Yıkım

5 2 0
                                    


Odasından dışarı çıktı ve koridorun ardından dış kapıya yöneldi. Adımları oldukça yorgundu ve sanki ister istemez yürüyordu. Hayatında hiç yormadığı kadar yormuştu benliğini ve biraz dinlenmek zorunda olduğunu binlerce yıl sonra ilk kez hissetmişti.

Çıplak ayakları toprağa, çimlere değdiği zaman içinde enerjinin kıvılcımlar gibi çaktığını hissetti. İçine dolan kötü enerji, kötü elektrik bastığı yerleri çürütüyor, çimenleri çiçekleri karartıp öldürüyordu. Bu şekilde yürüyerek ilerledi kafasında düşünceler ile ve esen rüzgâra sanki toz zerrelerinden oluşan bir yığın gibi savruldu.

Esen rüzgâr estiği yerden esip giderek nihayete ereceği yere kadar Efendi'nin emrine amadeydi. Onu alıp gizli merkezinden ilk taşıdığı yer kum fırtınalarının arasına karışıp sonra en bilinen meşhur piramitlerin başkenti Mısır'ın Gize şehri oldu. Az önce binlerce kilometre ötede evinin bahçesindeki çimenlerde gezen ayakları şimdi Gize 'nin ince çöl kumları arasındaydı.

Yolculuk iyi gelmiş olacak ki Efendi artık daha dik duruyor, daha enerjik ve hayat dolu görünüyordu. Büyük Gize sfenksinin ve Kefren' in önünde öylece oturdu. Bulunduğu yer ile ilgili anılar gözlerinden geçip giderken kulaklarından ise ona tapan insanların nidaları yükseliyordu.

Ebu el-Hôl...

Ebu el-Hôl...

Ebu el-Hôl...

Gülümsedi. O cahil ve aptal insanlara içinden tiksinerek hatırladığı için bu sinirden bir gülümsemeydi bu sefer.

''Hiçbirisi lazım değil artık'' diyerek yerinden doğruldu ve gözlerinde öfkeli bir alev parladı siyahtan kırmızıya doğru. Sinir ile bu yapıtlara bakarken önce Sfenks, sonra da Kefren; ve diğer tüm piramitler yıkıcı bir depremin etkisindeymiş gibi silkelenerek yıkılmaya başladı. Çıkan gürültü sağır edici bir hal aldı ve açık alanda her yer toza, dumana ve kuma bulandı.

Efendi sadece Mısırdakilerin değil onların nezdinde tüm piramitleri yıktı gücüyle. Ne Çin'de, ne Güney Amerika'da, ne artık üstü örtülü kalmış modern dünyanın keşfedemediği Anadolu piramitlerinde ne de Roma' da ki Cestius piramidinde tek bir taş bile taş üstünde kalmadı ve hepsi yıkıldı.

Rüzgar yapması gerekeni yapıp Efendiyi alıp götürdüğünde ardında yok olmuş, kumlar tarafından yutulmuş bir Gize şehri bıraktı ve korkunç bir hızla olay mahallini terk etti.

Tekrar durulup Efendi tekrar cismani varlığına büründüğünde bu sefer New York' da idi. Manhattan sokakları cesetlerle dolmuş, leş kokusu her yeri sarmıştı. Etrafta koşuşan deliler, birilerinden kaçanlar ve birilerini kovalayanlar vardı ve hiç birisi Efendiyi görmüyordu bile. Sadece aldıkları emirlerle gördükleri herkesi öldürmeye çalışıyorlardı.

Efendi gökdelenlerin altında küçük bir adam gibi öylece dolaşıyordu. Modern dünyanın ilkel binalarını tiksintiyle izliyor ve bakışlarının enerjisi ile tüm dünyada depremler oluşturacak korkunç olaylar dizisini başlatıyordu. İnsanların mesken edindiği binalar hariç tüm gökdelenler, finans merkezleri, büyük şirketlerin binaları, ikon binalar, turistik hale gelen gökdelenler...

Tamamı Dünya Ticaret Merkezi'nin nezdinde ve aynı anda yıkılmaya başladı. Artık insanlara ait olmayan bu dünyanın onlardan kalan iğrenç binalarını, onların kültürünü ve yaşam biçimini bir yandan ifade bir yandan da aslında idame eden bu binalar Efendinin iradesi karşısında tuzla buz oluyordu ve bu global yıkım neredeyse dünyayı durduğu yerde silkeliyordu.

Efendi ardında yok olmuş bir şehir bırakarak tekrar rüzgâra karıştığında burnuna gelen beton kokusundan nefreti estirdiği rüzgarı kızıl bir yıldırım kasırgasına çevirdi ve estiği yerleri yaka yıka giderek yoluna devam etti.

SoNYıLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin