdi.

On beş dakika sonra Karahan’ın arabası durdu önümde, asık suratlı geçtim yolcu koltuğuna. Dün benim tarafımdaki camı yumruklarıyla kırmış olsa da, bugün sanki hiç bir şey olmamış gibiydi. Yeni cam taktırılmış ve arabanın içi temizlenmişti.

“Yüzün neden asık?” diye sordu daha arabaya bindiğim ilk anda.
“Hiç,” demekle yetindim.
“Buğlem, lafı ağzından kerpetenle alıyorum, yoksa o piç mesaj mı attı?”

“Yok ne alakası var? Beyaz eşyaları ben alacaktım, sana sürpriz yapmayı planlamıştım ama sen benden önce davrandın,” dedim aklımdakileri bir çırpıda söylerken.
“Ben sürprizin büyüğünü, hastanedeki odamda seni görünce yaşadım. Neden ufak şeyler için kendini üzüyorsun ki? Bırak bizim için uğraşayım, inan bana, ben evimiz için bir şey aldığımda koşulsuz bir mutluluk yaşıyorum,” dedi doğrudan gözlerimin içine bakarken.

İtiraz etmek ve benimde yardım etmem gerektiğini söylemek istiyorum ama yok yapamıyorum. Öyle yoğun bakıyor ki ağzımı açıp tek kelime edemedim.
Karahan, anlayışlı bakışlarla bana doğru gelirken ilk başta ne yapmaya çalıştığını anlamadım sonra dudakları tam önümde durunca verdiği nefes yüzüme çarptı, istemsizce yutkundum.

Öpecek mi? Diye düşünürken bedenimin ısındığını hissettim. Beklentiyle yapacağı şeyi beklerken, Karahan emniyet kemerimi bağladı. Beklentiyle kasılan bedenim için bu hüsrandı...
Ben daldığım düşüncelerle ve hissettiğim duygularla cebelleşirken araba çoktan hareket etmişti.

Kendime gelmem sandığımdan çok daha uzun sürdü, hayır Karahan’ın yakışıklı ve dikkat çekici olduğu aşikar, benim merak ettiğim nokta, o yakışıklı olduğu için mi ona karşı bir çekim hissediyorum yoksa hissettiklerimin kalbimle bir bağlantısı olabilir mi?

“Buğlem,” dedi yumuşacık sesiyle.
“Efendim?”
“Geldik, inebilirsin,” dedi usulca. O zaman anladım arabanın durduğunu. Lüks görünen mağazaya kaçamak bakışlar attım, kim bilir ne kadar masrafla çıkacağız buradan.
Dükkanın içine girdiğinizde hissettiğim serin havayla biraz daha kendime geldim. Sıcaktan mayışan bedenim için çok iyi oldu.

“Hoş geldiniz Karahan bey,” diyen görevliye yandan bakış attım. Anlaşılan Karahan’ın benden habersiz geldiği dükkana geldik.
Görevli Karahan’ın seçtiği modelleri gösterdi ve hepsinin de fiyat etiketi ortadan kaldırılmıştı. Ne tesadüf ama!
İki buzdolabından birini, üç çamaşır makinesinden birini ve iki bulaşık makinesinden birini seçtim. Karahan seçenekleri azalttığı için işim çok daha kolay oldu.

Karahan ben kötü hissetmeyeyim diye fiyat konusunda tek kelime etmiyordu, yapılan pazarlık benden en uzak köşede yapıldı. O süre zarfında dükkanı gezmeye koyuldum, o ara fark ettim ki hala bir sürü eksiğimiz var. Fırın, ütü, ütü masası, mikser, robot daha neler neler...
Bari küçük ev aletlerini ben alayım, zaten bunları alırken de gizli gizli alacağım.
Bir de kişisel eksiklerim var ki o konu baya uzun...

“Ne düşünüyorsun öyle dut yemiş bülbül gibi,” derken elimi tuttu.
“Başka acil ihtiyacımız var mı diye düşünüyorum, burada işimiz bitti mi?”

“Bitti, saat altı gibi beyaz eşyalar teslim edilecek ve kurulumları yapılacak. Saat şimdiden üç olmuş bile, eve geçmeden bir şeyler yiyelim ben feci acıktım.”

“Yiyelim, enerjiye ihtiyacımız olacak.”
Birlikte dükkandan çıkıp yakınlardaki kafelerden birine geçtik. Gelen mönüleri incelerken pekte yemek yiyecek havada olmadığımı hissettim ama sorun çıkaran taraf olmamak için kızarmış tavuk ve salatalı yemek menüsünü istedim.
Yemekleri beklerken gelen soruyla Karahan’a doğru döndüm, “Pişman mısın?” diye sordu gergin sesiyle.

Kısa bir an düşündüm, “Pişman değilim, sırıtık Engin’le kendimi birlikte düşünemiyorum bile,” dedim tek nefeste.
“O konudan söz etmiyorum, benim merak ettiğim konu, yanıma geldiğin için pişman oldun mu? Bir kaç seferdir seni dalgın görüyorum, yanında olmam seni mutlu etmiyor mu?” diye sordu tedirgin bakışlarla.

Sanki seninle olmaktan mutlu değilim desem de yanından gitmeye gücü yetmeyecek gibi bakıyordu.
Hafif bir tebessümle, “Mutluyum ve kendimi güvende hissediyorum. Dalgınlığıma bakma annemi ve kardeşimi düşünüyorum, ben evden kaçtım diye babamın öfkesine maruz kalıyorlar. İnsan ister istemez geride bıraktığı ailesini düşünüyor,” dedim düşünmeye bile korktuğum gerçekleri dillendirirken.

Masanın üzerinden uzanıp elimi tuttu, “Ailenle de aranı düzelteceksin, güven bana senin mutlu olman için hep yanında olacağım,” dedi kararlılıkla.
Elimi tutan eline baktım kısa bir an, rahatsız olmadığımı hissettim. Hatta ondan yayılan sıcaklık nedeniyle içimin kıpır kıpır olduğunu hissediyorum.

“Yanımda olduğun için teşekkür ederim.”
“Yanında olmama izin verdiğin için teşekkür ederim,” dedi hemen.
Biz el ele bakışırken yemeklerimiz geldi, haliyle ellerimizi utançla ayırdım ve önüme döndüm.

Bazen düşünüyorum biz Karahan’la hep böyle havada mı kalacağız diye. Hava da derken ne sevgiliyiz, ne arkadaşız... Böyle arada bir şey, sevgiliye daha yakınız ama tam olarak neyiz belli değil.
Ay bende iyice şaşırdım daha bir kaç gündür Eskişehir’deyiz ondan önce de sadece bir haftalık bir tanışma geçmişimiz var ama ben hemen gelin güvey oluyorum.

Hoş bu da çok normal, malum adam beni delirmek uğruna seviyor...

Of!

Kafam çok karışık...

Yemeğimi didik didik ederken bir yandan da ne yapacağımızı düşünüyordum. Aynı evde yaşarken hiç bir şey bu kadar kolay olmayacak biliyorum. Oteldeyken iş kolay herkes kendi odasında, sadece yemekten yemeğe buluşmalar ama ev öyle mi ortak kullanım alanları olacak, mutfak, salon...

Aynı evin içinde iki yabancı da olamayız ki.
Aman nasıl olsa su akar yolunu bulur...
Yemeğime işkence çektire çektire yedikten sonra arkama yaşlandım, zaten her şekilde gözleri üzerimde olan adama baktım.

“Kalkalım mı?” diye sordu gözleri gözlerimdeyken.
“Kalkalım, evin temizlenmiş halini merak ediyorum,” dedim ilgiyle.
Kafeden çıkıp arabaya bindiğimizde hemen kendi tarafındaki camı açtım, mübarek arabanın içi cehenneme dönmüş. Bu ne sıcaktır ya Rabbim...

On dakika ilerlemiştik ki sıcaktan boğazımın kurulduğunu hissettim ve çantamdaki suya sarıldım. Allah’tan beyaz eşya dükkanı ararken su almayı akıl edebildim.

Hala soğukluğunu koruyan su ilaç gibi geldi, şu şişesini çantamda atmadan Karahan’a döndüm, “Su içer misin?”
Yandan bir bakış attı ki, anlatamam, sanki içimi görür gibiydi. “İçerim,” dedi sadece. Su şişesini Karahan’a uzattım, ben şişenin ağzını silmesini beklerken o doğrudan suyu kafasına dikti. Şimdi biz teknik olarak öpüşmüş mü sayılıyoruz?

Kızım Buğlem, saçmalama!

Aklın nerelere çalışıyor, ayıp!

Boşalan şişeyi bana uzatınca kapağını kapatıp çantama attım, çöpü yola atacak halim yok ya.

Araba site içine girdiğinde daha önce fark etmediğim heyecanım gün yüzüne çıktı, mobilyaların gelmesine yarım saat kalmıştı ve biz ancak evin yolunu bulabilmiştik.
Serin binaya girince derin bir nefes aldım, Allah’ım güneş resmen kavuruyor...
Evimizin bulunduğu kata geldiğimizde kalbimin atışı hızlandı, neden heyecan yaptım bilmiyorum.

Karahan kapıyı tıklattı, evde çalışanlar olduğu için anahtar kullanmamıştı. Otuzlu yaşlarının sonunda bir hanım açtı kapıyı, güler yüzle baş selamı verip kenara çekildi.
Ev yeni temizlendiği için ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim.

Evden gelen temizlik kokusu bile iyi hissettiriyordu, içeri girer girmez ilk gittiğim yer salon oldu. Her zerresi özenle temizlenmişti, gelen görevliler işinin ehliymiş.
Mutfak, balkon ve odalar da tıpkı salon gibi tertemiz olmuş.

“Karahan,” diyerek seslendim, mutfaktaki camın kulpunu takmaya çalışıyordu.
“Efendim güzelim,” deyince kalbim pırpır etti. O ne güzel güzelim demek öyle, sahiplenircesine...
Karahan koridora çıkınca doğrudan yanıma geldi, o süre zarfında kendimi zor toparladım ama kalbim hala maraton koşucusu gibi depar atıyordu.

“Şey diyorum, bu banyolu odayı senin için hazırlayalım. Diğer odalar senin eşyaların için dar olur. Biliyorsun yatağın fazla büyük, hem dolap falan var. Bende karşıdaki odaya geçerim, küçük odayı da çalışma odası olarak düzenleriz olmaz mı?”
“Olur güzelim, iyi düşünmüşsün,” dedi ve saçlarımın üzerinden öptü. İşte tam da o an az daha ruhumu teslim edecektim.

Bir anda ne oldu bu adama böyle? Acaba artık kendi evimizde olacağımız için mi yakın davranıyor? Yada belki de sırıtık Engin’in mesajı yüzünden böyledir, beni kendine yakın tutmaya çalışıyordur? Olamaz mı? Olabilir.

Belki de farkında olmadan ona bir adım attım ve Karahan da yakınlığıyla bana karşılık veriyordur. Vallahi hiç bir şey anlamadım. Tek anladığım şey Karahan’ın dokunuşuna ve güzelim lafına kayıtsız kalamadığım.

Karahan yüzünde insanın kalbini ısıtacak kadar büyük bir gülücükle işine dönerken ben de kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum.
Çok fazla bu konu hakkında düşünmeden kapı çaldı, seri adımlarla kapının yanına gelip açtım.

“Buyurun?” dedim soran bakışlar eşliğinde.
“Karahan Arısoy’un evi değil mi?”

“Evet burası,” dedim beklentiyle bakarken.

“Eşya teslimi vardı da,” dedi görevli.

“Tabi buyurun,” üç adam içeri geçerken bir yandan da evin balkonunun nerede olduğunu sorudu.

“Salondan geçiliyor buyurun,” dedim elimle yol gösterirken. Bir yandan da mutfağın kapısından Karahan’a seslendim, “Karahan, eşya teslimi için geldiler.”

Lafımı ikiletmeden mutfaktan çıktı ve hemen yanıma geldi, “Güzelim ben ilgilenirim, sen içeri geç,” dedi koruyucu bir sesle.

“Balkona geçtiler, sanırım asansörlü taşıma yapacaklar.”

“Ben ilgilenirim güzelim,” dedi tekrar kararlılıkla.

“İyi madem,” dedikten sonra mutfağa geçip bir bardak su doldurdum, içim yanıyor zaten.

Yaklaşık bir saat sonra eşyalar eve taşınmıştı, Karahan temizlik görevlilerini ve eşya taşıyan görevlileri gönderince bir başımıza kaldık evde.

“Söyle bakalım kıymetlim, salonu nasıl dekore edelim?” dedi ilgiyle gözlerimin içine bakarken. Ağzımdan çıkacak tek kelimeyi bekliyordu.

Sen kıymetlim dedikten sonra, bende cevap verecek hal kalır mı be Adam...
Ağzımı açmadan çalan kapı, biraz olsun kendimi toparlamam için iyi bir fırsat oluşturdu.
Bu seferde beyaz eşya dükkanından gelmişlerdi, bulaşık makinesi ve buz dolabı mutfağa monte edilirken çamaşır makinesi koridordaki banyoya konuldu.
Makinelerin kurulumu yapıldıktan sonra iyi kötü evimiz, bir ev gibi oldu.

Karahan’ın bir şey demesine müsaade etmeden salona geçip direktif vermeye başladım, “Bence üçlü koltuğu televizyonun karşısına koyalım, diğer koltukları da şu şekilde yerleştirirsek salon daha geniş görünür.”

“Yapalım bakalım, nasıl olacak?” dedikten sonra sıvadı kollarını, on dakika sonra salonun düzenlenmesi bitmiş halısı bile serilmişti.

“Nasıl beğendin mi?” diye sordu meraklı bakışlarla. Şöyle bir göz attım etrafa, koca bir LCD ekran televizyon duvara monte edilmiş karşısında benim seçtiğim sütlü kahve tonlarındaki koltuk takımı vardı.

Üçlü koltuğun önündeki orta sehpa ile sade ama şık bir görünüm elde ediyordu.
İçimden geldiği gibi Karahan’a yaklaşıp, sıkıca sarıldım, “Çok güzel oldu perdeleri de taktığımızda mükemmel olacak, onun dışında her şey süper,” dedim içtenlikle.

Karahan’ın belime dolanan kollarıyla, evimi terk etmek zorunda olduğum gerçeğini bir süreliğine de olsa unuttum. Fark ettim ki Karahan dışarıya karşı ne kadar zor bir adam olursa olsun bana karşı hep daha yumuşak başlıydı. Kalbimi kırmamak için uğraşıp duruyordu.

Karahan, derin bir nefes aldığında hafifçe geri çekildim, “Daha halletmemiz gereken bir sürü oda var, oyalanmayalım,” dedim tebessümle.

Önce Karahan’ın odasını sonra da benim odamı düzenledik, çalışma odası ise en kolay olandı. Mobilya yerleştirme işi bittiğinde saat çoktan sekiz olmuştu bile.
“Pizza sipariş verdim, karışık seversin değil mi?”

“Severim de, bizim oteldeki eşyalarımız ne olacak? Daha yeni aklıma geldi.”
“Benimde tamamen aklımdan çıkmış, pizzaların gelmesi yarım saati bulur o zamana kadar ben gidip oteldeki eşyalarımız toparlayayım. Sende ben gelene kadar otur dinlen, sakın perdeleri falan takmaya kalkma, Allah muhafaza bir yerine bir şey olur,” dedi otoriter sesine rağmen gözlerinden ilgi akıyordu.

“Merak etme, bir şey olmaz, biran önce gidip gel. Arabayı da hızlı kullanma,” dedikten sonra Karahan’ı uğurladım ve kapıyı kapattım.
Karahan ne derse desin o gelene kadar perde işini rahatlıkla hallederim.
Önce Karahan’ın odasına girdim, o koskoca yatak, odanın şahı gibi ortada duruyordu. Yatağın karşısındaki dolap, avizenin odaya uyumu süperdi. Mutfak masasında sandalyesini getirdim, önce güneşlik perdeyi sonrada tül perdeyi kornişe geçirdim.

Biraz kollarım ağrıdı ama hiç sorun değil. Sandalyeyle birlikte kendi odama geçtim, Yatağım cam kenarına kondurulmuştu, yatağın yan duvarının önünde duran beyaz dolabına baktım kısa bir an. Dolabın çaprazına da makyaj masam konuldu. Tüylü halım ayaklarımı gıdıklarken hızlı olmam gerektiğini kendime hatırlattım ve sandalyenin tepesine çıktım.

Güneşlik ve tül perdeyi taktıktan sonra vakit kaybetmeden çalışma odasına geçtim ve perdesini taktım. Biraz da hırs yaptım Karahan gelmeden perdeleri takacağım ya iyice acele ettim. Hala pizzacı gelmediğine göre hala yarım saatlik sürem dolmamış demektir. Karahan’ı az çok tanımaya başladım, hem pizza dağıtan kişinin erkek olma ihtimaline, hem de benim para ödeme ihtimalime karşı o yarım saat dolmadan evde olurdu.

Salonun güneşliğini taktığımda daha bir mutlu oldum bir tek tül perde kaldı onunda hevesle alıp sandalyenin tepesine çıktım ama o kadar perdeyi tek seferde taktığım için iyiden iyiye kolum ağrımaya başladı.
Bir yerden sonra perde düğmeleri kornişe geçmedi, kolum yorulduğu için kâh kolunu aşağı sallıyor kâh perde geçirmeye çalışıyordum.

Salon geniş olduğu için tek parça olan tül perdeyi takmak işkence gibi geldi, perdeyi takma işimin bitmesine yarım metre kala kapı çaldı, “Geliyorum,” diye bağırıp, son düğmeleri korniş takmaya çalıştım bilsem başına gelecek olanı hiç acele etmezdim.
Bir yandan zil çalarken diğer yandan da kapıya vurulmaya başlanınca Karahan’ın geldiğini anladım. Zaten pizzacı aşağının ziline basardı, bu zil dairenin ziliydi.

“Bir dakika geliyorum,” dedim ve son düğmeleri takmaktan vazgeçip aşağı inmeye kalktım. Tabi ineyim derken perdeye takıldım, daha ne olduğunu anlamadan sandalyeyle birlikte arka tarafa devrildim. Dudaklarımdan dökülen çığlık yerle buluşmamla son buldu.

Yere çarpan metalin sesi, yere çarpan kafamın sesini gölgede bıraktı. O son düğmeleri taksaydım kesinlikle perdeye takılmazdım. Bir yandan acıyla inliyor diğer yandan da kapının ardında olduğu için boğuk gelen telaşlı sesi dinliyordum.

“Buğlem! Ne oldu? Buğlem aç kapıyı!” panik dolu ses evin duvarlarında yankılandı...

****

Bölüm nasıldı?

Sizce gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Sonunda eve taşındılar;) Bundan sonrası daha keyifli olacak demedi demeyin:)

Karahan neler yapacak dersiniz?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin