❧54. BÖLÜM❧

42.3K 2.1K 836
                                    


Merhaba iyi akşamlar nasılsınız bakalım?

Şimdiden hayırlı bayramlar dilerim.

Nispeten uzun bir bölüm oldu umarım beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşünlerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli:)

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

İlk yoruma ithaf var benden söylemesi 📣

rayaofficial ithaf edilmiştir.:)

Medya: Bebekler.:)

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Kafamdaki düşüncelerden uyuyamadım ama öylece uzandım. Tam uykuya dalacağım sıra çalan telefonum nedeniyle sıçradım. Elimi telefona attığım gibi ekrana bakmadan açtım.
“Efendim?” dedim sorarcasına.
“Kızım,” dedi ağlamaklı ve hüzünlü ses…
Yattığım yerden nasıl doğruldum kesinlikle hatırlamıyorum, “Anne!” dedim merakla.
“İyi misin kızım?” diye sordu iç çekerken.

“Bunu sormak için biraz geç kalmadın mı anne? Bıraksaydın kendi halime yaşamaya devam etseydim. Yani babasımın cenazesinde, aileden tek kişi olmak, onca şeyle uğraşmak zaten çok kolaydı, acım yanıma kâr kaldı. Sen de bana iyi misin diye sor! Süperim!” dedim olanca sinirimle.
“Özür dilerim,” dedi yumuşak bir tavırla, iç çekmeleri ve hıçkırıklarından ağladığına eminim.

“Hadi diyelim ki ben asi akıl almaz, usalanmaz, bir evlat olsam ve babamın ölümüne dayanamayıp cenazeden kaçsam, bu bir derece makul olur ve kabul gören bir durum olurdu ama sen yıllarca aynı yastığa baş koyduğun kocanın cenazesine gelmedin, ona karşı son vazifeni yapmadın. Bunun özrü yok anne, kesinlikle bunun özrü yok, kanlı bıçaklı düşmanın olsa yine de son görev için gelmen lazımdı, kaldı ki siz babamla iyi anlaşırdınız,” dediğim sıra çoktan ağlamaya başlamıştım.
Sesimin titremesi, ardı arkasına göz yaşlarımın damlamasına, nefesimin teklemesine aldırmadan eteğimdeki taşları döktüm.
“Haklısın,” dedi sadece.

“Anne açıklama yapmayacak mısın? Nerdesiniz, ne yapıyorsunuz? Çatlatmada söyle.”
“Açıklama yapamam özür dilerim ama iyiyiz bizi merak etme.”
“Siz beni merak edin! Her gece acaba neredeler diye düşündüğümü, bilin! Ayrıca anne, eğer nerede olduğunuzu ve neden cenazeye gelmediğinizi açıklamazsanız yemin ederim bir daha sizinle konuşmam. O kızına söyle benim daha fazla sabrım kalmadı. Ya her neredeyseniz gelirsiniz ya da siz bilirsiniz!” dedikten sonra sakinleşmek adına derin bir nefes aldım ve sözlerime devam ettim.
“Var mı diyeceğin bir şey?” diye sordum hani olurda neler döndüğünü anlatırsa diye.
“Seni seviyoruz,” dedi sadece.

Öfkeyle kapattım telefonu, anlatmayacak sadece vicadanını rahatlatmak için aramış, eğer ne halde olduğum umurlarında olsaydı kesinlikle böyle olmazdı!
Telefonu yatağın diğer tarafına atıp başımı usulca yastığa koyup ağlama devam ettim, ne kadar sür iç çekerek ağladım kesinlikle ama kesinlikle bilmiyorum.
Akşama doğru odanın kapısı tıklatıldığında burnumu silip, “Evet,” diye seslendim güç bela çıkan sesimle.
Kapı aniden açıldı, her daim yanımda olan varlığıyla huzur veren kocam girdi içeri, odanın ışığını açıp telaşla girdi içeri.
“Kıymetlim, neyin var?”
“Canım acıyor…”
Endişeli gözleri üzerimde gezindi, “Hastaneye gidiyoruz!” dedi hızla.
“Öyle değil, bu acının doktoru sensin, hastane değil,” dediğimde şaşkınlıkla baktı.
“Anlamadım?”
“Ruhum açıyor delim, ruhum…”
“Ne oldu Buğlem? Anlat güzelim bak kalbime inecek korkutma beni.”

“Anneme mesaj attım, hamileyim dedim. Aradı ama bir bok anlatmadı! Hamile olduğumu söyledim ama o buna rağmen gelemeyecek biliyorum.”
“Hışt…” dedikten sonra sıkıca sarıldı. Başımı göğsüne yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim.
Kocam bir eliyle saçlarımı okşayıp sakinleşmem için uğraş verdi. Akşam yemeğine kadar da o halde kaldık, yemekte kimse üzgün ve bitmiş olan halimin nedenini sormadı. Akşamımız Kumrunun konuşmalarıyla geçti.

Herkes odalarına çekildiğinde bende başımı delimin göğsüne yaslayıp uyumayı umdum.
“Nasılsın?”
“Sinirli ve üzgün,” dedim ağlamaktan çatallaşan sesimle.
Kederli bir nefes aldı, elini karnımın üzerine getirip usul usul okşadı.
“Pek kıymetlim nasıl?” sesindeki endişeye ister istemez hak verdim. Daha bebeğini görmemiş bir babanın merakı ve telaşı var üzerinde.
“İyi babası merak etme,” dedim hafif tebessümle.
“Doğana kadar sana, doğduktan sonra bana emanet, kıymetlim.”

“Delim, ben artık ne yapacağımı bilmiyorum annem ve kardeşim aklıma geldiğinde kalbim sıkışıyor! Sinir oluyorum. Ne yapacağım?”
Saçlarının kokusunu derince içine çektikten sonra başımın üzerinden öptü, “Bana güveniyor musun?” Sorusuna tek nefeste cevap verdim, “Evet, tabi ki.”
“O zaman güzel gözlüm en azından hamileliğini atlatana kadar benim dediklerime dikkat edeceksin, anlaştık mı?”
“Neymiş onlar?”

“Öncelikle, zor biliyorum ama aileni bu kadar kafana takma, dert, endişe hiç iyi şeyler değil. Şöyle düşün, ‘ailen babanın durumunu atlatamadı ve biraz zamana ihtiyaçları var.’ Hem annenin sesini duydun iyiymiş, daha bir kaç güne kadar seslerini duysam da, iyi olduklarını anlasam diye dert yanıyordun. İyiler herhangi bir sorunları yok bununla yetin ve beni dinle.”
“Hamileyim dedim diye aradı yoksa aramayacaktı! Ya madem arama imkanın var, halt etmeye video atacağına ara, otuz saniye konuşsan yeter bana ama yok Buğlemi düşünen yok! Kafa dinleyecekmişte uygun olunca gelecekmişte! Hepsi palavra bunların, hepsi palavra,” dedim burnumdan solurken.
Şakaklarımdan öptü, “Derin derin nefes al güzelim, sakin ol…”

Delime kulak verip bir kaç derin nefes aldım. “İçimde kötü bir his var.”
“Güzelim, iyi düşün iyi olsun ve lütfen artık kafanda bir şeyler kurma, kendine de bebeğimize de zarar,” dedi net bir tonla.
“Haklısın delim,” dedikten sonra derin bir nefes alıp kocama sıkıca sarıldım ve huzur bulduğum kokusuyla gözlerimi kapattım.
Bende mutlu olalım huzurlu olalım, tüm aile bir arada olalım istiyorum ama olmuyor!
Biliyorum bu günlerde geçecek ve güzel günler gelecek işte o zamanlar gelene kadar kocama sarılıp, sabırla bekleyeceğim ve düşünmeyeceğim…
***
Sabah uyandığımda yatakta tek olduğumu fark ettim, saate baktığımda ise çoktan öğlen olduğunu gördüm. Delim çoktan işe gitmiştir de öğle molasına çıkmıştır!
Kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp üzerimi değiştirip aşağı indim.
Zeynep anne ve Ercan baba, büyük balkona geçmiş çay keyfi yapıyorlardı.
“Tünaydın,” dedim balkona yanlarına gidip.
Ercan baba, “Günaydın kızım,” dedi sevecen bir tavırla.
Zeynep anne ise onun aksine, çocuğunu azarlayan anne edasıyla bakıp, “Saatten haberin var mı kızım?” dedi bir tavırla.
Haliyle çekinerek, “Anne ne oldu ki?” diye sordum. Uyudum diye kızacağını sanmıyorum ama belli de olmaz hani.

“Saat iki olmuş, kızımız daha kahvaltı yapacak, olacak şey değil. Güzel kızım dün doğru dürüst bir şey yemedin, bugün saat kaç oldu da ağzına lokma girmedi, gelmişsin bir de ne oldu ki diye soruyorsun, daha ne olsun? İki canlısın sen, dün doktorun ne dedi, yediğine içtiğinde öğünlerine dikkat et, bebeğinde sağlıklı olsun dedi. Tamam üç öğün yumurta ye, süt iç demiyorum ama bir zahmet iki lokma bir şey ye,” diyerek azarladı.
Hiç uzatmadan, bir yandan kafamı sallayıp, diğer yandan da, “Tamam anne,” dedim ve mutfağın yolunu tuttum. Üzgünüm diye bebeğimi de unuttum…
Kendim için kahvaltı hazırlayıp, karnımı doyurdum, bir bardak portakal suyu da alıp balkona ailemin yanına geçtim.

Akşama kadar Ercan babanın karakoldaki keyifli anılarını dinleyerek zaman geçirdik.
Zeynep anne ben uyurken akşam yemeğini hazırladığı için rahat rahat oturduk.
Akşam altı gibi Karahan, yedi gibi de Kumru eve geldiğinde masaya geçtik. Sohbetler eşliğinde yemeğimizi yedik ve ne yalan söyleyeyim, içimdeki sıkıntıyı biraz olsun unuttum.
Çaylar içilirken, televizyonda bulduğumuz komedi programına takıldık ki gerçekten komikti.
Güzel geçen akşamın sonunda yine kocamın kollarında buldum kendimi.

Birbirimize sıkıca sarılmış vaziyette yatarken, derin bir nefes alıp konuşmaya başladım, “Aşkım yarın için önemli bir toplantın var mı?”
“Yok kıymetlim, hayırdır?” diye sordu merakla.
“Şey acaba öğleden sonrası için izin alabilir misin?”
Dudaklarıma kısa bir öpücük kondurup, “Sen iste yeter ki karıcığım,” dedi istekli bir halde.
“Tamam o zaman sen öğleden sonrası için izin al, bende on iki gibi çıkar şirkete gelirim, birlikte hastaneye gideriz.”
Bir hamlede yattığı yerden kalkıp beni de yerimden etti.
“Bir yerin mi ağrıyor, miden mi bulanıyor?” dedi telaş içinde.
“Allah aşkına delim ağrım olsa yarını bekler miyim? Diyorum ki artık bebeğimizle tanışsan mı?”
“Çok şükür Rabbim…” dedi en içten tavrıyla. Onun bu sevimli haline tebessüm ettim.
“Seni seviyorum delim.”
“Sizi seviyorum…”

Ertesi sabah dinamik bir şekilde kalkıp kahvaltıyı hazırladım, pek sevgili kocamda uyanıp sofraya geldiğinde hayli heyecanlıydı.
Öyle ki heyecandan gömleğini bile yanlış ilklemiş.
“Günaydın hayatımın aşkları,” dedi mutluluktan parlayan gözleriyle.
“Günaydın kocacığım, hayli neşeliyiz bu sabah?”
“Bebeğimi göreceğim olsun o kadar. Tamı tamına 58 saatir beni affetmeni bekliyorum, ömrümden ömür gitti. Ayrıca ben iş yeriyle konuştum, sabahtan izin aldım eğer senden ayrılabilirsem öğleden sonra işe gideceğim.”
Merakla, “Nasıl yani?” diye sordum.

“Valla seni bilmem kıymetlim ama ben asla öğlene kadar bekleyemem, hem ben çoktan bir doktorla görüştüm alanının en iyisi. Bundan sonra ona muayene olursun, hem sabit bir dokturunun olması çok daha iyi olur senide tanır. Çocuğumuz hakkında fikir sahibi olur, en iyisi belirli bir hastaneye gitmek ve güzelim, ben çoktan randevu işini hallettim,” dedi koskocaman sırıtırken. Geldi yanaklarımı sulu sulu öptü.
Şaşkınlıktan dilim lâl olurken, güç bela, “Bunca şeyi ne zaman ayarladın?” diye sordum.
“Uyanır uyanmaz tabi ki de sevgilim.”
“İnanılmazsın delim.”

Bir kahkaha patlatıp, dudaklarıma kapandı ki elinden zor kurtuldum. “Annemler gelse seyret rezilliği biraz dikkat et,” diye azarladıktan sonra gömleğinin düğmelerini açmaya başladım yanlış anlayıp arsız arsız sırıttı, “Bana dikkat et diyen Kıymetlime bakın hele, karıcığım odamıza mı çıksak acaba?” dedi hayli keyifli sesiyle.
“Şaşkın kocacığım, düğmelerini yanlış iliklemişsin.”
Güle eğlene yapılan kahvaltıdan sonra üzerimi değiştirdim ve hastanenin yolunu tuttuk.

Peş peşe doktora gitmek pek mantıklı olmasa da keyifliydi. Bebeğimin varlığını görecek olmanın keyfiyle yolları seyre daldım.
Radyoda çalan hareketli müzik eşliğinde hastanenin önüne geldik. Çok katlı özel hastane dışarıdan bile kalitesini öne koyuyordu. İçerisi de son derece temiz ve güzel.
Danışmaya gidip hasta kaydınızı yaptırdık ve doğruca 4. Kata çıktık. Bu kat tamamen jinekoloji bölümü için ayrılmıştı ve katın daha girişinden itibaren bebek fotoğrafları vardı.
Doktorumuz Bade Balçık’ın odasının önündeki koltuklara oturduk, bizim randevu saatimiz dokuz buçukmuş ve hala on beş dakikamız var.
Heyecandan yerinde duramayan kocam bir sağ bir sola volta atmaya başladı.
Kah elini saçlarından geçiriyor, kah kıravatını gevşetiyor kah da ayağını yere vurup ritim tutuyor… Yemin ederim on beş dakika değilde, kocamın heyecanı ve telaşı yüzünden, üç saat geçmiş gibi hissettim.
En sonunda içerdeki hasta çıktı ve gösterge panelinde ismin yandı. Karahan’la içeri girdik.

Güler yüzle karşılandık, “Hoş geldiniz buyurun oturun lütfen,” dedi doktorum.
“Hoş bulduk,” dedim kısaca.
Bade hanım, sevimli yüzüyle ve rahat tavrıyla bana döndü, “Şikayetiniz nedir?”
“Sekiz haftalık hamileyim, bunu daha yeni öğrendim kontrol için geldik.”
“Anlıyorum, peki daha önce ultrasona girdiniz mi?”
“Evet, iki defa bu sefer eşimle gelmek istedik.”
“Peki madem, önce bebeğe bakalım ölçümleri yapalım ve bir yol çizelim,” dedi yumuşak bir tavırla.

Doktorumun yönlendirmesiyle sedyeye yatıp ulrason için hazırlandım, doktorum, kasık hizama jeli sürüp elindeki aletle karın içimi görüntülemeye başladı.
Tabi bu süre zarfında kocam, benliğini kaybetmiş gibi göz bile kırpmadan monitöre bakıyordu.
“Gayet sağlıklı bir gebelik geçiriyorsunuz. Çoklu gebeliklerde genelde sorun olur fakat bebekler son derece iyi görünüyor,” deyince dondum kaldım.
Nefes alamadım.
“Ne?” dedim şaşkınlıkla.
Doktorum anlayışla bakıp, “Bilmiyor muydunuz? İkizlere hamilesiniz, genelde yedinci hafta olmadan bu bilgi verilmez ama sizin sekizinci haftanız olduğu için rahatça söyleyebilirim. Genelde ilk haftalarda bebeklerden biri gelişmez ve kaybolur ama siz o evreyi çoktan atlattınız,” diyerek bilgi veren doktora bakakaldım.
Tamam ikiz gebeliklerde 7 veya 8. Hafta dolmadan kesin emin olunamıyor bunu bende biliyorum ama ben zaten 8 haftalık hamileyken muayene oldum nasıl olurda üç doktordan ikisi bu durumdan söz etmez. Ben de baktım minitore, Zeynep anne de baktı, ikimizde az çok biliyoruz nasıl olurda anlamayız aklım almıyor.

“İyi de Bade hanım, daha iki gün önce ultrasondaydım, iki doktorda ikiz gebelik hakkında bir şey söylemedi,” dedim ister istemez panik haliyle.
“Ultrason cihazları eski olabilir, bebeklerden biri değerinin arkasında kalmış ve kendini göstermemiş olabilir, bu durumlar normal karşılanır. Peki kalp atışlarını dinlediniz mi?” diye sorunca konuşamadım sadece olumsuz anlamada kafamı salladım.
“Kalp atışlarını dinleseydiniz iki farklı sesten de ikiz olduğunu anlayabilirdiniz, şans işte,” dedi ve devam etti, “O zaman, ben dinlemenizi sağlayayım.” Bade hanım bir iki şey yaptıktan sonra hızlı ve ritmik sesler odaya doldu.

Heyecan… Evet en baskın hissettiğim duygu bu. Ve mutluluk…
Doktor monitör üzerinden iki belirgin keseyi gösterip, “Sanırım bebeklerden biri, kendini göstermek için babasını beklemiş,” dediğinde gözlerim kocamı buldu. Yanağından damlayan yaştan habersiz pür dikkat monitöre bakmaya devam etti.
Bense tarifsiz mutlulukla doluyum…
Doktor ultrason fotoğrafını verince iki miniği daha net gördüm.
Kocam kendini toparlayıp bana yardım etti ve tekrar görüşme odasına geçtik.

Odaya geldiğimizden beri ilk kez konuşan kocam, “Çift yumurta ikizi mi yoksa tek yumurta ikizi mi?” diye sordu kızaran ama meraklı gözlerle.
“Bu bilgi için 9. Ve 14. Haftalara kadar beklemeniz gerekiyor.”
Kullanmam gereken haplardan uymam gereken beslenme düzenine kadar her şeyin bilgisini aldık. Hastaneden çıktığımızda saat neredeyse on bir olmuştu.

Arabaya bindiğimizde daha kemerini ancak takmıştım ki dudaklarımda bir baskı hissettim.
Kalbini kalbime katarcasına öpen kocama aynı istekle cevap verdim.
“Teşekkür ederim, kıymetlim,” dedi duygu yüklü sesiyle. Elini karnımın üzerine koyup, “Beni beklediğim için sana da teşekkür ederim babacım,” dedi ve bir öpücükte karnıma koydu.
“Kıymetlimden gelen, pek kıymetlilerim, siz benim her şeyimsiniz, iyi ki varsınız,” dedi ve karnımı usul usul okşadı.
“Öhöm öhöm, kıskanıyorum ama bilesiniz yani! Önce ben vardım.”

Kıskanç halime keyifli bir kahkaha atıp, “Sen olmazan ben hastane köşelerinde bi çare yaşardım karıcığım, en başta sen olmasan, Pek Kıymetllilerim de olmazdı,” ciddiyetle.
“Hiçte bile ben olmasam da paşlar gibi yaşardın bi kere. Zekisin, başarılısın, çin fikirlisin, yakışıklısın hem de muhteşem bir kalbinde var. Bence sen her türlü iyi bir şekilde yaşardın.”
“Hayatımın tadı olmadan, nefesim olmadan ve en önemlisi kıymetlilerim olmadan yaşayamazdım. Ha biyolojik olarak yaşıyor olarak görünürdüm o ayrı bir konu. Sen olmasan yaşayan bir ölü olurdu bu adam Buğlem Arısoy…”
“İyi ki de evden kaçıp sana gelmişim dimi?”
“İyi ki…”

Dudaklarımı dudaklarıyla mühürlerken elini karnımdan bir saniye ayırmadı.
Öpücüğü sonlandırıp alnını alnıma yasladı, “Biliyor musun kıymetlim, hastanede yatarken bir rüya görmüştüm. Hiç unutmam. Senin, benim yanıma geldiğin ve sürekli kendinden söz ettiğin günlerden birinde gördüm. O zamandan beri o rüyanın gerçek olması için her gece Allah’a dua ediyordum,” deyince ister istemez kendimi geri çekip doğruca gözlerine baktım.
“Rüyanda ne oldu ki?” diye merakla sordum.
“Annesine benzeyen ve dünya tatlısı bir kızımız oluyordu ama bir görsen… Kocaman yeşil gözleri sapsarı saçlarıyla, öylesine tatlı ve mükemmeldi ki… Kucağıma alıp kokusunu öyle çok içime çektim ki… İnşallah ikisi de kız olur,” dedi istekle.
Elimi yanağına getirip, sakallarını okşadım, “Oğlumuz olsa sevmeyecek misin?” diye sormadan edemedim.

“Seveceğim tabi hem de çok seveceğim ama kızım olursa çok başka. Ayrıca o velet oğluna şöyle kızımı kıskanmasın,” dedi son derece ciddiyetle.
On saniye durdum ve ne oluyor diye düşündüm.
“Olmayan oğluma söylerim, olmayan kardeşini kıskanmaz delim, sen hiç merak etme,” dedim tek kaşım havada bir vaziyette.
“İyi olur,” dedi ve bakışlarını karnıma dikti ve devam etti, “Kızım sen merak etme, ben senin hep yanında olacağım, pek kıymetlim benim.”
“Ya Karahan, iki tane bebeğimiz var bizim ya ikisi de erkekse? Ne diye kızım diye seviyorsun?”
“Ben eminim biri kesin kız olacak, kızımız olsun diye ne kadar dua ettim haberim var mı, Rabbim yüzüme gülerse kızımız olur. Hem oğlumuzu sen çok seviyordun, oğlum bile olsa karımı kıskanırım ben!”
“Yok artık Karahan, daha minicik olan bebeklerimiz hakkında neler diyorsun? Hem insan evladını kıskanır mı?”
“Az önce ‘Kıskanıyorum ama önce ben vardım,’ diye mızmızlanan kimdi acaba?” dedi manidar bir bakışla.
Gözlerimi kısıtım ve yandan bir bakış attım, “Karahan!”
“Kıymetlim…”
“Kızımızda olsun oğlumuzda.”
Kocaman gülüp, “Olsun tabi güzelim, benim canıma minnet,” demez mi?
“Gıcık bilerek böyle yapıyorsun değil mi? Numaracı seni ikisi de erkek olursa kızımız olsun diye tekrar deneyeğimi biliyorsun tabi. Uyanık, gıcık…”
“Bende seni seviyorum kıymetlim.”

****

55. Bölümde görüşmek dileğiyle ♥

Bölüm nasıldı?

Sizce Buğlemin annesi ve kız kardeşi nerede?

Gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin