Efendi Seni İstiyor

30 7 9
                                    


17: EFENDİ SENİ İSTİYOR

Uzun sessizliği yine İlkay bozdu. '' Birkaç gün içinde dünya üzerinde yaşayan kimse kalmayacak. Zaten ilk 24 saatte dünyanın büyük çoğunluğu ölmüş olmalı. Ne kadar kişi uyumamış, bunlardan ne kadarı uyananların vahşetine kurban gitmemiş olabilir. Peki kalanlardan ne kadarı bu çılgınlığa insanın uykuya daldığında kapıldığını anlamış ve buna önlem almış olabilir ki? ''

'' Benim rekorum 78 saat'' dedi Adem. Deprem olduğunda kimse evlerine girememiş, aileler sahilde yatmış herkes depremin İstanbul depremini tetikleyeceğine inanmıştı. Mahalledeki evlerin çoğunluğu zaten hasarlı olarak mühürlenmişti. Sonra tabi ufak bir elden geçirme ile ve göstermelik bir kolon ekleme ile apartmanları tekrar oturulabilir halde diye ilan ederek insanları geri evlerine taşımışlardı. Tabi bu arada herkesin dengesi bozulmuştu. Bu süreci de uykusuz geçiren Adem, uyumadan önceki son saatlerinde artık halüsinasyonların başladığını önceki normal günlerdeki sohbetlerinde anlatmıştı zaten.

'' 2. Günden sonrası çok zorlu bir mücadele ve aslında kaybetmeye mahkum bir mücadele. Uyku er yada geç kazanır''

Bu ifade malumun ilanıydı aslında.

'' Buradan gitmemiz lazım, burada artık duramayız. İnsanların bize kolayca erişebileceği bir yerde duramayız, gitmemiz lazım'' Aylin histerik gözlerle söyledi bunu. Bir saniyede bin ihtimal düşünüp eliyormuş gibiydi.

Özlem '' senin korkacak bir şeyin yok esasında'' dedi kıza.

'' Efendi seni istiyor. ''

Aylin dona kaldığı şekilde sadece gözlerini Özlem' e kaydırdı duyduğunun üstüne. Sadece sağ kaşı biraz havaya kalkmıştı.

Özlem ağzındaki baklayı çıkarmış gibi aslında biraz da hınzır bir şekilde bakıyordu. Ortamdaki herkesten daha bilge hissetti kendini ve öyleydi de aslında. Keşke bildikleri bu kadar karanlık olmasaydı tabi.

'' Abla bu ne demek şimdi? Neden beni istiyor, hem bu efendi, bu kim bu nasıl bir şey ben anlamıyorum, beni kimse hiçbir şey istesin istemiyorum. '' Lafına içinden devam etti. '' Ben bile beni istemiyorum ki ''

Özlem bir sigara yaktı. Bir rahatlık vardı üstünde, herkes her an içeriye bir yığın insan doluşabilir, dışarıdan ateş edilebilir gibi türlü melanetleri düşünürken Özlem gayet kafası rahat hareketlerde bulunuyordu. Biraz göze battı.

'' Sen onun akrabasısın. Efendi eski kadim bir soydan geliyor, insanların vahşi olduğu bir soydan. Tam yılını bilemem, dünyada henüz pek az insan varken var olmuş. Şimdi o soydan yaşayan pek kimse yok, olanlar da etkin değil zaten. Ama Efendi senin şecereni biliyor ve kendi kanına en yakın olan sensin, bu yüzden seni istiyor''

Adem '' bacım diyip sahip mi çıkacak yani? '' diye lafa saplandı. Duyduğu cevapla konuşmadan geri tükürülmüş gibi arkasına daha bir yaslandı.

'' Hayır karısı yapacak. Efendi tüm insanlığı yok edip sonra kendi soyundan yeni bir halk ve yeni bir uygarlık başlatmak istiyor. Kendisi gibi üstün bir halk, kendisi de bu halkın Tanrı' sı gibi yaşayacak''

Özlem derin bir nefes çekip kıza acır gözlerle baktı. Rüyalarında kabuslarında gördüğü varlığın hissettirdiği şeyler, o kötülük, gerçek dünyada gerçekten karşı karşıya gelmek istemiyordu ve hatta bunun düşüncesi bile nefret uyandırıyordu. Sonra Efendi' nin kıza neler yapabileceğini, neler yaptırabileceğini düşündü.

'' Bu arada peşimizde de bir katil var''

Bunu da rahat söylemişti. Peşlerinde bir katil olduğu haberi aslında yeni bir haber olmazdı şu ortamda. Fakat zaten dışarıda yaşayan herkesin potansiyel katilleri olduğunu düşündüklerinde onların haricinde peşlerinde bilinçli bir katil olması.

Herkes sigaralara üşüştü. Çakmak sırayla elden ele gezdi.

'' Bu kişi Efendi' nin sadık bir hizmetkarı ve öldürmeyi iyi bilen birisi. Sıra dışı bir olayı yok ama birkaç insan ömründen uzun yaşadığını söyleyebilirim. ''

İlkay sigarayı yarıda bırakıp, herkese '' kalkın kalkın, herkes dolaptakileri poşetlesin, kıyafet yedek alsın, şu buz dolabının arkasında boş poşetler var doldurun onlara, planı tenha bir yerlere gidip, yada oraya giderken yaparız, burada kalamayız. ''

İlkay yatak odasına gidip, eşinin bile bilmediği yerlerde zulalardan eski günlerden sakladığı bıçaklarını, sokak dövüşünde eline sardığı bezleri aldı. Sonra aynanın karşısındaki sandalyeyi ters çevirip ayaklarını söktü, ahşap sopalar olarak kullanmaya çok müsaitti ayaklar. Onları şimdilik çantasına yerleştirdi ve odadan çıktı. Söylediği işler hallolmuştu bile. Herkes ayrılmaya hazırdı.

Ortamdaki en yaşlı ve deneyimli kişi olarak İlkay' ın yönlendirme yapması ve diğerlerinin olası katkıları ile ona uyması makul görünüyordu herkes için. Bu noktada İlkay '' arabasız ilerlemek de tehlikeli, arabayla kalabalık yerlerden geçmekte. Her halükarda arabayı tercih edelim derim, önce yola çıkalım sonrasını yolda düşünelim. '' Dedi. Herkes kendi kafasındaki düşüncelerle, neden ve nasıllarla meşguldü. Direk takip edip uyacakları, plan yapan ve hadi diyen birinin varlığı rahatlattı.

Evden hızlı adımlarla çıkıp apartmanı koşturarak geçtiler, arabada herkes yerini benimsemişti. Acemi şoför Adem şoför koltuğuna, Aylin yanına oturdu. İlkay ve Özlem de arkadaydı. İlkay Özlem' den bir koltuk mesafesi kadar dahi olsa uzaklaşmak istemiyordu. Özlem ise gördüklerinden bazılarını unutmaya, unutmaya başladıklarından bazılarını ise hem de daha detaylı hatırlamaya çalışıyordu.

'' Belki bir çıkış yolu''

Adem '' abi şahin tekel e uğrayalım''dedi. İlkay hariç bunu neden dediğini pek anlayan olmamıştı ama İlkay' da tamam dedi ve Adem bir ara sokağa daldı. Uğrama sebebini akıllıca bulan İlkay arkadan Adem' in omzunu tuttu, '' olm iyi aklına geldi ha ''

2 üst sokakta, köşe başında bulunan Şahin Tekel mahallenin bira rakı ve sigara gibi belli ihtiyaçları ile birlikte el altından silah satması ile de bilinen bir abileri Şahin Abi ye aitti. Kimse soy adını bilmezdi, herkes Şahin Abi derdi. Adem aracı tekel in önüne çekti ve herkes sadece nefes alıp vererek ve hiç ses çıkarmayarak etrafı dinlemeye başladı.

Tık yok...

Adem ve İlkay arabadan dışarı çıktı, İlkay '' sen git gel '' dedi. Elinde tahtadan bir sandalye ayağı vardı. Tuttuğu yer ince sayılırdı ama diğer uca doğru daha da kalınlaşan ve vurduğu yeri patlatacak yada kıracak gibi duran bir sopaydı. Özellikle vuran İlkay olunca.

İlkay kendisinin çok eski versiyonlarından birisini hatırlamaya çalışıyordu, hatırlayıp direksiyonu ona vermesi lazımdı. Çünkü bu adam evlenmeden önce can sıkıntısından Yedikule zindanlarında gece yapılan sokak dövüşlerine katılan, kan dökmeden rahatlamayan birisiydi. İçindeki öfke ancak sevdiği kadın ile evlenince dinmiş, ama yine de tam da sakinleşmemiş birisiydi. Şimdi sevdiği kadının hayatı tehlikedeydi ve bu tüm dünyaya olup bitenlerden daha kaygı uyandırıcı bir durumdu İlkay için. O yüzden öncelikli olarak onu korumak güdüsü ile hareket ediyordu.

Adem içeri daldı ve ortalığı kolaçan etti. Sonrasında da abi gelin gibisinden bir hareket çekti gruba. Kızlar da arabadan indi ve dükkana daldılar. Onlar erzak için elleri kolları dolu olarak araba ile dükkan arasında mekik dokurken Adem' de dükkanın arkasından bir kapak açtı ve dükkanın deposuna doğru indi.

'' Abi torba koli vs. Bir şey verin ''

SoNYıLWhere stories live. Discover now