❧20.BÖLÜM❧

72.1K 2.8K 175
                                    

Merhabalar, iyi akşamlar nasılsınız bakalım?

Uzun ve bomba gibi bir bölümle karşınızdayım. Neler oldu neler?

Umarım sizde beğenirsiniz...

Bol bol yorum ve oy bekliyorum canlarım.

Destekleriniz için çooook teşekkür ederim iyi ki varsınız.

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Medya: Buğlem & Karahan.

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Günler, Karahan’ın ilgisiyle hızla akıp giderken, evden çıkmam şöyle dursun, elinden gelse yataktan çıkmama izin vermeyecekti.
Film izlediğimiz günün üzerinden tam on beş gün geçmiş olmasına rağmen bir daha müdür konusu açılmadı. Ne kadar merak edip sorsam da bir şekilde konuyu değiştirdi.

Bu sayede de Karahan, istemediği müddetçe bir şey öğrenemeyeceğimi anladım.
Geçen günler boyunca bir kez olsun yanımdan ayrılmadı, üç öğün yemeğimin dışında ara öğünlerime kadar getirip düzenli beslenmemi sağladı, ancak bugün Karahan’ı işe gitmeye ikna edebildim.
Arkadaş ne inat adammış iki hafta boyunca tüm işlerini evden halletti, toplantılara bile bilgisayar üzerinden katıldı.
Hayır anlamıyorum patron da nasıl bir patronsa Karahan ne istediyse itirazsız kabul etti. Valla bunlar şirket boyu deli herhalde... Eee ne demişler, hacı hacıyı Mekke’de deli deliyi dakkada bulur...

Sabah Karahan’ı işe yollar yollamaz odadan çıkıp salona geçtim. Vallahi özgürlük...
Nereye gidiyorsun? Sorusuna yanıt vermeden salona gitmek kadar güzel bir şey olamaz herhalde.
Fark ettim ki Karahan’la dip dibe olmak ondan sıkılmama değil de daha çok bağlanmama sebep oldu. Bunu en derin duygularımla hissedebiliyorum.
Yani anladım ki birlikte çalışacak olsak ondan sıkılmazmışım. Ama iş işten çoktan geçti, son iki haftadır işe gitmediği için asistan ihtiyacı hissetmeyip kendi işini kendi halletmişti. Bugün, dananın kuyruğunun koptuğu gün, Karahan yeni asistanının işe başlamasını isteyecek. Yani bugünden itibaren yeni asistan göreve geliyor.
Of!
Gıcık, kapıdan çıkmadan önce bu bilgiyi vermese ne olurdu sanki?

Şimdi akşama kadar kafamda kurup duracağım, acaba güzel mi? Acaba ilgili mi? Acaba çok mu zeki? Acaba... Uzayıp giden acabalı cümlelerim sağ olsun delirmeme yetecek düzeyde.
Ev temiz ve tertipli olduğu için temizlik yaparak da kafamı dağıtamıyorum ki her şey bana zarar...

Karahan’ın çalıştığı şirketin adresini biliyorum ama gitmek nasip olmadı, acaba bir bahane uydurup şirkete mi gitsem?
Gitsem ya gitsem sonra Karahan da sinirden deliye dönse...
Evden çıkmayacağımın garantisini verdiğim için işe gitmeyi kabul etti, zaten alçı çıkana kadar da bir daha gitmeyecekmiş. Beyimiz bu konuda itiraz kabul etmiyor bile...
Patronun yoğun ısrarları ve benim teşvikimle imza işlerini halletmek için gitti yoksa gideceği falan yoktu.
İmza işi diye giderken aradan da asistan işini çıkaracakmış, hem böylelikle işleri daha kolay hallolurmuş!
Bak sen şu işe!
Ama iş bununla da sınırlı değil, keşke olsa. Karahan’ın yeni asistanı akşam beş kadar şirkette çalışıp beşten sonra da Karahan’ın yanına gelip günün özetini geçecekmiş!
Ya bir de benim evime gelecek... Gerçi gelsin gözümün önünde olurlar kontrol etmesi daha kolay. İşte delimi dinleseydim kafam rahat olacaktı, birlikte işe gidip gelecekti oh ne ala... Şimdi kıskançlıktan kıvranan Buğlem hanım..
Hoş bunu birazda ben istedim, ne olurdu sanki teklifini kabul etseydim ama olur mu illa başıma buyruk davranacağım.

Ben, kendi kendimi yerken telefonum çaldı. Saat on iki gösterirken derin bir nefes alıp açtım telefonu, “Delim?” dedim sorarcasına.
“Nasılsın kıymetlim, bak aklım sende,” dedi endişeli sesiyle.
“Aklının bende olduğunun pek tabi farkındayım canım, her yarım saatte bir aradığın için bunu fark etmemek elde değil. Ama iyiyim merak etme. Sen nasılsın yeni asistanınla tanıştın mı?” diye sordum merakla.
Karahan beni ne zaman aradıysa asistanını sordum ama daha tanışmaya fırsatının olmadığını ve patronuyla görüşme halinde olduğunu söyledi.

“Şuan karşımda,” dediğinde nedense nefesim boğazımda kaldı.
“Hım,” dedim huysuz ve kıskançlıktan kıvranan bir tavırla. Daha ikisini çalışırken bile görmedim!
Benim işim çok zor...
Ama hep Karahan’ın yüzünden aklıma olmadık şeyleri sokup, sinirimi bozdu yoksa ben bunları düşünecek bir insan değilim ki.
Tabi yersen...

“Ben sizi rahatsız etmeyeyim, çalışmanıza bakın. Hayırlı işler,” dedikten sonra pat telefonu kapattım.
Sonrası salonun içinde volta atmakla devam eden kıskançlık krizi...
Sinirden asistanın adını bile sormaya fırsatım olmadı, tüh! Keşke sorsaydım, sosyal medyadan stalk yapar, kimmiş ne değilmiş öğrenirdim!
Ah akılsız kafam şimdi mi geldi aklına?
Ben evin içinde deli dana gibi dolanır dururken telefonum çaldı, tabi ki delim arıyor. Demek ki son konuşmamızın üzerinden yarım saat geçmiş...

“Delim, ne oldu beni mi özledin?” dedim birazda iğneleyici bir tonla.
“Ben, seni yanındayken bile özlüyorum bu da sorumu kıymetlim,” dedi kadifemsi ses tonuyla.
Ama ben bu adama ölürüm ki...
Sakinleşen bedenimle koltuğa attım kendimi, tabi yüzümde de kocaman bir sırıtma.

“Sen bir tanesin biliyorsun değil mi delim?”
Kulağıma dolan keyifli kahkahasıyla, keyfim iyice yerine geldi. “Seni çok seviyorum hatunum. Söyle bakalım öğlen yemeğini yedin mi?” diye sorunca suçlulukla kala kaldım.
Özellikle öğünlerimi atlamamı ve ilaçlarımı içmemi tembihlese de kıskançlıktan ne yemek, ne ilaç aklıma geldi.

Suskunluğumdan olacak her halde yemeğimi yemediğimi anladı, “Güzelim, kaç defa söyledim sana yemeğini ihmal etme diye. Ben böyle olacağını bildiğimden yanından ayrılmak istemedim. Bak haklı çıktım,” dedi sinirlenen sesiyle.
“Şimdi yerim bir şeyler merak etme,” dedim yumuşak bir tonla. Alttan almasam bu konu uzar gider biliyorum.

“Şimdi iki saat ne hazırlasam diye düşüneceksin ve öğlen yemeğini kaçırdığın yetmiyormuş gibi birde ara öğününü kaçıracaksın. Güzelim kaç defa dedim kırıkların iyileşmesi için düzenli beslenme şart diye. Doktor kontrole gittiğinizde ne dedi unuttun mu? ‘İyileşme sürecine girmiş çok iyi gidiyorsunuz, düzenini bozmayın,’ dedi. Şimdi kapı çalacak yemek siparişin geldi. Parası ödendi sadece yemeği alıp yemen yeterli,” dedi hızlıca.
“Çok teşekkür ederim delim, valla hakkını ödeyemem.”
“Buğlem!” dedi sert bir tonla.
Ne zaman hakkını ödeyemem desem sinirleniyor ama ne ya yalan değil ki, hakkını biraz zor öderim.

“Tamam ya demedim bir şey, hıh tabi ki de benimle ilgileneceksin,” dedim tatlı bir şekilde.
Böyle dediğimde daha iyi sonuçlar alıyorum, “Buğlem bir daha hak hukuk muhabbeti duymak istemiyorum, yemeğini yedikten sonra fotoğrafını çekip bana at,” dedi itiraz kabul etmeyen sesiyle.
Çocuk gibi bir de yediğimi kanıtlayacağım vallahi süper...
“Peki, iyi çalışmalar, sonra görüşürüz,” dedim ama cevap vermeden telefonu kapattı. Sinirlendi tabi...
Eh haklı adam o kadar zamandır birlikte yaşıyoruz, neredeyse iki buçuk ay olacak, hala kendimi ona karşı borçlu hissediyorum. Telefonu kapattıktan sonra kapı çaldı, delimin dediği gibi yemeğim gelmişti. Karahan ne kadar para vermene gerek yok dese de bahşiş vermeyi ihmal etmedim.
Mutfağa geçip Karhan’ın benim için sipariş verdiği yemekleri masaya dizdim.
Paça çorbası, tavuklu salata ve portakal suyu... Bence gayet güzel bir mönü olmuş.
Önce yemeğin yenmemiş halini sonra da yenmiş halinin fotoğrafını çekip delime attım.
Ve altına da şu notu, “Bana diyorsun ama sende öğünlerin atlama, bende ne yediğini görmek istiyorum ve fotoğraf bekliyorum,” yazıp gönderdim.
Çok değil on beş dakika sonra bir fotoğraf geldi. Sanırım şirketteki odasında ve orta sehpa gibi bir şeyin üzerine konulmuş yemeklerin fotoğrafını çekmiş.
Bir de inat gibi, iki kişi yediklerini gösterecek şekilde çekmiş, bu da yetmiyormuş gibi, yeni asistanın sol kolunda kadraja girmiş!

Bu kız neden delime bu kadar yakın oturuyor ki?
Acaba Karahan, yemek yerken o kızı da izliyor mu? Daha neler yolarım vallahi!
Lime lime doğrar, suyuna da pilav yaparım! Hele bir izlesin...
Ay iyice sapıttım...
Telefonumu salonda bırakıp Karahan’ın odasına geçtim, artık bir yerde benimde odam sayılır. Kazadan bu yana bir an olsun beni gözünün önünden ayırmadı onsuz uyumama müsaade etmedi. Sadece Pazar günleri olan o tatlış uykumuz artık Allah’ın her günü oluyor.
Bu rağmen Karahan’a yettiği söylenemez, bıraksam gündüzleri de yatakta sarılarak geçiririz ama bırakmıyorum.

Karahan’ın benim için aldığı laptopu kucağıma alıp yabancı dizilerden birini açtım, zaten son iki haftadır yaptığım pekte bir şey yok. Yatıyorum, kalkıyorum, delimin isteklerini yerine getiriyorum dizi izliyorum, bir bakmışım ki akşam olmuş...
Bugünün tek farkı delimin yanımda olmaması yoksa geri kalan günüm aynı.
Açtığım diziye bile aklımı veremeyecek hala gelince oflayarak bilgisayarı kapattım, yan tarafımda oturan ve dosyalarla boğuşan adam olmayınca dizi izlemek bile içimden gelmedi.

İki hafta da insan ancak bu kadar alışabilirdi, delisiyle yan yana olup birlikte nefes almaya...
Yok arkadaş yok, bu iş böyle olmayacak, bu adamda şeytan tüyü var... Lafımı bana bir şekilde yutturuyor.
Odadan çıkınca salonda durmaksızın çalan telefonumu duyup hızlı adımlarla salona geçtim, “Efendim canım,” dedim nefes nefese.
“Neden açılmıyor o telefon, bu kaçıncı arayışım?” dedi öfkeli ve endişeli sesiyle. Valla delim, kaç kez aradın sayamadım bile.
“Odadaydım canım, duymamışım.”
“Her yarım saatte bir arıyorum insan telefonunu yanına alır, zaten sana bir şey olacak korkusuyla canım burnumda. Telefonunu yanından ayırma,” deyip sıkı sıkı tembihledi.

Haliyle tamam deyip kapattım telefonu. Birlikteyken bana bir kez olsun sesini yükseltmeyen adam, benden uzakta olunca endişeden ne yapacağını şaşırıyor.
Yapacak çokta önemli bir şey olmadığı için iki haftadır düzenli olarak yattığım yatağa girip örtüyü üzerime örttüm ve delime bilgilendirme mesajı attım.
“Huysuz delim, çok sıkıldım yapacak bir şeyde bulamadığım için biraz uyuyacağım, ararsın duymam diye haber veriyorum merak etme:)” yazıp gönderdim.
“Tamam güzelim,” yazdı sadece.

Karahan’dan da onay aldığına göre rahatlıkla yatabilirim. Zaten tembelliğe alıştım.
Telefonumun bildirim sesini duyana kadar bir güzel uyudum. Uyku sersemi, bir tavırla kararan odanın içinde el yordamıyla telefonumu bulmaya çalıştım, üstün çabalarımın sonunda yeşil bildirim ışığının sayesinde buldum.
Ah dedim kesin delim mesaj atmıştır, uyandım mı diye? Ama düşündüğüm şey olmadı.
Tam aksine hiç ummadığım hatta uzun zamandır varlığını unuttuğum biri mesaj atmıştı.

Instagram hesabımdan gelen mesaja bakmak için tsadeced bile sadece bildirim çubuğundan baktım.
Böyle bir şey yapmaya nasıl cüret etti anlamıyorum, hangi akla hizmet mesaj atar! Utanmaz! Yüzsüz! Bir hesabı daha vardı ne olur ne olmaz diye engellemiştim ama yüzsüz yeni bir hesap açıp mesaj atmış!

Sırf merakımdan Instagram hesabıma girip mesaj isteklerine baktım, o kısımda sırıtık Engin’in adını görmek yeterince sinir olmama yetse de mesaj içeriği beni daha meraklandırıyor.
Koyu renkli yazının üzerine tıkladım, bir fotoğraf göndermiş bu fotoğrafı görebilmem için mesaj isteğini kabul etmem gerekiyor ama asla böyle bir şey yapmam, deli değilim sonuçta.

Fotoğrafın altında da bir mesaj, “O akılsız deli yüzünden neler olmuş sana? Ama merak etme o pisliğin elinden kurtaracağım seni... Sonra ikimizi hayatımıza olması gibi devam edeceğiz...” Ne saçmalıyor bu manyak?
İlk olarak ciddi anlamda akılsız olan sensin. Ayrıca delimin yanımda iyileşiyorum ama sen bunu nereden anlayacaksın?
Birde beni kurtarmayı planlıyor, kimi kimden kurtarmayı düşünüyorsun? Geri zekalı sırıtık!
Sinirle telefonu yanıma koyduğumda kapının sesini duydum, düşünceli delim zile basmak yerine anahtarıyla girmeyi tercih etmiş.
Oy benim bir tanecik delim.
Sevdiğim ama bir türlü sevdiğimi söyleyemediğim koca yürekli adamım.
Ben sana, gelen mesajdan nasıl söz, edeceğim?

Karahan eve girer girmez doğruca odaya geldi tabi mümkün mertebe sessiz bir şekilde açtı kapıyı ve usulca kafasını uzattı.
“Kıymetlim, uyandın madem neden karanlıkta oturuyorsun?”
“Ben şey, daha kendime gelemedim. Yeni uyandım ondan herhalde, hoş geldin canım,” dedim içtenlikle.
Gelen mesaj yüzünden hiç sinirlerimi bozamam, ya da en azından delime belli etmem. Allah aşkına delim yanımdayken, sırıtık Engin ne yapabilir ki?
“Hoş buldum güzelim,” dedikten sonra yatağın kenarına gelip sıkıca sarıldı.
“Kokunu çok özledim, sana öyle bağlandım ki utanmasam seni cebime atar gittiğim her yerde yanımda taşırdım ama durumlar el vermiyor,” dedikten sonra başını boynuma gömüp derin derin nefesler aldı ve ufacık bir öpücük kondurdu.
Elimi saçlarına getirip usul usul okşadım, yıllar geçse de bıkmayacağım tek şey delimin saçlarıyla oynamak olacak herhalde...
Başı boynumda, nefesi tenimde, elim saçlarında uzunca bir süre huzurla oturduk yatakta. Ne zaman karnımdan acıktığıma dair sesler gelmeye başladı o zaman ayrıldık.
“Ne zamandan beri uyuyorsun balım,” dedi yumuşacık sesiyle. Sanırım ne kadar süredir yemek yemeğimi anlamaya çalışıyor.
Oda karanlık olsa da gözlerim karanlığa alıştığı için delimin, dudaklarıma attığı bakışları görüyorum.
Zaten ne zaman balım dese, öpmek üzere olduğunun sinyalini veriyor ve kendince benden izin istiyor.
Delimi, sabahtan beri görmüyorum hiç kendimi geri çekmeye niyetim yok hani yani...
“Sana mesaj attığında beri uyuyorum,” diyerek cevapların sorusunu.
“Tam sekiz saattir uyuyorsun, gece ne yapacaksın balım?”
“Seni izlerim,” dedim rahat bir şekilde. Son zamanlarda gece yarıları kalkıp delimi izlemeye o kadar alıştım ki bu konu hakkında sürekli konuşur gibi rahat bir tavırla konuştum ama söylediğim şeyin anlamı o zaman sanki etti kafama.
Ne kadar uyursam uyuyayım, gecenin bir köründe kalkıp seni izleyebilirim üstelik başka bir şey yapmak varken, aklıma ilk gelen şey delimi izlemek. Bu da demek oluyor ki ne kadar saklarsam saklayayım duygularım bir yerden patlak veriyor ve ben de az önce bu durumu üstü kapalı bir şekilde itiraf etmiş oldum. Hayırlısı bakalım...
“Sen,” dedi şaşkınlıkla ve hemen yatağın yanındaki abajuru açtı.
“Ben?” dedim sorarcasına.
“Sen az önce gece beni izleyeceğinden mi söz ettin?” dedi ses tonu dan bile hissedilen şaşkınlığıyla.

Az önce onun yaptığı gibi başımı boyun girintisine gömdüm, “Ne var yani izleyemez miyim? Bal gibide izlerim ruhun bile duymaz, hoş duymuyor da,” dedikten sonra onun yaptığı gibi koklayarak öptüm.
Sözlerinden sonra gözlerimi görebilecek kadar beni geriye çekti ve doğrudan gözlerime baktı, “Sen daha önce de beni izledin mi?” diye sordu beklenti dolu tavrıyla.

“Neden merak ediyorsun delim?” diyerek biraz kıvrandırmaya karar verdim.
“Kıymetlim, sence neden merak ediyor olabilirim? Sevdiğim kadın, uykusundan feragat edecek kadar bana, değer veriyor mu bilmek istemem gayet doğal değil mi?”
“Çok doğal tabi delim,” dedim hafif tebessümle.
“Beklediğim cevabı duyamadım,” dedi yerinde huzursuzca kıpırdanırken.

“Rüyanda sayıkladığını, yastığının hep bir tarafına yattığını, uykuya dalana kadar saçlarımı okşadığını, arada uyanıp üzerimi örttüğünü, baş ucumdaki su bittiğinde sessizce kalkıp doldurduğunu, dağılan saçlarım rahatsız etmesin diye usulca topladığını, ne zaman uyanırsan uyan uyumadan hemen önde alnımdan öptüğünü, kabus gördüğün zaman kaşlarını çattığını ama saçlarını okşayınca çattığın kaşlarının gevşediğini, ne kadar deli yatarsan yat belime sarılı kollarını gevşetmediğini ve kalp atışlarında huzur bulduğumu bilecek kadar uzun zamandır izliyorum seni,” dediğimde dudakları dudaklarımı buldu.

Yavaşça arzudan yoksun, daha çok teşekkür eder gibi yumuşakça öptü.
Acemice karşılık verdim öpücüğüne, elleri saçlarımda, kalbim kalbiyle katarken yanağıma değen ıslaklıkla geri çektim kendimi.
Sevdiğim adamın gözünden akan bir damla, damlamış yanağıma...
“Beni seviyorsun?” dedi sorar gibi bakarken. Bir cevap bekliyor ve duyacaklarından da çekiniyordu. Elimin altında atan kalbimin ritmi kalbimle yarışır gibiydi.

****

Yeni bölüm ne zaman gelsin istersiniz bu sefer size soruyorum canlarım benim.

Gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Sizce Buğlem ne yapmalı?

Karahan ne tepki verir?

Sırıtık Engin’in yırtık dondan çıkar gibi ortaya çıkması durumuna ne diyorsunuz?

Sizce neler olur?

Karahan Sırıt Engin’i öğrenince ne yapar?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin